
Hayvanlarını otlatmak için Güneydoğu’nun sıcağı nedeniyle Muş’un serin yaylalarına gelen göçerler, toplumun onları kabullenmesi, köylülerin yerleşim yeri konusunda sorun çıkarmaması ve yerel yönetimlerin kendilerine güvence vermesini bekliyor. Göçerler, yetkililerin Muş Ovası’na sahip çıkıp yaylalara su kuyuları yapması çağrısında bulunuyor.
YUSUF ÖZGÜRÜ BÜLBÜL / MUŞ
İlkbaharda havalar fazla ısınmadan binlerce küçükbaş hayvan yetiştiricisi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden kalkıp Muş’un serin yaylalarının yolunu tutuyor. Özellikle Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin ve Şanlıurfa gibi sıcak şehirlerdeki birçok hayvan yetiştirici ve besicisi, her yıl hayvanlarını alıp, günlerce yol yürüyerek Muş’un Şenyayla kırsalı ve Varto ilçesine göç ediyor. Yılın yaklaşık 7-8 ayını bu şekilde geçiren göçerler, günlerini çadırlarında, sosyal hayat ve teknolojiden uzak geçiriyor.
Göçerler, geldikleri yerlerde fazla yaşamsal sorun çekmemek için yerleşim yerlerine yakın alanları tercih ediyor, elektrikleri olmadığından güneş enerjisi kullanıyorlar. Yaylalarda zorlu bir hayat sürdüren, yaşam kavgalarında köylüler ve yerel yönetimlerin kendilerine yardımcı olmasını istiyor.
Köylüler, yer ve su için müsaade vermiyor…
Ailesiyle birlikte göçerlik yapan Agit Bayar, göçerlik yolculuklarının havaların ısınması ve soğumasına bağlı olduğunu bildirdi. Havalara göre yer değiştirdiklerini aktaran Bayar, sulak yerleri tercih ettiklerini belirterek şunları söyledi:
“Aslen Siirtliyim. Biz Erzurum’un Karayazı ilçesinden başlıyoruz Mardin’e kadar yolculuğumuz sürüyor. Şimdi Varto’dayız. 4 tane sürümüz var, yani 4 aileyiz 10 kişi birlikte hareket ediyoruz. Ailece göçerlik yapıyoruz. Babadan, deden kalan bir şey uzun yıllardır bu işi yapıyoruz. 3 ay önce Karayazı’dan başladık. 1.5 aya kadar Mardin’e gideriz. Havalar soğudukça sıcak yere geçiyoruz. Yolculuğumuz hemen hemen her gün yollardayız. Sorunlarımız arasında en büyüğü su. Bazen köylüler yer ve su için müsaade vermiyorlar. Ama biz de hayvanlarımız ve hayatımızı devam ettirmemiz için sulak yerleri ve köylere yakın yerleri seçmek zorundayız. Köylere çok yakın yerlerde olmamızı istemiyorlar, onun için doğal su kaynaklarını kullanıyoruz. Ekmekleri hanımlarımız yapıyor. Kendi hayvanlarımızı kesip yiyoruz. Aylarca kurduğumuz çadırlarda kalıyoruz. Sabah erken kalkıyoruz. Kendi hayvanlarımızın süt ve yoğurdunu kullanıyoruz. Başkalarının hayvanlarına değil sadece kendi hayvanlarımıza bakıyoruz.”
Hayvanlar büyüyünce satılıyor
“Bizim en büyük talep ve beklentimiz, yerel yönetimlerin bize güvence vermesi, toplumun bizi kabullenmesi ve köylülerin yerleşim yerlerinin bize sorun çıkarmamasıdır” diyen Bayar, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Bizler zararsız kişileriz. Çadırımızı kuruyor, hayvanlarımızı otlatıyor, kimseyle bir münakaşaya girmiyoruz. Elektriğimiz yok, güneş enerji kullanıyoruz. Yeri geliyor günlerce telefonumuz kapalı oluyor. Gündemi radyodan takip ediyoruz. Bazen haftalar sonra bazen de bir ay sonra gelişmeleri duyduğumuz oluyor. Yeri geliyor çocuklarımızı 5-6 ay göremiyoruz. Bazen bizle birlikteler bazen bizimle olamıyorlar. Hepsi küçükbaş olan hayvanlarımızı besliyor, büyüyünce de satıyoruz. Yaylalarda doğal ve sağlıklı hayvanlar yetiştiriyoruz.”
“Su kuyuları yapılabilir”
Dönemsel göçerlik yapan Yavuz Tektimur ise, küresel ısınmayla birlikte son birkaç yılın kurak geçtiğine dikkat çekti. Yaylalarda yetişen hayvanlara ilişkin bilgiler veren Tektimur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz dönemsel yani belirli aylarda göçerlik yapan ve hayvan alım satımıyla uğraşan bir aileyiz. Aslında gazetecilik mezunuyum, iş bulamadığım için hayvancılığa yöneldim. İlkbahar ve yaz aylarında göçerlik yapıyoruz ve kendi yerleşim alanlarımıza yakın alanları tercih ettiğimiz için haftalık ihtiyaçlarımızı evden temin ediyoruz. Nöbetleşe bu usulü sürdürüyoruz. Burada önemli nokta hayvanların geziyor olması ve doğal yemlerle beslenmeleri. Gezen ve doğada olan hayvan ile sadece ahırda beslenen hayvanın verimi de etinin lezzeti de bir değil. Biz sadece zorunlu hallerden ötürü kışın ahırda besliyoruz hayvanları. Havalar ısınınca yaylalara doğru gidiyoruz, soğuyunca geri geliyoruz. Son yıllarda iklim değişikliğinden ötürü sulama ile ilgili gözle görülür bir sorun var. Buradan yetkililere Muş Ovası’na sahip çıkılması çağrısında bulunuyorum. Gerçekten eşi benzeri olmayan bir ova burası ve hayvancılığın merkezi haline gelebilir. Yaylalara su kuyuları yapılabilir mesela böylelikle daha rahat bir göçerlik olur.”
Yaylada boş buldukları zamanlarda bir araya gelerek oyunlar oynadıklarını anlatan Abdulselam Ergün ise şunları söyledi:
“Gog dediğimiz bir oyun var. Yaylaya çıktığımız zaman, boş olduğumuz anlarda bu oyunları oynayarak zaman geçiriyoruz. Bu oyun, atalarımızdan kalan, tarihi binlerce yıl öncesine dayanan bir oyun, onlardan öğrendik. Onların mirası olan oyunu, gelenek olarak sürdürüyoruz. Dedelerimizin zamanında futbol yokmuş, onlar da yünden yapılan bu küçük topla oyun oynuyorlarmış.”
24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.