Prof. Tepe: “Glifosat içerikli tarım ilacı için Türkiye’de risk yok ama olmayacağı anlamına da gelmez”

14.04.2022

                                                              Kapak fotoğrafı: Markus Spiske / Unsplash

Yabancı ve yabani otları öldürmek için kullanılan glifosatın insan sağlığına doğrudan veya dolaylı etkileri hâlâ tartışılıyor. Avrupa Komisyonu, 2023’e kadar glifosat kullanımını izleyip nihai kararını verecek. Herboloji uzmanı Prof. Dr. Tepe, eldeki bilimsel verilere göre, Türkiye için şimdilik risk bulunmadığı vurgulayıp “Ama bu olmayacağı anlamına da gelmez. Bilim şüpheciliği de beraberinde getirir” dedi.

FURKAN TUNÇDEMİR / VAN

Bütün dünyada, tarımsal ve tarım dışı alanlarda yabancı ve yabani otları öldürmek için en fazla glifosat etken maddeli tarım ilaçları tercih ediliyor. Bu etken maddenin kullanımının insan sağlığına doğrudan veya dolaylı etkileri ise halen bir tartışma konusu. Kanser ve kimyasallar üzerine araştırmalar yapan ve dünyanın öde gelen kuruluşları da bu konu ile ilgili olarak birbirlerinden farklı düşünüyorlar. Eldeki bilimsel verilerin yanı sıra konu ile ilgili bir hayli bilgi kirliliği var. Avrupa ve Amerika’da bu kimyasalın yer altı sularına karıştığına dair veri bulunurken tüketilen gıdalar yoluyla doğrudan kanserojen olduğuna dair veri bulunmuyor.

Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, Kasım 2015’te “maddenin genotoksik olma ihtimalinin (DNA’ya zarar verme olasılığı) veya insanlarda kanserojen bir etki oluşturmasının muhtemel olmadığı” sonucuna ulaştı. Dünya Sağlık Örgütü ve Gıda ve Tarım Örgütü’nün ortaklaşa kurduğu böcek ilacı kalıntıları komitesi, 2016’da, glifosat formülasyonlarının kullanılmasının bir sağlık riski teşkil etmediğini belirten bir rapor yayınladı. Avrupa Kimyasal Ajansı (ECHA) glifosatı ciddi göz hasarına neden olan ve sudaki yaşam için toksik olarak sınıflandırdı, ancak kanserojen, mutajen, üreme için toksik veya spesifik organlara toksik etki gösteren bir madde olduğuna dair kanıtlar bulamadı. Tüm bu uluslararası fikir birliğinin aksine Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı, Mart 2015’te glifosatı, “insanlarda muhtemelen kanserojen” (kategori 2A) şeklinde sınıflandırdı.  Muhtemel kelimesinin altını çizmekte yarar var çünkü birçok yerde “kesin” kanserojen olduğu şeklinde ifadelere de rastlanıyor. Avrupa Komisyonu ise 2023 yılına kadar glifosat kullanımını izleme kararı almış durumda, bu izleme sürenin ardından nihai kararını verecek. Öte yandan, daha önce Amerika’da glifosattan dolayı kanser olan ve ilaç firmasına dava açarak rekor miktarda tazminat kazanan insanların olduğu biliniyor.

Kafa karışıklığını bir nebze de olsa giderebilmek için glifosatın dünya ve Türkiye’deki durumunu herboloji (yabancı ot bilimi) uzmanı Prof. Dr. Işık Tepe ile konuştuk.


Prof. Dr. Işık Tepe
 

Kullanım şekli ve miktarı çok önemli

Yaklaşık 40 yıldır yabancı otlar ve mücadeleleri konusunda çalışan Prof. Dr. Tepe, aslında çok faydalı olduğunu düşündüğümüz birçok ürünün kanser yapma riskinin glifosattan daha yüksek olduğuna dikkat çekti. Burada önemli olanın, kullanım şekli ve miktarı olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tepe, “Bu kanser vakalarında doğrudan gıda tüketimi gibi bir sebep yok. Bizzat çok uzun süre temas ile birlikte aşırı kullanım söz konusu ve tahminimce kullanım talimatlarına da çok net uyulmamış. Öyle sanıldığı gibi, ‘Glifosat yer altı suyuna karıştı veya bitkide kalıntısı var, insanlar bunu tüketti diye kanser oldu’ şeklinde bir durum değil” saptamasında bulundu.

Elde bilimsel bir veri olmadan çiftçiyi de mağdur etmenin anlamsız olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tepe, “Bir bilim insanı olarak ilaç firmasını değil çiftçiyi ve ülke ekonomisini düşünürüm. Eğer çiftçi mağdur olacaksa bilimsel veri görmek isterim, herkesten de aynı yaklaşımı beklerim” dedi.

“Türkiye için risk bulunmuyor”

Bütün ülkelerin ortak kaygılarının yeraltı sularının kirlenmesi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tepe, bu kimyasalın ne kadar fazla kullanılırsa o kadar çok yer altı sularına karışacağını belirterek “Şu an için eldeki bilimsel verilere göre, Türkiye için risk bulunmuyor. Türkiye insanının içi rahat etsin” dedi.

Türkiye’de bu konuda sürekli araştırma çalışmaları yapıldığını bildiren Prof. Dr. Tepe, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Amerika, Meksika, Arjantin, Brezilya ve Çin gibi ülkelerde, GDO’lu ürün yetiştiriciliği serbest. Yani yetiştirilecek olan bitkiyi, bu kimyasala dayanıklı hale getiriyorlar ve bol miktarda kullanıyorlar. Avrupa’da ise yaz iklimi kısa, bitkinin olgunlaşma periyodunun kısa olmasından dolayı bu kimyasalı kullanarak erken hasada getirme uygulaması yapılıyor. Dolayısıyla glifosat kullanımı da normalden fazla oluyor. Avrupa, nemli ve bol yağışlı bir bölge. Bu sebeple ilaç, yer altı sularına karışıyor, bitkide kalıntı sorunu yapıyor. Ülkemizde ise her iki uygulama da yok. Hem yaz periyodu uzun hem de GDO’lu bitki yetiştiriciliği yasak.”

Glifosatın yerini dolduracak alternatif yok…

“Bilimsel veriler olumsuz yönde oluşursa elbette yasaklanması gerekir” diyen Prof. Dr. Tepe’ye göre, işin çiftçiyi ve ülke ekonomisini ilgilendiren yönlerinin de üzerinde durulması gerekiyor. Türkiye’de bu ilacın yasaklanması durumunda, özellikle meyve bahçelerinde ciddi ekonomik kayıplar yaşanacağını kaydeden Prof. Dr. Tepe, dünyada glifosatın tarımda çözdüğü problemi çözebilecek, yerini dolduracak başka bir herbisitin (yabancı ot mücadelesinde kullanılan tarımsal ilaç) olmadığının da altını çizdi.  

İzmir’de bir avukatın bu ilaca karşı dava açarak kazandığını anımsatan Prof. Dr. Tepe, mahkeme sürecini değerlendirirken; o dönem başkanlığını yaptığı ve bu işin tek sivil toplum örgütü olan Türkiye Herboloji Derneği’nden konu ile ilgili bilgi istenmediğini bildirdi.

“Kararı veren hâkimin de, dava açan avukatın da glifosattan yana içi rahat etsin” diyen Prof. Dr. Tepe, açıklamasını şöyle bitirdi:

“Şimdilik risk yok diyebilirim ama bu olmayacağı anlamına da gelmez. İlacın etkilerine dair yapılan çalışmalar var. Tabii, bilim şüpheciliği de beraberinde getirir. Sorunu bilim insanları hakemliğinde masaya yatırmalıyız. Çevreciler de konunun uzmanları da, bakanlık da verilerini paylaşacak, bu verileri değerlendireceğiz. Yaklaşımın bu olması gerekiyor. Bilimsel olmayan verilerle insanları korkutmaya gerek yok.”

24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız