5

Gökdelenler yapıldı, riskli binalar ihmal edildi

Yazı dizisi 1. Bölüm

Son yıllarda gökdelenlerin yükselmesiyle emlak değeri hızla artan Bayraklı’nın körfez sahiline yakın mahallelerindeki apartmanların bir kısmı  depremde yerle bir oldu. 2000’li yılların başında “Yeni Kent Merkezi” olarak tasarlanan Bayraklı, sermaye gruplarının yatırımlarını yöneltmesiyle “İzmir’in Manhattan’ı” diye “pazarlanmaya” başlandı. Büyük çoğunluğu gecekondulardan oluşan Bayraklı ticaret merkezleri, rezidanslar, “çelik evler” ile üst gelir gruplarına açılırken gökdelenlerin arka sokağında riskli tespit edilmiş olan apartmanlarla ilgili ise hiçbir işlem yapılmadı. 

SERCAN ENGEREK / İZMİR

Ege Denizi’nde 30 Ekim’de meydana gelen Kandilli Rasathanesi’nin bildirdiğine göre 6.9’luk deprem İzmir’i derinden etkiledi. Sağlık Afet Koordinasyon Merkezi’nden (SAKOM) yapılan açıklamaya göre depremde 115 kişi hayatını kaybetti. İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB), en az 50 bin kişinin evinden olduğunu açıkladı. Yıkılan binaların ise zemin etüt belgesinin bulunmadığı ortaya çıktı.

İBB İzmir’de 4 bin 238 binanın ağır, 6 bin 929 orta derece hasar aldığını tespit etti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre hasar alan binalarda 6 bin 164 bağımsız bölüm kullanılamaz durumda.  

Deprem en çok İzmir’in Bayraklı ilçesini vurdu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2019 sayımına göre 312 bin 234 nüfuslu Bayraklı, 2008 yılında Karşıyaka’dan ayrılarak ilçe statüsü kazandı. Bayraklı’nın sosyolojik yapısı ise uzun yıllar aldığı şehirlerarası göç ile ortaya çıktı. Büyük bir bölümü gecekondu mahallelerinden oluşan ilçede 2012 yılından beri kentsel dönüşüm yapılmak isteniyor.

Depremde ilçenin körfez sahiline yakın mahallelerinde konut ve işyeri olarak kullanılan apartmanlar yıkıldı. İzmir Adliyesi ve okullar hasar gördü. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Kaymakamlık, Kızılay Kan Merkezi gibi kurumlar depremde hasar alan bölgede konumlu.

Bayraklı, son yıllarda sermaye gruplarının yatırımlarını bu ilçeye yöneltmesi ile “İzmir’in yeni yüzü” olarak sunuluyor. Depremde yıkılan apartmanların hemen az ilerisinde onlarca gökdelen bulunuyor. 2003 yılında Alsancak Limanı ile Turan arasında 550 hektarlık alanı kapsayan “Yeni Kent Merkezi” imar planının İBB tarafından onaylanmasıyla Bayraklı, “ticaret-turizm” alanı olarak tasarlandı. 2013’te plan notu müteahhitlerin baskısı üzerine revize edilerek kullanım türlerine “rezidans” ve “yüksek nitelikli konut” türleri de eklendi. Meslek odalarının açtığı davada İzmir 1. İdare Mahkemesi, plan notu değişikliğinin “şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğuna” hükmettiğinde yatırımcılar projelerini hayata geçirmeye başlamıştı.

Ticaret merkezlerinin, plazaların, “AVM”lerin yapılmasıyla Bayraklı’nın sahile yakın mahallelerinde emlak değeri hızla arttı. Ancak depremde binaların yıkıldığı Bayraklı kıyıları, en çok zemin yapısıyla gündeme geldi.

İlçenin eski fotoğraflarında patates, marul, bamya tarlalarını, mandalina bahçelerini görmek mümkün. Aynı mahallelerde ileri teknolojiler kullanılarak yapılan gökdelenler hasar almazken, site içindeki 8-10 katlı binalar neden yıkıldı? 2004’te açılan adliye binası neden hasar aldı? İmar iskân planları yapılırken zemin durumu dikkate alındı mı?

24 Saat gazetesine konuşan Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer, Bayraklı kıyı zemininin 40 metre derinliğe kadar alüvyon ile kaplı olduğunu söylüyor. Zeminin akarsular tarafından taşınan kil, kum, çakıl taşı gibi kütle parçalarının biriktirdiği tortulardan oluştuğunu vurgulayan Öziçer, “Burası imara açılmadan ve binalar yapılmadan önce tarım arazisi olarak kullanılıyordu. Bu bölgede anakayaya ulaşılmış değil ve dolayısıyla yerleşim açısından olağanüstü riskli” diyor.
 


Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer
 

Yönetmelikler değişti ama yapılar eski kaldı

Türkiye’de bina deprem yönetmeliği 1947’den günümüze kadar yedi kez değiştirildi. 20 binden fazla insanın hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden yedi yıl sonra 2006’da yürürlüğe giren Yapı Güçlendirme Yönetmeliği ile “zeminin sıvılaşma potansiyelinin laboratuvar raporuyla belgelenmesi” şartı getirildi. İBB’nin verilerine göre Manavkuyu, Mansuroğlu, Adalet Mahallelerinde yıkılan binalar inşa edildiğinde yürürlükte 1975 tarihli yönetmelik vardı. Çoğu binanın ruhsatı ise 1992 ila 1999’da verildi. Öziçer gökdelenlerin temelini hatırlatarak şöyle konuştu:

“Yıkılan ve hasar alan binalara yönelik jeoloji ve jeofizik mühendislerinin altına imza attığı herhangi bir zemin etüt belgesi yok. Zemin değerlendirmesi kaba taslak olarak yapılmış. Her parselde farklı değerler vardır. Her parselin oturma miktarı değişkenlik gösterir. Her parsele gelen sismik dalganın göstereceği etki de farklıdır. Eğer yıkılan ve hasar alan binalar son yıllarda çıkan yönetmeliklere uygun yapılsaydı, gökdelenlerde olduğu gibi kazık temellerle inşa edilmesi zorunlu olacaktı. Hatta zemin iyileştirme yöntemleri kullanılacaktı. Binalar depreme dayanıklı olabilecek ve belki de can kayıpları önlenebilecekti.”

Zeminin çeşitli yöntemlerle etüt edilerek özelliklerinin üniversitelerde ve laboratuvarlarda yapılan analizlerle belirlenmesi, parselin depremden ne derece etkileneceğini ortaya koyuyor. Binanın hangi temel tipiyle yapılacağından taşıma gücüne, kat adedinden kullanılacak beton ve demir türüne kadar etki eden işlem zemin etüdü.

Jeofizik Mühendisi Öziçer uygulamada yaşanan aksaklıklardan dolayı kaygılı. Denetim yetkisinin 2013 yılında meslek odalarından alınarak belediyelere aktarılmasının bir dizi sorunu da beraberinde getirdiğini düşünüyor. İzmir’de 30 ilçenin 24’ünde jeofizik mühendisi bulunmamasının büyük bir handikap olduğunu söylüyor.

Yüksek binalar planlanırken etüt yapılıyor mu?

Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İzmir Şube Başkanı Memnune Bahçivan ise bir bölgede dikey veya yatay mimaride metrekareye düşen bası veya ağırlık açısından yapı yoğunluğunun önemli olduğunu vurguluyor. Kent planlamada yapı yoğunluğu belirlenirken en önemli unsurlardan birinin zeminin niteliği olduğunu belirten Bahçivan “Bayraklı’da yıkılanlar çoğunlukla eski ruhsatlı yapılar, yeniler ayakta. Yenilerden zarar görenler ise adliye, okul gibi daha çok kamu binaları. Ancak bunu yalnızca ekonomik duruma bağlamak eksik olur. Şöyle ki bu alan 1980’li yıllarda jeolojik etüt çalışması yapılmadan imara açılmış. Planlanırken de bina yapılırken de zeminin durumu hiç dikkate alınmamış” diyor.

Türkiye’de 2000’li yıllarla birlikte hızlanan “mega projeler” için İzmir’de, Alsancak Limanı – Turan arası bölge ayrıldı (Üçkuyular’daki İstinye Park ve Pasaport’taki Zorlu Center projeleriyle dışına çıkıldı). Peki gökdelen planları yapılırken zeminin durumu dikkate alındı mı? Şehir Plancısı Bahçivan, liman arkasını ve Bayraklı’yı kapsayan gökdelen bölgesi fikrinin 2000’lerin başında jeolojik etüt yapılmadan ortaya atıldığını ancak açtıkları dava sonrasında zemin etütlerinin yapıldığını hatırlatıyor.

Mavişehir örneği

Bahçivan’a göre sadece zemin etütlerinin yapılması yeterli değil! Kent planlamasında deprem gerçeği ihmal ediliyor. İmar planları zemin kalitesine bakılmadan yapılıyor. Etütlerde belirtilen teknik önlemlerin sahada alınıp alınmadığının kontrolü ise aslına uygun yürümüyor. Bahçivan, İzmir’in gayrimenkul değeri en yüksek yerlerinden Karşıyaka’ya bağlı Mavişehir mahallesini örnek veriyor.

Bostanlı, Mavişehir gibi yerlerde deniz manzaralı araziler bilim insanlarının uyarılarına rağmen imara açılarak siteler hâlinde yüksek katlı konutlar yapılmaya devam edildi. Mavişehir ve çevresindeki yapıların temel ayaklarının inmesi gerektiği kadar derine inmeden ruhsatlandırıldığını anlatan Bahçivan şunları ifade ediyor: “Olası bir depremde bu bölgede yüksek katlı binaların yere gömülme riski oldukça yüksek. Deprem uzmanları son depremin İzmir’den geçen fay hatlarından kaynaklı olmadığını söylüyor. Olası bir İzmir merkezli depremde Bayraklı’da yaşanandan çok daha vahim bir tablo çıkabilir ortaya. Kurumlara güvenmemizi sağlayacak şeyler yaşamıyoruz ne yazık ki! Yoksa Japonya’da da yüksek katlı konutlar var ama 7, 7.5’luk depremde bile yıkılmıyor, kimse ölmüyor.”