
Dijital platformlardaki görünürlük yarışında bağımsız gazeteciler, eşitsiz algoritmalarla mücadele ediyor. Dr. Saran, “Algoritmaların şekillendirdiği dijital görünürlük, gazeteciliği hem var ediyor hem de boğuyor” uyarısı yaptı.
Melek Çelik
Gazeteciliğin dijital platformlara kaydığı bir çağda, görünür olmak mı önemli, bağımsız kalmak mı? Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ceren Saran, Türkiye’de genç gazetecilerin karşılaştığı yeni sansür biçimlerini, dijital bağımlılığı ve ekonomik sürdürülebilirliği Media4Democracy’ye değerlendirdi.
Alternatif medya kuruluşlarının, siyasi ve ekonomik baskılara direnmeye çalıştığını, özellikle dijital platformlardaki görünürlük yarışında bağımsız gazetecilerin eşitsiz algoritmalarla mücadele ettiğini anlatan Dr. Saran’a göre, “özgür medya” kavramı, geniş ve bağlama göre değişkenlik gösteren bir olgu. Türkiye bağlamında bu kavramın, öncelikle gazetecilik faaliyetinin siyasi iktidar ve çeşitli güç odaklarından etkilenmeden yürütülmesini ifade ettiğini vurgulayan Dr. Saran, bugün “özgür medyanın”, siyasi baskılardan olduğu kadar, algoritma ve platform politikalarından da bağımsız olmayı gerektirdiğine dikkat çekti.
Google algoritmalarının etkisiyle kapanan Gazete Duvar örneğini anımsatan Dr. Saran, “Haberi önceleyen yayın çizgileri, algoritmalara yeniliyor. Algoritmaların şekillendirdiği dijital görünürlük, gazeteciliği hem var ediyor hem de boğuyor” dedi.
Devletin yerini algoritmalar mı aldı?
Eskiden sansür denildiğinde akla öncelikle devlet baskısı gelirdi. Ancak bugün medya üzerinde etkili olan sansür mekanizmaları yalnızca siyasi iktidardan kaynaklanmıyor. Dr. Saran’a göre, algoritmalar, platform politikaları ve dijital reklam sistemleri de dolaylı yoldan sansür işlevi görebiliyor.
Yeni baskı biçimlerine dair çarpıcı bir örnek, geçtiğimiz aylarda Gazete Duvar’ın kapanmasıyla gündeme geldi. Dr. Saran, 2016’dan beri alternatif medya alanında nitelikli habercilik yapan Gazete Duvar’ın, Google algoritmalarının etkisiyle yaşadığı ekonomik darboğazı aşamayarak yayın hayatına son vermek zorunda kalmasını dikkat çekici buluyor. Çünkü Gazete Duvar, habercilikte kaliteyi önceleyen, algoritmalarda öne çıkacak içerikler üretmektense bağımsız gazeteciliği tercih eden bir yayın politikası izliyordu. Dr. Saran, konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu gibi faktörler, zaman zaman birer sansür mekanizması gibi işleyebilir; aynı zamanda tüm bu zorluklara rağmen benimsenen eleştirel editoryal politikaların sonuçları olarak da değerlendirilebilir.
Örneğin, geçtiğimiz aylarda Gazete Duvar’ın kapanması; Google algoritmaları ve platform kapitalizminin, bağımsız dijital yayıncılar açısından yarattığı olumsuz etkileri ortaya koyan çarpıcı bir örnektir.
2016’dan bu yana son derece nitelikli bir gazetecilik pratiği sürdüren, ana akım medyada yer bulamayan birçok iyi gazeteci ve yazarı bünyesinde toplayan bu alternatif medya kuruluşu; Google’ın yarattığı eşitsiz koşulların derinleşmesi ve ekonomik darboğaz nedeniyle faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı.
Gazete Duvar, ana akım habercilik anlayışı yerine alternatif haberciliği; arama motorlarında öne çıkacak içerik stratejileri yerine ise haberi önceleyen bir yayın çizgisini benimsemişti. Dolayısıyla bu örnekten farklı ve önemli sonuçlar çıkarmak mümkündür.
Özgürlük, oldukça geniş bir kavramdır ve bakış açısına göre farklılık gösterir. Türkiye’de ‘özgür medya’ denildiğinde ise genellikle gazetecilik faaliyetini, siyasi iktidar ve diğer güç odaklarından etkilenmeden yürütebilen medya kuruluşları akla gelir. Bu bağlamda, alternatif medya olarak tanımlanan yapı; uzun yıllardır istikrarlı biçimde faaliyet gösteren Evrensel ve BirGün gibi konvansiyonel yayınlarla birlikte, Bianet, Diken, Artı Gerçek gibi dijital doğumlu haber sitelerini kapsar. Sosyal medya haberciliği yapan yeni nesil gazetecilik pratiklerinin de bu dijital doğumlu alternatif medyaya eklenmesiyle alandaki çeşitlilik artmıştır. Ancak bu organizasyonlar, siyasi iktidar ve sermaye çevrelerinden görece bağımsız çalışsalar da bu çevrelere mesafeli durmalarından kaynaklanan ekonomik zorluklar ile siyasi, hukuki ve idari baskılarla karşı karşıya kalmaktadır. Habere ulaşma konusunda da dezavantajlı konumda olan bu yapılar, dijital medya ve platformların sunduğu içerik dağıtım ve görünürlük imkânlarını kullanarak haberlerini daha geniş kitlelere ulaştırmaya çalışmaktadır. Konvansiyonel medyadaki sınırlamaların aşıldığı düşünülen dijital ortamda ise mevcut eşitsizlikler, güçlü olanı daha da güçlendiren; güçsüz olanın ise bir ileri bir geri adım atarak yerinde saymasına neden olan algoritmalar üzerinden yeniden üretilmektedir. Dolayısıyla mutlak bir özgürlükten söz etmek, ne yazık ki mümkün değildir.”
Görünmeyen sansür: Shadowban ve Algospeak
Dr. Ceren Saran, dijital platformlarda son dönemde belirginleşen yeni bir sansür biçimine işaret etti: Algoritmik görünmezlik. Özellikle Ekim 2023 sonrası Filistin yanlısı içeriklerin görünürlüğünün azalması, “shadowban” adı verilen gizli sansür yöntemini tekrar gündeme getirdi. Saran, bu yöntemi şöyle açıklıyor:
“Shadowban, bir içeriğin açık bir yasaklama ya da bildirim olmadan diğer kullanıcılar için görünürlüğünün azaltılması şeklinde işleyen bir sansür mekanizmasıdır. Bu uygulama yalnızca içerikleri değil, haberleri de görünmez kılarak haberin etkisini zayıflatan ve toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştiren ciddi bir soruna dönüşüyor.
Bu görünmez sansürden kaçmak için geliştirilen bir diğer strateji ise ‘Aalgospeak. Özellikle Instagram ve TikTok gibi platformlarda sıkça rastlanan ‘Algospeak’ yöntemi; algoritmaların ‘olumsuz’ ya da ‘hassas’ kabul ettiği kelimeleri algılamasını önlemek amacıyla kelimelerin bazı harflerinin sembollerle değiştirilmesi anlamına geliyor. Örneğin ‘sldırı, şddet, tciz, tcavüz, b*mba’ gibi yazımlar buna örnek.”
Bu pratiğin haber içeriklerine de sirayet ettiğini ve bunun düşündürücü boyutlara ulaştığını belirten Dr. Saran, “Haber içeriklerinde, doğrudan konunun özüyle ilgili kelimelerin bu şekilde sansürlenmesi; editoryal ve kamusal sorumluluğa sahip medya kuruluşlarının da bu yönteme başvurması bana oldukça tuhaf geliyor. Bu durum, platformlarda algoritmalara uygun haberlerin öne çıkmasına ve giderek bu algoritmalara uyumlu bir habercilik anlayışının benimsenmesine neden oluyor. Böylece, bir tür otosansür gelişiyor ve bu durum adeta bir editoryal politika hâline geliyor” uyarısında bulundu.
Sadece dijital mecralara yaslanan medya modelinin sürdürülebilirliği
Sosyal medya ve dijital platformlar gazeteciler için hem bir fırsat hem de bir tuzak olabilir mi? Dr. Saran, bu konuda dikkatli bir denge kurulması gerektiğini vurgulayıp şunları söyledi:
“Bu platformlar için mutlak olarak olumlu veya olumsuz diyemeyiz, her iki açıdan da sonuçları olduğunun farkında olmalı ve buna uygun bir denge kurmak gerekir. Medya organizasyonları açısından dijital platformlar, algoritmik bir dağıtım açısından bir avantaj sunuyor. Ama bu avantaj, konvansiyonel medya ve düzenin, mevcut eşitsizliklerini yeniden üreten koşullar altında sunulan bir avantaj oluyor.
Dijital platformlara tamamen bağımlı hale gelen medya kuruluşları, algoritmalarda yaşanan en küçük değişiklikte savrulabiliyor. Örneğin 2018-19 dolaylarında Facebook bir değişikliğe giderek platformdaki linke tıklayarak websitesine giden kullanıcının etkileşim verilerinin, websitesi trafiğine etki etmesini engellemişti. Bu uygulama, haber siteleri açısından, websitesine sosyal medyadan gelen trafiğin büyük ölçüde azalmasına ve reklam gelirlerinin düşmesine yol açmıştı.
Bu nedenle, sadece dijital mecralara yaslanan bir medya modelinin sürdürülebilirliğinin sorgulanması gerekiyor. Sadık bir okur kitlesi oluşturma önem taşıyor. Öte yandan sosyal medyanın bireysel gazeteciler açısından sunduğu imkânlar da yadsınamaz. Gazetecilerin sosyal medya platformları aracılığıyla oluşturulan dijital imaj; okur ve takipçi kitlesi geliştirmeye, kendi haberlerinin kurumsal hesaplardaki/sitedeki etkileşim ve erişim oranlarının yükseltilmesine ve kurumla kurdukları bağın güçlenmesine, kariyerlerine olumlu etki eden bir kaldıraç olarak kullanılıyor. Hoşlanmadığım tabirle, sosyal medya platformlarının bir ‘markalama’ aracı işlevi üstlendiğini görüyoruz ama günümüz koşullarında bu anlaşılabilecek bir durum.
Özetle, olumlu sonuçlar da yaratan bir bağımlılık durumu söz konusu, özgürlükten bahsetmek bence mümkün değil.”
“Ekonomik sürdürülebilirlik, ifade özgürlüğünün ön koşulu”
Dijital çağda ifade özgürlüğü yalnızca hukuki değil, aynı zamanda ekonomik bir mesele haline geldi. Medya kuruluşlarının ayakta kalmakta zorlanmasının, doğrudan ifade özgürlüğünü tehdit ettiğinin altını çizen Dr. Saran, bu durumun hem kurumsal hem bireysel düzeyde etkileri olduğunu belirtip sözlerine şöyle devam etti:
“Etkiliyor, ifade özgürlüğü için gerekli olan kürsü olan medya kuruluşu, tüm zorluklara rağmen varlığını sürdürmeye çalışırken kendini ne kadar koruyabiliyor, bu iddialarını ne kadar sürdürebiliyor? Bazı durumlarda, Gazete Duvar örneğinde olduğu gibi varlığını sürdüremeyerek ortadan kalkmış oluyor.
Bağımsız veya alternatif medya kuruluşlarının maaş ödeyemediği, nitelikli gazetecileri elde tutmakta zorlandığı ve temel giderlerini karşılamakta güçlük çektiği bir ortamda, ekonomik sürdürülebilirlik, ifade özgürlüğünün ön koşulu haline geliyor.”
Gazetecilerin editoryal bağımsızlıklarını zedeleyebilecek durumlar
Dijital platformlar, genç gazeteciler için görünürlük sağlarken, aynı zamanda onları yeni türden zorluklarla da karşı karşıya getiriyor. Görünürlük elde etmek kolay olsa da Dr. Saran’a göre, bağımsızlığı sürdürebilmek, çok daha karmaşık bir mesele. Dr. Saran, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Genç gazeteciler, dijitalleşmenin getirilerinden faydalanarak kendini görünür kılabilir. Ancak bağımsız gazetecilik pratiklerinde en önemli konulardan biri, sürdürülebilir bir ekonomik model geliştirebilmek.
Platformların içerik üreticilerinden yaptığı yüksek kesintiler, gelir modelinin reklama ve sponsorluğa dayanması gibi nedenlerle gazeteciler sıkça editoryal bağımsızlıklarını zedeleyebilecek durumlarla karşılaşıyor
YouTube’un katıl modelinde yüzde 30 civarı bir kesinti yaptığını biliyoruz. Ana gelir modelinin sponsorluk olması, editoryal sorunlar doğuruyor. Nevşin Mengü’nün aldığı vitamin reklamı, 3 yıldır konuşuluyor ve gazetecinin sponsorluk ve reklam alması hâlâ tartışılıyor.
Serbest gazetecilik ise telif ücretlerinin düşüklüğü, güvencesizlik ve gelir istikrarsızlığı nedeniyle herkesin sürdürebileceği bir yol olmaktan uzak. Bu koşullarda bağımsızlık, çoğu zaman yalnızca idealde kalan bir hedefe dönüşüyor. Üstelik Türkiye gibi basın özgürlüğünün her yıl gerilediği bir ülkede, zaten Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içinde 159. sırada olan ve her sene geriye giden bir ülke olan Türkiye’de bağımsız gazetecilik, daha da çetrefilli bir konu haline geliyor.”
“Dijital çağın gazetecisi, aynı zamanda algoritmalarla da konuşmayı bilmeli”
Görünür olmak isteyen bir gazetecinin sadece iyi haber yazması yetmiyor. Günümüzde haber okuma alışkanlıklarının değiştiğini, kullanıcıların “enformasyon yorgunluğu” yaşadığını belirten Saran, hedef kitleyi anlayabilmenin kritik olduğunu söyledi. Gazetecilik becerilerinin artık çok yönlü hale gelmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Saran, sözlerini şöyle tamamladı:
“Dijital çağın gazetecisi, aynı zamanda algoritmalarla da konuşmayı bilmeli. Her şeyden önce dijital platform ekosistemi, platform politikaları ve güncel algoritma faktörleriyle ilgili eleştirel bir bakış geliştirmesi gerekir. Özellikle bu mecralarda başarılı şekilde var olabilmek için platform kültürlerine hâkim olması, buralarda yeterince gözlem ve pratik yapmış olması, bu platformların yerlisi olması beklenir.
Haber okumaktan kaçınan bir hedef kitlenin nelerden sıkıldığı, neleri görmek ve görmek istemediği de yapılması gereken önemli tespitler.
İyi bir haber ve gazetecilik altyapısının üzerine dijital ve algoritmik okuryazarlık, dijital araç ve yapay zekâ araçlarını etkin kullanabilme, dijital kültür ve platform trendlerine hâkim olma, kullanıcı davranışlarını anlamlandırabilme ve bunu gazetecilik faaliyetlerine entegre edebilme gibi beceriler inşa etmek gerekiyor.”
Haber Görseli: Depo Photos