6

Utku Çakırözer ile “12 Eylül Yıldönümünde Basın Özgürlüğü İklimi” konulu söyleşi

“Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında düzenlenen gazetecilerle haftalık buluşmaların konuğu gazeteci ve CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer “12 Eylül Yıldönümünde Basın Özgürlüğü İklimi” konusunda söyleşi yaptı.

Gazeteciler Cemiyetince yürütülen ve Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” projesi (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi’nde gerçekleştirilen haftalık buluşmaların konuğu gazeteci ve milletvekili Utku Çakırözer oldu. Çakırözer, “12 Eylül Yıldönümünde Basın Özgürlüğü İklimi” konulu söyleşi kapsamında darbeden bu yana basın ve ifade özgürlüğü alanında yaşanan değişiklikleri anlattı.

Bilgin, “Darbelerin yaşattığı travmaları çok iyi biliyorum”
Söyleşiden önce konuşma yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, 12 Eylül darbesinde yaşadıklarını paylaşarak, “Darbe ile 1960 yılında tanıştım. O dönemde henüz 10 yaşındaydım. 26 Mayıs’ta arkadaşlarımı toplayıp Hacivat Karagöz oyunu oynatmıştım, bir tanıdığımız babama şikayet etmiş. Babam bileklerimden tutup ‘serseri adam’ diye silkelemiştim beni. 28 Mayıs günü ise babamı götürmüşlerdi. Beş buçuk ay kendisinden haber alamadık. Daha sonra Sivas’ta er eğitim kampı diye bir yerde olduğunu öğrenip annem ve dört kardeş yanına gittik. Kızılay çadırı gibi bir yerde bekleyen babam yanıma geldi ve ‘bileğin acıyor mu?’ diye sordu. 5 buçuk ay boyunca beni en son bileğimden tutup silkelemesini düşünmüş. Biz neler yaşadık. 12 Mart darbesinde babam bakandı, hükümet sözcüsüydü. Sakladığı bir mektubunda ‘yine bir meçhule gidiyoruz’ diye başladığı sözler vardı. 12 Eylül’de ben gazeteciydim ve bire bir darbeyi yaşadım. Darbelerin yaşattığı travmaları çok iyi biliyorum. Bu darbeler arasında topluma en fazla acı veren bence 12 Eylül’dü çünkü bir kıyım oldu” dedi. Başkan devamla “Hem sağdan hem soldan önce kırdırdılar, sonra kıydılar. Umarım demokrasiye bir daha bugünlere dönmemek kaydıyla geçeriz. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. İnsanın hiç kabullenmesi gereken görüşlerden birisi de bedbinliktir, hele bir gazeteciye bedbinlik asla yakışmaz, bizim kitabımızda da olmamalı. Bizler umudumuzu kaybedersek toplumun umudunun yeşerme ihtimali yoktur” dedi.
Gazeteciler Cemiyeti’nin AB desteğiyle işsiz gazetecilerin desteklenmesi konusunda yürütülen çalışmaların önemine değinen Bilgin, “Bu nedenle bu projelerle genç arkadaşlarımıza gazeteciliğin nasıl yapılmaması gerektiğini, deneyimli gazetecilere de onların neler yapması gerektiği konusunda bir takım bilgiler aktarıyoruz. Utku Çakırözer de bizim mesleğimizde her zaman iyi bilinen bir gazeteci. Bunu hem Meclisteki çalışmalarından hem de AB ile ilgili hazırladığımız raporlarda görüyoruz, Çakırözer’in raporlarından sıkça yararlanıyoruz. Utku kardeşimiz 12 Eylül günlerini bir gazeteci gözüyle anlatacak. Bir meslekte yüksebilecek en önemli nokta genel yayın yönetmenliğidir. Çakırözer Cumhuriyet gibi ilkeli bir gazetenin uzun süre genel yayın yönetmenliğini yaptı. Ondan öğreneceğiniz çok şey var” diye konuştu.
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Direktör Yardımcısı Seva Ülman Erten, Çakırözer hakkında “Çakırözer, ikinci dönem milletvekili olarak Mecliste ama bir o kadar da gazeteci kimliğini üzerinden hiç çıkarmamış, hep aramızda, her daim sektördeki sorunlarla boğuşmaya çalışan bir arkadaşımız. Çakırözer, Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirdikten sonra aynı üniversitede siyaset bilimi alanında lisansını tamamlamasının ardından Maryland Üniversitesi’nde dijital gazetecilik eğitimi aldı. Bu arada Los Angeles Times ve Washington Post gazetelerinde stajlar yaptı. Milliyet, Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik genel yayın yönetmenliği ve Ankara büro şefliği görevlerinde bulundu. Ankara ve Gazi Üniversitelerinde gazetecilik dersleri veren Çakırözer’in bu çalışmaları çeşitli ödüllerle taçlandırıldı. Sedat Simavi ödülü, Nezih Demirkent, Çağdaş Gazeteciler Derneği ödülleri bunlardan bazıları Ayrıca Humphrey ve Uluslararası Daniel Pearl basın bursları da verildi. Evli, Ayşe isimli bir kız çocuk sahibi olan Çakırözer, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi, ayrıca NATO Parlamenter Assamblesi Türk grubu üyelikleri yaptı” bilgilerini paylaştı.

“Basın, 12 Eylül’den en fazla darbe alan kesim oldu”
12 Eylül’ün 39’uncu yıl dönümünde Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanan gelişmeler hakkında bilgiler veren Çakırözer, Adalet Bakanlığı’nın verilerini de anımsatarak söz konusu dönemde gözaltı ve dava sayılarını paylaştı. Çakırözer, “Bugün 12 Eylül darbesinin 39’uncu yıldönümü. 12 Eylül darbesi geride çok büyük ve çok acı bir tablo bıraktı. Çok büyük hak ihlalleri oldu, haksızlıklar, hukuksuzluklar yaşandı. Adalet Bakanlığı’nın resmi rakamlarına göre, 650 bin kişi gözaltına alındı. 210 bin dava açıldı, 230 bin kişi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. Basın, 12 Eylül darbesinden en fazla darbe alan kesim oldu. İstanbul gazeteleri 300 gün yayın yapamadı. Gazeteciler hakkında toplamda dört bin yıl hapis cezası istendi. 31 gazeteci hapse girdi. Binlerce yayın yasaklandı ve tonlarca gazete dergi kitap yakıldı” dedi.
12 Eylül darbesinden bu yana basın ve ifade özgürlüğü alanında yaşananlara dikkat çeken Çakırözer, “2010 yılında 30 olan tutuklu gazeteci sayısı 2011 yılının bitiminde 104’e yükseldi. 2010 ve 2011 dönemi AK Parti iktidarının AB rotasından çıkıp, tek adam otoriterleşme eğiliminin güçlendiği dönemdi. Bunu basın özgürlüğü alanında hissettik. 2012 yılından bugüne değin gözaltına alınan gazeteci sayısı en az 629. 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki ilk yıl ilan edilen OHAL sonrası tutuklu gazeteci sayısı 31’den 131’e yükseldi. 2017 yılı biterken 122 gazeteci hapisteydi, 123 gazeteci 2019 yılına hapiste girdi. Şu anda hapisteki gazeteci sayısı 131. Türkiye’de 2010 sonrasında tutuklu gazeteci sayısı dört kattan fazla arttı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 179 medya kuruluşu kapatıldı, 10 bine yakın gazeteci çıkarılan KHK’larla işsiz kaldı. 2017’de 166, 2018’de ise 157 gazeteci işten çıkarıldı ya da istifaya zorlandı” diye konuştu.
“Başkanlık sisteminin ilk bir yılı da basın ve ifade özgürlüğünde derin yaralar bıraktı”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişin ilk yılında basın ve ifade özgürlüğü alanındaki gelişmeleri anlatan Çakırözer, “Başkanlık sisteminin ilk birinci yılında neler oldu? Başkanlık sisteminin ilk bir yılı da basın ve ifade özgürlüğünde derin yaralar bıraktı. 25 Haziran 2018 günü 148 gazeteci hapisteydi. Başkanlık sisteminin birinci yılı tamamlandığında ise 134 gazeteci cezaevindeydi. Bu rakam bugün 131. Ancak başkanlık sisteminin birinci yılında en az 50 gazeteci toplamda 130 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye, dünya basın özgürlüğü sıralamasında 157. sıradaki yerini korudu. Başkanlık sisteminin birinci yılında bir arpa boyu yol alınamadı” değerlendirmesinde bulundu.
Basın ve ifade özgürlüğü konusunda aylık raporlar hazırladığını ifade eden Çakırözer, “Parlamentoda, Gazeteciler Cemiyeti’nin yaptığı gibi her ay basın ve ifade özgürlüğü konusunda raporlar hazırlıyoruz. Yaptığımız raporlara göre son iki ayda nelerin olduğunu paylaşacağım. Son iki ay biliyorsunuz, adli tatilin olduğu bir dönemdi. Son iki ayda 26 gazeteci hakkında yargılama devam etti. Üç gazeteci hakkında iki yıl 11 ay hapis cezasına hükmedildi. Bir gazeteciye verilen hapis cezası ise kitap okuma cezasına çevrildi. Bu iki ayda yargılanan 23 gazeteci hakkında toplam 352 yıl altı ay hapis cezası isteniyor. 11 gazeteci gözaltına alındı. dört gazeteci hakkında yeni dava açıldı. Gazeteci Uğur Dündar, Binali Yıldırım’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandı. Hem de 2014 yılında yazdığı bir yazı nedeniyle. Geçtiğimiz yıllarda verilen karar çok tartışmalı. Dündar, önce 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı, ancak ceza beş ay 25 güne düşürülerek, ‘okuma’ cezasına dönüştürüldü. Ne okuyacak meslek büyüğümüz Uğur Dündar, hem de ceza niyetine yükseköğretim kurumları kütüphanelerinden seçilmek suretiyle ‘şerefe karşı suçlar’ konulu makale, tez ve kitap okuyacak” diye konuştu.

“Cumhuriyet Gazetesi yargılaması tam bir adaletsizlik çukuruna dönüştü”
Önümüzdeki aylarda gazetecilerle ilgili görülecek olan davalar hakkında da bilgiler paylaşan Çakırözer gazetecilerin yargılanmalarına ilişkin şöyle konuştu:
“Peki bu ay basın ve ifade özgürlüğü konusunda neler olacak? Bu ay en az 20 gazeteci hakkındaki yargılama devam edecek. Ekim ayında en az 44 gazeteci haklarında açılan davalar nedeniyle hakim karşısına çıkacak. Sözcü gazetesi hakkındaki yargılama sürecek. Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak ile ilgili verilen kararlar Yargıtay’da bozulmuştu, haklarındaki yargılama yeniden başlayacak. Gazeteciler nasıl yargılanıyor? Şimdi bu yargılamalara biraz derinlemesine bakalım. Yazıları, haberleri nedeniyle aslında hiç yargılanmamaları gereken Sözcü Gazetesi’nin muhabirleri ve yazarları hakkında iki ayrı iddianame hazırlandı. Sadece yazı yazdıkları için Necati Doğru, Emin Çölaşan gibi isimler hakkında, terör örgütü üyesi olmasalar da örgüt üyesiymiş gibi hapis cezası isteniyor. Bu suçlama zaten, gazeteciler üzerindeki yargılamaların ne kadar adaletsiz olduğunun kanıtı. Yanlışlık Türk Ceza Kanunu’ndan kaynaklanıyor. Kanun, insanların örgüt üyesi olmasa da örgüte yardım edebileceğini varsayıyor. Sözcü Gazetesi’nin değerli isimleri hakkında da böyle bir suçlama üzerinden 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Son duruşmada, Celal Ülgen tarihi bir savunma yaptı. Gazeteciliğin temelinin haber olduğunu, haberin gazetecilerin hakkı olduğunu anlattı. Tüm bunları dinleyen mahkeme, heyetin bir kısmının izinli olduğunu gerekçe göstererek, duruşmayı erteledi. Cumhuriyet Gazetesi yargılaması tam bir adaletsizlik çukuruna dönüştü. Üzerinde herkesin hemfikir olduğu bir adaletsizlik, adıyla sanıyla yaşatılan bir adaletsizlik inatla sürdürülüyor. Cumhuriyet Gazetesi’nin yazarları yöneticileri hakkında yine hiç yargılanmamaları gerekirken örgüt üyesi olmasalar da örgüte yardım ettikleri gerekçesiyle ağır cezalara çarptırıldı. Bir kısmı hakkında verilen ceza kesinleşti. Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör ve Önder Çelik 140 gündür hapisteler. Öz 70. yaşına cezaevinde girdi. Aynı davada yargılanan diğer gazeteciler hapse girmedi. Yine yasadan kaynaklanan sorun nedeniyle onlar Yargıtay’a itiraz edebildi. Ve Yargıtay cumhuriyet başsavcılığı haklarında verilen hapis cezasının bozulması gerektiğine hükmetti. Bu çelişki yumağının çözüleceğine benzer çelişkilerin çözüleceğine yapılacak bir yargı reformu ile söz verildi. Ama aylardır beklenen yargı reformundan ses yok.”

“Gazeteci, yazar ve aydınları hakkındaki yargılamalar 12 Eylül’den beri hız kesmeden devam ediyor”
39 yıl içinde hapisteki gazeteci sayısında artış yaşandığına dikkat çeken Çakırözer, “Tekrar hatırlatalım, 12 Eylül’ün yıldönümündeyiz. O yıllarda 31 gazeteci cezaevine girmişti, bugün 131 gazeteci cezaevinde. O yıllarda gazeteler kitaplar toplatılıyordu, yakılıyordu. Şimdi gazeteler televizyon kanalları kapatılıyor. Gazeteciler sokak ortasında öldürülüyordu. Şimdi de güpegündüz dayak yiyor, failleri cezalandırılmıyor, adeta ödüllendiriliyor. Gazeteciler içinde bulunduğumuz zamanda da hedef gösteriliyor, tehdit ediliyor. İktidara yakın vakıfların raporları ile fişleniyor, internet haber siteleri kapatılmakla tehdit ediliyor. Dizi film yayımlayan internet ortamları bile tahakküm altına alınıyor. Gazeteci, yazar ve aydınları hakkındaki yargılamalar 12 Eylül’den beri hız kesmeden devam ediyor. Bir gazetecinin bir davada haberini savunmak zorunda bırakılmadığı tek bir gün bile yok. Haber yapmak bir gazetecinin hakkıdır. Bu yüzden darbe, darbe girişimi, OHAL, fiili OHAL bunların hiçbirisi bağımsız haberi, özgür düşünceyi, eleştirel düşüncenin özgürce yayılmasını, tarafsız tartışmaya olan ihtiyacı engelleyemez. Tek beklentimiz bağımsız ve tarafsız bir yargı gazeteciliğin suç, haberin bir suç objesi olarak görülmemesi. Silaha, şiddete çağrı yapmayan, bunlara özendirmeyen her türlü düşünceye karşı daha fazla tahammül” dedi.
Söyleşi esnasında Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin cezaevindeki Cumhuriyet gazetesi çalışanlarına yönelik infazı durdurma ve tahliye kararı vermesi kararını değerlendiren Çakırözer, “Bu yeterli değil, içerde durumlarını anlatmayan yüzlerce meslektaşımız var” dedi.