“Hoşnutsuzluğun ve boşluğun içindeki çocuklar” olarak tanımladığı köy çocuklarının “kalplerine dokunup, dünyayı daha yaşanabilir kılmaya” çalıştıklarını anlatan Erzurum’daki köy öğretmeni Türk, “Elimizi taşın altına koymanın da ötesinde taşı, sırtlayıp kaldırıyoruz” dedi.
Kenan Özgür Sevimli
Uşak Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü mezunu olan Hüseyin Türk, bir süre Gaziantep’te öğretmenlik yaptıktan sonra Erzurum’un Karayazı ilçesindeki Turnagöl Ortaokulu’na köy öğretmeni olarak atanmış.
Türk ile köy okulunda öğretmenliğin nasıl bir deneyim olduğuna dair konuştuk. Öğretmenlik hayatına zorlu bir coğrafyada başladığını söyleyen Türk, bu süreci şöyle anlattı:
“Toprağın, ovanın ve dağların hüküm sürdüğü coğrafyada öğretmenlik yapmak… Geldiğimiz yer, küçük bir köy okulu ve bir lojman. Şehirden ilk ayrılıp buraya gelirken, zor olacağını ve karşımıza nelerin çıkacağını bilmemenin huzursuzluğunu taşıyordum. Zorlu koşulların olduğu bir coğrafyada öğretmenlik yapmak, şehrin tüm karmaşıklığına alışkın olan benim için bir boşluk ya da uzaklarda bir şey aramanın ilk adımı oldu.
İlk derse girdiğimde, farklı köylerde yaşayan, taşımalı olarak gelen bu çocukların şehirde büyüyen çocuklardan daha farklı, zorlu bir hayata sahip olduğunu fark ettim. Hepsinin gözlerinde uzaklarda bir yerlerde bir umudu aramak vardı. Hoşnutsuzluğun ve boşluğun içindeki çocuklar… Bu durum, beni etkilemişti fakat eğitim açısından ve sosyal olarak maruz kaldıkları şeyler nedeniyle hayatlarında zorluk yaşayabileceklerini düşündüm. İlk günler yaşadığım zorluklar ve alışma sürecinde neler yapabileceğimi, nasıl bir yöntem ve teknikle ders işleyebileceğimi planladım. Çünkü çevre koşullarını anlamadan, insanı anlamadan, çocuklara dokunmanın mümkün olmadığını biliyordum. Köyde yaşayan insanlar, çobanlar, öğretmen arkadaşlar ve çocuklarla konuşmaya başlayınca yaşadığım zorlukları atlatmak zor olmadı. Çünkü insan paylaştıkça çoğalır.”
Hayat, zorlu şartlara rağmen olması gerektiği gibi yaşanıyor
Türk, koşullar ne olursa olsun insanın inandığı her şeyi başaracağı inancıyla öğretmenlik yapmayı sürdüreceğini belirterek, “Yaşam şartları ve zorlu iklim koşullarına rağmen öğretmenlik mesleğinin sorumluluğuyla küçük gönüllere ışık olmaya çalışıyoruz” dedi.
Ülkemizde her yerde koşulların aynı olmadığını, her şeye rağmen fırsat eşitliğinin olması için öğretmenler olarak ellerinden geleni yaptıklarını aktararak şöyle konuştu:
“Tüm zorluklara rağmen öğrencileri hayata ve bilime yönlendirmeye gayret gösteriyoruz. Uzaklarda bir yerlerde bir kalemin ya da küçük bir çikolatanın bile çocuklar için hâlâ büyük mutluluk verebildiğini bilerek ve şimdi orada yaşamanın verdiği mutlulukla eğitim – öğretime devam ediyoruz. Şehirde büyüyüp yaşayanlar olarak buraya geldiğimizde aslında şehirde canımızı sıkan şeylerin ne kadar basit ve yersiz olduğunu anladım. Çünkü burada daha zorlu şeyler var ve hayat bu zorlu şartlara rağmen olması gerektiği gibi yaşanıyor.
Köy okulunda genel olarak çocukların hayalleri, uzaklara gitmek, daha iyi şartlarda yaşayabilmek. Hâkim, doktor, öğretmen, yazılımcı, futbolcu gibi meslek hayalleriyle her gün taşımalı bir şekilde köyden geliyorlar. Okulda imkânlar kısmen yeterli fakat öğrencilerin en büyük isteği, bir kantinin olması. Okul, küçük ve öğrenci sayının az olmasından dolayı fazla sınıf yok. Bilgisayar laboratuvarı ve etkinlik yapabileceğimiz sınıfların olmaması bazen bizi de kısıtlayabiliyor. Çocuklar, bilgiye erişimde sorun yaşıyor. Okul genişletilip, bu imkânlar sağlansa öğrencilere daha fazla katkı sunma olasılığımız olabilir. Öğrenciler, daha iyi koşullarda eğitim almak istiyorlar. Çevresel faktörlerden dolayı da hoşnutsuzluk var. Gezmek, eğlenebilmek istiyorlar. Fakat köylerde yaşadıkları için bu imkânlar çok az oluyor. Bu hoşnutsuzlukla sınıfa gelen öğrenciler de derse kendilerini vermekte sorun yaşıyorlar. Genel olarak en büyük sorun başka yerde mutlu olacakları düşüncesi ile sıralarda oturmaları.”
Köyde öğretmenlik yapan öğretmenler olarak “çocukların kalplerine dokunup, dünyayı daha yaşanabilir kılmaya” çalıştıklarını dile getiren Türk, sözlerini şöyle noktaladı:
“Ülkemize daha yararlı bireyler yetiştirmek için var gücümüzle elimizi taşın altına koymanın da ötesinde taşı, sırtlayıp kaldırıyoruz. Bir insanın sınırı yoktur. Sınırlı ve kısıtlı imkânlarla bu meslekleri hayal edebiliyorlarsa, gelecekte o yaşamı kurabilirler. Yeni bir eğitimci olarak bu hayalleri destekleyip, yanlarında olmanın gururunu yaşıyorum. Büyük insanlar büyük coğrafyalardan; büyük dönüşümler küçük hayatlardan doğar. Doğduğumuz evi seçemeyiz ama yaşayacağımız hayatı şartlar ne olursa olsun tasarlayabiliriz.”