İki üniversite bitirip yüksek lisans yaptı, sebzeci oldu

03.01.2023

Bir türlü iş bulamayan Ertaş, herhangi bir araştırma yapmadan, ani bir kararla, köyündeki tarlasını sürdü, büyüttüğü sebzeleri toplayıp satarak ekmeğini kazanmaya başladı. Yöresel ürünleri, yöreye ait tohumları kullanarak yetiştiren Ertaş, imkânı olan herkese, topraklarına dönme ve ekme çağrısında bulundu.

Muhittin Botan / Van

Enver Ertaş, Van’da yaşıyor. İki üniversite okuduktan sonra bir de yüksek lisans yapıp Felsefe Öğretmeni oluyor. Aynı zamanda sosyologdur da kendisi. Uzunca bir zaman, iş arar ama bir türlü bulamaz. Kamu Personel Seçme Sınavı’ndan (KPSS) da sonuç alamaz. Öğretmen olarak ataması yapılmayınca, geçici işlerde çalışır. Sonra ani bir karar alıp Van’ın Çatak ilçesindeki tarlasını sürerek sebze yetiştiricisi olmada karar kılar. Felsefe Öğretmeni ve Sosyolog olan üniversiteli sebze yetiştiricisi Ertaş, yaşadığı süreci şöyle anlattı:

“Uzunca bir süre işsiz kaldım. İlk zamanlar mesleğimi icra etmek için çok ısrar ettim. O kadar okul okumuş, emek vermiştim. Ama olmadı. Sonra, mesleğim dışındaki işlere yöneldim, başka işlerde çalışma arayışına girdim. Ancak ne mesleğim öğretmenliği yapma imkânım oldu, ne de başka bir iş bulabildim. İşsizlikten bıkınca, Çatak’ta bir üreticiden bal ve ceviz aldım. Ancak parasını verme imkânım olmadığından, borç aldım. Bir zaman sonra borcumu ödedim, bir miktar da para kalmıştı elimde. Bunu kendime sermaye yaparak, babadan kalma tarlamızı sürüp yaş sebze yetiştirmeye karar verdim. Sadece tohuma parası verecektim. Tarlamız,10 dönüm. Kendi imkânlarımla tarlayı sürdüm. Pek bir araştırma yapmadan, yörede ekilen fasulye, domates, salatalık gibi ürünleri yetiştirme kararı aldım. Tohum olarak da yöreye ait tohumları tercih ettim.

Eskiden büyüklerimiz toprağı ekip biçerdi. Ancak sonraki nesil, şehre göç edince topraklar ekilip biçilmemeye başladı. Toprağımız, uzun zaman ekilmediğinden çok verimliydi. Herhangi bir ilaç veya suni gübre kullanmadım. Aslında diğer gübre vardı, onu da kullanma gereği duymadım. Tamamen doğal ortamda sebze yetiştiriciliği yaptım. Sonuç çok harikaydı.

Bu işe başladığımda herhangi bir tecrübeye sahip değildim. Her şeyi pratikte, deneyerek öğrendim. Sonrasında kendi kendime, ‘Bu iş yapılıp devam ettirilebilir. Ben bile yaptığıma göre, herkes yapabilir’ dedim. İlk denemeden sonra iyi ürün elde ettim, kazandığım para ile borçlarımı ödedim. Yaklaşık 15 kilogram fasulye tohumu ekmiştim, 500 kilo civarında ürün topladım. Yetiştirdiğim ürünlerin bir kısmını, maddi durumu iyi olmayan, ihtiyaç sahibi ailelere dağıttım.”  


Enver Ertaş

Ekilecek ürünün iyi seçilmesi gerek

İşe başladıktan sonra çok ciddi zorluklara göğüs germek durumunda kaldıklarını söyleyen Ertaş, ilk yılın tecrübesiyle yöntem değiştirdiğini aktarıp konuşmasına şöyle devam etti:

“İlk yıl, çeşit sayısını fazla tuttuk. İkinci yılımızda birtakım araştırmalar yaparak biraz daha profesyonelce çalışmak istedik. Bu kapsamda yaptığımız en önemli tespit, mevsimin kısa olması nedeniyle, ekilecek ürünün iyi seçilmesi gerektiğiydi. Çok çeşit yerine tek çeşit üzerine yoğunlaştık. İlçemizin iklimi ve mevsimsel durumuna yönelik yaptırdığımız araştırmalar neticesinde en uygun ürünün yeşil fasulye olduğunu gördük. Biz de ağırlıklı olarak yeşil fasulyeye yöneldik.

Sadece az miktarda domates, salatalık, biber ve patlıcan ektik. Bunları da ticari sebeplerden ziyade, kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak maksadıyla ektik. Ektiğimiz tüm tohumlar tamamen yerli ve organik tohumlardı. Önceki yılda olduğu gibi, herhangi bir katkı maddesi kullanmadık. Suni ve doğal gübre de kullanmadık. Ekinlerimizi ilaçlamadık. Ekimlerimiz sonucunda müthiş bir ürün elde ettik. Beklentilerimizin üzerine çıkmıştık. Tam on kez hasat yaptık. Araştırma ve tespitlerimizde çok doğru yolda ilerlemiş ve önemli bir başarı elde etmiştik. Özellikle ilçemizde bulunan yaşlı insanlardan görüş almış, eskiden nasıl ekin ektiklerini sormuş, hangi ürünlerden en iyi verimi elde ettiklerini öğrenmiş, şaşırtıcı sonuçlar da elde etmiştik. Meğerse eskiler toprağa, coğrafyaya ve iklime ilişkin hemen her şeyi biliyorlarmış. Biz de bunu değerlendirdik ve eski ile yeniyi birleştirerek güzel ürün elde ettik.”

Köydeki toprakların yüzde 90’ı boş ve kullanılabilir

Öğretmen olarak öğrencilerine yol gösterici olamayan Ertaş, şimdi toprağı ekip biçmenin öğretmenliğini yapıyor. Yaş sebzeciliğe başlamaları ile birlikte köylülerin kendilerini yakından takip ettiklerini, yaptıkları işi büyük bir ilgi ile izlediklerini aktaran Ertaş, “Öncesinden farkında olmamamıza rağmen, toprağı işlemeye başlamamızla birlikte daha yakından öğrendiğimiz bir konu ise köylülerin üretimden kopartılması, az miktarda da olsa hazır paraya alıştırılmalarıydı. İnsanlar çalışmadan, emek sarf etmeden, az miktarda hazır paraya alışmışlardı. Topraktan kopmanın bir nedeni de buydu” saptamasında bulundu.

Köyden kente göçlerin yaşanması ile birlikte köylerin önemli oranda boş olduğunun altını çizen Ertaş, “Toprağı ekmek isteyenler için önemli oranda toprak var. Hemen hemen toprakların yüzde 90’ı boş ve kullanılmamakta. Bu anlamda köylülerin gelip topraklarını ekmelerinin kendileri açısından büyük bir avantaj olacak. Bunun önünde herhangi bir engel yok” ifadesini kullandı.

Sebze ekimine karar verdiklerinde karşı karşıya kaldıkları en büyük engelin, gider kalemlerinin yüksekliği olduğunu vurgulayan Ertaş, “Özellikle ekonomik krizin gün geçtikçe derinleşmesi ile birlikte maliyet kalemlerinde de fahiş artışlar yaşanmaya başladı. Masraflarımız çok yükseldi. En büyük gider kalemimiz, nakliye. Yakıt, çok pahalı. Şu da var, bu iş büyük çaplı yapılırsa, kâr marjı yükseliyor, küçük çaplı yapılırsa, kâr marjı düşüyor” diye konuştu.

“Rol modellere ihtiyaç var”

Bulundukları ilçenin, kendi yaş sebze ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasiteye sahip olduğuna işaret eden ve bir rol modellere ihtiyaç olduğunu söyleyen Ertaş, sözlerini şöyle tamamladı:

“Köylüye öncülük etmek gerekiyor. Biz, aklımızda bile yokken bir de baktık ki, öncülük etmiş, işin rol modelliğini üstlenmişiz. Oysa bizim ne böylesi bir niyetimiz ne de hedefimiz vardı. Sonrasında gelip tavsiyelerde bulunanlar, yol yordam gösterenler oldu. Şunu anladık ki, teknik birikim açısından aslında ilçemizde önemli oranda bir birikim var. Fakat bunun hayata geçirilmesi gerekiyordu, biz de bunu yaptık.

Ürün elde etmeye başlamakla birlikte çok sayıda sebze toptancısı bizimle iletişime geçti. Biz tamamını geri çevirdik, perakende satışı esas aldık. Fiyatları düşük tutarak dar gelirli insanların gelip almalarının önünü açtık. Çok sayıda ihtiyaç sahibine ya çok düşük fiyattan ya da ücretsiz verdik.”  

“Lütfen kendi topraklarınıza dönün ve ekin”

Kendilerinin yaş sebzecilik yapmaya başlamaları ile birlikte köyde bu işi yapanların sayısında artış olmaya başladığını da söyleyen Ertaş, bir çağrı yaparak sözlerini tamamladı:

“Yaş sebzecilik yapanlara kimi desteklemeler bulunuyor. Yüzde 70 hibe ile tohum veriyor. Önceleri kimseler bu tohumu almıyordu, ancak artık çok sayıda kişi bundan yararlanıyor. Toprak konusunda bilgi eksikliği var. Yörede genellikle yonca ekiliyor. Ama yonca ekiminin çok büyük bir getirisi yok. Toprak çok verimli, su da var. İnsanların ayırabilecekleri zamanları da var. Bu işi yapacak kişilerin, tüm zamanlarını vermelerine gerek yok. Hiç zaman harcamadan, emek vermeden de olmaz tabi ki. Ancak şu bir gerçektir ki, üretmek kutsaldır. Üreten insanda özgüven gelişiyor. Bir de başka insanlara ekmek kapısı açılmış oluyor. Haftalık 2-3 kadını istihdam ediyorduk. Ne kadar ekim, ne kadar üretim, o kadar istihdam, o kadar haneye iş kapısının aralanması anlamına gelir. İşin kutsallığı da buradan geliyor. Bunun için imkânı olan herkese çağrımdır; lütfen kendi topraklarınıza dönün ve topraklarınızı ekin. Bu işin ne kadar mutluluk verici bir iş olduğunu siz de göreceksiniz.”