Türkiye’de Gazetecilik Okumak: ‘Teorik olarak yeterli, pratik olarak yetersiz’

10.07.2023

Cevat Baran Çaydaş


TÜİK verilerine göre istihdamı en düşük bölümlerin başında gelen gazetecilik bölümü öğrencileri ve
mezunları, mesleki pratik becerileri kazandırmada iletişim fakültelerinin yetersiz olduğunu belirtirken,
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ise iletişim fakültelerinin hazır eleman yerine stajyer eleman
yetiştirmekten vazgeçmesi gerektiğini söylüyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucusu ve ilk başkanı Sedat Simavi, 1947 yılında İstanbul
Üniversitesi’nden (İÜ) gazetecilik alanında mesleki eğitim verilmesine yönelik talebi üzerine 1950’de
İstanbul Üniversitesi Senatosunun kararıyla üniversitenin iktisat fakültesi bünyesinde kurulan
Gazetecilik Enstitüsü, Türkiye’de yükseköğretim düzeyinde gazetecilik eğitimi veren ilk kurum olma
özelliğini taşıyor.
1950 yılından bu yana Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bünyesinde Türkiye’de yaklaşık 71 tane iletişim
fakültesi bulunuyor ve bunların 49’u örgün ya da uzaktan eğitim şeklinde gazetecilik alanında lisans
ve lisansüstü düzeyde eğitim veriyor.
Gazetecilik ve enformasyon alanında mezun olanlar Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine
göre en düşük istihdam edilen mesleklerin başında geliyor.
TÜİK’in 2021 yılı yüksekokul ve fakülte mezunu işgücü verilerine göre (en güncel veri); yüzde 18,3
orana sahip gazetecilik ve enformasyon mezunları ‘sosyal hizmetler’ ve ‘sanat’ alanında mezun
olanlardan sonra işsizliğin en yüksek olduğu üçüncü alan olarak yer alıyor.
Gazetecilik Bölümü’nde halihazırda öğrenim görenler ve mezun olanlarla meslekle ilgili kaygılarını,
aldıkları eğitimin yeterli olup olmamasını ve geleceğe yönelik planlarını konuştuk.
İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrenim görmekte olan İrem
Karagöz, yazı yazmayı sevdiği için gazetecilik bölümünü tercih ettiğini belirtiyor:
“Bilhassa gazetecilik bölümünü seçmemdeki en temel etken yazı yazmaya olan düşkünlüğümdü.
Çocukken hep bir yazar olmayı hayal ediyordum. Büyüyünce merak eden, araştıran, takip eden ve tüm
bunların neticesini yazarak insanlara ulaştıran birisi olmak istediğimi fark ettim. Bu yol da beni
gazeteciliğe yöneltti. Fakülteye başladığımda beklentim özgürce fikirlerin konuştuğu bir ortamdı. Bir
miktar daha yaş aldıktan sonra işlerin öyle ilerlemediğinin farkına vardım ama yine de medyanın
içerisinde olmak, gerçekleri ulaştırma çabasının bile beni mutlu ettiğini söyleyebilirim.”

‘GAZETECİLİĞİN TEORİK KISMINDANSA PRATİK KISMI ÇOK DAHA ÖNEMLİ’


Okuduğu fakültenin eksikliğine de değinen Karagöz, 4 yıllık eğitim süresi boyunca fakültenin müfredat
olarak mesleki yeterliliği sağlayamadığını ifade ediyor:
“4 yıllık eğitim süresince çok sık tekrara düşülmesi, sadece fakülteden mezun olmanın sahip olmanız
gereken nitelikleri sağlayamaması durumu var. Yani okuldaki gazetecilik anlayışı ile sahadaki
gazetecilik bazen birbirleriyle örtüşmüyorlar. Bunun yanında kendi bölümüm özelinde konuşmam
gerekirse gazeteciliğin teorik kısmındansa pratik kısmının çok daha etkin olduğunu düşünüyorum.
Yine kendi bölümüm özelinde konuşmuş olacağım ama bugün gazetecilik okuyup bu mesleğin
ilkelerini, sendikalarını, topluluklarını bilmeyen onlarca öğrenci var.”


‘OKULDA ÖĞRENDİĞİMİZ ETİK KURALLAR İŞ HAYATINDA HİÇE SAYILIYOR’

İşsizlik kaygısının yanı sıra mesleki etik konusunda da kaygılarının olduğunu ifade eden Karagöz, “İş
bulabilme konusunda tabii ki kaygım var. Bu bölüme başlarken bile çevremden aldığım ilk tepki ‘işsiz
kalacaksın’ olmuştu. Bunun farkında olarak bu alana yöneldim. Tüm bunlara rağmen iş bulabileceğime
inanmak istiyorum. Eğer iletişim fakültesi öğrencisiyseniz mutlaka bir B, C ve hatta D planlarınızın
olması gerekiyormuş gibi hissediyorum. Türkiye’de hangi meslek olursa olsun işinizi hakkı ile yapmak
zordur. En basitinden okulda öğrendiğimiz tüm o etik çerçevenin iş hayatında hiçe sayılması.
Gazetecilik en temelinde halka doğruyu ulaştırmak, gerçeklerden haberdar olmasını sağlamaktır. İsmi
ne olursa olsun Türkiye’de dijital veya geleneksel medya ideolojilerin sesi ile konuşuyor. Benim kaygım
tam da burada başlıyor. Bu benim için yanlış ama geçimimi sağlamak için bu yanlışa ortak olmam
gerektiğinin de farkındayım” açıklamasında bulunuyor.

‘GAZETECİLİK HERKESE AÇIK BİR ALAN’

“Bu alanda iş bulamama kaygımın temelinde sektörün herkese açık olması yatıyor” diyen Karagöz,
sözlerine şöyle devam ediyor:
“Yani bugün herhangi bir medya kurumuna gidip ‘kaç iletişim fakültesi mezunu çalışıyor’ diye sorsanız
alacağınız cevaplar düşük sayılar olabilir. Bu gazetecilik sadece tahsilini o alanda yapan insanlara
açıktır anlamına gelmiyor tabi. Ama temel nedenin bu olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında
özellikle yerel basın, dijital basın gibi alanlardaki geçim sıkıntısının da çok etkili olduğu fikrindeyim. Bu
da gazeteleri az eleman çalıştırmaya itiyor. Alana yeterli maddi destek sağlanmıyor. Bir yerel gazete
eğer alabilirse Basın İlan Kurumundan aldığı ilan desteği bir de kişisel ilan ve reklamlarla geçiniyor.
Dijital medyada işler çok daha kötü. Çözüm önerim; daha özgür akademi, daha üretken akademi daha
nitelikli eğitimi sağlar. Bunun yanında liyakat kavramını hakim kılmak, medya sektörüne gerekli desteği
‘adil’ bir şekilde uygulamak, medyada patronların, çalışanlarını keyfi sebeplerle işten çıkarmasını
önlemek, sansürsüz, özgür basını mümkün kılmak, gazetecilerin işini yapmamaları için önlerine
bariyer koymamak gibi birçok gazetecilik öğrencisinin veya gazetecinin temel istekleri aslında.”
Medya sektöründe çalışmaktansa akademik kariyer yapmayı düşündüğünü belirten Karagöz,
“Akademide kalma isteğim aslında tamamen kişisel. Az buçuk sektördeki deneyimlerimle saha beni
akademiye itti.” diyerek sözlerini noktalıyor.

Dilek Erol, Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik bölümü öğrencisi. Hemcinslerinin
aksine futbola olan ilgisi onu gazetecilik bölümünü tercih etmeye yöneltmiş.
Yaklaşık 12 yıldır Türkiye ve Avrupa futbolunu yakından takip ettiğini ifade eden Dilek Erol, “Türkiye
Ligi başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin futbol liglerini de izliyorum. Spor muhabiri olmak için
gazetecilik okumaya karar verdim, amacım futbolla iç içe olabileceğim bir meslek yapmaktı” diyor.

‘STÜDYO OLMAMASI BİZİM İÇİN DEZAVANTAJ’

Öğrenim gördüğü Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi ile ilgili “Gazetecilik adına pratikler
yapabileceğimiz bir ortam bekliyordum. Haber yazımı, seslendirmesi, video ve basın fotoğrafı çekimi
gibi.” diyen Erol, sözlerine şöyle devam etti: “Fakültemizin bir stüdyosu olmaması bizim için bir
dezavantaj oluşturuyor. Bilgisayar laboratuvarını da çok sık kullanamıyoruz. Profesyonele daha yakın
ortamlarda haber çekimi ya da haber yazımı yapabilmek isterdik. İlk 2 sene teorik derslerimiz çok
fazlaydı ama 3. sınıf itibarıyla daha çok pratik derslerle iç içe olmaya başladık. Bu da kendimizi
mesleğe daha yakın hissetmemizi sağlıyor, yaptığımız pratiklerden keyif alıyoruz.”

‘EMEĞİMİN KARŞILIĞINI ALAMAMA İHTİMALİ BENİ KORKUTUYOR’

Mezun olduktan sonra iş bulabilme kaygısı taşımanın yanı sıra emeğinin karşılığını alamama
kaygısına da sahip olduğunu belirten Erol, “İş bulabilecek miyim?’ kaygısı benim gibi her gencin sahip
olduğu bir kaygıdır diye düşünüyorum ama yine de çabalarımızın karşılığını alabileceğimiz bir yerlerde olmayı umuyorum. Emeğimin karşılığını alamama ihtimalim olması beni daha çok korkutuyor. Ben
medyada çalışmak istiyorum.” diyor.
Medya sektöründeki en büyük soruna da değinen Erol, “Medya sektöründeki en büyük sorun, mesleki
diploma zorunluluğu olmaması bence. Herkes gazetecilik yapabiliyor, birilerinin yanında yetişebiliyor ”
görüşlerine yer veriyor.


Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrenim görmekte olan Görkem Güngör
de tıpkı İrem Karagöz ve Dilek Erol gibi öğrenim gördüğü fakültenin pratik olarak yetersiz
olmasından şikayetçi: “Pratik olarak eksik görsem de teorik olarak eğitimim beklediğim gibiydi. Teorik
dersler kadar olmasa da pratik derslerin biraz daha fazla verilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Gazetecilik bölümünü tercih etmesiyle ilgili konuşan Güngör, “Medya alanında çalışabilmek benim için
oldukça heyecan verici bir hayal. Bu anlamda gazetecilik bölümünü seçmemdeki en büyük faktör
olmuştur.
Gazeteciliğe dair bir temel oluşturması, habercilik tekniklerini öğrenmek, üniversite bittiğinde de
sektörde iş bulup gazeteci sıfatını kazanmış olabilmek ve haber yapabilir hale gelmek için tercih ettim”
ifadelerini kullanıyor.

‘GAZETECİLERİN ALDIĞI ÜCRETLERLE HAYATINI SÜRDÜREBİLMESİ İMKANSIZ’

Medya sektörü dışında farklı bir alanda da çalışabileceğini söyleyen Güngör, “Farklı bir alanda
çalışmamı sağlayan etken gazetecilerin aldığı ücretin yetersiz olması, bu ücretlerle bir insanın hayatını
sürdürebilmesi oldukça zor, benim açımdan da başka bir alanda çalışmamı büyük oranda bu neden
etkiler.
Fakültelerin daha donanımlı eğitimlerle öğrenciler yetiştirmesi, sektörün ise bu öğrencilere staj şansı
sunması ve öğrencilere bu tecrübe şansını vermeliler.
Belki o zaman fakültelerde sektörün istediği tarzda öğrenci yetiştirebilirler” değerlendirmesinde
bulunuyor.

‘İLETİŞİM FAKÜLTESİ’NDE OKUMASAM DA GAZETECİ OLABİLECEĞİMİ SÖYLEDİLER’

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik bölümü öğrencisi olan Egehan Erkün,
araştırmayı, yazmayı ve okumaya olan sempatisinin kendisini gazeteciliğe yönelttiğini söylüyor: “Liseyi
kazandığım yıl yavaş yavaş meslek seçimiyle ilgili seçenekleri değerlendirmeye başlamıştım.
Araştırmayı, yazmayı ve okumayı seviyordum. Teknolojiyle de aram iyi sayılırdı. Ortaokuldayken
sosyal medyayla çok ilgiliydim. O yıllarda bazı konsept hesaplar da yönetmiştim. İçerik üretirken
Photoshop ve bazı video düzenleme uygulamalarında deneyim kazandım. Yavaş yavaş yazmaya da
niyetlendim. Lisede artık kendime en uygun seçeneğin gazetecilik olduğuna emindim. Lise ikinci sınıfta
Aydın’da bir yerel gazetede grafiker ve editör olarak mesleğe ilk adımımı attım. O dönemde
'gazetecilik bölümünde eğitim alacağım' dediğimde bu işin mutfakta öğrenileceğini, iletişim
fakültesinde okumasam da gazetecilik yapabileceğimi söylediler hep. Ancak ben gazeteciliğin
pratiğinin yanı sıra akademik yönünü de öğrenmek istiyordum. Bu yüzden üniversite sınavının
ardından tercihlerimde yalnızca gazetecilik bölümlerini yazdım. O dönemki motivasyonum bilgiye olan
arzumdu aslında. Daha iyi olabilmek için; dinlemek, okumak, araştırmak ve öğrenmek… Tüm bunlar
için akademi doğru bir seçenekti ve gazetecilik bölümünde eğitim almayı tercih ettim.”

“ENTELEKTÜEL BİRİKİM KAZANMAK İÇİN SEÇTİM”

“İletişim fakültesine çok fazla beklenti ile giden bir öğrenci değildim” diyen Erkün sözlerini şöyle
sürdürüyor: Pratik olarak pek bir beklentim yoktu hatta. Ancak teorik olarak eksiklerim vardı. Bu
alandaki eksiklerimi tamamlamak, entelektüel bir birikim kazanmak istiyordum. Gazeteciliğin geçmişine
hakim olmak aynı zamanda bu mesleğe yalnızca Türkiye perspektifinden değil dünya gözüyle de
bakabilmeyi istiyordum.”

Uygulama eğitimi olarak beklenti içinde olmamasının hayal kırıklığı yaşamamasına neden olduğunu
belirten Erkün, “Gazetecilik bölümünde aldığım eğitim teorik olarak bana çok şey kazandırdı. Ancak
pratikte özellikle devlet üniversitelerinin imkanları oldukça az. Bu yüzden iyi bir sektör tecrübesi
kazanamıyorsunuz. Ancak bu eksiklik öğrencinin kendi çabasıyla giderilebilir. Ben üniversite eğitimim
devam ederken çeşitli kurumlarda editörlük yaptım. Zaman zaman yorulsam da bu çabamın faydasını
fazlasıyla gördüğümü söyleyebilirm. Üniversiteler, öğrencilerin entelektüel kazanım elde ettikleri
alanlar. Üniversitede sadece meslekle ilgili bilgiler aktarılmıyor. Öğrencinin ufkunu açacak ve birçok
yeni bakış açısı kazandıran bir eğitim alanı aslında. Bu yüzden fakültedeki eğitimimde beklentimi
karşılamayan hususlar olsa da çok şey öğrendiğimi söyleyebilrim. Hem İstanbul’da okuyor olmam hem
de değerli akademisyenlerin tedrisatından geçmem, kendimi yenilememe ve dönüşmeme olumlu
katkılar sundu. Kendimi eskiye göre çok daha özgüvenli hissetmemi sağladı” görüşlerine yer veriyor.
TELE1 Editörü Elif Çetiner, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Özgür
ve bağımsız çalışabileceği bir alan olduğu için ve aynı zamanda kamu yararını gözetmek istediği için
gazetecilik bölümünü seçtiğini söyleyen Çetiner, “Bu bölümü mesleğimi yapabilmek için seçtim.
Zorunlu kalmadığım sürece başka bir meslek yapmayı düşünmüyorum.” diyor

“HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIM”

“Okula ilk başladığımda mezun olduğumda alanında iyi bir meslek sahibi olacağımı düşünmüştüm;
fakat en az 80 kişilik sınıflar bu durumu olumsuz etkilemekte ilk örnek oldu. 4 yılın ardından toplumun
aydın kesimi olarak bilenen bir mesleğe sahip olacağımı düşündüm” diyerek sözlerine başlayan
Çetiner, devamında şunları aktarıyor: “Bölüme başladığımda ne kadar heyecanlı olsam da ilk yılımın
ardından heyecanım sönümlendi. Akademi ile mesleğin sokak esasları birbirinden çok uzaktı. Mezun
olduğumda okulda öğretilenlerin sadece teoride kaldığını gördüm. Bu durum beklentilerimi
karşılamamakla beraber hayal kırıklığını da beraberinde getirdi. Fakültede gazetecilik bölümünde en
az 80 kişilik iki sınıf bulunuyordu sadece bir sene bir okuldan mezun gazeteci aday sayısı en az 140
olduğunu düşündüğümüzde mesleğin nasıl bilinçsiz bir yere sürüklendiği ortaya konulmuş durumda.
Hocaların sadece mesleği akademiden ibaretmiş gibi konu anlatımı, gazetelerin yüz yıl önceki basım
teknikleriyle anlatılması, bölümü sadece sınav ve notlarla geçirilmesi, asıl alanı sokak olan mesleğin
bundan kopuk olması fakülte içindeki en temek eksiklikler olarak ele alınabilir.”

‘İŞ BULMAKTA ZORLANMAMIŞTIK’

Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu (günümüzdeki adıyla Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi) Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici,
ilkokul son sınıftan itibaren gazeteci olmanın tek hayali olduğunu ve bu yüzden gazetecilik bölümünü
seçtiğini ifade ediyor: “Ben Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla
İlişkiler Bölümü’nden 1981’de mezun oldum. Beni gazeteciliğe hazırlamakla kalmadı, basın
dünyasıyla tanıştırdı. Tek hayalim olan o mesleğe adım atmamı sağladı. Sadece yabancı dil eğitimi
konusunda eksiklikten söz edebilirim. Bizim gazetecilik ve halkla ilişkiler bölümünde 20 kadar öğrenci
vardı. Zaten 10’unun gazeteci olma niyeti yoktu. Ben ve diğer arkadaşlarımız da rahat iş bulduk o
dönem. Az olmamızın avantajı da diyebilirim. Gerçi o dönem medya olanakları da günümüzden daha
dardı diyebilirim. Ama yine de iş bulmakta zorlanmamıştık.”

‘ASLA FARKLI BİR ALAN DÜŞÜNMEDİM’

Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu’nda öğrenim gördüğü yıllarda Cumhuriyet
gazetesinde stajyer olarak gazeteciliğe adım attığını belirten Bildirici, “Mezun olduktan sonraki en
büyük kaygım gazeteciliği hakkıyla yapabilmekti. Üçüncü sınıfta Cumhuriyet’e stajyer olarak girdim.
Orada da kaldım, kadroya alındım. Mezun olduktan sonra asla farklı bir alanda çalışmayı
düşünmedim, hiçbir zamanda düşünmem.” diyor.

‘İLETİŞİM FAKÜLTELERİNİN SAYISI AZALTILMALI’

Bildirici, Türkiye’de iletişim fakültelerinin sayısının fazla olmasına dikkat çekerek, gazetecilik ve
enformasyon mezunu işsizlik oranının düşmesi için şu önerilerde bulunuyor: “İletişim fakültelerinin sayılarının azalması gerekli. Ayrıca uzmanlık alanlarına yönelik eğitimler verilmelidir. İletişim fakültelerigenel kültür eğitimi vermekle yetinmemeli. Bu fakültelerden mezun olanlar profesyonel bir gazeteci gibi yetişmiş olmalıdır. Hazır eleman olmak yerine stajyer eleman yetiştirmekten vazgeçmeli bu
fakülteler. Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri kurarak orada profesyonelce yayınlar içinde öğrenci
yetiştirmeli… Maalesef ülkenin ekonomik durumu, medyanın koşulları ve en önemlisi onlarca iletişim
fakültesi açılmasının sonucu. Bu kadar iletişim fakültesine gerek yok. Medya her yıl binlerce iletişim
fakültesi mezununa iş bulamaz.”