Mağaza ve sanal uygulamalar üzerinden eskiler, günümüzde yeni bir kazanç kapısı oldu. Ekonomik gücü düşük olanlarla ihtiyacını yüksek fiyatla almak istemeyenler, birçok şehirde belli günlerde kurulan 2. el giyim ve ayakkabıyı tercih ediyor
VİLDAN ATMACA
Özellikle son birkaç yıldır ülkemizde uygulanan ekonomi politikaları, yoksulluğu zirveye taşıdı. Artık toplumda büyük bir çoğunluk, geçinemeyecek kadar yoksul. Toplumun alım gücü düştü. Tam gün çalışan biri, hayal ettiği elbiseyi almakta güçlük yaşıyor. Eskiyen veya giyilmeyen elbise, artık atılmıyor, satılmaya çalışıyor. İhtiyaçlarını mağazalardan karşılamayanlar, yeni kıyafetler alamayanlar, başkasının giydiği ve eskittiği elbise ve ayakkabılar için ikinci el satın yerleri tercih ediyorlar. Bu nedenlerle ikinci el ayakkabı ve elbise satan mağazalar hızla artmaya başladı.
Bundan 10 yıl öncesine kadar ikinci el elbise veya ayakkabı satan mağazaya rastlamak mümkün değilken, günümüzde artık adım başı ikinci el giyim ve ayakkabı satan mağazalara rastlanıyor. Sadece mağazalar değil, letgoo, dolap ve benzeri birçok sanal uygulamalar üzerinden eskiler, yeni bir kazanç aracına dönüştü.
”Geri dönüşüm mü, ekonomik imkânsızlık mı?..
Yaşanan durum kimisine göre geri dönüşüm, kimisine göre ise ekonomik imkânsızlık olarak görünüyor. Hem ekonomik gücü düşük olan vatandaşlar hem de yüksek fiyatla ihtiyacı olanı almak istemeyenler, birçok şehrin değişik semtlerinde belirli günlerde kurulan 2. el giyim ve ayakkabı pazarlarına koşuyor.
İkinci el satış yapan bir esnaf, “Daha önce mağazacıydım. Son zamanlarda sattığımın yerine yenisini alamıyordum. Şimdi eskiyi, eski usulle satıyorum. Eskileri alıp bunları ihtiyaç sahipleriyle buluşturuyorum. Alan memnun satan memnun” ifadeleriyle yeni işinden ne kadar memnun olduğunun altını çiziyor.
“İkinci el alışverişi kimler, niye tercih ediyor?” Bu sorunun cevabını almak için uğradığım ikinci el satan yerlerdeki müşterilerin çoğunun utana sıkıla, parasının yeteceği, üzerine uyacak, elbise veya ayakkabıyı bulmaya çalıştıklarını gözlemliyorum. Girdiğim mağazada, elbiselere bakan ama sanki yaptığı çok ayıpmış gibi etrafındakilerden gözlerini kaçıran genç kıza yaklaşıyorum. Bir yandan kendim için bir şeyler ararken bir yandan da onunla konuşmaya çalışıyorum. Bu arada beğeneceğini düşündüğüm bir elbiseyi genç kıza uzatıp sohbeti başlatıyorum.
“Niye, ikinci el elbiseyi tercih ediyorsun?” diye sorduğumda, gülümseyerek yüzüme bakan genç kız, “Sanki paramız var da biz mi almak istemiyoruz” karşılığını veriyor. Ne iş yaptığını soruyorum. İşletme fakültesi öğrencisi olduğunu, babasının da inşaatta mevsimlik işçi olarak çalıştığını söylüyor. Gazeteci olduğumu ve hikâyesini yazmak istediğimi belirtince duraksayan genç kız, şaşkın ve tedirgin bir şekilde, “Sakın adımı haberine yazma lütfen. Arkadaşlarıma ve aileme mahçup olurum” diyerek yanımdan uzaklaşıyor.
Eskiyle, eski ticaret…
Yarım kalan sohbeti mağaza sahibiyle tamamlamaya çalışıyorum. Daha önce marka ürünleri sattığını belirten Sait Hezer, son dönemlerde yaşanan kur dalgası ve her gün değişen fiyatlarla baş edemediğinden yakınıyor. Sattığı ürünün yerine yenisini koyamadığı için mağazasını kapatıp ikinci el giyim ve ayakkabı satan mevcut mağazayı açtığını anlatan Hezer, “Bu iş daha mı kârlı?” sorumu şöyle yanıtlıyor:
“Öyle bir süreçten geçiyoruz ki, inanın bizim gibi bir esnafın kâr etmesi çok zor. Yine de buna şükür. En azından 3-5 bir şeyler kazanabiliyoruz. Yani eskiyi, eski usulle ticaretini yapıyoruz. En azından ikinci el elbiseler döviz kurundan etkilenmiyor. Fiyatları sabit.”
“İnsanların tepki ve ilgisi nasıl, talep yeterli mi?” sorusuna ise Hezer’in yanıtı şu oluyor:
“Şimdi bizde bir söz vardır, af edersiniz, ‘Attan inip eşeğe binmek’. Günümüzde, öyle bir duruma geldik ki, ortada ne at var ne de eşek. Mesela eski müşterilerim, daha önce sıfır ürün, en pahalı ve en marka elbiseyi alıp bir hafta sonra tekrar gelir yeni şeyler alırdı. İlginçtir ki şimdi de aynı müşteri geliyor. Ama bu sefer eski, daha önce beğenmediği elbiseleri alıyor. Bazı müşterilerim utana sıkıla ihtiyaçlarını alıyor. Bazıları ise normal şekilde gelip hatta sıkı sıkı pazarlık bile yapıyor.”
Başka bir mağazaya geçiyorum. Burası, bir öncekinden biraz daha gelişmiş ve düzenli. Diğer fark ise bu mağaza, ikinci el elbiselerinizi de alıyor. Mağazaya girer girmez gazeteci olduğumu ve konu üzerinde bir haber yapmak istediğimi belirtiyorum. İsteğimi nezaketle kabul eden Erol Koçak, “Böyle bir mağaza açma fikri nereden çıktı?” soruma şu yanıtı veriyor:
“Aslında ben genelde inşaatlarda çalışırdım. İnşaatlarda çalıştığım zaman, bitpazarına gider eskiyi işte giymek için alırdım. Bundan birkaç yıl öncesinde, eski elbiseyi kimse giymezdi. Ancak artık kimse eskisini atmıyor. Satıyor ve eskiyi satın alıyor. Durum böyle olunca ben de böyle bir mağaza açmaya karar verdim. İlk başlarda iş, çok iyiydi. Çünkü eskiyi, istediğimiz gibi uygun fiyata alabiliyorduk. Ama şimdi öyle değil artık, insanlar sattıklarını pahalıya satın alınca onlar da pahalıya satıyor. Tabi biz de pahalı aldığımız bir ürünü dükkân kirası, elektrik ve personel giderlerini de ekleyerek satmak zorunda kalıyoruz. Yani açıkçası şunu söyleyeyim, insanların eskiyi alacak gücü bile kalmadı. Durum gerçekten çok acı.”