5

“Pandemide kadına destek veren kurumlar iyileştirilmeli”

COVİD-19’un pandemi haline gelmesiyle insanların evde kalması kadına şiddet ve cinayetleri arttırdı. Mor Çatı Sığınma Vakfı gönüllüsü Gökdemir, pandemi ile kötüden daha geriye düşüldüğünü vurgulayıp, kadınların sığınak desteğinden yararlanamadığını belirtti.

Avukat Baltaş, etkin koruma sağlamadan “İnfaz Yasası” ile tahliyenin açıkça şiddetin artışına göz yummak olacağını açıkladı.

Uzman Psikolog Yumuşak ise kadınlara bu süreçte psiko-sosyal destek sağlamasının önemine dikkat çekip online psikoterapiler önerisi getirdi.

Havva Çustan – Yeni tip koronavirüsün (COVİD-19), pandemi haline gelmesinin ardından dünyanın birçok yerinde insanlar, evlerine kapanarak, karantina uygulayarak dışarıyla teması mümkün olduğunca kesip virüsten korunmaya çalışıyorlar. Ancak evde karantina uygulamasının kadına şiddet ve cinayetlerini arttırdığı görüldü. Türkiye’de “evde kal” çağrılarının ardından ilk 10 günde 11 kadın katliamı gerçekleşti. Yaşanan kadın cinayetlerini ve alınması gereken önlemleri kadın mücadelesi yürüten Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü İlke Gökdemir, Avukat Ekin Baltaş ve Uzman Psikolog Cansu Yumuşak ile konuştuk.

“Pandemi ile kötüden daha geriye düştük”

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü İlke Gökdemir, şiddet uygulayan erkeğin evde kaldığı için şiddete devam ettiğine dikkat çekti. Söz konusu şiddetin hep orada olduğunu anımsatan Gökdemir, şunları söyledi: “Artıştan bu kadar çok bahsederken, en az o kadar da kadınların şiddetten kurtulmak için nasıl destekleneceğini konuşmak önemli. Çünkü hali hazırda devletin kadına yönelik şiddetle mücadele için bir politikası yoktu. İlgili kurumlardan da kadınlar yeterli desteklere ulaşamıyorlardı. COVİD-19 pandemisiyle birlikte bu kurumların bir kısmının hepten çalışmaz hale geldiğini, genel olarak da var olan kötü halden daha geriye düştüğünü söylemek mümkün.”


Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü İlke Gökdemir

“Kadınlar sığınak desteğinden yararlanamıyor”

Kadınların kolluk kuvveti ve kurumlara ulaşmaya çalışırken de, virüsün bulaşma riskiyle karşı karşıya kaldığını belirten Gökdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kendi imkânlarıyla ve hiçbir sağlık önlemi olmadan, kolluk kuvveti ve kurumların keyfi uygulamaları dolayısıyla oradan oraya gitmek zorunda kalabiliyorlar. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM), kadınlara kalacak yer için yönlendirme yapmıyor. Sığınağa koronavirüs testi yaptırmadan gidemeyeceğini söylüyor ama testi kadınların kendi imkânlarıyla yaptıramayacağı gerçeği göz ardı ediliyor. Böylece kadınlar sığınak desteğinden yararlanamıyor.”

“6284 Sayılı Kanun ihlal ediliyor”

Pandemiyle birlikte kendilerine sığınak ihtiyacıyla başvuran kadınların arttığı bilgisini veren Gökdemir, açıklamalarına şöyle devam etti: “Böyle bir artış gözlenirken, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) sayfasından, devlet sığınaklarına can güvenliği tehdidi altında olmayan kadınların alınmayacağı duyuruldu. Oysa bu, şiddet görmüş kadını koruyan 6284 sayılı Kanun’un ve ilgili yönetmeliğin ihlali anlamına geliyor. Sığınak başvurusu yapan kadınlara, COVİD-19 testi ya da sığınağa yerleşmek üzere 14 gün karantinada kalabilecekleri yerlerin sağlanması gibi hizmetler verilmeli. Varsa çocukları için de gerekli önlemler alınarak darp raporu zorunluluğu aranmadan kadınlar sığınaklara yerleştirilmelidir. Bu arada belediyelere ait sığınaklara da kabulün ancak ŞÖNİM üzerinden olabildiğini, dolayısıyla, buradan yönlendirmeler durunca belediye sığınaklarına da erişilemediğini belirtelim. Ayrıca bu süreçte şiddet yaşantısından çıkıp kendilerine yeni bir hayat kuran kadınlar da destek için başvurusu sayısında da artış gördük. Devletin, şiddet yaşantısından kurtularak, hayatını zaten kolay olmayan koşullarda sürdüren kadınlar için özellikle böyle bir dönemde ayrıca bir sosyal destek mekanizması düşünmesi gerekir.”

Bazı ülkelerde kadınların şiddet gördüklerinde yardım alabilecekleri yerlere ulaşmaları için geliştirilen çeşitli yöntemler olduğuna dikkat çeken Gökdemir, “Eczaneye ulaşabilen kadının, şiddet gördüğünü söylemek için kullanabileceği bir kodun olması gibi… Bu tarz yöntemlerin işleyebilmesi için asıl olarak devamında destek veren kurumların iyi işliyor olması gerekir. Bu maalesef bizim ülkemiz için geçerli değil” açıklamasında bulundu.

“İnfaz yasası şiddeti artıracak”

Pandemi sebebiyle çıkarılan “İnfaz Yasası”na da değinen Gökdemir, yasanın geri çekilmesini isteyip birçok kadının, açık ve kapalı cezaevlerinde olan erkeklerin şiddetten geçici bir sürede olsa korunabildiğine işaret edip şu değerlendirmeyi yaptı: “Kadınların, en çok da kocaları ve yakınları tarafından öldürüldüklerini biliyoruz. Bu nedenle hapisten çıkan erkeklerin çoğunun daha önce şiddet uyguladıkları kadınlara ya da olası başka kadınlara yine şiddet uygulayacağını, hatta can güvenliklerini tehdit edeceklerini tahmin etmek zor değil. Pek çok kadın, son derece tedirgin ‘Şimdi ne olacak’ diye. Devlet kurumlarının hali hazırda kadınları şiddetten korumakla ilgili yetersizliği düşünülürse, yeni şiddet vakalarında durumun farklı olabileceğini düşünmek de zor.”

Kadınların şiddet gördüklerinde çaresiz olmadığının altını çizen Gökdemir, kadınların başvurması gereken yerleri şöyle aktardı: “Kadınlar şiddet gördüklerinde Alo 183’ü ya da 155’i arayabilirler, barolar ve adli yardım birimlerine ulaşabilirler. Evden telefon etme fırsatı olmayan ve akıllı telefonu olan kadınlar, Kadın Destek Uygulaması’nı (KADES) kullanabilirler. Bu uygulamayla acil durumda tek tuşla destek isteyerek polisin bulunulan adrese gelmesi sağlanabilir. 6284 sayılı kanun gereği şiddet uygulayanı evden uzaklaştırabilirler.”

“Şiddetin kabul edilemez olduğunu göstermeliyiz”

Gökdemir, açıklamalarını şu şekilde sonlandırdı: “Yaşadığımız çevrede tanık olduğumuz, bildiğimiz, duyduğumuz şiddet durumlarını bildirmeliyiz. ‘Beni ne ilgilendirir, aile içinde olur böyle şeyler, zaten kim ne yapacak, nasıl çözüm olacak ki’ demeden, bildirmeliyiz. Böylece şiddetin kabul edilebilecek bir şey olmadığını hem kendimize hem başkalarına göstermiş oluruz. Sizin çağrınızla kapıya gelecek polisle, şiddet gören kadın için çıkış yolunun kapısı aralanabilir. Ya da şiddet uygulayan erkeği bir süreliğine durdurabilir ve şiddet gören kadın için soluk alacağı, belki kendisi için çözüm üretebileceği bir zaman aralığı sağlayacak olabilir.”


Avukat Ekin Baltaş

“Kadınlar, şiddet failleri ile evde yaşamak zorunda bırakılıyor”

Avukat Ekin Baltaş, kadınların bu süreçte şiddet failleriyle aynı evde yaşamak zorunda bırakıldığı için büyük oranda şiddete ev içinde maruz kaldığına dikkat çekip şunları söyledi: “Bu koşullarda şiddet gören kadının çekinmeden 155 ve 183 gibi hatları arama şansı var. Dolayısıyla bu hatların 24 saat kesintisiz olarak ulaşılabilir olması bu sorunun çözümü için en önemli ilk adım. Türkiye’de şu an yalnızca kadınlara hizmet veren bir hat yok. Bu hatlarda yaşanan yoğunluk dolayısıyla yalnızca bir defa arama imkânı olan kadınların direkt hizmet alabilecekleri bir hattın oluşturulması gerekiyor. Yaşadığımız bu süreçte daha önce şiddet başvurusu yapmış veya koruma kararı olan kadınlar aranarak kontrol mekanizması sağlanmalı. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında şiddetin önlenmesi için gerek telefonla gerekse 7/24 çalışan bir uygulama üzerinden etkin bir iletişim sağlanmalı.”

Kadınların çoğu şiddete maruz kaldıktan sonra taşınamadığını bildiren Baltaş, “Dolayısıyla şiddet failinin tutuklanması kadının ikamet ettiği evden ayrılmasına gerek kalmaksızın güvende olmasını sağlayabiliyor. İnfaz yasasıyla tahliye edilen erkeklerin hangi tedbirle şiddet uyguladığı kadından uzak tutulacağı bir muamma. Devletin şiddet faili erkekleri, şiddet uyguladığı kadın veya çocuklar hakkında hiçbir öngörüsü olmaksızın, etkin koruma sağlamadan tahliye etmesi açıkça şiddetin artışına göz yummak olacaktır” saptamasında bulundu. Baltaş, son olarak şiddete uğrayan kadınların devletin kurumlarının yanında kadın dernekleri ve örgütlerine de başvurması gerektiğini belirtti.

“Tahammül seviyesinin düşmesi şiddeti doğuruyor”

Uzman Psikolog Cansu Yumuşak ise konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Karantina günlerinde, birçoğumuz ya en iyi ihtimalle evden çalışmaya başladık. Ya ücretsiz izin denen hak kaybına maruz kaldık, ya da tamamen işsiz kaldık. Bu durum kadınlar için de geçerli. Dört duvarın içi artık kalabalıklaştı. Kalabalık, kendimize ayırabileceğimiz tüm zamanı ve alanı elimizden alıyor. Ayrıca şiddet riskini de artırıyor. Maalesef oldukça aceleci ve acemi bir biçimde yönetilmeye çalışılan salgın süreci sebebiyle insanların tahammül seviyeleri çok düşmüş durumda. Hepimiz oldukça yıprandık. Yüzümüzü bu sorunların temel sorumluları ve çözmekle yükümlü olan kişilere dönmek, sesimizi onlara karşı yükseltmek bu kadar zorken ve böylesi büyük bedelleri varken; hiç de öngörülemez olmayan bir şekilde, biriken öfke, başka ve haksız bir yere genellikle kadın ve çocuklara kanalize ediliyor. Devlet öncelikle bu belirsizliği ve sorunlara sebep olan açık politikasızlığı ortadan kaldırmalı.”


Uzman Psikolog Cansu Yumuşak​

“Güvensizlik hali ortadan kaldırılmalı”

İnsanların sürece olan güvensizliğini ve sürekli değişen, ani olarak gelişen politikaların yarattığı panik havasına tanık olunduğuna dikkat çeken Yumuşak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği an, insanlar akın akın evden çıktılar. Çünkü asla güvenmiyorlar. Öncelikle bu güvensizlik hali ortadan kaldırılmalı. İnsanların rahatlamaları, nefes almaları ve bu güne kadar saatlerce çalışarak, yorularak, attıkları her adımda, aldıkları her üründe defalarca ödedikleri bedelin, vergilerin, emeğin karşılığını alabilmeliler. Erkek şiddeti bu günlerde çok daha sık görülüyor. Ancak kapılar kapalı, perdeler çekili. Maalesef kolun kırılıp yen içine daha da çok hapsolduğu zorlu bir dönemden geçiyoruz. Devlet, salgının olmadığı zamanlarda kadını erkek şiddetine karşı etkin bir biçimde gerçekten koruyabildi mi? Salgın için ayrı bir politika oluşturabilir mi, gerçekten yukarıda belirttiğim genel belirsizlik ve güvensizlik halinden bu soru da nasibini almakta maalesef.”

“Online psikoterapilere ulaşmaya çalışalım”

Devletin, bu sorunun çözümünde kadınlara psikososyal destek sağlamasının da çok önemli olduğunun altını çizen Yumuşak, açıklamalarına şöyle devam etti: “Kadınların kendilerini güçlendirmesi ve direniş kaynaklarını beslemeleri için öncelikle birbirlerine ihtiyaçları var. Bu yüzden, daha önce de söylediğim gibi, fiziksel mesafeler sabit kalsa da sosyal mesafeleri oldukça kısaltmak gerek. Birbirimizden haberimiz olsun, birbirimizi arayıp soralım öncelikle, yalnız kalmayalım. Birçok kadın vakfı ve derneği, online ücretsiz psikoterapi vermeye başladı bu dönemde. Elbette talebin oldukça yoğun olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Ancak, en azından kendimiz için bir adım atıp bizim için mümkün olan destek kanalına erişmeye çalışabiliriz. Kendimizi bu listelere yazdırmak bile bizim için önemli bir adım olabilir.

Böyle dönemlerde, fiziksel şiddetin yanı sıra çok daha görünmez ve benzer derecede tehlikeli olan psikolojik şiddet de doğrudan bizim benliğimizi, düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve duygularımızı hedef alan ve bize bu yollarla zarar vermeye çalışan her türlü tutum ve davranış olarak ortaya çıkabilir. Bu tutum ve davranışlar da temel olarak özgüvenimizi sarsmaya çalışır. Böyle zamanlarda, kendimize iyi gelen şeyleri yeniden keşfetmek, onlara yeniden zaman tanımak, günümüzü planlamak aslında basit görünen ama oldukça etkili yöntemler. Kendimizi güçlendirmek, kendimize sahip çıkmak zorundayız. Aynı zamanda birbirimize kol kanat germek de böyle zamanlarda oldukça etkili. ŞÖNİM birimleri içerisindeki psikolog ve psikiyatrlar da bu dönemlerde yanımızda olacaklar ve destek sağlamaya devam edecekler.

Ama yine de, diyelim bir acil durumla karşılaştık, kesinlikle 155’i aramaktan çekinmemeliyiz. Tabi bu noktada, 155 de ev içi şiddet vakalarında en az 1 kadın polisle destek sunabilmesi önemli olurdu. Şiddet, hiçbir koşulda tolere edilecek, bekletilecek bir konu değil. Bütün gücümüz ve kaynaklarımızla kendimizi ve sevdiklerimizi korumalı, şiddetle mücadele etmeyi sürdürmeliyiz.”

Haberin PDF’ini indirmek için tıklayınız.
Haberin linki için tıklayınız.