“Önlem alınmazsa milyonlarca virüs, dünyaya yayılmayı bekliyor”

15.12.2022

Kapak Fotoğrafı: Depo Photos

Pandeminin bilimsel olarak, insanın ekolojiye olumsuz, yanlış ve yıkıcı müdahalesinden kaynaklandığını açıklayan Çevreci Prof. Dr. Algan, küresel salgının yol açtığı ekonomik darboğaz ve dertlerin insanları, çevre ve iklim gibi büyük krizlere kaynak ayırmaktan biraz daha uzaklaştıracağına işaret etti.

CENGİZ ALDEMİR / ANKARA

Doğayla ilişkimiz niye sorunlu? Covid-19 salgını, insanlığın çevre ve doğayla ilişkisi hakkında neler söylüyor? Salgın doğanın kendini savunma mekanizmalarından biri mi? Krizinden çıkartılabilecek dersler nelerdir? 24 Saat Gazetesi için bu sorulara yanıt aradık. Bu soruları, kent, çevre ve yerel yönetim politikalarında öğretim üyesi; deniz ve çevre politikaları, çevresel güvenlik, uluslararası çevre hukuku, uluslararası çevre politikaları ve ekokırım ile ilgili devlette uzun yıllar uzman ve yöneticilik yapan, halen çeşitli sivil toplum kuruluşlarında (STK) gönüllü olarak çalışmaya devam eden Prof. Dr. Nesrin Algan’a yönelttik.

“İnsan türü, gezegeni haddinden fazla bir şekilde işgal ederek diğer canlıların yaşam alanlarını yok ediyor” diyen Prof. Dr. Algan, şunları söyledi:

“Bizim kent ya da semt pazarı dediğimiz yerler, aslında başka bir türün doğal yaşam alanı. Ve onlar buraları geri alıyorlar; bulundukları yerde insan türü olmayınca daha rahat geziniyorlar. Oralar, onlara ait. Anımsar mısınız bilmiyorum? Üçüncü havaalanı, üçüncü köprü inşaatları öncesinde boğazdan yüzerek geçen yaban domuzları görünmüştü, “Yaban domuzları, denize giriyor” diye haber olmuştu. Aslında canlarını kurtarmaya çalışıyorlardı. Çünkü yaşam ortamlarına insanlar yeni bir müdahale yapıyordu.”


Prof. Dr. Nesrin Algan

Doğada intikam duygusu yok, denge var

Doğada intikam alma gibi bir olgunun olmadığını, denge denilen bir düzen olduğunu anlatan Prof. Dr. Algan, Covid-19 gibi salgınların çok eskiden beri var olduğuna işaret edip şunları söyledi:

“Denge dediğimiz şeyde, aslında bir düzen var. O düzene yapay olarak insanın yıkıcı her müdahalesi, kendine geri dönüyor. Çocukluğumdan beri bizzat içinde yaşayıp şahit olduğum onlarca benzer pandemi var. Pandemi adı verilmese bile salgın var. Bu yaşımla ilgili değil, ama birazcık içinde yaşadığım çevreyle ilgili. Ben büyük çiçek salgınında nasıl mücadele edildiğini biliyorum. Tesadüfen babam o projede yer aldığı için biliyorum. İnanamadığım şu; üstünden bunca yıl geçmiş olmasına ve bilim teknoloji bu kadar gelişmiş olmasına rağmen insan, bugün bile hâlâ ‘Neden bu pandemi oldu?’ sorusuna ‘Yok, Çinliler silah yaptı’, ‘Laboratuvarda bilmem ne oldu’ vb. fantastik yanıtlar aramaya çalışırken, neden dönüp bunun gerçek bilimsel temellerine bakmıyor?”

Milyonlarca virüs, dünyaya yayılmayı bekliyor

Bunun gibi milyonlarca virüsün olduğunu, iklim değişikliklerine bağlı olarak buzulların altından dünyaya yayılmayı beklediği bilgisini aktaran Prof. Dr. Algan, şu uyarılarda bulundu:

“Ya da mağaralarda hâlâ daha insan eli değmemiş birtakım orman alanlarında, kendi yaşayabileceği hayvan türü ortadan çekilince, insan onu yok edince yaşayabileceği bir ara tür olarak bizi bekleyen. Biz de maşallah hiç eksik kalmayıp, düzenli olarak Amazonlardan Türkiye’nin yağmur ormanlarına kadar her yeri dümdüz tarla yaparsak olacağı bu. O yüzden ‘hazin’ diyorum, ‘karanlık’ diyorum.

Önlem alınmazsa, milyonlarca virüs, dünyaya yayılmayı bekliyor. Hâlâ sürmekte olan salgının birincil olarak; halk sağlıkçılara, çevre bilimcilere, doğayla ilgili çalışmalar yapan insan ve örgütlere dönüp baktığınızda şunu söylemek mümkün: Evet, hayvandan insana geçen salgınların en yoğun ve en yıkıcı olanını yaşıyoruz. Ama aslında Ebola da, AIDS de, Sars da, Veba da buydu. Dolayısıyla Sanayi Devrimi’nden beri bizim dışımızdaki canlı ve cansızlarla ilişkilerimiz bize diyor ki, ‘Yanlış yapıyorsunuz. İnsan türü olarak büyük bir hata yapıyorsunuz’. Bu hata, hem bu tür küresel veya bölgesel salgınlarla sizi yok edilebilir, hem de şu anda görmediğimiz ama varlığından bilimsel olarak emin olduğumuz iklim değişikliği gibi büyük yıkımlarla bizi yok edilebilir.”

2010’da, pandemi olacağı anlatılmış…

Pandeminin bilimsel olarak, insanın ekolojiye olumsuz, yanlış ve yıkıcı müdahalesinden kaynaklandığını açıklayan Prof. Dr. Algan, “Bunu bir sosyal bilimci olarak söylemiyorum. Bütün doğa bilimciler, halk sağlıkçıları bunu söylüyor. 1960’ların sonundan beri sağlık güvenliği çalışan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ekibi bildiriyor. Biz, 2010’da bir iklim değişikliği kitabı yazmıştık Tüba’da. O kitapta halk sağlıkçı hocalarımız bütün bunların olacağını tabiri caizse inci gibi anlatmışlar. Bu, o kadar hazin geliyor ki bana. Bunun için konuya karanlık bakıyorum” sözleriyle karamsarlığını dile getirdi.

Prof. Dr. Algan, doğrudan koronavirüs ile bağlantılı bir pandemi çıkabileceğine dair analiz, yorum ve raporlar olduğu, bazı güvenlik belgelerine girmesine rağmen, uluslararası alanda harekete geçmesi gereken örgüt ve devletlerin hiçbir hazırlık yapmadıkları iddialarıyla ilgili olarak da şu değerlendirmede bulundu:

“Doksanlı yıllar, Fidel Castro, Süleyman Demirel, George Bush’un aynı masaya oturup ‘Dünyayı çevresel açıdan daha iyi bir hale nasıl getiririz?’ diye işbirliği yaptıkları gelişmelere tanık olduğumuz yıllar. Şimdi ise yine iş, inanmaya-inanmamaya kadar indirgendi. Bir sürü bilim insanı ve uluslararası örgüt, aslında bu pandemi ve benzeri olumsuz gelişmeleri önceden haber verdi. Kısacası bilim insanları her zaman gereğini yaptı.”

Hayvan kaynaklı salgınlar, bütün salgın hastalıkların yüzde 75’ini oluşturuyor

Ne kamu yönetiminde çalışan ve pratikte bunu uygulayanlar, ne uluslararası çalışanlar, ne de siyasilerin, pandeminin, insanın doğayla ilişkisinden kaynaklanan gerçek bilimsel nedenler üzerine bir tek cümle etmedikleri eleştirisinde bulunan Prof. Dr. Algan, açıklamalarını şöyle sürdürdü:  

“Bunu, Mustafa Aydın, Senem Atvur ve benim gibi konuyla ilgili çalışan akademisyenler, STK’lar, uluslararası örgütler söylüyor. Daha pandeminin başında, Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı, hayvan kaynaklı salgın hastalıkların, bütün salgın hastalıkların yüzde 75’ini oluşturduğunu söyleyip bunun nedenlerini ortaya koyan bir çalışmayı kısaca şematize ederek her yere duyurdu. Birinci neden, insanın iklimi değiştirmesi; ikincisi hızlı ormansızlaşma ve yanlış arazi kullanımı; üçüncüsü endüstriyel tarım ve hayvancılık; dördüncüsü illegal veya güçsüz yasalarla düzenlenmiş yabani hayvan ticareti; beşincisi antibiyotik dirençleriydi. Bunlar bana göre, çok bilinen, konuşulan şeyler. Ama maalesef Türkiye’de olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de pandeminin sebeplerine bakarken ‘Bio terör, bir çevre sorunudur’ diye bile bakılmıyor. Bir takım casuslar ve karanlık adamlar, laboratuvarlarda virüsler geliştirip bunu insana salmışlar diye konuşuluyor.”

“Bütün dünya ülkeleri olarak çok kötü bir sınav verdik”

Neoliberal politikalarla bu durumun aşılamayacağını, bunun için acil eylem planları hazırlandığını anımsatan Algan, “Biz riski değerlendirip kriz yönetmeyi sadece büyüme odaklı gördüğümüz için bütün dünya ülkeleri olarak çok kötü bir sınav verdik. En kötü sınavı da uluslararası toplum verdi bence. Herhalde DSÖ kurulduğundan beri kredibilitesi ve prestiji bu kadar alt üst olduğu bir dönem yaşamadı daha önce” diye konuştu.

“Dünya, geri dönüşün sınırlarını aştı”

Ulusal ve uluslararası ilişkiler düzeyinde çevre konularının hiçbir zaman yüksek politika konusu olamadığı eleştirisinde bulunan Profesör Dr. Algan, uluslararası ve ulusal çevre politikalarına en büyük eleştirisinin “insan merkezci” olduğunu belirtip değerlendirmesine şöyle devam etti:

“İnsan merkezli anlayışa bile razıyız. Yeter ki, insanı korumak için bunu yapsın. Son iki yıldır daha da artan bir oranda- Birleşmiş Milletler’in ilgili örgütleri, 6. yok oluşu tartışıyor. Biyolojik çeşitlilik kaybı, iklim değişikliğinden çok daha hızlı ve bizi yok oluşa götürüyor. Dünya, geri dönüşün sınırlarını aştı, insanı çekip atsak ve gezegene etkisini sıfırlasak bile gezegen artık kendini toparlayamayacak diye gayet somut veriler ve matematiksel modellerle raporlar ortaya konuluyor. Ama Trump diye biri çıkıyor Amerikan Çevre Koruma Ajansı’nın güçlü su koruma mevzuatını dümdüz edebiliyor. Türkiye’de de salt bu pandemi döneminde 50’den fazla ekolojik yıkım projesi, tıkır tıkır hayata geçirildi. 

Neoliberalizm, kâr etmek amacını gerçekleştirebildiği alanlarda çevreye yatırım yapıyor. Örneğin yenilenebilir enerji kârlıysa, biraz da istihdam sağlıyorsa, biraz onunla oyalıyor bizi. Ama doğal kaynakları katiyen orta vadede değil ona da razıyım kısa vadede en çok kârı nasıl getireceğini hesapladığı şekilde yok ediyor. Ve hani deniyor ya, ‘İklim değişikliğinde hepimiz aynı gemideyiz’ veya ‘Pandemide aynı gibiyiz’, öyle bir şey yok. Gemilere binenler bindi, gittiler. Kendilerine belki Mars’ta, belki gezegenin bilmediğimiz başka bir yerinde, kıtaların korunan alanlarında yaşam alanları oluşturdular. Biz kaldık iskelede.”

Çevre ve iklim krizlerine kaynak ayırmaktan uzaklaşılacak

DSÖ ve G20’nin bu konuda hiçbir şey yapamadığını savunan Prof. Dr. Algan, “Hatırladığım kadarıyla Güvenlik Konseyi, pandemi gündemli toplanmadı. Halbuki bu bugünkü dünyanın en önemli tehdidi ise tehdidin görüşüleceği ana yer BM Güvenlik Konseyi olmalıydı. Böyle bir eleştiri de var. Ben şahsen sorunun çok taraflı işbirliği modellerinde değil, bu modelleri çalıştırmayan ve çalışmasına müsaade etmeyen devletlerde olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla mevcut durum, modeli yanlışlamıyor, aslında modelin kullanılmadığını gösteriyor. Tabii sonuç değişmiyor; işbirliğinde bir sıkıntı var” ifadelerini kullandı. 

Takip ettiği ve içinde yer almaya çalıştığı grupların daha çok çevreyle çalışanlar olduğunu belirten Prof. Dr. Algan, şu görüşlerini paylaştı:

“Deniyor ki insanlık, uluslararası toplum ve devletler küresel salgında gösterdiği dayanışma ve işbirliğini, iklim krizinde de göstersin. Ancak ben, ‘Aman sakın göstermesin’ diyorum. Çünkü iklim krizi öyle bir kriz ki, bu küresel salgın gibi eş zamanlı olarak dünyanın pek çok yerinde birçok insanın vefat etmesine yol açtı ve açmaya devam ediyor.

Dünyada ve ülkemizde yaşanan sel felaketleri çoğu zaman gündemde kaynadı gitti. Aşırı iklim olaylarıyla bir yerde sel olacak, bir yerde başka bir şey olacak, ama çözümü elbette küresel. Devletler ortadan kalkıyor. Siz, Kribati halkına gidip de ‘Artık Yeni Zelanda’da ya da Avusturalya’da yaşayacaksınız, ama mülteci de değilsiniz, bir kenarda oturup, sosyal etkinlikler kültürel faaliyetler yapın’ dediğinizde, aslında bir devletin yok oluşuna seyirci oluyorsunuz. Fakat işte hazin olan şu ki, galiba bu küresel salgının yol açtığı ekonomik darboğaz ve dertler, bizi çevre ve iklim gibi büyük krizlere kaynak ayırmaktan biraz daha uzaklaştıracak.”

Fosile dur denmeli…

Daha önce 100’den fazla ülkenin 2050 yılına kadar karbon nötr olmayı taahhüt ettiğini ve Avrupa Birliği’nin (AB) pandemiye denk gelen bir dönemde yasasını çıkardığını anımsatan Prof. Dr. Algan, “Uluslararası Enerji Ajansı’nın söylediğine göre, emisyon hacmi, yüzde 8’e yakın bekleniyorsa da hedeflerin tutturulabilmesi için bunun 2030’a kadar her yıl yüzde 7 olması gerekiyor. Bunun da tek çaresi var; fosile dur demek. Bunu da herkes biliyor. Şu anda 2050 yılında, karbon nötr olmak için devletler, üstlendikleri taahhütleri yerine getirse bile, 2030 yılına gelindiğinde 3,5 dereceden fazla ısınmış olacak gezegen. Bu da pandemi dahil, çok sayıda felaketin kesin olacağının bir göstergesi” diye konuştu.

Çevreyi koruyarak da para kazanılabilir

Çevre ve insan hakları konusunda BM’nin güçlendirilerek varlığının sürdürülmesinin önemine değinen Prof. Dr. Algan, uluslararası işbirliğine inandığını ve bu konuların devletlerin konjenktürel tavrıyla ilgili bir şey olduğunu söyledi. 21 yaşına kadar BM pasaportuyla yaşadığı bilgisini de paylaşan Prof. Dr. sözlerini şöyle tamamladı:

“BM sisteminin güçlendirilerek varlığının sürdürülmesinin en azından çevre ve insan hakları konularında çok kıymetli olduğunu düşünenlerdenim. Sanıyorum salgın sonrası dünya nasıl olacak sorusuna siyaset bilimcilerin, uluslararası ilişkilercilerin, ekonomistlerin verdiği alternatif yanıtlardan, senaryolardan en kötümser olanı çevre konusunda doğal olarak kötümser olmamızı gerektiriyor. İstihdam sorunları ve büyümeme sorunları varken, çözüm için ulusal bütçeler ile uluslararası finans kaynakları tamamen bu kanallara yönelecek. Mali kaynaklar ve iklim kriziyle baş etme, pandemi nedeniyle yön değiştirmemeli; aynı ciddiyette ve daha sıkı tedbirler almalıyız. Dünyanın çevresel kaynaklarının yok edilmesinin ne tür sonuçları olacağını ve ekonomiyi en azından ekonomik büyümeyi sürdüremeyeceklerini biliyorlar. Ben birazcık Makyevalist bir yaklaşımla, ‘Çevreyi koruyarak da büyüyebilirsiniz, para kazanabilirsiniz’ anlayışını öne çıkarmak istiyorum. Çünkü mümkün bu.”

Profesör Doktor Nesrin Algan kim?

Ankara Üniversitesi (A.Ü.) Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) Siyaset ve İdare Bölümü mezun olan Prof. Dr. Nesrin Algan, yüksek lisans ve doktora eğitimini aynı fakültede Kentleşme ve Çevre Sorunları bilim dalında aldı. 1984-1998 yılları arasında Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı (daha sonra Çevre Bakanlığı) dış ilişkiler biriminde uzman ve yönetici olarak çalıştı. 1998’den bu yana AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Kent, Çevre ve Yerel Yönetim Politikaları Anabilim Dalında öğretim üyesi olan Algan’ın ilgi alanları ise Deniz ve Çevre Politikaları, Çevresel Güvenlik, Uluslararası Çevre Hukuku, Uluslararası Çevre Politikaları ve Ekokırım. Algan hâlâ çeşitli sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışmaya devam ediyor.