1970’li yıllarda un fabrikalarının kurulmasıyla birlikte unutulan değirmenler, son yıllarda değirmen unlarına ilgi artınca yeniden hayata dönmeye başladı. Türkiye’nin pek çok yerinde birçok değirmen onarılıp canlandırılırken bazıları da yeniden yapılıyor. Nevşehir Hacıbektaş’ta yıkılmaktan kurtarılan yel değirmeni, turizme kazandırıldı
KELİME ATA / ANKARA
İnsanlık tarihinin en mistik dönemeci, insanın buğdayla olan yolculuğunun başlamasıydı. Değirmenler ise sadece buğday öğütülen bir yer olmadı, çevresinde de bir kültür yarattı. 1970’li yıllarda un fabrikalarının kurulmasıyla birlikte değirmenler adeta unutuldu. Ancak son yıllarda değirmen unlarına ilgi artınca taş değirmenler de hayata dönüyor.
Un fabrikalarının açılmasıyla unutulmaya terk edilen değirmenler, eski işlevlerine kavuşturuluyor. Türkiye’nin pek çok şehrinde su veya rüzgârla çalışan taş değirmenler, ya turizm amaçlı ya da artan doğal un talebine yanıt vermek üzere yeniden kullanılmaya başlandı.
Trabzon’da Yomra Belediyesi, Kılıçlı, Çamlıyurt, Ocak, Kıratlı, Özdil ve Tepeköy mahallelerinde unutulmaya yüz tutan, harabeye dönen 6 değirmen için çalışma yapılıyor. Samsun’un Havza İlçesi Yenice Mahallesi’nde yer alan 120 yıllık su değirmeni eski canlı günlerine döndü. Rize’de Organik Tarım Havzası ilan edilen Hemşin’de su değirmenleri onarılıyor. Bozcaada’da kaymakamlık yel değirmenlerini yeniden yaptırıyor. Ankara’nın Çubuk ve Nallıhan ilçelerinde, Tunceli’de daha başka pek çok yerde doğal un talebinin artmasına bağlı olarak taş değirmenler birer birer canlanıyor.
Yıkılmaktan kurtarılan değirmenlerden biri de Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde 1954 yılına kadar kullanılan, daha sonra Kültür Varlıkları Koruma Kurulu kararı ile tescil edilen yel değirmeninin turizme kazandırılması oldu.
Yel değirmeninin restorasyonunda sorumluluk alan Arkeolog Taylan Sümer, Türkiye’nin batısında yoğun olarak görülen su ve yel değirmenlerinin doğuya gittikçe azaldığını anlattı. Hacıbektaş ilçesindeki yel değirmeninin Akdeniz tipi yel değirmeni özelliğini taşıdığını, taş yerine kerpiç kullanılması nedeniyle İran tipi yel değirmenine benzediğini ifade eden Sümer, değirmenin restore edilerek müze olarak ziyarete açıldığını bildirdi.
İnsanın buğdayla olan birlikteliğini sağlayan değirmenlerin, sadece buğday öğüten bir yer olmadığını, etrafında bir kültür florası da yarattığına işaret eden Sümer, “Yel değirmenleri, geçmişi aydınlatmaya çalışan yapılardır. Bu yapılar, teknik donanımları, kullanım biçimleri ve kentsel/kırsal ekonomiye katkıları açısından değerlendirilirken, insanın geçmişteki gelişimini anlamamıza da yardımcı olurlar” dedi.
Harabeye dönmüş yel değirmenin ve çevresinin canlandırılması için 2018 yılında harekete geçtiklerini belirten Hacıbektaş Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı Necdet Akpınarlı ise Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif Yoldaş Altıok’un da desteklediği projenin sponsorluğunu Prof. Dr. Sırrı Bektaş’ın üstlendiğini açıkladı. Akpınarlı, “Yel değirmeninin harap halde bulunmasından üzüntü duyuyorduk. Bir grup gönüllü bir araya gelerek önce derneği kurduk daha sonra da destekleri toparladık. Hem ilçemize hem de Kapadokya bölgesine bir değer kazandırmak istedik. Üç yıl gibi kısa bir sürede restorasyonu tamamlayarak hizmete açtık. Bu yıl, az da olsa un öğütmeyi planlıyoruz” diye konuştu.
Tohum Platformu Kurucusu Mine Ataman
“Değirmenler kültürün mayalandığı yerlerdir”
İçeriğiyle dünyada ve Türkiye’de bir ilk olan Uluslararası Ekmek Festivalini düzenleyen Tohum Platformu Kurucusu Mine Ataman, kullanılmayan değirmenlerin yeniden işlevli hale getirilmesini, gündelik yaşamda zorlanan insanların bulduğu mistik çözüm olarak nitelendiriyor. 2021 yılında Google arama motorunda en çok aranan kelimenin “ekmek” olduğunu, zenginin de fakirin de ekmek varsa kendini güvende hissettiğini vurgulayan Ataman, pandeminin ve gastronominin tetiklemesiyle taş değirmenlerde üretilen una ilginin arttığını, firmaların da lansmanlarını bu yönde yaptığını söyledi. Artan ilgi nedeniyle su veya rüzgârla çalışan eski değirmenlerin uzun yıllardan sonra tekrar çalıştırılmaya başlandığını anımsatan Ataman, “Taş değirmende üretilen unların daha sağlıklı olduğuna dair bir algı var ama bu doğru değil. Çünkü, öğütme sırasında değirmen taşından gelen bazı atıklar zararlı olabiliyor. Geçmişte teknoloji olmadığı için taş değirmen kullanılıyordu, ancak geldiğimiz aşamada gıda güvenliğine uygun unlar üretiliyor” açıklamasında bulundu.
Anadolu’da Hititlerden itibaren değirmenlerin çok önemli bir kültür kaynağı olduğunu, un öğütülmesi işinin bir ritüele dönüştürüldüğünü kaydeden Ataman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Değirmen, buğdayın harmandan alınıp gıdaya dönüştürülmesi noktasında çok önemli bir yerdir. Un, yeme içme kültürünün başlangıç noktasıdır. Ekmeği, mantıyı, bazlamayı, tatlıyı yaparken işe un temin etmekle başlarsınız. Öğütme işlemi, sabahtan akşama kadar sürebiliyor. Dolayısıyla un öğütülürken sohbetler yapılır, birlikte yemekler yenilir, kültür bir kuşaktan diğerine aktarılır. Anadolu’da kültür önce değirmenlerde mayalanır.”
Projenin Mimarı Sinan Akyurtlaklı, Prof. Dr. Sırrı Bektaş,
Hacıbektaş Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Der. Başkanı Necdet Akpınarlı
ve Arkeolog Taylan Sümer
Değirmen Yolu Projesi
Değirmenciliğin tarım tarihinin önemli bir parçası olduğuna dikkat çeken Ataman, eski değirmenlerin agro ve eko turizm unsuru olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Tohum Platformu’nun bunun için “Değirmen Yolu Projesi” hazırladığını belirten Ataman, açıklamalarını şöyle tamamladı:
“Türkiye’deki tüm değirmenleri haritalandırmayı, buğdayın hasat edilmesinden una dönüştürülüp eve getirilmesine kadar olan süreci belgelendirmeyi amaçlıyoruz. Bölgeden bölgeye yaşanan hikâyeleri, ritüelleri, değirmenlerin iç ve dış yapısını, çevresindeki yaşam alanlarını ortaya çıkaracağız. Kitap, belgesel ve podcastlerle bu farklı yaşam merkezlerini ve tat belleğini birbirine bağlayacağız.”
24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız