Barışı konuşmanın diğer tarafı: Barış öykücülüğü

01.12.2021

10 Ekim Derneği gönüllülerinden Kapusuz, barışı hayal etmenin barış öykücülüğüyle bağlı olduğunu belirtti. Barışa dair konuşmanın geçmiş travmalardan bağımsız olmadığına dikkat çeken Kapusuz, bu nedenle kişilerin birbirleri ve kendilerini yargılamayacakları güvenli bir alan inşa etmenin önemini vurguladı.

ATİYE EREN

24 Saat Gazetesi olarak, uzun yıllardır çocuk hakları ve barış alanında çalışmalar yürüten 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği gönüllülerinden Hatice Kapusuz ile barış öykücülüğü üzerine bir söyleşi yaptık. 2014’ten bu yana barış üzerine düşündüğünü söyleyen Kapusuz, barış öykücülüğünün ne olduğunu, barış öyküsü yazarken nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlattı. Barış öykücülüğünün kendisi için yeni bir repertuar oluşturma, hayal kurma ve ufuk genişletme çalışması olduğunu belirten Kapusuz, “Bizim hayal kurma kaslarımız yeterince gelişkin değil. Zira hayal, hep küçümsenen bir eylem. Oysa değişimin katalizörü hayal kurmak” dedi.

Yaratıcılık ve hayal kurmanın çalıştıkça güçlenebileceğini vurgulayan Kapusuz, kolektif süreçlere, birlikte düş kurmaya, birbirinden öğrenmeye inanmak ve o açıklıkla dinlemek çok önemli olduğuna işaret edip birlikte hayal kurma, yazma ve üretmeye yönelik zeminler açıp sürdürülmesinde inat edilmesi gerektiğinin altını çizdi.


10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği gönüllüsü Hatice Kapusuz 
 

“Barış öykücülüğü, yeni bir repertuar oluşturma gayreti”

-Barış öykücülüğü nedir, sizin için neyi ifade ediyor?

Burada Judith Liberman’dan bir alıntı yapmak isterim. Libermanın diyor ki, “Her gün duyduğumuz hikâyeleri değiştirirsek dünyayı da değiştirebiliriz”. Bu önemli geliyor bana. Her gün duyduğumuz ayrımcılığı, şiddeti besleyen bir sürü kalıp, düşünce, anlatı hayatımızı işgal ediyor. Az kelimeyle kurulan bu hikâyeler hayata dair repertuarımızı belirliyor. Nasıl seveceğimizi, neyi nasıl algılayacağımızı, insan ilişkilerimizi belirliyor. Bu anlatılar repertuarımızı oluşturuyor. Buraya sızmak yeni hikâyeler, masallar, anlatılar oluşturmak ve belki de yeni kelimeler keşfetmemiz gerekiyor.

Sonuç olarak barış öykücülüğü benim için bu repertuarı oluşturmak için bir hayal kurma, ufku genişletme çalışması. Barışa yaratıcı, umutvar, güçlendiren, nefes aldıran, zor anlarda ışık kaynağı olacak yeni bir repertuar için düşle, hayalle kurulmuş barış öykülerine ihtiyacımız var. Bu yüzden barış öykücülüğü bir yerde yeni bir repertuar oluşturma gayreti.  

-Sizi barış öykücülüğüne iten nedir?

2014 yılından beri barış, ana gündemlerimden biri. Barış üzerinde düşünüyorum. Hakikat, adalet, yüzleşme, toplumsal barış anlamaya, öğrenmeye çalıştığım kavramlar. Bunlara dair deneyimlere bu deneyimlerdeki kadın ve çocukların dahiliyetine bakıyorum. Türkiye’den ve dünyadan barış üzerine hazırlanmış çocuk kitaplarını topluyor üzerine kafa yoruyorum. Rengarenk Umutlar Derneği ile bir barış modülü üzerine yaklaşık 2 yıldır çalışıyoruz. Yine çocuk hakları alanından bir grup arkadaşla; çocuklar için bir barış sözlüğü hazırlıyoruz. Çeşitli barış eğitimlerini ve tartışmalarını takip ediyorum. Tüm bu bakma ve düşünme halleri “barış” kavramından aynı şeyi anlamadığımızı, ortak bir barış tahayyülümüz olmadığını gösterdi. Barış, her ne kadar bir talep ve bir mücadele alanı olsa da, belki de bu konuda sürekli savunmada olmaktan dolayı barış anı ve sonrasında neyi nasıl inşa edeceğimize dair repertuarımız yeterince geniş değil gibi görünüyor.

“Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak”

-Barışı hayal etmenin barış öykücülüğüyle bağını nasıl yorumluyorsunuz? Aynı zamanda barışı hayal etmenin günümüz barış mücadelesine katkısı ne olabilir?

Çok uzun zamandır yetişkin kitapları kadar çocuk kitapları da okuyorum. Çocuk kitaplarının içindeki muzur hayal gücü ve yaratıcılık benim için günlük rutinlerin sıkıcı tekrarında bir yarılma yarattı. Çünkü bu yaratıcılık ve hayal gücü çocuklukta sahip olduğum, sorgulayan, meraklı ve kurallarla pek de arası iyi olmayan otantik bakış açımı da su yüzüne çıkardı. Bu bakış, tüm eğitim sisteminin ve ideolojik kurumlarının yok etmeye çalıştığı bakıştır aslında. Sistem sorgulamayı, merakı, yaratıcı olanı değil sıradana boyun eğmeyi talep eder ve bunu inşa eder. Nasıl düşüneceğimizin, neyi nasıl değerlendireceğimizin kalıplarını içselleştirir kendi otantik duygulanım ve düşüncelerimizi zaman içinde kaybederiz. Bu kalıplarla düşünmek de bizi mevcut olan sınırlara hapsediyor. Çoğunlukla egemenin dili, hayatımıza sirayet ediyor. Mücadele ettiğimiz yapının dilini, sadece onunla mücadele ederken değil günlük hayatımızda, örgütlerimizde de kullanmaya başlıyoruz. Egemenin kurduğu dili, düşünme biçimini ve kalıpları aşmanın ilk adımı farklı olanı düşleyebilmek bence. Ancak bizim hayal kurma kaslarımız yeterince gelişkin değil. Zira hayal, hep küçümsenen bir eylem. Oysa değişimin katalizörü hayal kurmak. Hatta Rodari’nin dediği gibi düş kurmak değil küçük görünecek bir eylem aksine bir sanat. Yine Freire Ezilenlerin Pedagojisi’nde eleştirel düşünme için hayal kurmanın ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Ezberi bozmak ve var olanı eleştirmek için de onu aşabileceğimize dair bir hayal gücü gerekiyor. Barış mücadelesi için de ütopyalara, kuracağımız yeni dünyayı hayal etmeye ihtiyacımız var. Ama bunun için hayal kurma kaslarını çalıştırmamız gerekiyor. Sıradan olanı aşmaya dair gücü, farklı olanın hayali fitilleyebilir. Bu yüzden her düzeyi çatışmalı olan toplumsal düzeni aşmak için başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak kadar içinde olmak isteyeceğimiz o dünyayı hayal etmeye de ihtiyacımız var.

-Barış öyküsü yazarken/öykücülüğü yaparken nelere dikkat etmek gerekir?

Saçmalama ve hata yapma hakkı, başta geliyor sanırım. Bu konuda atölye yaparken insanların kendi hayallerinden utandıklarını görüyorum. “Ben çok güzel bir şey düşünemedim”, “Benimki o kadar ilginç değil” gibi kendi kurgusuna dair hızlı bir eleştiri ile başlıyor insanlar. Oysa burası tamamen bir özgürlük alanı olmalı, komik olabiliriz, “saçma” şeyler gelebilir aklımıza. Her şey mümkün. Çünkü yaratıcılık ve hayal kurmak da bir kas ve çalıştıkça güçlenebilir. 

Diğer yanı kolektif süreçlere inanmak, birlikte düş kurmaya, birbirinden öğrenmeye inanmak ve o açıklıkla dinlemek çok önemli. Çünkü burası hepimizin çok acemisi olduğumuz bir alan ve emekleyerek ilerliyoruz. Usul usul birbirimizden öğrenerek ilerleyeceğiz. Üçüncüsü kişilerin birbirlerini yargılamayacakları bir güven alanı oluşturmak. Barış üstüne ve barışa dair konuşmak geçmiş yaralardan travmalardan azade değil. Bu sebeple bir güven alanı inşa etmek, kişilerin birbirlerini ve kendilerini yargılamayacakları bir alan inşa etmek önemli. Son olarak da sanırım vazgeçmemek. Birlikte hayal kurmaya, yazmaya, üretmeye dair zeminler açmak ve bu zeminlerin sürdürülmesinde inat etmek lazım.

24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.