UNESCO Dünya Miras Geçici listesindeki dünyanın en büyük ve en eski heykel atölyesi olan Gaziantep Yesemek Açık Hava Müzesi, yapımına başlanan gölet inşaatı nedeniyle tehdit altında.
Gölet projesinin “anlaşılır” olmadığını belirten Prof. Dr. Engin, Yesemek’in UNESCO sürecini sekteye uğratacak olan projenin durdurulmasının bu süreci kolaylaştıracağını vurgulayarak “Çok önemli bir turizm cazibe merkezi olarak Yesemek’ten kazanacağımız göletten çok daha fazladır” dedi.
CENGİZ ANIL BÖLÜKBAŞ / GAZİANTEP
Gaziantep İslahiye ilçesindeki Yesemek Açık Hava Müzesi, dünyanın en büyük ve en eski heykel atölyesi. Yaklaşık 3 bin 500 yıl öncesi Yakın Doğu’nun en büyük taş ocağı ve heykel işleme atölyesi olarak evrensel bir değer niteliği taşıyan Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi, 2012 yılında Dünya Mirası Geçici listesinde yer aldı. Ancak 200 hektarlık alanı kapsayan Yesemek Antik Kenti bugün, 4 km uzağında yapımı başlanan sulama gölet inşaatı nedeniyle ciddi bir tahribatla karşı karşıya. Gaziantep Kent Konseyi, konuyla ilgili olarak birçok kez gölet inşaatının müzeye nasıl zarar verdiğine dikkat çekerek inşaatın durdurulması gerektiğini açıkladı. Konseyin, 26 Ağustos 2020’de yaptığı yazılı açıklamada, “Gaziantep Kent Konseyimiz, Gazi Şehrimizin her türlü değerleriyle yakından ilgilenmekte ve misyon olarak Kentimizin tarihi, kültürel, sosyal ve doğal zenginliklerini sahiplenmektedir. Bugüne kadar İslahiye’de bulunan Yesemek Açık Hava Heykel Atölyesi olarak bilinen alanda, bir Hitit kentinin varlığının ortaya çıkması ile Yesemek, Kültür Turizmi açısından çok daha önemli bir hale gelmiştir” denildi.
24 Saat Gazetesi olarak, Yesemek Açık Hava Müzesi’nin önemi, müzenin yaklaşık 4 km uzağında yapımına başlanan gölet inşaatıyla oluşturduğu tahribatın boyutları ve neler yapılması gerektiği konusunda Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Atilla Engin ile bir söyleşi yaptık. Prof. Dr. Engin, Yesemek’in Türkiye’deki en değerli 10 arkeolojik alan arasında olduğuna dikkat çekerek “Yapılması gereken şey, gölet projesinin ivedilikle durdurulmasıdır” uyarısında bulundu.
Bölge ve insanlık kültür tarihi açısından oldukça değerli olan antik kentin yanına gölet yapılıp alanın tahrip edilmesini “büyük bir talihsizlik” olarak gören Prof. Dr. Engin, bunun Yesemek’in UNESCO sürecini de ciddi şekilde sekteye uğratacağının altını çizdi.
Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Atilla Engin
Heykel okullarının ilki…
Yesemek Açık Hava Müzesi’ne 3,5 kilometre uzaklıkta, Göbeklitepe’den 2 bin 500 yıl daha eski bir geçmişi bulunan Hitit dönemine ait Yesemek antik kentinin önemi nedir?
Burada farklı araştırma konuları birbiri ile karıştırılmış. Biz Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölümü olarak Yesemek Heykel Atölyesi ve atölyenin içinde bulunduğu İslahiye-Nurdağı Havzası’nda yüzey araştırmaları gerçekleştirdik. Göbeklitepe’den daha eski olabileceği düşünülen bulgular, Yesemek ile ilgili değil. 1977 yılında Tahtaköprü Barajı yapımı sırasında su altında kalan ve yakın zamanda baraj bendinin 10 m yükseltilmesi için suyun bırakılması ile yeniden ortaya çıkan Hamamlar Höyüğü’nde Gaziantep Müzesi ile ortak yaptığımız küçük çaplı kurtarma kazılarında tespit edildi. Höyüğün çevresindeki bazalt ana kaya yatakları içinde, kayalara oyulmuş yuvarlak, yarı yuvarlak ilkel yapıların Geç Epipaleolitik Dönem (MÖ 13000/12500 -10000) Natufian kültür evresine tarihlenme olasılığı çok güçlü. Evler içinde oturma yerleri, ateş yakma izleri, bazalt steller ve stel yuvaları tespit ettik. Tabii alan su altında kaldığından kesin tarihleme için önemli bulgular yok olmuştu. Bu taş çukur evlerin en yakın benzerleri, 2012 yılında Danimarkalı bir ekip tarafından Kuzeydoğu Ürdün’deki Shubayqa’da tespit edildi. Bereketli Kuzey Levant Koridoru’nun bir parçası olan İslahiye-Nurdağı Havzası insanlık kültür tarihinde çok önemli bir yaşam ve geçiş bölgesi. Güney Levant Koridoru’nda (İsrail, Filistin, Ürdün, Lübnan) binlerce kazı yapılmışken, Kuzey Levant koridoru’nda maalesef 140 yıldır kazı sayısı 10’u geçmiyor. Bu nedenle yüzey araştırmalarımız, bu önemli bölgede kazılarla çok önemli arkeolojik keşiflerin yapılabileceğini gösterdi. Yesemek Heykel Atölyesi çevresinde yaptığımız çalışmalarda ise, heykel atölyesinin hemen doğusundan başlayan büyük bir kent yerleşmesi tespit ettik. Heykel atölyesi ile bağlantılı olan bu kent, Yesemek Köyü’nden, Kilis ili sınırları içerisinde yer alan doğudaki Topallar Köyü’ne doğru uzanan büyük bir tepe üzerine kurulmak istenmiş. Kuzey ve güneyini birer derin vadinin sınırlandırdığı doğal tepe, yaklaşık 3,5 km uzunluğunda. Gerek yüzeyde görülen sur ve yapı duvarlarına ait izler, gerek bu alanda tespit ettiğimiz iki yeni taş ocağı, bir kısmı üzerinde Hitit taşçı işaretleri ve zıvana delikleri olan yapı taşları, üç yeni rölyef parçası en az 200 hektarlık bir yerleşime işaret ediyor. Seramik malzeme ve mimari izler kentin Hitit İmparatorluk Çağı’na, olasılıkla MÖ 13. Yüzyılın sonlarına tarihlenmesi gerektiğini ortaya koymakta. Alanda yaptığımız jeoradar ve jeomanyetik yöntemler, toprak altında da önemli anıtsal yapıların bulunduğunu ortaya koydu. Maalesef yapılar yoğun tarım faaliyetleri ve 1990 yılındaki ağaçlandırma sırasında büyük oranda tahribata uğramış. Bir kaçak kazı alanında yaptığımız kurtarma kazısında, bir teras duvarı içine oturan büyük bir yapının duvarları, bazalt sütun altlıkları ve 2 bazalt rölyef parçası ile çok sayıda Hitit İmparatorluk Çağı’na ait çanak-çömlek parçalarını açığa çıkardık. Görünen o ki bu kent, ayağa kalkmamış, yarım kalmış büyük bir Hitit İmparatorluk Çağı projesi. Yesemek Heykel Atölyesi ile bağlantılı olan, keşfettiğimiz yeni kent kalıntıları, Yesemek Heykel Atölyesi’nin kuruluş amacını kesin olarak ortaya koyarken, bilinenin aksine Geç Hitit beylikler Dönemi’ne (Demir Çağı) değil, daha eski olan Hitit İmparatorluk Çağı’na (olasılıkla Geç Tunç Çağı’nın sonları) tarihlendiğini gösterdi. Heykel atölyesi alanında bulduğumuz Hitit İmparatorluk Çağı seramik malzemesi, atölye ile planlanan kentin bağlantılı olduğuna şüphe bırakmadı. Atölyede üretilen heykeller, ortostatlar ve bazalt bloklar, yukarıdaki kentte inşa edilmekte olan tapınakları donatmak için yapılmış olmalıydı. Ancak yapılar tamamlanamadığı için heykeller atölyede bırakılmış gibi görünüyor. Yesemek ile ilgili bu keşif, cevaplanamayan önemli sorulara cevaplar sunarken, Heykel Atölyesi’nin önemini de çok büyük ölçüde arttırmış, 2012 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization – UNESCO) geçici miras listesine giren Yesemek’in kalıcı liste için şansını oldukça fazlalaştırmıştır. Yesemek Heykel Atölyesi, eşi benzeri olmayan, Dünya’nın bilinen en eski ve en büyük heykel atölyesidir. Heykel okullarının ilkidir. Araştırmalarla ortaya çıkan hikâyesi, bölge ve insanlık kültür tarihi açısından oldukça değerlidir.
“Görev ihmalleri ve yanlışlar silsilesi ile karşı karşıyayız”
1.derece sit alanı ve deprem bölgesi olan bir alana gölet çalışması yapılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Heykel Atölyesi’nin hemen yanı başına bir gölet yapılmasını, alanın ve çevresinin tahrip edilmesini, kültürel peyzajın bozulmasını büyük bir talihsizlik olarak görüyorum. UNESCO sürecindeki Yesemek, ünik özellikleri ile kanımca Türkiye’deki en değerli 10 arkeolojik alan arasındadır. Çeşitli antik kentlerin ya da Göbeklitepe’nin birden fazla benzerleri vardır. Ancak 3300 yıllık yüzlerce heykelin bulunduğu Yesemek’in eşi ve benzeri yoktur. Bu denli önemli bir arkeolojik alanın hemen yanı başında 36,5 metre yüksekliğinde bir gölet duvarı inşa etmek, 1. Derece arkeolojik sit alanına iş makineleri ile girerek 20’den fazla heykeli tahrip etmek, alanın çevresindeki doğal yapıyı bozmak anlaşılır bir durum değildir. Gölet projesi, Yesemek’in UNESCO sürecini de ciddi şekilde sekteye uğratacaktır.
Alanın tahrip edildiğine yönelik Gaziantep Kent Konseyi’nin de açıklamaları var. Alanda böyle bir çalışmanın tahribat boyutları nelerdir?
2016 yılında yapılan gölet çalışmalarında maalesef, Gaziantep Bölge Koruma Kurulu’ndan bir yol için 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na müdahale izni verilmiştir. Oysa “Koruma Kurulları”nın böyle bir yetkisi yoktur. Güya, Müze denetiminde yapılan çalışmalarda da heykeller iş makineleri ile çıkartılmasına rağmen çalışma durdurulmamış, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’nda toplamda 712 metrekare alan tahrip edilmiştir. 1955-1961 yıllarında Bahadır Alkım’ın, 1989-1991 yılları arasında İlhan Temizsoy’un, Yesemek’te sürdürdüğü çalışmalarda bile bu kadar alan kazılmamıştır. Bu tahribatta yol çalışması için ana kaya içlerine kadar inilmiş, alandaki bütün arkeolojik bulgular yok edilmiştir. İkinci bir kurul kararı ile güya yanlıştan dönülmeye çalışılmış, kazılan alanın doldurulmasına karar verilmiştir. Ancak bu ikinci karar da iş makineleri ile fiziki müdahaleyi gerektirmiştir. Kazılan alana başka yerden moloz getirilerek doldurulmuş, çıkartılan heykeller gelişigüzel iş makineleri ile bu alana yerleştirilmiştir. Yani burada, ciddi görev ihmalleri, iş bilmezlik ve yanlışlar silsilesi ile karşı karşıyayız.
“Kültürel peyzajın iyileştirilmesine yönelik projeler geliştirilmeli”
Gölet sulama inşaatına karşı nasıl girişimler var? Sonuçlar ne oldu?
Biz akademisyenler olarak gölet projesinin buradaki çok değerli bir kültür varlığına büyük zararlar verdiğini her platformda anlatmaya çalıştık. Özellikle Gaziantep’te Yesemek’in korunmasına yönelik olarak bir kamuoyu oluştu. Gaziantep, kültür varlıklarını koruma bilincinin nispeten iyi olduğu kentlerimizden biri. Gaziantep’teki sivil toplum kuruluşları (STK), gölet projesinin durdurulması için davalar açtı. Bu davaların süreci devam etmekte. Diğer taraftan Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Yesemek’in UNESCO süreci için Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Milli Komitesi’nden (International Council on Monuments and Sites –ICOMOS) danışmanlık hizmeti alıyor ve ICOMOS’un da nihai rapor için göletin devam etmemesi yönünde bir tavsiye kararı var. ICOMOS’un hazırlayacağı nihai rapor bu anlamda çok önemli olacaktır.
Böyle bir alanın korunmasına yönelik neler yapılması gerekiyor? Daha farklı çalışmalar yapılamaz mı?
Yapılması gereken en önemli şey, gölet projesinin ivedilikle durdurulması. Böyle bir gelişme Yesemek’in UNESCO sürecinde işini çok kolaylaştıracaktır. Böylece ülke olarak, kültür varlığını bir yatırımdan daha değerli gördüğümüzü göstermiş oluruz ve adaylık sürecinde kapılar açılır. Tabii burada önemli bir de devlet yatırımı var. Ama unutulmaması gereken, Yesemek’teki heykellere paha biçilemeyeceğidir. Belki sadece bir heykelin değeri, oraya yapılacak göletten çok daha fazladır. Göletin bir ömrü vardır. Ama kültür varlıklarının evrensel değeri sonsuzdur. Çok önemli bir turizm cazibe merkezi olarak Yesemek’ten kazanacağımız göletten çok daha fazladır. Burada yapılması gereken mahkeme sürecinin sonucunu beklemektir. Mahkeme kararı, Devlet Su İşleri’nin (DSİ) de işini kolaylaştıracaktır. Çünkü burada başlayan bir devlet yatırımı olduğu için DSİ’nin projeden vazgeçmesi çok zor. Gölet yapımının durdurulmasından sonra ise zarar gören kültürel peyzajın iyileştirilmesine yönelik projeler geliştirilmelidir.
24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.