5

Kadınların yaşam hakkı için mücadeleye devam

Gaziantep Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Hicret, kadınların yaşam hakkını korumak için devlet, sivil toplum ve bireylerin iş birliği yapması gerektiğine dikkat çekti. “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların ikinci planda görülmesine ve şiddetin normalleşmesine yol açıyor” diyen Hicret, cezasızlığın failleri cesaretlendirdiği, yargı süreçlerindeki indirim ve yetersiz cezaların, adaletin sağlanmasını engellediğinin altını çizdi.

Azime Bali

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) Gaziantep Temsilcilerinden Ülkü Hicret ile kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddetle mücadele üzerine kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik. Platformun çalışmaları, kadın cinayetlerinin artmasındaki nedenler, cezasızlık sorunu ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gibi kritik konularda çarpıcı açıklamalarda bulunan Hicret, kadınların yaşam hakkını korumak için devletin, sivil toplumun ve bireylerin iş birliği yapması gerektiğini vurguladı. 

-KCDP’nin kuruluş amacı nedir ve bugüne kadar kadın cinayetlerine karşı hangi somut adımları attınız?  

-KCDP, 2010’da Münevver Karabulut cinayetinin ardından kuruldu. Amacımız, kadın cinayetlerini durdurmak ve kadınların yaşam hakkını savunmak. Bu doğrultuda, kadın cinayetlerini raporlamak, hukuki destek sağlamak, kamuoyu oluşturmak ve yasal düzenlemeler için mücadele etmek gibi somut adımlar attık. 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nde etkin rol oynadık, dönemin Aile Bakanlığı’yla iş birliği yaptık.

-Türkiye’de kadın cinayetlerinin artmasının temel nedenleri nelerdir? Son yıllarda gözlemlediğiniz değişimler var mı?  

-Kadın cinayetlerinin artışında cezasızlık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve yetersiz koruma önlemleri etkili. Son yıllarda, kadınların kendi hayatlarına dair kararlar almaları nedeniyle öldürülmeleri dikkat çekiyor. 6284’ün sadece adı var, maalesef etkin uygulanmıyor. Koruma kararı çıkarılan kadınların bir kısmı ne yazık ki korunamadan öldürülüyor. Hem önlemsel kanunlar yok hem de caydırıcı cezalar. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra ciddi bir artış gözlemlendi.

“Her alanda kadının yeri, eril zihniyetin tahakkümü altında”

-Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın cinayetlerini nasıl etkiliyor? Bu eşitsizliğin hangi yönleri şiddeti körüklüyor?  

-Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların ikinci planda görülmesine ve şiddetin normalleşmesine yol açıyor. Kadınların ekonomik bağımsızlıklarının olmaması ve karar alma süreçlerinden dışlanmaları şiddeti artırıyor. İşte, evde, sokakta, kısacası her alanda kadının yeri, eril zihniyetin tahakkümü altında. Ataerkil toplum yapısında kadının rolü bellidir: Evle ilgilen, çocuk yap ve bak, kocanla ilgilen. Bu da erkeklerin kadına üst bir perdeden bakabilmesine sebep oluyor. O rollerin dışına çıktığında kadına yapılan neredeyse reva görülüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınla erkeği cinsiyetten azade şekilde aynı omuz seviyesinde hayata katar.

-Kadın cinayetlerinde cezasızlık ya da yetersiz cezalar konusunda neler söylersiniz? Hukuki süreçlerdeki eksiklikler nelerdir?  

-Cezasızlık, failleri cesaretlendiriyor. Yargı süreçlerinde indirimler ve yetersiz cezalar, adaletin sağlanmasını engelliyor. 6284 sayılı kanunun etkin uygulanmaması en önemli etken. Davalarda süreç uzun sürüyor ve o sürede fail dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor. Kadınlar, koruma kararı çıkarsa da bu artık bir aya kadar düştü. Kadınların tekrar tekrar koruma kararı çıkarması gerekiyor ve bu bile oldukça riskli. ‘Seni öldürür, üç beş sene yatar çıkarım’ diyerek cesaret kazanan failleri çok gördük.

-İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle mücadelede nasıl bir etki yarattı?  

-Sözleşmenin feshi, kadınların korunmasında ciddi bir boşluk yarattı. Bu karar, şiddetle mücadelede geri adım olarak değerlendiriliyor ve kadınların güvenliğini tehlikeye atıyor. Koruma kararından tutun da birçok konuda failin lehine ilerliyor süreç. Sadece kadınlar değil, LGBT bireylerin de yaşam hakları tehlike altına girdi. Geçmişte onların dernekleşmesine destek olanlar, şimdi ölüm fermanlarını imzalıyorlar adeta. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekle kalmayacaklarını biliyorduk. En son toplumsal cinsiyet kavramını yasaklamaya kadar ileri gittiler. Ancak mücadelemizin sonuç vereceğine inancımız tam. Bu ülke bir gün tüm insanların korkmadan huzurla yaşayacağı bir yer olacak.

-Kadın cinayetlerini önlemek için devlet, sivil toplum ve bireyler düzeyinde ne tür çözüm yöntemleri uygulanabilir?  

-Devletin etkin yasalar uygulaması, sivil toplumun farkındalık yaratması ve bireylerin şiddete karşı duyarlı olması gerekiyor. Eğitim, ekonomik destek ve koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi şart. “Aile yılı” ilan edilen bu yılda bile en çok aile bireyleri tarafından öldürüldü kadınlar, çocuklar. Hükümetin artık oturup ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor nerede hata yaptıklarını. Sivil toplum örgütleriyle iş birliği içinde bu süreci yürütmeliler. 6284 etkin, eksiksiz, hatta geliştirilerek uygulanmalı. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli. Caydırıcı cezalar ve önlemsel aksiyonlar alınmalı. Eğitimde, mahallelerde, köylerde bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı.

“Görünürlüğü artırmak, daha çok kadına ulaşmak demek”

-Platform olarak veri toplama ve raporlama süreçlerinizde neler yapıyorsunuz? Kadın cinayetlerinin görünürlüğünü artırmak için nasıl bir strateji izliyorsunuz?  

-KCDP, resmi verilerin yetersizliği nedeniyle kendi veri tabanını oluşturdu. Medya taramaları ve aile başvuruları ile veriler toplanıyor. Aylık raporlarla kamuoyu bilgilendiriliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu verileri almayı bıraktı. Biz, ‘Neden, nasıl, nerede’ olduğuna dair ayrıntılı bir veri havuzu oluşturuyoruz. Görünürlüğü artırmak, daha çok kadına ulaşmak demek. Bu yüzden medya araçlarını kullanıyoruz, bildiriler dağıtıyoruz ve bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Hemen hemen her şehirde küçük büyük örgütlü haldeyiz. Giderek daha da genişleyen bir aileyiz, çünkü artık kimse duyarsız kalmak istemiyor.

-Medyanın kadın cinayetlerini ele alış biçimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Medya, toplumsal farkındalığı artırmada nasıl bir rol oynayabilir?  

-Medya, şiddeti meşrulaştırmadan ve mağduru suçlamadan haber yapmalı. Doğru dil kullanımı ve bilinçli yayın politikaları, toplumsal farkındalığı artırmada önemli. Ne yazık ki çok kısa süre önce Aydın’da öldürülen bir kadın arkadaşımız hakkında dahi çok çirkin ithamlarda bulunarak haber yaptılar. Hâlâ bunun mücadelesini veriyoruz. Bu, kadın cinayetlerini meşrulaştırmak için kasıtlı yapılan bir eylem. Medya çok güçlü bir araç, farkındalığı artırmada en etkili yollardan biri. Ama böyle haberlerle tam tersi etki yaratıyor.

-Kadınların ekonomik bağımsızlık kazanması, şiddetten kurtulmaları ve cinayetlerin önlenmesi açısından ne kadar etkili olabilir?  

Ekonomik bağımsızlık, kadınların şiddet ortamından çıkmalarını kolaylaştırır. İş güvencesi ve maddi destek, kadınların kendi hayatlarını kurmalarına yardımcı olur. Birçok kadın ekonomik güvencesi olmadığı için şiddet ortamını terk edemiyor. Ve maalesef şiddet giderek büyüyor.”

 

-Toplumda kadın cinayetlerine karşı farkındalığı artırmak için genç nesillere yönelik neler yapılmalı? Eğitim sisteminde nasıl bir değişim önerirsiniz?

-Eğitim müfredatına toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri eklenmeli. Gençlere eşitlik, saygı ve şiddetsizlik değerleri kazandırılmalı. Okullarda rehberlik hizmetleri güçlendirilmeli. Aileler de bu sürece dahil edilmeli.”

“Mücadele Devam Ediyor”

Ülkü Hicret’in açıklamaları, Türkiye’de kadın cinayetlerinin önlenmesi için hem yapısal hem de toplumsal değişimlere ihtiyaç olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Türkiye genelinde veri toplama, hukuki destek ve farkındalık çalışmalarına devam ederken, Hicret’in sözleri kararlı bir mesaj taşıyor: “Kadınların yaşam hakkı için mücadelemiz sürecek. Bu ülke bir gün herkesin korkmadan, huzurla yaşayacağı bir yer olacak.”

Kapak Fotoğrafı: Depo Photos