Sporda Şiddet Yazı Dizisi – Bölüm 1
Sporun birleştiriciliği ve kardeşliği vurgulanırken Türkiye’de anlaşılmaz derecede bir fanatizm olduğuna dikkat çekilip şiddetin önlenmesinde tüm camiaya görev düştüğünün altı çiziliyor.
YUSUF ÖZGÜR BÜLBÜL
Yeryüzünün en etkin ve popüler oyununun spor olduğu tartışılmaz. Ancak özellikle son yıllarda gittikçe büyüyüp bir eğlence sektörü haline gelen, popüler kültürün önemli sporu olan futbolda, izleyicilerin şiddete yönelmesi artık tüm dünyanın ortak bir sorunu.
Türkiye’de de spor müsabakalarında saha içi ve saha dışı şiddet olayları her geçen gün artıyor. Daha çok alt lig ve amatör futbol müsabakalarında rastlanılan şiddet olaylarına farklı kentlerdeki futbol kulüpleri, spor dernekleri, futbolcular ve akademisyenler tepki gösteriyor.
Sporda şiddetin temeli, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel ve siyasal gibi birçok nedene dayanıyor. Saha içi ve dışında yaşanan olaylar nedeniyle birçok kulüp futbolcusu, teknik heyet, hakem ve taraftarlar yaralanıyor ve mağdur oluyor.
Amed Sportif Faaliyetler Başkanı Selahattin Yıldırım, Muş Alparslan Üniversitesi (MAUN), Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Bolat Gündüz, Gaziantep Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (ASKF) Başkanı Abdulkadir Gözegir, Futbolcu Ali Akaydın ve Psikolojik Danışman Mesut Güney Yılmaz, 24 Saat’e giderek artan şiddetin nedenlerini değerlendirdiler.
Amed Sportif Faaliyetler Başkanı Selahattin Yıldırım
“Maçların deplasmanda oynanma amacı, kucaklaşmadır”
2. Lig’de mücadele eden Amed Sportif Faaliyetler Başkanı Selahattin Yıldırım, gittikleri birçok deplasman maçında linçle karşı karşıya kaldıklarını belirtip sporun amacının kardeşlik olması gerektiğine işaret ederek şunları söyledi:
“Sürekli yönetimlerin taraftarlarla organizasyonlarında ırkçı tezahüratlar ve tavırlar. Bu, futbolun içinde var ama bize karşı daha fazla var. Oysa biz tüm kulüpleri en iyi şekilde ağırlamaya çalışıyoruz, ağırlıyoruz. Ancak gittiğimiz yerlerde çoğunlukla nahoş durumlarla karşılaşıyoruz. Nadiren de olsa bizi iyi karşılayan kulüpler de var tabi, biz de teşekkür ederek paylaşıyoruz zaten. Sporun asıl amacı, birleştiriciliğidir, kardeşliğidir, şehirleri birbirine bağlamasıdır. Maçların deplasmanda oynanmasının amacı, ülkenin bir ucundan bir ucuna gidildiğinde taraftarı, yönetimi ve sporcunun birbirini kucaklamasıdır. Sonuçta biz de bu ülkenin, coğrafyanın insanlarıyız.”
“Spor birleştirici oynamalıdır” diyen Yıldırım, deplasman maçlarındaki amacın şehirlerin ekonomik ve kültürel gelişimine katkı sunmak olduğunu belirtirken, futbolda saygısızlık ve şiddet konusunda kulüplere büyük sorumluluk düştüğünü söyledi. Yıldırım, “Yönetimler, bu konuda büyük sorumluluk taşıyor. Biz, gelen insanları en iyi şekilde ağırlarken deplasmana gittiğimizde hakaret, fiili saldırıya uğrarsak bu ayrımcılığa yol açar. Oysa deplasmanlar kucaklaşmaya vesile olmalı. Eskişehir’den gelen insanlar, şehrimizin tarihi ve kültürel yerlerini gezip alışveriş yaparak esnafımıza faydası olur. Aynı şekilde biz Zonguldak’a gittiğimizde orayı gezelim, otelde kalalım, yemek yiyelim, alışveriş yapalım. Bu gidiş-gelişler, şehirlerimizin hem ekonomik hem kültürel gelişmesine katkı verir. Ama maalesef her şey skora endekslendiği için, sporun ruhuna aykırı şeyler olabiliyor. Sporu siyasallaştırmak, siyasi zemine çekmek yanlış. Biz spor insanıyız, siyasetçi değiliz, şovmen değiliz. Asıl amacımız insanların spor yapmasını sağlamak ve insanları kucaklaştırmak olmalıdır” diye konuştu.
Dr. Gündüz: Türkiye’de anlaşılmaz derecede bir fanatizm var
Türkiye ve Avrupa’daki futbol üzerine detaylı makaleler yazan Muş Alparslan Üniversitesi (MAUN) Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Bolat Gündüz, şiddet ve olumsuz davranışların daha çok alt liglerde rastlanıldığını dile getirip şu açıklamada bulundu:
“Özellikle alt liglerdeki saha olaylarını futbolun tamamen tabana yayılmış olmasına bağlıyorum. Bu işle bilgisi olan olmayan herkes bir şekilde futbolun içerisinde olmaya çalışıyor. Herhangi bir iş yapan, örneğin bir lokanta sahibi, bir kulüp kurup futbolun içine giriyor. Altyapıdaki lisanslı sporculara psikolojik eğitim verilmiyor. Böyle olunca sportif tarafına değil daha çok rekabet tarafına yoğunlaşılıyor. Türkiye’de anlaşılmaz derecede bir fanatizm var. Örneğin maçta birisi küfrediyor. Polisler de görüntü alıyor ve ona dönüp diyor ki ‘Çek’. O da ‘Zaten ben buraya küfretmeye geldim’ diyor. Deşarj yöntemi olarak görülüyor. Bu insanlar da haliyle tribünleri kışkırtabiliyor. Aslında olay çıkarmak, kavga için geliyor. Futbolcuların, kulüp yöneticilerinin, medyanın yanlış yönlendirmeleri insanları kaosa sürüklüyor. Özellikle spor medyasında sadece şov yapmak için orada bulunan yorumcular görmekteyiz. İnsanlar da izledikleri kişilerden etkileniyorlar. Hem büyük maçlarda hem de yerel müsabakalarda bu bilinçaltı dışa çıkıyor.”
Aynı şehrin takımlarının bile düşmanca tavır sergiledikleri bir spor atmosferi olduğuna dikkat çeken Dr. Gündüz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Alt liglerde memleket olayı çok fazla. Aynı memleketin içinde bile memleketçilik var. Mesela Muş ile Varto arasında çok ciddi bir problem görüyoruz. Bir süre önce Kütahya’daydım. Kütahya ve Tavşanlı maçı, Galatasaray-Fenerbahçe maçı atmosferinde geçiyordu. Burdur’da Burdur ve Bucak, Van’da Van ile Erciş örneklerini verebiliriz. Sanki aynı memleketin, ilin insanları değil de düşman gibi yaklaşıyorlar. Bunlar da çok tetikliyor. Normalde çok efendi, düzgün insanları, müsabakalarda çok farklı görebiliyoruz. Burada yönlendirici olmak lazım. Alt liglerdeki olayları biraz da cahilliğe yoruyorum.”
Gaziantep Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (ASKF) Bşk. Abdulkadir Gözegir
Gaziantep ASKF Başkanı: Okuldaki başarıları kıstas alınmalı
Sporda şiddetin tasvip edilemeyeceğini vurgulayan Gaziantep Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (ASKF) Başkanı Abdulkadir Gözegir, şiddetin önlenmesinde tüm spor camiasına görev düştüğünün altını çizerek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Geçmiş yıllara nazaran biz kendi bölgemizde böyle hadiseleri çok yaşamıyoruz ama bazen münferit, istemediğimiz olaylar oluyor. Özellikle amatör liglerde son haftalara yaklaştıkça sporcular biraz daha agresif oluyorlar. Bunları tolere etmeye çalışıyoruz. Özüne baktığımız zaman spordaki şiddetin, tasvip edilecek bir yönü yok. Herkesin saygı çerçevesinde müsabakalara çıkması lazım. Sporda en büyük alan da tabii futbol. İnsanlar, sizleri izlemek için geliyor. Şiddetin önlenmesi hususunda tüm takım, kulüp, sporcu ve kurumlar olmak üzere tüm spor camiasına büyük görev düşüyor.
Eskiden alt yaş gruplarında aileler, futbola çok iyi bakmazlardı. Şimdi aileler bilinçlendi biraz ve ellerinden tutup getiriyor çocuğunu. Biz de kulüplerden şunu istiyoruz. Birinci olarak, ‘Bu çocuklar eğitim görmeli, onlardan karnelerini isteyin’. Okuldaki başarıları, bir kıstas olarak alınırsa, bu çocuklar iyi eğitimli, daha bilinçli bir sporcu olacaktır. Karnesi yüksek birisi gelirse o kişinin önünün açılması tabandaki başlangıç için daha iyi olur. Çocukların eğitimli, başarılı olduğu sistemi kurabilmeliyiz. Tamamen eğitim üzerine sistem kurulmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum.”
Futbolcu Ali Akaydın
Futbolcu Akaydın: Futboluna göre değil ahlâkına göre transfer yapılmalı
Manavgat, Gölcük, Muş, Beyoğlu, Adıyaman ve Trabzon gibi farklı şehirlerin futbol takımlarında forma giyen futbolcu Ali Akaydın, transferlerin futbolcunun oyununa göre değil ahlâkına göre yapılması önerisinde bulunarak şunları söyledi:
“13 yıl Muş amatöründe, bir yılda Bölgesel Amatör Lig’de oynadıktan sonra farklı kentlerin takımlarında forma giyme şansı buldum. 18 yıldır futbolun içindeyim. Milli takım kamplarına da davet edildim. Futbolda şiddet ve saygısızlığın en büyük sebebini, kulüp yöneticileri ve teknik ekibe bağlıyorum. ‘Bir kulüp nasıl idare edilir?’, bunu bilmeyen başkanlar, yöneticiler, antrenörler var ve bu bilgisizlik, sporculara da yansımakta. Sporcuların bütün ihtiyaçlarının tesislerinde karşılanması, halkla fazla iç içe olmamaları gerekiyor ki, bunun örnekleri var. Halkla iç içe olan sporcular, kulübün içinde olan bitenleri halkla paylaşabiliyor, bu doğru değil. Kulüp içinde olanlar özel kalmalı.
Bir de transferler ve gelecek sporcuları, oyuncunun futboluna göre seçmek ve tercih etmek, çok yersiz ve anlamsız. Futboluna göre değil ahlâkına göre transfer yapılmalı. Bir sporcuda öncelik, ahlâk olmalı. Ahlaklı sporcuların bir araya toplanması gerekiyor. Sporcuları bir araya getirdiğinizde de defalarca sporculara nerede oldukları, kulübün önemi ve formanın ağırlığı anlatılmalıdır. Saha içinde ve dışında her hareketlerinin kulübe ve taşıdıkları formaya mal edildiği bilincinde olmaları gerekmektedir.”
Psikolojik Danışman Mesut Güney Yılmaz
Yılmaz: Başarı, psikolojik sağlamlık gerektirir
Psikolojik Danışman Mesut Güney Yılmaz, bireysel davranışların takımları etkileyebildiğini belirtip otokontrole dikkat çekerek şu açıklamayı yaptı:
“Futbol, bir takım oyunu olsa da sahadaki her bir oyuncu için kendi içinde özel, öznel bir oyundur. Bireysel aksiyonlar bazen takımın oyun anlayışına etki edebilmekte. Bu noktada aslında psikoloji devreye giriyor. Kendim de çok iyi bir futbolsever olduğum için bu durumu gözlemleme şansı da buluyorum. ‘Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur’ mottosundan hareketle, ben de ruh sağlığı iyi olan bir futbolcunun performansının da yüksek olacağı kanaatindeyim. Bunu tersine söylemek de mümkün. Binlerce taraftarın önünde, sahaya çıkıp formayı terletmek, hele bir de takımın lehine bir sonuç elde etmek oldukça güçtür ve başarı, psikolojik sağlamlık gerektirir. Taraftarın, yönetimin ve teknik direktörünün beklentilerini de işin içine kattığımızda; gerçekten bu işin aslında kendimizle psikolojik bir harbe dönüştüğünü söylemek gerekir. Futbolcuların da bir insan olduklarını, duygulandıklarını, özel yaşamlarının, aile yaşamlarının olduğunu öncelikle kabul etmek gerek. Performans gerektiren bir iş ortaya koydukları için, çevresel koşulları ellerinden geldiğince sahanın dışında tutmaları gerekir. Bu yüzden ‘otokontrol’ kavramı çok önemli. Kişinin kendisini bu noktada iyi tanıyabilmesi, eksik yanlarının, zaaflarının farkında olması gerekir. Saman alevi gibi parlayan bir öfkeye sahipse ve bunun farkında değilse saha içi ve saha dışı birçok agresif hareketler sergileyip sonrasında pişmanlıklar yaşayabilir. Bu da elbette ‘fair-play’den uzak bir oyun anlamına gelir. Aynı şey taraftarlar için de geçerlidir. Maalesef ülkemizde taraftarlık bilincinin henüz oluşmadığını düşünüyorum.
Taraftarlık ne olursa olsun savunmak demek değildir. Öfkesini, agresyonunu yönetemeyen taraftarların da bir şekilde oyunun gidişatına etki ettiği kanaatindeyim. Erkeklere yapışmış bir spor olan ‘futbol’ oyunu, bence kadınlar tarafından da rahatlıkla izlenmeli. Kadınlar tribünlerde rahat ve keyifli bir biçimde maç izleyebilmeli. Bu noktada toplumsal bir empatik becerinin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız