HASAN SAFA TEKELİ /İSTANBUL
Bu toprakların, keskin zekâsıyla mizah ve bilgelik kaynağı Nasreddin Hoca’mız, bilinen en kapsamlı yasağa, II. Abdülhamit’in padişahlığı zamanında uğrar. Sansür başta olmak üzere birçok radikal uygulamaya başvurulan; iç basının sıkı denetime tabi tutulduğu, yabancı yayınların karantina uygulanarak ülkeye sokulmadığı bu dönemde, neredeyse her tür sanat eserinin yanı sıra yazılı ve görsel basılacak her türlü yayının ön denetimi yapılırdı. Gazetelerin kapatılıp kitapların yakılması, gazetecilere maddi yardım, jurnalcilik, yabancı ülkelerle haberleşmenin engellenmesi gibi sansür türleri de sık görülen uygulamalardı.
II. Abdülhamit’in ülkeyi yönettiği Yıldız Sarayı Başkitabetinden Matbuat Müdürlüğüne gönderilen bir talimatta; Maarif Nezaretinin (Eğitim bakanlığının) ahlak açısından onaylamadığı hiçbir yazı ve yayının neşredilmemesi, yazılarda zihin karıştırıcı boşluklar bırakılmaması, kişilere sataşılmaması, bir vali veya mutasarrıf hakkında hırsızlık, para yemek, adam öldürmek gibi ithamların yazılmaması istenir. Kanunuesasi, hürriyet, vatan, Makedonya, Girit, Kıbrıs, büyük burun, cumhuriyet, mebuslar, Mithat Paşa, Namık Kemal, inkılap, tahtakurusu, hasta, kardeş, suikast, ihtilal, dinamit… vb. sözcüklerin yanı sıra Shakespeare’in “Hamlet”, “Macbeth”, “Othella”, “Kral Lear” gibi eserlerin yasaklandığına tanık olunur.
MUZIR NASRETTİN HOCA
Tanındığı her coğrafyada felsefi, espritüel ve hicvi içeriğiyle fark ortaya koyan Nasreddin Hoca fıkraların yer aldığı kitap, II. Abdülhamit döneminde muzırlık (zararlı) gerekçesiyle yasaklanır. Bu devirde Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Mızraklı İlmihal, Kısas-ı Enbiya, Muhammediye gibi kitaplar da yasaklanır.
“Memnu” kitap, 1837’de İstanbul Dârü’t-Tıbâati’l-Âmire Matbaası’nda basılan 41 sayfalık “Letâif-i Hâce Nasreddîn” adını taşır. Bir söylentiye göre de yasaklanmaya, kitapta dine aykırı bazı fıkraların yer aldığı iddiasıdır. Yasaklanan bu kitap İstanbul’daki kitapçılardan toplatılır ve Çemberlitaş hamamında yakılır. Fıkralara getirilen yasağın sadece bu kitaba mı yoksa tüm fıkralara mı yönelik olduğu ise belirlenebilmiş değil. II. Abdülhamit devrinde uygulanan sansür veya yasakların arkasında bazı semboller de aranır ve sultana eleştiri ve hakaret edildiği düşünülür. Nasreddin Hoca fıkralarına uygulanan sansürde de böyle bir durum söz konusudur.
AYKIRI YAYINLAR
Bu dönemde bir kitabın basımı teftiş memurunun takdirinde olduğundan kitap ve piyesler tekrar incelenir. Encümen-i Teftîş’in karar defterlerinde, kitaplara basım izni verilmemesinin nedenleri: “dinen, ahlaken, siyaseten aykırı” şeklinde belirtilir, bazen de sadece: “muzır, tab’ı (basımı) uygun değil” denilir; bazen muzır sayfalar da örnek gösterilir. Muzır, izinsiz ve yasak olduğu için toplatılan kitaplar, yakılmak üzere Maarif Nezaretine (Eğitim bakanlığına) gönderilir. Zararlı olma özelliği kesin ve şiddetli bulunanlar yakılır. Bunlar arasında Evliya Çelebi Seyahatnamesi de bulunur.
TİYATRO OYUNU DA YASAK
Arşiv belgelerinde; “Basımı ve yayını yasaklanan Serencam, Nasreddin Hoca, Âşık Kerem, Âşık Ömer, Âşık Garib kitapları İzmir’de basıldığından, yayınlanmasına izin verilmemesi ve basan hakkında kanuni işlem uygulanması da öngörülür.
Sansür veya yasağın nedenleri az da olsa bazı belgelerde belirtilir. Bu konuda öncelikle sansür ve yasaklar konusunda devrin uygulamalarını bilmek gerekir. Nasreddin Hoca fıkraları, sultana yapılan eleştirilerde kullanılsa da arşiv belgelerinde açıkça belirtilmez. Sadece yasağın aşılma şekli ve yapılacak işlemler gösterilir. Yasaklanan Serencam, Nasreddin Hoca, Âşık Ömer ve Kerem, Âşık Garip gibi kitapların ruhsat ve eski tarih konularak basılması, soruşturmaya neden gösterilir. Resmî ruhsat olmadan yayınlanan Nasreddin Hoca, Basurcu Agâh, Çıngırak, Cellad, Kürük, Dırdır, Paylanco, Gagaburun adlı gazeteler de toplattırılır. Hoca Nasreddin adlı tiyatro oyununun gösterime konulmasına izin verilmemesi de istenir. Aktör Burhaneddin Efendi yönetmenliğindeki oyuncularca oynanacağı bildirilen Hoca Nasreddin adlı piyesin kamuoyunun dikkatini çekmesi için tiyatro olarak oynanmasının uygun olup olmayacağı değerlendirilirken, Ahmed Necil ve Baha Tevfik Beylerin yazdığı “Nasreddin Hoca” adlı piyesin müsveddesi incelemeye esas alınır. Dimitri Balon’un evinde bulunan “Hace Nasreddin ile Çocuklar Mükâlematı” adlı risaleler de muzır bulunur. Belgelerde belirsiz olan yasağın sebepleri Nasreddin Hoca piyesiyle ilgili belgelerde anlaşılır. Ancak, bu piyesle ilgili belge II. Abdülhamit’in hâlinden iki yıl sonraya aittir. Bu durum, fıkraların yasaklanmasının Sultan’ın hâlinden sonra da sürdüğünü göstermektedir.
Söz konusu edilen bu yasakların, rejimi küçük düşürüp kamuoyunu yanıltma yüzünden konulduğu anlaşılmaktadır. Diğer yasak ve sansürlerde de yaklaşık aynı nedenlere dayanmaktadır.
ŞARLO’YA DA HOCA’YA DA YASAK
Aradan yıllar geçer, ne ki Nasreddin Hoca yine bir yasağa konu olur. İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Ahmet Emin Yalman yönetimindeki, adının altında “Doğruya Doğru-Eğriye Eğri” yazan Vatan gazetesinin, 7 Aralık 1942 tarihli, 780 sayılı nüshasında, “Şarlo: ‘Hayatımda işittiğim en hoş hikâye, Nasraddin Hocanın eşek hikâyesidir’ diyor” spotlu ve “Şarlo, dünyadan soruyor insanlara mı inanacağız yoksa eşeklere mi?” başlığını taşıyan haber yer alır.
Haberde, Charlie Chaplin’in, Adolf Hitler’i hicveden “Büyük Diktatör” filminden bir fotoğraf kullanılır. Fotoğrafta; üstü açık bir otomobilde, Tomainia’nın faşist diktatörü Adenoid Hynkel’i canlandıran Şarlo ile yanında Bacteria diktatörü Benzino Napaloni (yani Benito Mussolini’yi canlandıran Jack Oakie) vardır.
“Şarlo: ‘Hayatımda işittiğim en hoş hikâye, Nasraddin Hocanın eşek hikâyesidir’ diyor” spotlu haberin girişi özetle şöyledir: “New-York, 6 (Radyo)- Allo. Allol Burası WNBI New York Türkiye’deki sayın dinleyicilerimiz, bu akşamki neşriyatımızda sizinle bütün dünyanın tanıdığı büyük sanatkâr Charlie Chaplin konuşacaktır. …”
Haberde, Şarlo’nun ABD’deki Türk öğrencilerin ısrarlı girişimleri üzerine, Amerika’nın Sesi radyosunda, Türk halkı için yaptığı konuşmanın özeti yer alır. Ahmet Enıin Yalman, sonra olan biteni şöyle anlatır: “Şarlo, ‘Hayatımda işittiğim en hoş hikâye, Nasreddin Hocanın eşek hikâyesidir’ diye söz başlamış; ünlü fıkrayı anlatıp Hoca’nın komşusuna ‘Bana bak, sen bana mı inanacaksın, eşeğe mi?’ diye sorduğunu söyledikten sonra, ‘Evet, sevgili dinleyicilerim, bugün bütün dünyayı aynı sual uğraştırmaktadır. İnsanlara mı inanacağız, eşeklere mi?’ diyerek sözlerine son vermiş… ‘Bir taraftan Diktatör filmine ait fotoğraf, diğer taraftan da bu sözlerdeki ima, Ankara’daki Alman sefaretini kızdırmış, gazetenin cezalandırılmasını hükümetten ısrarlı bir surette istemişler ve hür dünyaya ait röportajımızı neşredeceğimiz sırada gazetemizin kapatılmasını böylece sağlamışlardı.”
Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin ısrarlı girişimleri sonucu 8 Aralık’ta kapatılan Vatan gazetesi, ancak 7 Şubat 1943’te yeniden yayına başlayacaktır.
ÖZ SANSÜR YASAĞI
Aradan yıllar geçer, bu kez Nasreddin Hoca’ya, onun fıkralarını aratmayacak bir sansür uygulanır. Ünlü bilim insanı halkbilimci Pertev Naili Boratav’ın “Nasreddin Hoca” kitabı 1995 yılı sonuna doğru yarı özel bir yayınevi tarafından basılır ama bazı fıkralar “müstehcen, açık saçık” bulunduğu için dağıtıma çıkarılmaz. Yayınevinin bazı danışmanları buna karşı çıkarak istifa eder. Yayınevinin kilit altında tuttuğu eser, Pertev Naili Boratav’ın 42 yıllık çalışmasının ürünüdür. Boratav bu duruma çok üzülür. UNESCO ise 1996’yı, “Nasreddin Hoca Yılı” ilan eder. Bunun üzerine Edebiyatçılar Derneği, bu değerli eserin basılıp dağıtılmasını sağlar. Enis Batur, bu kitap için, “Çağımızın en güçlü kültür bilginlerinden birinin, Pertev Naili Boratav’ın ‘opus magnum’u: bir kültür anıtı” olarak söz edecektir. Hoca, bir kez daha fıkralarına kilit vurulamayacağını gösterir.
İŞGÜZÂRLIK DA İŞLEMİYOR
2000’li yıllarda ise Hoca’nın fıkraları, bir işgüzarlığın kurbanı olacaktır. Şair Metin Demirtaş, Nasreddin Hoca ve Ezop’u şiir diliyle konuşturan renkli resimli kitapçığı, 2002 yılında Antalya’da okullarda karne hediyesi olarak dağıtmak ister. Antalya Millî Eğitim Müdürlüğü, yine Hoca’nın fıkralarına nazire edercesine, Metin Demirtaş’a bir teşekkür plaketi verir, ama kitapçığın dağıtımına izin vermez; yasak koyar. Metin Demirtaş ne yapar? “Yasaklı Nasreddin Hoca Şenlikleri” başlıklı bir kitapta, bütün bu hikâyeyi ve ülkemizin bugün içinde bulunduğu içler acısı durumu bir şairin diliyle anlatır: “Bildikleri masalları başka bir açıdan önermenin çocukların düşünme becerisini geliştirebileceğinden” korkulur. Nasreddin Hoca’yı okuyanlar, ondan düşünmeyi öğrenir ve her şeyi gözü kapalı kabul etmez ve nedenleri soruşturmaya başlarlar, düşüncesi yatar bu yasağın altında.
Enis Batur’un, “Nasreddin Hoca” kitabında yer alan yazısındaki bir söz, olup biteni çok güzel anlatır: “Türkiye kadar kendi kültürünü istemeyen ülke azdır.”
SAYGI NOTU:
Bu çalışmada, şu yayınlardan yararlanıldı:
Alpay KABACALI: Türkiye’de Basın Sansürü (Başlangıçtan Günümüze), Gazeteciler Cemiyeti yayını, Temmuz 1990.
Muhittin ELİAÇIK: “Sultan II. Abdülhamid Döneminde Nasreddin Hoca Fıkraları Kitabının Yasaklanması”, Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı Modernleşmesi Cilt I, YTÜ Yayını. 2022.
Pertev Naili BORATAV: Nasreddin Hoca, Kırmızı Yayınları, Haziran 2007, 5. Basım.
Nasreddin Hoca Fıkraları: Derleyen Mehmet Fuat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021, 8. Basım.
Vatan gazetesi, 7 Birincikanun (Aralık)1942.
Cumhuriyet Kitap eki: 8 Ağustos 1996.