
Her yıl iletişim fakültelerinde binlerce genç mezun veriliyor. Peki bu mezunların ne kadarı gazetecilik yapıyor? Ekonomik ve yapısal sorunlar nedeniyle meslekte tutunma oranı düşen gazeteciler, başka sektörlere yöneltiyor.
Melek Çelik
Türkiye’de iletişim fakültelerinden her yıl binlerce genç, mezun oluyor. Ancak bu mezunların kaçta
kaçı gerçekten gazeteci olarak hayatına devam edebiliyor? Son yıllarda Türkiye’de gazetecilik eğitimi alan gençlerin sektörde tutunma oranı, pek çok yapısal engelle karşılaşıyor. Özellikle medya kuruluşlarının küçülmeye gitmesiyle birlikte işten çıkarılan çoğu muhabirler oluyor. Öte yandan birçok medya kuruluşunun, ajanslardan alınan haberlerle işlerini
görmesi, sahada çalışan muhabir istihdamını azalttı. Bunun sonucunda, eskiden büyük haber-araştırma servislerinin yerini, daha dar bir kadro ile ajanslara dayalı çalışmaya yönelmiş medya organları aldı. Bu durum, gazeteciliğin en önemli sorunlarından birini oluşturuyor. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, hem eğitim sürecinin hem de medya sektörünün yapısal dönüşümünün genç gazeteciler üzerindeki
etkilerini değerlendirdi. Gazetecilerin meslekte kalmalarını engelleyen temel sebeplerin başında, ekonomik krizler ve ajans
haberciliğine dayalı bir sistemin geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. İrvan , Türkiye’de gazetecilik eğitiminin istihdam için bir güvence sunmadığının altını çizdi. Prof. Dr. İrvan, genç gazetecilerin meslekte kalmalarını engelleyen temel sebeplerin başında, ekonomik krizler ve ajans haberciliğine dayalı bir sistemin yerleşmesinin geldiğini belirterek şunları söyledi:
“Ekonomik gerekçelerle, medya kuruluşları küçülmeye gittiklerinde ilk işten çıkardıkları kişiler muhabirler oluyor. Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik sorunlardan dolayı çok sayıda gazeteci bu şekilde işini kaybetti. Artık ajans haberciliğine dayalı bir habercilik anlayışı yerleşti sektöre. Birçok irili ufaklı medya kuruluşu, sahada haber yapan muhabir istihdam etmekten vazgeçti çünkü bu haberleri ajanslardan alabiliyorlar. Eskiden 40-50 gazeteciden oluşan haber-araştırma servisleri kapandı. Bu durum, Türkiye’de gazeteciliğin en önemli sorunlarından birini oluşturuyor maalesef.”
İletişim fakültelerinin eğitimi güncel ve yeterli mi?

Prof. Dr. Süleyman İrvan
Peki, iletişim fakültelerinin verdiği gazetecilik eğitimi, mesleği yürütme sırasında karşılaşılan zorluklara karşı ne kadar güncel ve yeterli? İletişim Araştırmaları Derneği (İLEDAK) akreditasyonu almış fakülteler için eğitim programlarının güncel ve yeterli olduğunu vurguluyor. Ancak, verilen gazetecilik eğitiminin genç gazetecilerin karşılaşacağı sektörel zorluklarla doğrudan ne kadar uyumlu olduğu hâlâ tartışılan bir konu. Akredite programlara sahip üniversiteler arasında Anadolu Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Üsküdar Üniversitesi gibi kurumlar bulunuyor. Türkiye’de iletişim fakültelerinde açılan gazetecilik bölümlerinin sayısının oldukça fazla olduğunu, ancak bu bölümlerin çoğu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını kaydeden Prof. Dr. İrvan, başkanlığını yürüttüğü Üsküdar Üniversitesi’nde de her yıl müfredatın koşullar ve gelişmeler doğrultusunda güncellendiğini açıkladı. Gazetecinin, mesleğe kurumsal bir yapıda başlayıp mesleğin incelik ve zorluklarını öğrenmesini tercih ettiğini bildiren Prof. Dr. İrvan, “Mesleğe yeni başlayan bir gazetecinin kurumsal bir yapıda çalışmaya başlamasını tercih ederim. Mesleğin incelikleri ve zorlukları daha çok uygulamada öğreniliyor. Sektörde biraz piştikten sonra farklı maceralara atılırlarsa daha doğru olur diye düşünüyorum” diye konuştu.
Genç gazetecilerin sektöre daha hazırlıklı olabilmesi için eğitim sürecinde, sektördeki paydaşlarla iş birliği önemi kazanıyor. Üniversite ile sektör arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi konusunda hem medya sektörü hem de üniversitelerin sorumluluk taşıdığına dikkat çekiliyor. Prof. Dr. İrvan, üniversitelerinde sektörden dış paydaşlardan gelen geri bildirimlerle müfredatlarını şekillendirdiklerini, ayrıca zorunlu staj uygulamalarının öğrencilerin sektörü daha iyi tanımalarını sağladığını anlatıyor.
Üniversite ile sektör arasındaki kopukluğun giderilebilmesi için, dış paydaşların aktif rol alması ve sektörden gazetecilerin derslere katılması gerektiğini belirten Prof. Dr. İrvan, ancak, YÖK’ün doktoralı olmayanların iletişim fakültelerinde ders vermesini yasaklamasının bu ilişkilerin önünde engel oluşturduğuna işaret etti.
Türkiye’de gazetecilik eğitimi, istihdam için bir güvence sunmuyor Mezunların durumunu takip ettiklerini bildiren Prof. Dr. İrvan, genç gazetecilerin meslekte tutunma oranı hakkında şu değerlendirmede bulundu:
“Mezunlardan elde ettiğimiz bilgiler çerçevesinde yüzde 80 civarında mezunun iş bulduğu bilgisine sahibiz ancak bunların tamamı da gazetecilik yapmıyor. TÜİK tarafından 20 Mart 2025 tarihinde yayımlanan ‘2024 yılı İşgücü İstatistikleri’ne göre, ‘Gazetecilik ve Enformasyon’ alanında istihdam oranı yüzde 67 olarak görünmektedir. Aslında bu oran, eski yıllara göre daha iyi durumdadır. Bunda Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan alanlara uyguladığı gazeteci istihdamı politikalarının olumlu bir katkısı vardır.
Yine de Türkiye’de gazetecilik eğitiminin istihdam için bir güvence sunmadığının altını çizmem gerekiyor. Veri yok ancak gözlemlerim var. Gazeteciliğe şu ya da bu şekilde başladıktan sonra başka mesleğe/alana geçen sayısının çok az olduğunu gözlemliyorum. Bir kurumda çalışırken sokak röportajcılığına geçen ya da serbest gazeteciliği seçen birçok gazeteci tanıyorum. Yine aynı şekilde, kurumların halkla ilişkiler ofislerinde çalışmaya başlayan gazeteciler var. Belki onların yaptığı işi PR gazeteciliği olarak adlandırmak daha doğrudur.” Medya sektörünün ekonomik ve politik yapısının genç gazetecileri olumsuz etkilediğini dile getiren Prof. İrvan, “Türkiye’de geleneksel medya dediğimiz basılı gazetelerin ve televizyonların yüzde 90’ı iktidarı destekleyen medya patronlarının elinde. Haliyle bu, medya kuruluşlarının editöryal
politikaları haberciliğin nasıl yapılacağını belirliyor ya da sınırlıyor. Örneğin genç gazeteci okulda aldığı eğitime uygun bir haber yapmaya kalktığında bunun mümkün olamadığını anlıyor. Aynı durum muhalif olarak tanımlanan medya kuruluşları için de geçerli. Kutuplaşmış medya ortamı genç gazetecilerin hayallerini yıkıyor” vurgusu yaptı.
Ücret, ciddi bir caydırıcı unsur
Gençlerin, yerel medyada düşük ücretler veya küçük yerlerde çalışmak istemediklerini aktaran Prof. Dr. İrvan, değerlendirmelerini şöyle tamamlıyor:
“Gazetecilerin, uzun çalışma saatlerini ya da düzensiz çalışma saatlerini sorun edeceklerini sanmıyorum. Nihayetinde gazetecilik, 9-5 mesleği değil. Gençler zaten bunu bilerek seçiyorlar bu mesleği. Ancak ücret meselesinin, ciddi bir caydırıcı unsur olduğunu söylemem lazım. Türkiye gibi ekonomik sorunlarla boğuşan bir ülkede, asgari ücret alan bir muhabirden iyi gazetecilik beklemek doğru değil. Habere giderken bile harcayacağı ulaşım masrafını düşünüyorsa o muhabir, nasıl
gazetecilik yapsın.”
“Sadece gazetecilik yaparken kendimi faydalı hissettim”
Mezuniyetinin ardından onlarca başvuru yapmasına rağmen bir türlü iş bulamadığını söyleyen gazeteci Songül Karadeniz şunları anlatıyor:
“Pandemi süreci iş bulma sürecimi daha da zorlaştırdı. Ancak o yıl pes etmek yerine bir karar aldım. Ve otostopla İstanbul’a gittim. Bir ay sonra uzaktan çalışarak haber editörlüğü yapmaya başladım. Ama kısa sürede bu işin bana uygun olmadığını fark ettim. Mobbing vardı, üretim yoktu. Diğer sektörlerde de sorun vardı ama ben gazetecilikte kendimi buluyordum. Sosyal medya yöneticiliğinden figüranlığa, tanıtım işinden bar garsonluğuna kadar birçok işi kısa da
olsa deneyimlemiş biri olarak sadece gazetecilik yaparken kendimi faydalı hissettiğimi fark ettim. Özellikle nitelikli ve hak odaklı haberler yaparken kendimi toplumsal olarak saygın bir noktada hissediyorum. Bu mesleğe olan tutkum başka bir sektöre yönelmemi zorlaştırıyor. Salt çok para kazanma kaygısıyla bir mesleği seçmek benim için çok zor. Yine de ekonomik zorluklar nedeniyle etik standartlarımı koruyarak mesleğimle örtüşen ek işler yapmak zorunda kalıyorum. Bunun dışında sigortasız olmak güvende hissettirmiyor. Bu konuda da içime sinen çözümler bulmak ne yazık ki pek
kolay değil. Bugün serbest gazetecilik yapıyorum. En büyük sorunum, ekonomik zorluklar. Yıllardır eksi bakiyeden çıkabilmiş değilim. Geçimimi sağlamak için zaman zaman fotoğrafçılık, editörlük ve podcast işleri yapıyorum. Kayıt Dışı Sohbetler adlı podcast serim için hibe desteği, NewsLabTurkey’e hazırladığım Lens podcasti içinse telif aldım. ‘Akmıyorsa da damlıyor’ sözünü gazetecilik için birebir uygun buluyorum.
Birçok meslektaşım ya iş bulamadığı ya da kötü çalışma koşulları nedeniyle gazeteciliği bıraktı. En çok reklam sektörüne geçiş yaşanıyor. Ya emeğiniz sömürülüyor ya da hiç para almadan çalıştırılıyorsunuz. Üstelik serbest çalışan biri olarak, devletin sağladığı basın kartı ve ulaşım gibi olanaklardan da mahrumum.”
“Bir yol mutlaka vardır”
Gazetecilikte kalıcı olmanın yolu, tutkudan ve dayanıklılıktan geçtiğini vurgulayan Karadeniz, sözlerini şöyle bitiriyor:
“Salt para kazanma kaygısıyla meslek seçmek, bana göre değil. Pes etmeyin. Habercilik yapma biçiminize uygun bir yol mutlaka vardır. Kendinizi geliştirin, dijital becerilerinizi artırın ve girişken olun. Çünkü gazetecilikte ilerlemek için mükemmel olmayı beklememek gerek denemek ve gelişmek yeterli.”