“Dezenformasyon” değil, “Sansür Yasası!” (Bölüm-2)

15.10.2022

KAPAK FOTOĞRAFI: DAMLA KIZILTAŞ - EVRENSEL GAZETESİ

ESRA TOKAT- ANKARA

AK Parti ve MHP tarafından hazırlanan ve kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak adlandırılan 40 maddelik “Dezenformasyon Yasası”, basın meslek örgütlerinin “sansürü yasalaştırdığı” gerekçesiyle eleştirmesine karşın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülüyor. Sosyal medya ve internet haberciliğine dönük düzenlemeleri içeren yasa teklifine ilişkin hazırladığımız yazı dizisinde ilgilerle konuştuk. Yazı dizimizin ikinci bölümünde, gazeteciler Çiğdem Toker ve Alican Uludağ’ın değerlendirmelerine yer veriyoruz.

Gazeteci Toker, “Kanun teklifindeki maddeler, yaygın medya ve sosyal üzerinde bir korku iklimi ve zapturapt yaratmaya dönük” derken Uludağ, “İktidarı eleştiren veya iktidarın saklamaya çalıştığı bir gerçeği dile getirmek isteyen her kesim, sansür yasasıyla tanışacak” uyarısında bulundu.

“Halkın haber hakkı iyice ortadan kalkacak”
Mesleğini yaparken karşılaştığı zorluklara değinen Gazeteci Toker “Tazminat davaları ve erişime engelleme kararları, gazetecilik önünde en çok yaşadığım iki güçlük. Dört tazminat davam üst mahkemelerde devam ediyor. Son zamanlarda erişim engeli arttı” dedi.

Bu yasa yürürlüğe girdiğinde erişim engelleme kararlarının artacağına işaret eden Toker, “Zaten bu yasa yokken bile Sulh Ceza Hâkimlikleri, erişim yasağı isteyen şirket ve diğer gerçek kişi/tüzel kurumları genellikle ‘kırmıyor.’ Bu kanun, gazetecilik üzerindeki baskıları çok ağırlaştıracak. Halkın haber hakkı iyice ortadan kalkacak. Hem kurumlar hem de tek tek muhabirler, gazeteciler açısından. Ayrıca bu kanun; seçime giderken iktidar yanında yer alan bütün kişi ve kurumlara; haberciler, gazeteciler ve iktidar uygulamalarına itiraz eden farklı görüşteki insanları ‘ispiyon’ etme fırsatı verecektir” uyarısında bulundu.

“AK Parti iktidarı, kendisi için varlık meselesine dönüşen 2023 seçimine dikensiz gül bahçesi içinde gitmek istiyor” diyen Toker, AK Parti’nin “Sansür Yasası” ile hedeflediklerine dair şunları söyledi:

“Kanun teklifindeki maddeler, yaygın medya ve sosyal üzerinde bir korku iklimi ve zapturapt yaratmaya dönük. ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye bir suç ekleniyor Ceza Yasası’na. Hapis cezası getirilecek suçla ilgili, endişe, korku, panik yayma, kamu barışını bozma gibi kavramlar yazılmış. ‘Dezenformasyon’ ile mücadele görünümü altında getirilen yeni suç tipi, iktidar uygulamalarını eleştirip itiraz eden herkesi susturmaya dönük. Tweet atmak ciddi cesaret isteyen bir meseleye dönüşebilir.”

“Zaten mevcut düzende gazeteciler zor şartlar altında çalışıyor”

Gazeteci Alican Uludağ da meslekte yaşadığı zorlukları şöyle anlattı:

“Şu an bir yargı muhabiri olarak zaten yeterince dava ve soruşturmalar ile karşı karşıya kalıyorum. ‘Sansür Yasası’ndaki 29. Madde bile çıkmadan bugüne kadar hakkımda 20’nin üzerinde soruşturma, 10’un üzerinde dava var. Savcılar, eskiden gizliliği ihlal, hakaret gibi daha basit ceza maddelerinden soruşturma açarken, şimdi çıtayı yükselterek artık Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten soruşturma başlatıyor. Yargı, ceza hukukunu, baskı aracı olarak kullanıyor ve dozunu da her geçen yıl artırıyor. Yine son dönemde haberlere erişim engeli kararlarında ciddi artış var. Bunun dışında en sık karşılaştığım zorun, akreditasyon. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Yargıtay, şu an fili olarak akredite gazeteciler arasına almadığı için programlarını takip etmem mümkün değil. Tabi ki bu durum, daha önce yaptığım eleştirel haberlere karşılık verilen yanıttı. Özetle, zaten mevcut düzende gazeteciler zor şartlar altında çalışıyor. Şimdi üzerinde bir da ‘Sansür Yasası’ sopası getiriliyor. Artık günlük mesaimizin bir bölümünü karakollarda veya adliye koridorlarında ifade vermek için ayıracağız.”

“1984 romanındaki gibi bir düzen, fiilen bu yasayla uygulamaya girecek”

“Bu yasanın çıkmasını dört gözle bekleyen bir kurum var. O da İletişim Başkanlığı” diyen Uludağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçen ağustos ayında İletişim Başkanlığı’na bağlı ‘Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’ oluşturulmuştu. Bu merkez, ‘Sansür Yasası’ için kuruldu ve hazırda bekletiliyor. Merkez, basın yayın organlarını ve gazetecilerin sosyal medya hesaplarını yakından takip edecek. Bir anlamda fişleme merkezi gibi çalışacak. Kendince “yalan haber” dediği haberleri not edip, gerekirse savcılığa ihbarlarda bulunabilecek. Yine Emniyet’e bağlı ‘Siber Daire’ de zaten rutin olarak sosyal ağları özel programlarla yakından izliyor. Her hükümet eleştirisini not ediyor ve savcılıklara suç ihbarında bulunuyor. Bir anlamda George Orwell’ın 1984 romanındaki gibi bir düzen, fiilen bu yasayla uygulamaya girecek.

Ancak sanılmasın ki biz gazeteciler bu yasadan korkacak. Bizim işimiz, gazetecilik ve gerçekleri yazmak. Gerçek olduğuna inandığımız, güvenilir kaynaklardan teyit ettiğimiz her bilgiyi, belgeyi haber olarak yazmaktan, halkı bilgilendirmekten, iktidarın uygulamalarını eleştirmekten vazgeçmeyeceğiz. Sonu davaysa dava, cezaysa ceza, hapisse hapis.”

“Gazeteciler, bir süre sonra kendisine otosansür uygulayabilir”

“Sansür Yasası”yla getirilmek istenen düzende, “AK Parti, ülkeyi çok iyi yönetiyor, çıkan sorunlar ise dış güçler kaynaklı” propagandasını her yere yerleştirmenin istendiğini kaydeden Uludağ sözlerini şöyle tamamladı:

“Bir anlamda ülkeyi, aHaber’e çevirmek amaçlanıyor. Bunun dışında bir gerçeği dile getirmek yasak olacak. Her iktidarı eleştiren haber, ‘Halk arasında panik yarattı, ülkenin güvenliğini, kamu düzenini, kamu barışını bozdu’ iddiasıyla hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak. Haber yapacağı sırada 3 yıla kadar hapisle yargılanma riskini düşünen gazeteciler, bir süre sonra kendisine otosansür uygulayabilir. Otosansür mekanizmasının içselleşmesiyle birlikte polise, savcıya gerek kalmadan gazeteciler gerçeği yazmaktan vazgeçme durumuyla karşı karşıya kalabilecek.”