Binlerce yıllık geçmişi olan erbane, Mezopotamya’da kadının, barışı haykırmak için yüreğindekini dile getirdiği yegâne kutsal bir araç olarak görülüyor. Bu kadim enstrümanın gelecek kuşaklara aktarılması için herkesin bu kültüre sahip çıkması çağrısı yapılıyor.
Hamdiye Çiftçi Öksüz / Hâkkari
Mezopotamya’da kadının kutsal sesi ve aşkıdır erbane. Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan erbane, bu topraklarda kullanılan, kadim vurmalı enstrümanlardan biri. Tarih boyunca birçok kez savaşın hâkim olduğu Mezopotamya’da kadın, barışı haykırmak için yüreğindekini dile getirdiği yegâne kutsal bir araçtır, erbane. Acıların, ağıtların ve ölümlerin hiç eksik olmadığı bu coğrafyada, kadının göğe yükseldiği çığlığıdır, erbane.
Yüzyıllar boyunca büyücü, şaman, abdal ve dervişlerin çaldıkları erbane; düğün ve şenliklerde, zikir ve cemlerde, cenaze, yas, taziye, mevlit ve ağıtlarda ritm tutmak için kullanılmış, korku ve hastalıklara çare olan ruhani bir ses olarak görülmüş. Süryani, Arap, Kürt, Farisi ve Ermeni kültürlerinde özellikle inancın kendini ifade ettiği araçlarından biri olarak kullanılan bu çalgıya Arap ve Farslar “def”, Kürtler ise “erbane” adını vermiş.
Erbane ve kadın bir bütündür
Kadının kutsal olarak görüldüğü Mezopotamya coğrafyasında erbane, binlerce yıldır kadının kutsal sesi olarak biliniyor. Kadını tanımlayan bir enstrümandır ve kadının rengidir erbane Mezopotamya’da. Bu topraklarda erbane ve kadın bir bütündür. Erbane çalan bir kadını gördüğünüzde iki kutsalın özlemle, aşkla, acıyla, gözyaşıyla ve ağıtla kavuşmasıdır. Kadının güneşten önce doğduğu bu topraklarda ataerkil toplumla birlikte kadının sesidir, Erbane. Kadının bastırıldığı, eve hapsedildiği, katledildiği bu dünyada erbane, kadının özgürlük sesi olmuştur. Bundan dolayı, erbane ve kadını ayrı tutamayız. Kadın erbaneye can verirken, erbane ise kadının özgür sesidir. Kadının kendi özünden yarattığı bu çalgı, melodiyle değil ritimle çalınır. Ritim erbanenin enstrümanıdır. İki çeşit erbane vardır, biri suni deri, bir de gerçek hayvan derisinden yapılan.
Gerçek deri ile yapılmış olanlar ortam ısısına bağlı olarak gevşeyebilir veya gerginleşebilir, gerçek deri ile yapılmış erbaneyi çalmadan önce ocak üstünde dairesel el hareketiyle eli enstrümanın her alanında eşit şekilde gezdirerek ısıyı yayarak çalmaya hazır hale getirilir. Böylece deri genleşir, sertleşir ve daha net bir sesin çıkmasını sağlar.
Her ikisi arasında ses farkı vardır, hakiki deriden yapılanın sesi bir ayrıdır. Erbaneyi, bendirden (Klasik Türk müziğin ve özellikle Mevlevi Türk Tasavvuf Musikisinde daire veya def adıyla bilinen vurmalı çalgının Fas ve Cezayir’e özgü biçimi) ayıran noktası içindeki halkalardır. Halkalar, erbanenin iç kısmında çerçeve gibi dizilidir. Erbane göğüs hizasında, iki göğüs arasının tam ortası yani vücudun yarısını kaplayacak şekilde bir el alttan destekle diğer elde orta kısmından desteklenerek çalınır. İçindeki halkaların yukarı aşağı ve vuruşla birlikte deriye değdirilerek vurulmasıyla ritimler elde edilir. Bu toprakların kadim enstrümanı olan erbane, yine kadınların hünerli elleriyle gelecek kuşaklara taşınıyor.
Erbane çalan kadına, saygı duyulur…
Bir zamanlar sadece eşlik enstrümanı olan, ancak geliştirilen yeni tekniklerle değişik boyutlara ulaşan erbane, bir dönem de hemen hemen her evde mutlaka olması gereken çalgıların başında gelmiş. Bir ara yok olmakla karşı karşıya kalan erbaneye, özellikle kadınlar sahip çıkılarak, bu kültürü devam ettirilmeye çalışılıyor.
Kürtçe’de, “Erbane çalan kadın cennetliktir” diye bir söz olduğunu kaydeden erbane eğitmeni Jiyan Tekçe, 2013’te Hâkkari’de erbane eğitmenliği yapmaya başladığını anlattı. Tekçe, daha sonra 12 kişilik Kadın Yaşam Erbane Grubu’nu kurduklarını çok fazla sayıda sahne aldıklarını aktardı.
Grubun yanı sıra,12 kişilik yetişkin, çocuk, kadın, erkek öğrencilerden oluşan 4 ayrı sınıfları olduğunu belirten Tekçe, “Çok fazla ilgi gören erbane, her kesime hitap ederken, kadını ayrı cezbeder. Bir kadının çığlığı, sesi, hüznü mutluluğudur. Bir kadın, erbane ile ancak kendi duygularını ifade eder. Erbane çalan kadına toplumda çok da saygı duyulur” diyerek kadın-erbane ilişkisine dikkat çekti.
Kadının başkaldırısı ve çığlığı…
Binlerce yıllık bu enstrüman, kadının ataerkil topluma başkaldırısı ve çığlığı olduğunu vurgulayan Tekçe, şunları söyledi:
“Kadın, erbaneyi var etti. Çünkü kadının yaşadığını en iyi yansıtan bir araçtır, erbane. Kadim Mezopotamya topraklarında erbane, acının, sevincin, aşkın, umudun kısacası, kadının sesidir. Erbane ile kendimizi anlatmaya çalışırız. Erbanenin her bir ritminde yüzlerce belki binlerce yılın birikimi vardır. Acının hiç eksik olmadığı bu topraklarda, kadın sesi erbaneleyle yankılanır. Erbane kadının, barış çığlığıdır. Bu yüzden erbanenin, Mezopotamya’da ayrı bir değeri vardır. Kadın var oldukça, erbane de var olacaktır.”
Kadın erbaneyi yarattı
Erbane çalan Dilan Orhan ise, erbane ve kadının bir bütün olduğunu, erbanenin, kadının içindeki duygularını dışarıya çıkardığına işaret edip duygularını şöyle dile getirdi:
“Erbaneyi anlatmak için onunla bütün olmak gerekiyor. Onu yaşamak, içleştirmek gerekiyor. Erbaneyle bütünleştiğin zaman, seni binlerce yıl öncesine götürüyor. Kadının yaşadığı aşkı, sevinci, umudu kısacası kadının tüm duygularını size yeniden yaşatır. Kadın erbaneyi yarattı. Kadının eseri olan bu kültür, kadın var oldukça, dünya üzerinde var olmaya devam edecektir.”
Bu kültürün yok olmaması gerektiğine dikkat çeken Orhan, “Kadın, eve hapsolduğu zaman, sesi kısıldığı zaman erbanenin de sesi kısılır. Kadın özgür olduğu zaman, erbane de özgür olur ve sesi hep yankılanır. Bu kadim enstrümanın gelecek kuşaklara aktarılması için başta kadınlar olmak üzere herkesin bu kültüre sahip çıkması gerekiyor” vurgusu yaptı.
24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız