Erdal: 'Barış süreçlerine gençlerin katkısı, azımsanmayacak ölçüde'

20.01.2023

2015’ten sonra Türkiye’de otoriterleşmenin genişlediğini işaret eden Carleton Üniversitesi’nde doktora yapan Cihan Erdal, barışı savunmanın dahi büyük bedeller gerektirdiğine dikkat çekti

ATİYE EREN

Türkiye’de toplumsal hareketlerin önemli unsurlarından olan gençlerin, barış inşa süreçlerine katılımı ve temsiliyeti oldukça sınırlı görünüyor. Gençlerin ülkemizde barış algısının ne olduğunu ve barış inşa süreçlerinde rollerinin neler olabileceğini, Carleton Üniversitesi’nde gençlik çalışmaları üzerine doktora yapan Cihan Erdal ve Demos Araştırma Derneği’nden Ebru Tutkal ile yaptığımız iki bölümlük bir röportaj dizisinde ele aldık.

Yazı dizimizin ilk bölümüne açıklamalarına yer verdiğimiz Cihan Erdal, gençlerin barış süreçlerine katkısının azımsanmayacak ölçüde olduğunu vurguladı. “Türkiyeli gençlerin homojen bir kategori değil” diyen Erdal, gençlerin toplumsal barışa ve çözüme bakışlarındaki ortaklık ve farklılıkların neler olduğu üzerine daha çok araştırma ve incelemeye ihtiyaç olduğunu belirtti.

-Türkiye’de toplumsal hareketlerin önemli öznelerinden gençlerin barış inşası süreçlerinde ve bu alanda üretilen çalışmalarda görünürlüğü ve temsiliyeti konusunda neler söyleyebiliriz?

-Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda, 2000’lerde ve özellikle 2010’ların ilk yarısında, gençlerin üniversite kampüslerinde ve toplumsal hareketlerin çeşitli alanlarında önemli bir varlık gösterdiğini görüyoruz. 2000’lerin başında gençler tarafından örgütlenen BarışaRock festivali, 2007 Hrant Dink cinayeti sonrası oluşan 19 Ocak koalisyonunun inşasında gençlerin aktif yer alışı, Boğaziçi’nden ODTÜ’ye Roboski katliamına karşı toplumsal tepkinin kampüslerdeki yansıması gibi bir dizi mücadeleyi hatırladığımızda, gençlerin barış süreçlerine katkısının azımsanmayacak ölçüde olduğunu söylemek mümkün. Kürt sorununun çözümü doğrultusunda demokratik adımların atıldığı dönemlerde gençlerin bu süreçlere ne kadar etkin olabildiği, “akil heyetlerin” fazlasıyla öne çıktığı süreçlerin gençleri ne denli kapsadığı ve toplumsallaştığı bana kalırsa bugün hâlâ üzerinde düşünülmesi gereken meseleler arasında. Öte yandan 2015 sonrası Türkiye’nin genişleyen otoriterleşme macerasında barışı inşa etmekten, barışı savunmanın dahi büyük bedeller gerektirdiği bir aşamaya gerileme söz konusu. Gençliğin demokratik kamusal alanla ilişkisinin giderek zedelendiği böyle bir ortamda gençlerin hem barış mücadelesi içerisinde hem de diğer toplumsal mücadeleler içerisindeki konumu ve katkısında da göz ardı edilemez bir sınırlılıkla karşı karşıyayız.

Türkiyeli gençler homojen bir kategori değil

-“Türkiyeli gençler” deyince nasıl bir gruptan bahsediyoruz? Bu grubun toplumsal barışa, çözüme bakışı nasıl?

-“Türkiyeli gençler” deyince çok katmanlı, her bir unsuru hakikatine yaklaşır biçimde anlamlandırılmayı bekleyen farklı deneyimleri içeren devasa bir toplumsal sınıftan söz ediyoruz. Bir demografik ortaklığın ötesinde, ortak bir tarihselliğe ve mekânsallığa maruz kalmaktan söz ediyoruz. Sırf genç olmakla ilgili güzergâhın getirdiklerinin (eğitim hayatı deneyimleri, iş bulma kaygısı, aileden bağımsız olarak yaşayabilme sancısı, gerontokrasiyle karşılaşma vb.) yanı sıra farklı sosyo-ekonomik, etnik, dinsel, cinsel, politik kimlik ve aidiyetlere sahip olma güzergâhlarının getirdiklerinin iç içe, çetrefilli biçimde inşa ettiği bir özne olma hali… O nedenle özellikle devletin, pazarın, siyaset erbabının, adlandırma gücünü kendinde görenlerin gençliği sınıflandırma çabasının yukarıdancılığına karşı çıkmak çok önemli. “Türkiyeli gençler” homojen bir kategori değil. Bu grubun toplumsal barışa, çözüme bakışında ortaklıklar ve farklılıkların neler olduğu üzerine açıkçası daha çok araştırmaya, incelemeye ihtiyaç var.

Sokakta, medyada, siyasal alanda çokça gençlik konuşuluyor, ama her ne kadar son yıllarda artmakta ise de derinlikli, gençlerin deneyimlerine adilane yaklaşan, metodolojik ve etik olarak gençlerle birlikte araştırmayı olmazsa olmaz gören gençlik araştırmacılığının gelişmesi lazım.

Gençler ve şimdi krizi

-Türkiye’de yeni bir barış sürecinin doğması ihtimalinin uzak göründüğü bugünlerde, bir yandan da geçmişle yüzleşme siyasi alanda yeniden tartışılmaya başlandı. Bu durum gençliğin gelecek tahayyülü noktasında bir değerlendirme sunar mı?

-Son dönemde “helalleşme” başlığı altında geçmişle yüzleşmeye ilişkin öne çıkan tartışmanın ömrü çok kısa olmaya mahkûm. Çünkü bugün, siyasal alanda geçmişle yüzleşme meselesini gölgede bırakan bir “şimdi krizi” var. Nitelikli eğitime ve güvenceli işe ulaşmanın büyük genç kitlelerce hayale dönüşmesinin, otoriterleşmenin, iklim krizinin katkıda bulunduğu derin bir kriz bu. Geçmişle yüzleşme kadar gelecek tahayyülünün de gençlerin kolektif siyasi ajandasında pek yer bulmasına olanak tanımayan, aciliyet içeren bir şimdi krizi. Göç etmeyi düşüneni, göç edemeyeni, tutuklanma korkusu yaşayanıyla gençlerin çoğunluğunun gelecekten beklentisinin “nefes alabilmek, insan gibi yaşayabilmek” noktasına gerilemesi bunu gösteriyor bize.