5

Ödediğiniz verginin farkında mısınız?

Vergi Araştırma Topluluğu ekibinden akademisyen ve “bütçene iyi bak” projesi koordinatörü Hasan Basri Çiftci, bireylerin günlük hayatta yaşadıkları vergi yüküne dikkat çekerek, “Verginin adil bir şekilde dağıtıldığını söylemek güç gözüküyor” dedi.

BÜŞRA TAŞKIRAN

Vergi Araştırmaları Topluluğu Derneği’nin, bilgi aktivizmine dayanan vergi farkındalığını yükseltmek için başlattığı “Vergine iyi bak” ve bütçe sürecini yakın takibe alarak kamuoyunu bilgilendiren “Bütçene iyi bak” projelerinde yer alan Hasan Basri Çitci, bireylerin günlük hayatta yaşadıkları vergi yüküne dikkat çekerek, “Verginin adil bir şekilde dağıtıldığını söylemek güç gözüküyor“ dedi.

Vergi Araştırmaları Topluluğu Derneği’nden Hasan Basri Çitci, 24 Saat’in sorularını yanıtladı.


Hasan Basri Çiftci
 

-Güne uyandık ve gün içinde hangi vergilerle karşılaşıyoruz? Sinema biletinden Türk Hava Kurumuna bağış yapıyormuşuz bu doğru mu? İlginç başka örnekler var mı günlük hayatımızın ayrılmaz bir unsurunu kullanırken verdiğimiz ilginç vergiler?

Uyandınız ve kendinize bir filtre kahve demleyeceksiniz diyelim. Makine ve kahve için ayrı ayrı katma değer vergisi ödediniz. Makineyi prize taktınız, enerji sektöründeki araştırma çalışmalarını desteklemek için Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’na aktarılmak üzere enerji fonuna ödeme yapıyorsunuz. Bağlı bulunduğunuz belediyeye tüketim vergisi ödüyorsunuz. Elektrikten TRT’ye de payını veriyorsunuz. Son aşamada, bütün bunların toplamı üzerinden bir kez daha katma değer vergisi ödüyorsunuz. Suyu makineye doldurdunuz. Atık su bedeli, katı atık vergi bedeli, çevre vergisi ve yine katma değer vergisi ödüyorsunuz. Kahvenizi demleyene kadar, vergiyeydi, fonaydı derken, ondan fazla ödeme yaptınız. Ne diyelim, afiyet olsun. Sinema biletinden Türk Hava Kurumu için pay alındığı doğru. 1473 sayılı Kanun’a dayanarak, sadece sinema değil, her türlü tiyatro, konser, sirk, fuar ve panayır giriş biletinden bilet başına beş kuruş katılma payı alınıyor.

-Hepimizden alınan vergi adil bir şekilde mi alınıyor? Yoksa bazılarımızın sırtında mı vergi yükü?

Vergiler dolaylı vergiler ve dolaysız vergiler olarak iki grupta sınıflandırılıyor. Dolaylı vergiler bakımından, kişilerin alım gücü önemli değil, çoğunlukla bir ürünün tüketimi esnasında ödeniyor. Ürünün fiyatının içinde bu vergi de gizli ve kazancı, alım gücü ne olursa olsun, herkes o ürün için o vergiyi aynı şekilde ödüyor. Filtre kahve yapmak için ödediğimiz vergileri hatırlayalım. Orada saydıklarımızın hepsi dolaylı, yani kim filtre kahve yapmak isterse aynı miktarda ödeme yapacak. 2021 bütçesine de baktığımızda, bu yıl toplanması planlanan vergilerin %51,9’u dolaylı vergilerden oluşuyor.Bir de dolaysız vergiler var. Bunlarsa, gelir vergisinde veya kurumlar vergisinde olduğu gibi, geliri veya kazancı daha yüksek olanın daha fazla ödediği vergiler. Ancak bunun da her zaman adaletli olması söz konusu değil. Türkiye’de beyana dayalı kazançlardan toplanabilen gelir vergisiyle, kaynakta kesinti yoluyla tahsil edilebilen gelir vergileri arasında da ciddi bir uçurum var.

Sonuçta, verginin adil bir şekilde dağıtıldığını söylemek güç gözüküyor. Dolaylı vergilerin vergi gelirleri bakımından çok büyük bir yüzdeyi oluşturması sorununa, dolaysız vergilerde de beyana dayalı vergilerin toplanamaması sorunu eşlik ediyor.

-Hepimiz vergi veriyoruz peki bu vergilerin nereye gittiği belli mi? Şeffaf bir düzen var mı? Türkiye’de nasıl bir sistem işliyor?

Bu soruya vergi hukuku, verginin karşılıksız olduğunu söyleyerek yanıt veriyor. Yani, birebir aldığımız bir hizmetin karşılığı olarak vergi vermiyoruz. Aldığımız bütün hizmetlerin finansmanına katkıda bulunmak üzere vergi veriyoruz. Buna adem-i tahsis ilkesi deniyor. Verdiğim tanımdaki katılma payı, anonim bir katılma payı. Dolayısıyla, her bir verginin ayrı ayrı nereye gittiğini, bir nedensellik bağı içinde takip edemiyoruz. Ama bütün vergilerin genel bütçede toplandıktan sonra, toplu olarak hangi kamusal harcamalara aktarıldığını görebiliyoruz. Bunu da bize yıllık bütçe ve kesin hesap kanunları veriyor. Bütçe kanunuyla, o sene için devletin yapacağı harcamalara ve bu harcamaları karşılamak üzere bizlere yükleyebileceği mali yükümlülüklere parlamentoda izin veriyoruz. Kesin hesap kanunlarındaysa, iki yıl geriden, devletin ona izin verdiğimiz şekilde davranıp davranmadığını kontrol ediyoruz.

Bu açıdan Türkiye’deki sistem, sıkıntıları olsa bile, kaynakların hangi hizmetlere harcandığı bakımından göreli bir şeffaflık sağlayabiliyordu. Ama, 2021 bütçesi parlamentoya gelmeden hemen önce 5018 sayılı Kanun’da önemli bir değişiklik yapıldı. Bu kapsamda, fonksiyonel sınıflandırma usulü kaldırıldı ve program sınıflandırmasına geçildi. Devletin gerçekleştirdiği hizmetler, daha sonra bu hizmetleri analiz edebilmemiz için sınıflandırılıyor. Fonksiyonel sınıflandırma bunun bir biçimiydi ve dört farklı düzeydeydi. Örneğin, savunma hizmetinin altında, askeri savunmaya, dış askeri yardıma vs. ne kadar harcandığını görebiliyorduk. Bugünkü program sınıflandırması ise tek düzeyli. Bu durumda, örneğin, kadının güçlendirilmesi, ormanların korunması gibi programlara ne kadar harcandığını görebiliyoruz. Bu sınıflandırma bir usul olarak kötü değil. Ama programların alt kırılımları yok. Bu da daha fazla detaya inmemizi engelliyor, vergilerin nerelerde kullanıldığına eskiye kıyasla daha az hâkim olabiliyoruz.