5

Kadına yönelik şiddetin psikolojik incelenmesi 1. Bölüm / Kadınların sosyal hayattaki statüsü ve şiddetin nedenleri

Psikolog Başoğlu, kadınların cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılıkla karşılaştıkları, çözülmesi gereken ciddi sorunlar olduğuna dikkat çekip kadına yönelik şiddetin arkasında yatan sebeplerin karmaşık ve çok boyutlu olduğunu vurguladı. Psikolog Öztürk ise kadının varlığının hep sorgulandığını, dünyanın her yerinde kadınların benzer güçlükler yaşadıklarına işaret ederek şiddetin kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil sistemin kök salan normları olduğunu söyledi.

Merve Betül Yılmaz

Ülkemiz ve dünyada geçmişten günümüze değin kadına yönelik şiddet, hep toplumların kanayan yaralarından biri olarak araştırma ve tartışmaların odak noktası… Altında yatan sebepler ne olursa olsun kaynağından kopup gelen şiddetin her türlüsü iliklerimize kadar işliyor. 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, “Mayıs 2024” raporuna göre; mayısta 40 kadının katledilmesi, 20 kadının ise şüpheli olarak öldürülmesi bu yazı dizisini hazırlayıp kadına yönelik şiddeti psikolojik yönden incelemeye çalıştık. Yüreği şiddeti reddeden, bu alanda kendini geliştirmiş iki kadın Uzman Klinik Psikolog Jülide Başoğlu ve Psikolog Kudret Öztürk ile hemcinslerine yönelik şiddetin boyutlarını irdeledik. 2 bölümden oluşan yazı dizimizin birinci bölümünde “kadına yönelik şiddetin altında yatan nedenleri ve kadının toplumdaki yerini”, ikinci bölümünde ise psikologlarımızın, şiddetin ortaya çıkardığı sonuçlar ile şiddet mağduru ve toplumun neler yapması gerektiğine yönelik önerilerine yer verdik.

İstanbul doğumlu Uzman Klinik Psikolog Başoğlu, Royal Holloway, University of London’da klinik psikoloji eğitimimi başarı ile tamamladıktan sonra Londra ve İstanbul’da çalışma hayatına başlamış. Başoğlu, halen University of Oxford’da eğitim hayatına devam edip British Psychological Society’e (İngiliz Psikoloji Derneği) bağlı olarak, Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde on-line ve yüz yüze olmak üzere terapi hizmeti veriyor. 

Birçok ülkenin, cinsiyet eşitliğini teşvik eden yasa ve politikalar geliştirdiğini, kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadın haklarının korunması için uluslararası anlaşmalar yapıldığını aktaran Uzman Klinik Psikolog Başoğlu, önemli ilerlemeler kaydedilmekle birlikte, çözülmesi gereken ciddi sorunlar bulunduğunu anlattı. Başoğlu, “Toplumda kadına yönelik şiddetin bir sorun olarak görülmemesi, bu durumu daha da kötüleştirir” uyarısı yaptı.

Kadının varlığının hep sorgulandığını belirten Psikolog Öztürk ise, “Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın kadınların yaşadıkları güçlükleri benzer kılan bir süreç var” dedi. Şiddetin asıl kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil sistemin kök salmış normları olduğuna işaret eden Öztürk, kadına yönelik şiddetin doğuş merkezinin aile yapısı olduğunun altını çizdi. 

Çözülmesi gereken ciddi sorunlar var

-Gerek ülkemiz için gerekse de küresel anlamda bakıldığında kadının gelmiş olduğu konumu nasıl değerlendirebilirsiniz?

Jülide Başoğlu

-Başoğlu: Kadınların toplumsal konumu hem Türkiye’de hem de küresel ölçekte önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da halen ciddi zorluklar ve eşitsizliklerle karşı karşıyadır. Kadınların eğitim düzeyi geçmiş yıllara göre önemli ölçüde artmıştır. Kız çocuklarının okullaşma oranı yükselmiştir. Kadınların işgücü piyasasına katılımı artmıştır. Girişimcilik alanında da kadınlar daha aktif rol almaya başlamıştır. Yine de devam eden birçok sorun bulunmaktadır bunlardan ilki cinsiyet eşitsizliğidir. Kadınlar, işgücü piyasasında hâlâ cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Aynı işi yapan kadın ve erkek arasındaki ücret farkı devam etmektedir. Ekonomik bağımsızlık kazanma konusunda kadınlar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, önemli engellerle karşılaşmaktadır. Kadına yönelik şiddet, ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet yaygındır. Şiddet mağdurlarına yönelik koruma ve destek mekanizmalarının etkinliği tartışma konusudur. Geleneksel ve ataerkil değerler, kadınların toplumsal rolünü sınırlamaktadır. Kadınlar, aile içi rollerle sınırlandırılmakta ve toplumsal hayata katılımları kısıtlanmaktadır.

 Küresel ölçekte değerlendirdiğimizde; kadınların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi artmıştır. Birçok ülkede kız çocuklarının okullaşma oranı yükselmiş, anne ve çocuk sağlığı iyileşmiştir. Birçok ülkede kadınlar parlamentolarda, hükümetlerde ve yerel yönetimlerde daha fazla temsil edilmektedir. Uluslararası kuruluşlarda ve örgütlerde kadın liderler ve yöneticilerin sayısı artmaktadır. Birçok ülke, cinsiyet eşitliğini teşvik eden yasalar ve politikalar geliştirmiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadın haklarının korunması için uluslararası anlaşmalar yapılmıştır.  Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (United Nations -UN Women) gibi uluslararası kuruluşlar, kadın haklarının geliştirilmesi için aktif çalışmalar yürütmektedir.

Sonuç olarak, kadınların toplumsal konumundaki yerine yönelik önemli ilerlemeler kaydedilmekle birlikte, halen çözülmesi gereken ciddi sorunlar bulunmaktadır. Eğitim, yasal düzenlemeler, ekonomik destek ve toplumsal farkındalık artırma çabaları, bu sorunların çözümünde kritik öneme sahiptir.

Kudret Öztürk

-Öztürk: Kadınlar nereye bakılırsa bakılsın her yerdedirler; ekonomik hayatta, toplumsal çalışmalarda ve kamuda… Bazen en belirgin halde bazen de görünmez biçimde ama ne yazık ki bulunduğu alanda kadının varlığı hep sorgulanmıştır. Yaşadığımız coğrafyanın ötesinde de dünya tarihinde bu durum çoğu zaman bu şekildeydi yani kadının baskılanması ve sürekli ezilmesi sadece ata erkil toplumlara özel değildir. Örneğin antik Roma’da belirli bir dönem kadınlara isim bile verilmiyormuş, oradaki kadınlar doğuş sırasına göre birinci ikinci gibi isimlendirilirlermiş. Yine Londralı kalemi ile oldukça başarılı kadın Yazar Virgina Wolf kitaplarının basılması için çok uzun yıllar mahlas kullanmak durumunda kalmıştır.

Dünya tarihinde en büyük değişimi, eşleriyle kadınların eşit oldukları ve erkeğin evin reisi olmadığı düşüncesiyle yakaladık. Kadınlar için modernliğin anlamı; ekonomik özgürlük, bağımsızlık ve bireyselleşmiş statüsüne ulaşmaktır. “Yeni Dünya” düzeninde kadınlar, yaşamın her alanında daha aktif rol oynamakta varlığını çalışmalarını ürettikleri eserleri artık görünür kılmakta ama dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın kadınların yaşadıkları güçlükleri benzer kılan bir süreç var.

Sebepler karmaşık ve çok boyutlu…

-Kadına yönelik şiddetin sebeplerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce saldırganın psikolojik anlamda nasıl bir dürtüsü onu şiddete meylettiriyor olabilir?

– Başoğlu: Kadına yönelik şiddetin arkasında yatan sebepler karmaşık ve çok boyutludur. Saldırganın psikolojik dürtüleri, toplumsal normlar, kişisel geçmiş ve çevresel faktörler bu konuda önemli rol oynar. İşte kadına yönelik şiddetin arkasında yatan bazı ana sebepleri şöyle özetleyebilirim: 

Şiddet uygulayan kişiler, genellikle güç ve kontrol ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışır. Kadınlar üzerinde hakimiyet kurarak kendilerini güçlü hissetmek isterler. Bu ihtiyaç, özgüven eksikliği veya kendine güvensizlik gibi duygulardan kaynaklanabilir. Saldırganlar, öfke ve stresi sağlıklı yollarla yönetmeyi başaramadıklarında şiddete başvurabilirler. Geçmişte yaşanan travmalar veya sürekli stres altında olmak, bu durumu tetikleyebilir. Bazı saldırganlar, kişilik bozuklukları (örneğin, narsistik veya antisosyal kişilik bozukluğu) veya diğer psikolojik rahatsızlıklar (örneğin, depresyon, anksiyete) nedeniyle şiddet eğilimi gösterebilirler.

Ataerkil toplumlar, erkeklerin kadınlar üzerinde üstünlük kurmasını ve bu üstünlüğü şiddet yoluyla pekiştirmesini normalleştirebilir. Toplumsal cinsiyet rolleri ve beklentileri, kadınların daha az değerli görülmesine neden olabilir. Geleneksel normlar ve değerler, kadınların itaatkâr ve bağımlı olmaları gerektiğini öğretebilir. Bu, kadınların bağımsızlık ve özgürlük arayışlarını engeller ve şiddeti besler. Şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulayan yeterli eğitim ve farkındalık eksikliği, kadına yönelik şiddeti yaygınlaştırabilir. Toplumda kadına yönelik şiddetin bir sorun olarak görülmemesi, bu durumu daha da kötüleştirir.

Kadınların ekonomik olarak bağımsız olamaması, onları şiddet uygulayan partnerlerine bağımlı hale getirir. Ekonomik stres ve işsizlik, aile içi şiddeti artırabilir. Yoksulluk ve sosyal izolasyon, şiddet vakalarının artmasına neden olabilir. Ekonomik sıkıntılar ve sosyal destekten yoksunluk, şiddeti tetikleyebilir.

Çocukluk döneminde şiddete tanık olmak veya bizzat şiddet görmek, ilerleyen yaşlarda şiddet eğilimini artırabilir. Aile içi şiddet döngüsü, kuşaklar arasında devam edebilir. Alkol ve madde bağımlılığı, saldırgan davranışları tetikleyebilir. Madde kullanımı, kişinin öfke kontrolünü ve yargılama yeteneğini zayıflatabilir.

-Öztürk: Kadına yönelik psikolojik ve her türlü fiziksel şiddetin var olduğu toplumlar gelişme hareketlerini çıkmaz bir sokakta aramanın ötesine geçemeyeceklerdir!

Kadına yönelik şiddette onaylanan temel bir içgüdü olarak kabul edilen saldırganlık; başarı ve üstünlük sağlamakta ve erkeklerde olumlu bir güç olarak cesaret, güçlü olma, enerji ataklık vs. anlamına gelmektedir. Erkeğin toplumdaki cinsiyet rolü beklentileri arttırıcı etki yaparken erkek şiddeti bir kontrol yöntemi olarak benimsemektedir.

Saldırganlığın nedenlerini sıraladığımızda; kontrol gereksinimi, gücün kötü kullanımı, kişilik bozukluğu, azalmış benlik saygısı, madde bağımlılığı, empati yapma yeteneğinde zayıflık gibi birçok neden vardır.

-Sizce kadına yönelik şiddetin asıl kaynağı nedir?

-Başoğlu: Kadına yönelik şiddetin asıl kaynağı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil sistemin kök salmış normlarıdır. Bu normlar, erkeklerin kadınlar üzerinde kontrol ve güç sahibi olmasını teşvik eder ve kadına yönelik şiddeti normalleştirir. Ayrıca, ekonomik bağımlılık, eğitim eksikliği, kültürel ve dini inanışlar da şiddetin yayılmasında rol oynayabilir.

-Öztürk: Kadına yönelik şiddetin doğuş merkezini aile yapısı olarak belirleyebiliriz; şiddet davranışı kuşaktan kuşağa geçiş gösteren hem kadın hem erkeklerin öğrendiği bir olgudur. Aile üyelerinin rollerinin tanımlanmamış olması birlikte geçirilen zaman, ailenin duygusal paylaşım yoksunluğu, aile içi stres ve çatışma ortamı gibi nedenler şiddetin kaynağı için doğuş sebebi olmaktadır.