Bir hak ihlali: Türkiye’de yoksulluk!

15.04.2022

Ekonomik kriz nedeniyle birçok şey, iki-üç kat zamlandı. Artık sıklıkla ekmek, yağ, et ve benzin kuyruklarının yanı sıra sebze hatta ucuz eşya kuyrukları göze çarpıyor. Dünya Sefalet Endeksi’nde, 156 ülke içinde 21. sırada olan Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer aldı.

DİLAN KARACAN / İSTANBUL

Özellikle 2021 yılı boyunca devam edip son çeyrekte yüksek seviyelere ulaşan enflasyon, döviz artışı ve yaşanılan ekonomik kriz, toplumun hemen hemen her kesimini bir şekilde etkiledi. Yaklaşık iki yıldır, her şeyin fiyatı, iki-üç katına çıkmış durumda. Günden güne büyüyen enflasyon ve artan fiyatlar, yalnızca gıda sektöründe değil yaşamın pek çok alanında insanların belini büküyor. Ekmek, yağ, et ve benzin kuyruklarının yanı sıra sebze hatta ucuz eşya kuyruklarına rastlanıyor. Akaryakıt zamları, ikiye katlanan elektrik faturaları ve sıvı yağı fiyatları, son dönemde vatandaşın en çok şikâyetçi olduğu zamlar olarak göze çarpıyor. Kira ve ulaşım ücretleri ile tekstil ürünlerindeki büyük artışlar, Türkiye’de yaşayan herkesin yaşama maliyetini gün be gün katlamaya devam ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, 2021 yılının Aralık ayında, yüzde 36,08 olan yıllık enflasyon oranı, 2022 yılının Ocak ayında yüzde 48,69’a çıktı. 2022 yılı Şubat ayında ise, bir önceki aya göre, yüzde 4,81, bir önceki yılın Aralık ayına göre, yüzde 16,45, bir önceki yılın aynı ayına göre, yüzde 54,44 ve on iki aylık ortalamalara göre de yüzde 25,98 artış gerçekleşti.

Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) hesapladığı rakamlar ise, resmi verilerin oldukça üzerinde. Grup, son olarak, yıllık enflasyonunun Ocak 2022’de yüzde 114,87’ye ulaştığını açıkladı. Tüketici Fiyat Endeksi, şubat ayında bir önceki aya göre, yüzde 5,44 arttığını belirten ENAG, yıllık artışı ise yüzde 123,80 olarak ölçtü. Son olarak, ENAG tarafından açıklanan mart ayı verilerine göre, enflasyon martta aylık bazda yüzde 11,93 artarken, yıllık bazda ise artış yüzde 142,63’e yükseldi. TÜİK’e göre ise; enflasyon martta aylık yüzde 5,46 artarken, yıllık bazda ise yüzde 61,14 oldu.

TÜİK tarafından açıklanan bazı gıda ürünlerindeki yıllık fiyat artışları da oldukça çarpıcı:

Patates yüzde 207, salatalık yüzde 193, patlıcan yüzde 185, margarin yüzde 161, dereotu yüzde 159, maydanoz yüzde 138, nane yüzde 129, domates yüzde 125, nohut yüzde 118, yumurta yüzde 98, mercimek yüzde 95, makarna yüzde 95, tavuk yüzde 86, un yüzde 82, balık yüzde 77, dana eti yüzde 76, ekmek yüzde 74, ayçiçek yağı yüzde 70, su yüzde 65.

Türkiye’de, açıklanan yoksulluk ve açlık sınırı da değiştiği. TÜRK-İŞ, mart ayı araştırması sonuçlarına göre, açlık sınırı 4 bin 928, yoksulluk sınırı ise 16 bin 52 TL oldu. Türkiye’deki 4 kişilik bir aile, 4 bin 928 TL ile aç, 16 bin 52 TL ile ise yoksul.

İşsizlik, enflasyon, faiz oranı ve milli gelir gibi ekonomik göstergelerin esas alınarak hesaplandığı Dünya Sefalet Endeksi’nde Türkiye, 156 ülke içinde 21. sırada yer aldı. Sefalet sıralamasında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor.

Ülkemizde yaşanılan ekonomik kriz ve yoksulluğu, son dönemlerde yaptıkları duyarlı uygulama ve araştırmalarla adından oldukça söz ettiren Derin Yoksulluk Ağı’nın (DYA) Kurucu Üyelerinden Selen Yüksel ve vatandaşlar 24 Saat’e yoksulluğu değerlendirdiler.


Selen Yüksel
 

DYA Kurucu Üyesi Yüksel: Yoksulluk, çok katmanlı sosyoekonomik bir durum

“Yoksulluk, maddi bir yoksunluğun ötesinde sosyal dışlanma, temel hak ve ihtiyaçlara erişimin engellenmesi gibi olguları de içeren çok katmanlı sosyoekonomik bir durum” diyen Derin Yoksulluk Ağı Üyesi Selen Yüksel, yoksulluğun, kişilerin beslenme, barınma, içme suyu ve hijyen ürünlerine erişim gibi insan onuruna yaraşır yaşam koşullarında bir hayat sürmelerini engellerken öfke, çaresizlik ve umutsuzluk gibi duygu durumlarına; anemi, obezite, enfeksiyon ve şeker gibi hastalıklara; depresyon, kaygı bozukluğu, post travmatik stres bozukluğu gibi psikolojik sonuçlara sebep olabildiğini vurguladı. Yüksel, “Tüm bunların yanında yoksulluk; erken yaşta evlilikler, çocukların erken yaşta gelişimlerine zarar veren işlerde çalışmaya başlaması, uyuşturucu madde kullanımı, çocukların okuldan kopması ve intihar gibi toplumsal sonuçlar da doğuruyor” dedi.

Yüksel, bazı çarpıcı TÜİK verilerine şöyle dikkat çekti:

“TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre, Türkiye’de en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 47,5, En düşük eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik kesimin aldığı pay ise yüzde 5,9. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik kesimin aldığı pay, son bir yılda yüzde 0,3 puan azaldı. TÜİK Aile İstatistikleri’ne göre, Türkiye’de herhangi bir geliri olmayan evlerde yaşayan 3 milyon 276 bin çocuk var. Bu rakam, Türkiye’deki toplam çocuk nüfusunun yüzde 14,4’ünü oluşturuyor. 2018 yılında bu oran, yüzde 9,5 idi.”

Hükümet, yoksulluğu kabul edip önlemeye yönelik stratejiler geliştirmeli

Verilerden yola çıkıp büyüyen bir ekonomik eşitsizliğe dikkat çeken Yüksel, şunları söyledi:

“2019 yılında başlayan salgınla birlikte hâlihazırda yoksulluk koşullarında yaşayan, günlük ve güvencesiz işlerde çalışan kişiler, herhangi bir işsizlik desteğinden faydalanamayarak işlerini kaybettiler. Bu süreci herhangi bir brikim veya gelir güvencesi olmadan geçiren aileler, bunun üzerine çok yüksek enflasyon, her ürüne gelen zamlarla karşılaştı. Bu durum, yoksulluk yaşayan kişileri, açlık ve evsizlikle karşı karşıya bıraktı.”

Yoksulluğun bütünsel ve sürdürülebilir politikalarla önlenebileceğine inandıklarını belirten Yüksel, “Hükümetin, öncelikle var olan yoksulluk durumunu kabul ederek önlemeye yönelik stratejiler geliştirmeye başlamasını talep ediyoruz” dedi.

Yoksulluğu önlemeye yönelik stratejilerin geliştirilme sürecine, bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları (STK) ile birlikte yoksulluğu doğrudan deneyimleyen kişilerin de katılması gerektiğine dikkat çeken Yüksel, yoksulluk koşullarında yaşayan hanelerle yaptıkları görüşmelerde, bu dönemde neler bekledikleri, neyin farklı olmasını istediklerini sorduklarında aldıkları cevabı şöyle sıraladı:

“Çocukların eğitime erişimlerinin sağlanması, temel beslenme ihtiyaçlarının giderilmesi, sosyal güvencesi olmayan kişiler için sağlık hizmetlerine erişimin sunulması, temel hijyen malzemelerinin karşılanması, işlerini kaybeden kişiler için sosyal desteklerin oluşturulması, temiz suya erişimin sağlanması, fatura ödemelerinde indirime gidilmesi, barınma desteği verilmesi...”

Her insanın yoksulluktan korunma hakkı var…

Yoksulluğun, uluslararası hukukta tanınmış bir insan hakkı ihlali olduğuna işaret eden Yüksel, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Avrupa Sosyal Şartı, Madde 30, her insanın yoksulluktan korunmaya hakkı olduğunu tanır. Yoksulluk ve gelir eşitsizliği, uzun soluklu sosyal ve ekonomik politikaların sonucu olmakla birlikte birçok insan hakkı ihlalinin de kaynağı olmaktadır. Yoksulluk kişilerin ayrımcılıktan korunma, sağlık hizmetlerine erişim, sosyal sigorta, barınma, şiddetten korunma gibi birçok alanda haklarını elinden alan bir şiddet biçimidir.”

Yüksel, varlığın paylaşımı ve yoksulluğa dair kendi ideal sosyal sistemi ise şöyle tanımladı:

“Her insanın doğumundan itibaren sağlıkla gelişebileceği bir çevrede, fırsat eşitliğinin, kendi merak ve ilgilerini takip edeceği alanın sağlandığı bir düzende çocukluğunu geçirdiği; temel hak ve ihtiyaçlara erişimin herhangi bir toplumsal veya kişisel özellik sebebiyle engellenmediği, her bireyin kendi istekleri ve becerileri dahilinde kendi işini seçme özgürlüğünün olduğu, toplum içindeki varlık dağılımındaki uçurumun olmadığı, vergi ve sosyal güvenlik sisteminin gelir dağılımındaki eşitliğe katkı sağladığı, yoksulluk da dahil olmak üzere sistemsel ya da tekil her türlü şiddetin önlenebildiği, evrensel temel gelir modelinin uygulandığı bir sistem.”

Yoksulluğun nesilden nesle aktarılmasının önüne geçilmeli

“Yoksullukla mücadelede temel amacımız, yoksulluk yaşayan kişilerin haklarına erişimlerinin sağlanması, yoksulluğa hak temelli bir bakış açısıyla yaklaşılarak kamusal hizmetlerin yoksulluğu önlemekte etkin olarak kullanılması” diyen Yüksel, gelir artırımının tek başına yoksulluğu önleyemeyeceğini son dönemde Türkiye’de asgari ücrete yapılan zamlarla birlikte deneyimlediğimizi aktardı. “Dengeli ve sürdürülebilir ekonomik bir sistemle birlikte, yoksulluğun yarattığı hak ihlallerinin tamiri için kamusal hizmetlerin artırımı ve fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini kaydeden Yüksel, sözlerine şöyle devam etti:

“Yoksulluk döngüsünün kırılması, ancak yoksulluğun nesilden nesle aktarılmasının önüne geçilmesiyle başlayabilir. Bu sebeple, öncelikle bütüncül bir çocuk politikası içinde her çocuğun doğumdan itibaren temel ihtiyaçlarına erişiminin garanti altına alınması gerekiyor. Bunun yanında, yoksulluk koşullarında yaşayan kişilerin insan onuruna yaraşır hayat standartlarına sahip olmalarını ve kendi hayatlarını sürdürebilecek noktaya gelmelerini destekleyecek bir bütünsel sosyal destek mekanizmasına ihtiyaç var. Bu mekanizma, kişilerin temel ihtiyaçlarına erişmelerini sağlayacak nakdi sosyal destekle birlikte, düzenli sosyal hizmet takibini içermelidir.”

“Derin Yoksulluk Ağı”

2019’da, bir grup araştırmacı, sosyolog, psikolog ve gazeteci, derinleşen yoksulluğu araştırmak ve boyutlarını ortaya koymak, insan hakları izlemesi yapmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmaya açmak üzere Derin Yoksulluk Ağı’nı (DYA) kurdu.

Derin yoksulluk yaşayan bireylerle ve sahada her daim aktif iletişimde olan DYA, dayanışma kampanyası ile birlikte insan hakları izlemesi yapmakta, yoksulluğun çok boyutlu halini tartışmaya açıp görünür kılmakta, kamu kurumları ve yerel yönetimler nezdinde savunu faaliyetleri yapmayı hedefliyor.

Yoksulluk koşullarında yaşayan kişilere temel ihtiyaç ve sosyal hizmet desteği sağlarken yoksulluğun görünür olması ve politika bazlı değişimlerin yapılması çalışmaları yürüttüklerini anlatan Yüksel, yoksulluk ile mücadele ve toplumsal eşitlik uğruna savaşan diğer STK’ları da bildirerek açıklamalarını bitirdi:

“Derin Yoksulluk Ağı’nın faaliyetlerine https://derinyoksullukagi.org/evdendegistir/ sitesi üzerinden destek olabilirsiniz. Aynı zamanda insan hakları ve çocuk hakları odaklı çalışan Tarlabaşı Toplum Merkezi ve Sulukule Gönüllüleri Derneği gibi birçok dernek çocuk hakları odaklı bir yaklaşımla toplumsal eşitlik amaçlı çalışmalar yürütüyor. Bu derneklerin yanında Hayat Destek Derneği ve Temel İhtiyaç Derneği gibi dernekler temel ihtiyaçlara erişim konusunda çalışmalar yürütüyor.”

Vatandaş ne diyor?

21 yaşındaki öğrenci Hüseyin Boz, aldığı bursun eğitim hayatına yetmediğini, ailece kirada yaşadıklarını anlatıp kira fiyatlarının artmasını “tehlikeli ve fazla” buluyor.  Asgari ücrete yapılan “görece” yüksek artışın toplumun son dönemde düşen alım gücüne bakınca bir şey ifade etmediği ve yetersiz kaldığını belirterek şunları söyledi:

“Babam, esnaf. Yüksek ve düzenli bir gelirimiz yok. Hele şu dönem için yalnızca karnımızı doyurabiliyoruz diyebilirim. Ülkedeki yoksulluğun sorumlusu hükümettir. Son yıllarda ekonomi alanında çok yanlış politikalar izlendiğini ben bir öğrenci olarak bile görebiliyorum. Tarafsız olarak bakınca ülkesini ve vatanını seven bir hükümetin eğitim, sağlık ve ekonomi alanında vatandaşın yanında olan ve onların refahını gözeten uygulamaları ilke edinmesi gerektiğini düşünüyorum.”

“Sosyal bir patlama olacak”

Emekli Tuncay Öztürk, emekli maaşının kesinlikle yetersiz olduğunun altını çizip şunları anlattı:

“Ben, 74 yılında Kıbrıs’a gidip bu ülke için savaştım. 27 sene askeri bir fabrikada işçi olarak çalıştım. Aldığım maaş 3,700 TL. Bu fiyatlarla, bu maaş sizce bir insana yeter mi? Dışarıdaki fiyatları görünce çıldırıyoruz!

Bu yoksulluğun sonu sosyal bir patlama olacak. Hiçbir şey iyiye gitmiyor. Artık ‘Bu günleri de arayacağız’ demek istemiyorum. Bu günler de berbat ama daha sonrasının daha da berbat olacağını düşünüyorum. Gelir vergisi ve damga vergisi kalktı. Şimdi ne olacak diye soramadan, yine halktan almaya başladılar bu vergi indirimlerini. 4,250 TL asgari ücret kesinlikle az. Kıymanın kilosu 100 TL olmuş! Bütün bu yoksulluğun baş sorumlusunun kim olduğunu hepimiz biliyoruz.”

Fiyatlar, aylık, günlük değil saatlik artıyor…

İsmini vermek istemeyen seyyar bir simit satıcısı ise şöyle konuştu:

“Geçimimi simit satarak sağlıyorum. Kirada oturuyorum. Yoksulluk gördüğümüz gibi git gide büyüyor. Fiyatlarda aşırı derece bir artış var. Artık aylık, günlük değil her şeyin fiyatı saatlik artıyor. Herkesin durumunun iyiye gitmesini isterim ama durum şu an için çok kötü. Mesela ben eskiden 1200-1300 adet simit satardım, artık 300-400 satabiliyorum. Genelde elimizde kalıyor. Asgari ücret, kesinlikle kimseye yetmez. Çünkü ulaşım, gıda, yaşam çok pahalı. Bunların hepsinin baş sorumlusu tabi ki ülkeyi yönetenler. Benim onlardan artık hiçbir beklentim yok.”

24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız