Küresel çapta acilen önlem alınmazsa felaketlerin artacağı uyarısı yapılıyor. Küresel iklim değişiminin, kaotik bir süreç yaratacağını vurgulayıp “Felaketler, doğanın bize itirazıdır” diyen BİNÇEVDER Başkanı Karaaslan, doğaya karşı saldırgan bir tutum sergilendiği, kuraklığın tetiklendiğine dikkat çekti. İhtiyaç duyulan önlemlerin derhal alınması ve bunda ısrarcı olunmasını isteyen Karaaslan, alınacak önlemlerin yasalarla bağlayıcı olması gerektiğinin altını çizdi.
ŞİRİN BAYIK
Kuraklık, yangınlar, normal olmayan iklim şartları, küresel ısınma, kirli hava, müsilaj, toplu hayvan ölümleri… Yerelden genele yaşadığımız iklim felaketlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Uzmanlar, küresel çapta derhal önlem alınmazsa felaketlerin bunlarla sınırlı kalmayacağı hakkında uyarıyor.
Geçtiğimiz Kasım ayında, İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (Conference of Parties-COP26) konuşan Prof. Dr. Jos Lelieveld, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Doğu Akdeniz coğrafyasında durumun zaten kötü olduğunu ve aşırı sıcaklıkların daha kötü sonuçlar doğuracağına işaret etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu, dört aylık çalışmanın ardından yayımladığı raporunda, Türkiye genelinde ortalama sıcaklığın yıllık 1 ila 6 derece artacağını bildirdi. Raporda, gelecek yıllarda değişimin artış göstereceği, yağışların ise yurt genelinde azalacağı kaydedildi.
Çevre, Gençlik ve Sivil Toplumu Geliştirme Derneği (BİNÇEVDER)
Başkanı Cuma Karaaslan
“Olacakları tahmin edemezsiniz ve öngörüler tutmayabilir”
26 yıl Devlet Su İşleri’nde (DSİ) çeşitli görevlerde çalışan, Çevre, Gençlik ve Sivil Toplumu Geliştirme Derneği (BİNÇEVDER) Başkanı Ziraat Mühendisi Cuma Karaaslan, yaşadığımız iklim değişiminin sonuçları ve önümüzdeki yıllarda karşı karşıya olacağımız tehlikelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Kaotik iklim rejimi ile karşı karşıya kaldığınız zaman, olacakları tahmin edemezsiniz ve öngörüler tutmayabilir” diyen Ziraat Mühendisi Karaaslan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bir anda yeni bir doğa felaketinin karşımıza çıkması mümkün, biz kuraklık hakkında düşünürken zehirlenmeler olabilir. Aniden sıcaklıkların yükselmesiyle bitki florasının yok olup gen değişimiyle insanların hastalık taşınmaları olası bir durum. En son yakalandığımız felaketin ismi ‘Müsilaj’ oldu. Bütün bunları birbirine bağlayan döngü içerisinde kısa vadede öngörülebilir şey, kuraklıktan sonra buğday olmayacak, meyve olmayacak, gıda olmayacak. Bunlar kehanet değil, sadece kaotiktir. Çünkü atmosfer yeterince oksijen üretemeyen bir mekanizmaya dahil. Dünyanın farklı ülkelerinde hava kirliliğinden insanlar ölüyor. Bunun başka yerlere yayılma olasılığı var çünkü hava taşınan bir şey. Ayrıca başka felaketler de kapıda, önümüzdeki çok kısa sürede. Doğu Anadolu’da içme suları kalmayacak. Bölgede kaynak suyu kullanıyor ve kuraklığın böyle devam etmesi sonucunda birkaç yıl içerisinde tükenecek.”
Kaynak: https://www.mgm.gov.tr/
Doğaya karşı saldırgan bir tutum var
Kuraklığın, bölgesel değil küresel bir tehlike oluşturduğuna dikkat çeken Karaaslan, son yıllarda yaşanan ağaç kesimi, yangın, tarım alanlarının imara açılması gibi saldırgan tutumlar sergilendiğine işaret ederek şunları söyledi:
“İçinde bulunduğumuz iklim kuşağı, karasal iklim. Sadece kış ve yağış dönemlerinde su ihtiyacını karşılayan yağmurlar ve karlar söz konusu. Daha önce, ‘Küresel ısınma’ denildi ama biz ısrarla ‘Bu bir küresel iklim değişimi, kaotik bir süreç yaratacak’ dedik. Kaotik süreci şöyle anlatabiliriz; sadece tek yönlü bir ısınma olmayacak. Hiç ummadığınız zamanlarda yazları soğuma gibi iklimin tersine etkileri görülebilir. Bunun belli başlı sebepleri; ağaç katliamı, endüstriyel atıklar ve barajlardır. Doğaya karşı saldırgan bir tutum yaşanıyor. Orman tabanından tutun patavatsızca barajlarla birlikte topyekûn bir imha süreci gerçekleşti. Doğanın buna, salınan karbon emisyonlarına gücü yetmiyor. Malum bölgelerde barajlar, su toplama havzalarıyla beraber ürettikleri karbonmonoksit gazıyla atmosfere salınım yapar. Bu beraberinde olağanüstü bir zehir saçabiliyor ve atmosferin bunu temizleme gücü azalıyor. Tabi bu barajların sadece gölet alanıyla ilgili değil barajların bentlerinin kapatılmasıyla su yataklarının yüzlerce kilometrelerce kuru kalıyor. Su topladıkları dönemlerde su olmayınca yer altı suları beslenmiyor. Bunun sonucunda bizim su döngüsü dediğimiz yer altındaki aküferlerde bulunması gereken su, atmosferde, denizlerde, okyanuslarda olması gereken suyun hem miktarı hem de döngüsünde değişim yaşanıyor. Sonuç olarak bu durum bir yerde kuraklık, başka yerde ise sel üretir. Bilimsel olarak kanıtlanmış şu gerçeği biliyoruz ki, dünyada değişmeyen şey su miktarıdır. Suyun kirlisi çoğalır, temizi azalır.”
Kar yağışının azalması kuraklığı tetikliyor
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan kuraklığın asıl nedeninin kar faktörü olduğunu belirten Karaaslan, sözlerini şöyle devam etti:
“Şırnak’tan Van’a, Erzurum’dan Kars ve Bingöl’e kadar olan alan dağlık bir bölgedir. Yağmur yağınca su gider ama kar yağınca gitmez, damla damla yerin altını besler. Şimdi kar yok. Kar yağışının azalması kuraklığı tetikliyor. Ilıman bir mevsim söz konusu olduğu için yağmur, yağar yağmaz su burada durmuyor, kayboluyor. Sular bir taraftan Suriye ve Irak’a, bir taraftan da batı istikametinde göllere, barajlara hatta denizlere akıp gidiyor. Akarken sadece dere yataklarındaki yer altı sularını ve kıyıdaki bitkileri besliyor. Ama onun da önünü kestiler, çünkü barajlar oluştu ve akarken kıyı diye bir mevzu kalmadı. Ayrıca, elektrik üretimi için olağanın üzerinde büyük bir su sarfiyatı söz konusu. Yavaş yavaş akan sular, her tarafı yeşertip besleyerek ve yer altındaki nemi arttırarak yerin altına suyun girmesini sağlar. Fakat bu süreci hızlandıran insan eli, kuraklığı kaçınılmaz kılıyor. Geçen yaz, barajlardaki suyun azalma oranı yüzde 60, doluluk oranı yüzde 40’a yaklaşmıştı. Çok kar yağan bölgelerimiz vardı; Karlıova, Bingöl, Erzurum, Muş ve çevresi. Buralara hâlâ yağmur yağıyor. Sadece dağların uçlarına sadece inen kar var.”
“Felaketler doğanın bize itirazıdır”
25 yıl Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı’nda (TEMA) faaliyet yürüten Karaaslan, suyun döngüsü, kuraklık ve bozulan ekosisteme yönelik şu değerlendirmeyi yaptı:
“Su, medeniyetlerin gelişmesine katkı sunan ana antredir. Eskiden insanın doğayla karşılıklı bir münasebeti, alışverişi vardı. Doğa ne verdiyse insan da doğaya katkı sunabilecek bir yaşam biçimi sürdürüyordu. Ta ki endüstrinin gelişmesi, yeni yerleşim alanları -özellikle tarım alanlarının imara- açılması, müteahhitlerin ormanları keserek vahim durumlar yaşatana kadar. Bununla doğada var olan ekosistemin bir zinciri kırıldı. Yaşadığımız felaketler, doğanın bize itirazıdır. Neye mal olacağını bilmediğiniz, hesaplayamadığınız, doymadığınız ve doyuramadıklarımız bu talanın sorumlusudur. Atmosferde yağmuru getiren iki şey var. Biri ılıman iklimlerin hâkim olduğu bölgelerde denizin atmosferle işbirliği diğeri ise doğu bölgesinde, kırsal alanlardaki ağaçtır. Şunu biliyoruz ki birkaç ağaç yağmuru getiremez, orman ekosistemi, doğanın içerisinde hangi miktarda var olmuşsa o miktarıyla korunması gerekiyor. Örneğin atmosferdeki yağmur yağdırma gücüne sahip 2 milyon ağacın 1 milyonunu yok ettiğinizde hayatınızı devam ettirecek oksijeni sağlayabiliriz ama suyu getiremeyiz.
Kuraklığın bir müsebbibi de yapılan barajlardır. Başta sulama, tarım, gölet gibi bahanelerle başlayıp daha sonra iş adamlarına yap-işlet modelleriyle coğrafyayı suya çevirdiler. Coğrafyamız, suya müsait bir coğrafya değil, kurak iklimin hâkim olduğu bir alan. Baraj alanlarını, illerimizin alan ölçümleriyle kıyasladığımızda barajların bölgedeki illerin yüzde 10’ları geçtiğini görüyoruz. Böyle yaparak kurak iklimi, ılıman iklime çevirmeye çalışıyoruz. Bununla ekosistem bozulmaya başlayacak, ağaçlar fonksiyonlarını yitirecek, böcekler başka yörelere göç edecek, hayvanların yok olma tehlikesi doğacak.
Şu an iklim krizinden ziyade kaotik bir iklim rejiminde olduğumuzu söyleyebilirim. İklim rejiminin kaotik sürecinde en büyük felaket, kuraklıktır. Kuraklık, insanların yaşam alanlarından göç etmesine sebep olacak. Bu, savaşlardan bile daha ağır bir durum. Savaşlar gelip geçicidir ancak söz ettiğimiz kuraklık ve su döngüsü bozulursa, sistem 90 yıldan önce eski haline dönemez. Su, 90 yılda içilebilir hale gelir. Dolayısıyla suyu yok etmek, kirliyi çoğaltıp temizi azaltmak hem yağmur hem karın yok oluşuna zemin yaratmak büyük bir felaketin başlangıcıdır. Buradan geriye dönüşü de mümkün görmüyorum. Çünkü ortasında yakalandık. Bundan 25 yıl önce, küresel iklim değişikliğini anlatmaya çalıştım. Fakat yetkili ve ilgililer bize kulak tıkayıp ancak 2021’de Paris İklim Anlaşması’na imza atabildiler. Tabii sadece imza atmakla sorunlar halledilmiyor. Derhal harekete geçmek gerekiyor.”
Alınacak tedbirler, yasalarla bağlayıcı olmalı
Karaaslan, önümüzdeki dönemde yapılması gerekenlere ilişkin görüşlerini açıklayarak sözlerini tamamladı:
“İhtiyaç duyulan tedbirlerin derhal alınmasında ısrarcı olunmalı. Bilinçli su tüketimi, ormanın korunması, kamu ve araç tasarrufu, karbon emisyonu üreten bütün mekanizmalar, endüstriyel atıklar, imar alanlarının sınırlandırılması, orman alanlarının madenlere açılmaması konusu ciddiye alınarak derhal tedbir ve yasalar konulması gerekirdi. Bu tedbirler alınıp insanların farkınla desteklemesi halinde bile ancak 90 yıl sonra kuraklıktan geri dönüş sağlarız. Bundan sonra yaşanabilecek tehlikelere dikkat çekmek gerekirse, araştırmalar biz şunu söylüyor; Konya, Mezopotamya gibi sıcak bölgelerde birkaç yıl içerisinde buğday yetişemez duruma gelecek. Akdeniz’de narenciyenin yetişmeyeceği söyleniyor. Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan kuraklık nedeniyle alternatif alan üretme şansımız yok. Çözüm olarak, kesilen ormanların ıslah edilip tekrar ormanlaştırılması, ağaç dikimin çoğaltılması, su tüketiminin azaltılması, araç ve mutfak cihazlarının kullanımında tasarrufa kadar bir dizi tedbiri içeren düzenlemeler üretmemiz lazım. Bunun dışında karar alan mekanizmalar ile bu işe gönül veren insanların, ‘Ne oluyor?’ konusunu birlikte tartışması gerekiyor. Sorun anlaşılamadığı sürece tehlike görülmediği sürece bu felaketle başa çıkamayız.”
24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.