6

“Türkiye’de Gazeteciliğe Ruh Sağlığı Penceresinden Bakış

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Türkiye’de gazeteciliğe ruh sağlığı penceresinden bakış” konusu tartışıldı. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu tarafından yönetilen söyleşinin konuğu Doç. Dr. Burhanettin Kaya oldu. Söyleşide, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla açıklanan veriler ışığında Türkiye’de gazetecilik mesleğinin koşulları ruh sağlığı penceresinden ele alındı. Medya sektöründeki çalışma koşullarını psikiyatri uzmanlığıyla uzun yıllardır yakından irdeleyen akademisyen Burhanettin Kaya, 2022’nin Türkiye’sinde gazetecilerin karşı karşıya kaldığı sorunları ruhsal sağlığı koruyabilme önerileriyle birlikte yorumladı.

Kanlı, “Sendikal faaliyetlerden dolayı çalışanlara karşı tavır alma, istifaya zorlama ciddi bir kayıptır”
Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı açılış konuşmasında iş güvencesizliğine karşı örgütsel mücadelenin yürütülmesinin önemine işaret ederek, “Salgının gölgesinde gazetecilerin ruh hali veya bu şartlara nasıl ayak uydurulacağını konuşacağız. Gazetecilerin işsizlik, şiddete uğrama, hapse konulma gibi kaygılarının yanı sıra böylesi olağanüstü dönemlerde daha fazla baskıya maruz kaldıklarını bu alanda yapılan raporlar neticesinde görebiliyoruz. Bu anlamda örgütlü mücadele verme, grev hakkının kullanılması oldukça önemli. BBC’deki toplu iş sözleşmesindeki uzlaşmazlık sonucu başlatılan bu grev ile Türk basın tarihinde 2009 yılında Sabah ATV grevinden sonra uzun zamandır yapılan ilk grev olmuş oldu. Grev bir haktır, hak arama yolunda bir araçtır ancak bu Türk basınında uzun zamandır kullanılmayan bir durumdu. Öte yandan kendini demokrat, liberal gösteren bir kurumun, sendikal faaliyetlerden dolayı çalışanlara karşı tavır alması, onları istifaya zorlaması, istifaları geri alıp başka sorunlar yaratması ciddi bir kayıptır. Türk basınına yakışmayan şeyler bunlar. Bu arkadaşlarımızın yaşadığı ciddi bir travmadır. İşsiz kalmak bizim mesleğimizde adeta bir kader, her birimizin mutlaka işsiz kaldığı dönemler olmuştur fakat iş bulma sonrası bu örgütlülük gereğini bazen unutuyoruz” dedi.

Kaya, “Gazetecilik mesleğinde zaman baskısı yoğun olarak hissedilen bir kavram”
Yazıcıoğlu’nun gazetecilerin psikolojik güvenliğinin sağlanma yöntemlerine ilişkin sorusuna yanıt vererek konuşmasına başlayan Doç. Dr. Burhanettin Kaya, gazeteciler üzerindeki baskı mekanizmalarından biri olan zamanın yönetilmesine ilişkin tüyolar verdi. Kaya bu stratejiler hakkında, “Zaman kavramı sadece gazetecilik için değil tüm meslek grupları için önemli soyut bir kavram. Bazen bizim yönettiğimiz bazen bizi yöneten bir kavram. Gerçekte zaman bizden ileride bir akışa sahip, bizim onun hızına uymakla ilgili çabamız olsa gerek. Gazetecilik mesleğinin özellikleri gereği zaman baskısı yoğun olarak hissedilen bir kavram. Gazeteciliğin çoğunlukla nereden geldiğini bilmediği bir uyaranı, değerlendirme, yönetme, karar verme, akıl yürütme, planlama süreci var. Bu plan hayata geçerken bile zamanın akışı içinde yeniden planları değiştirme ihtiyacı gösterebiliyor. Türkiye’nin ve dünyanın gündemini düşünürsek sürekli değişen, son dakikalar gibi hareketli bir gündemde gazetecinin takvime göre planlı çalışma yürütmesi oldukça zor olur. Bu nedenle gazeteciler kendine özgü beceriler geliştirmek durumunda olabilir, zamanı yönetme biçimleri, günü planlama, kendini diri tutma, yeni stratejiler geliştirme gibi yöntemler denenmeli” diye konuştu.

Gazetecilerin salgın gibi olağanüstü şartlarda fiziksel ve ruhsal açıdan kendini diri tutmak için yapması gerekenler konusunda bilgi veren Kaya, “Kaliteli uyumaktan çalışılan alanla ilgili donanımını artırma, fiziksel sağlığı koruyucu davranışları ihmal etmemeden, stresle etkenlerini tanımlayıp, farkına varıp, etkisizleştirecek yollar bulma gibi yöntemlere başvurulabilir. Salgın döneminde aralarında gazetecilerin de yer aldığı bazı meslek grupları izolasyon sürecinde mesleği gereği eve kapanamayıp oldukça fazla mesailer harcayarak, daha fazla yoruldular. Bu durumda onların yıpranmasını engellemenin yolu kurumlarda bitiyor. Gazetecilerin mesleki aktiviteyi iyi yürütecek kamusal veya kurumsal desteğe ihtiyaçları var. Uluslararası Basın Enstitüsü’nün yayınladığı rapora göre; salgın döneminde gazetecilerin örselendiği, zorlandığı, bu süreçte haberlerini yaparken ikilemde kaldıkları, doğru verileri aktarmada güçlük çektikleri belirtiliyor. Bireyin ruhsal açıdan diri kalmasında örgütsel yapı içinde onu koruması gereken kuralların, esasların inşa edilmesi gerekiyor. Bu talepleri de çalışılan kurumdan veya devletten talep ederek diri kalınabilir” sözlerine yer verdi.

Gazeteciliğe yönelik yabancılaşma
Her meslekte olduğu gibi gazetecilik mesleğinde de mesleki sınırların ihlal edilmesi durumunda yaşanan ruhsal etkiyi de değerlendiren Kaya, “Gerek hekim gerekse vatandaş olarak gazetecilerin mesleki sınırlarını ihlal eden bir durum yaşıyor olmalarının onların ruhsal halini etkilediğini söyleyebilirim. Gazeteciliğin temel etik ilkelerini benimsemeyen, bir takım liyakatsiz var oluşlarla, medyada rahatlıkla yer bulanların, onca emekle, yaşamını bu mesleğe adayan, koridorların tozunu yutarak gazeteci kimliğini elde etmiş olanları incittiğini düşünüyorum. Bu gazetecilik alanı açısından tartışılması gerekilen bir konu. Dünyanın pek çok yerinde gazetecilerin mesleki çalışma izinlerini gazetecilik örgütleri veriyor ancak bu eğilim bizim ülkemizde değişti. Değer verilmeme, hak ettiğini alamama, haksızlığa uğrama insanda olumsuzluğa, öfkeye neden olur. Bu işini yaparken doyumsuzluğa, memnuniyetsizliğe, yabancılaşmaya, tükenmeye neden oluyor, bireyselleşmeye, kolektif çalışma arzusunun ortadan kalkmasına neden oluyor. Medyanın basının asıl ruhu olan dördüncü güç olma özelliği giderek daha çok dejenere oluyor. Bu medya sahiplik ilişkisinin değişmesiyle oldu. Gazeteciliğe yönelik yabancılaşma da bu erozyonu hızlandıran bir nitelik taşıyor” dedi.

“Her an vazifeye hazır olmak insani değil”
Gazetecilik mesleğinde sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber bilgi akışındaki hıza paralel olarak mesai kavramının daha esnek hale gelmesi, gazetecinin 7/24 ulaşılabilir olmasının insani olmadığını vurgulayan Kaya, “Her an vazifeye hazır olmak insani değil. Zamanı, anı, gündemi kaçırmak çoğu zaman eleştiriliyor. Ancak bu baskı kişide sürekli tetikte olma hissi, tedirgin olma, derin uykuya geçememe endişe gibi anksiyeteye neden olur. Aşırı enerji harcama fiziksel ve ruhsal tükenmeye aynı zamanda daha kolay depresyon daha kolay fiziksel hastalıklara neden olacaktır. Bunu yönetebilmek gerekiyor. Bizim bir makine değil soluk alan, boş zamanı olan, hobileri, ailesi veya başka misyonları olan bireyler olabileceğimiz unutulmamalı. Dışsal sorunlara direniş, iç disiplin bu noktada önemli bir tercih veya yönelim olabilir” diye konuştu.

“Gazetecilerin haber takibi sırasında şiddete uğramasının, tutuklanmasının yarattığı ruhsal etkiler medya sahipliğiyle bağlantılı düşünülmeli”
İş kaygısı, şiddete uğrama, örgütsüzlük gibi etkenlerin gazetecilerin ruhsal durumunda tetiklediği sorunları ele alan Kaya, bu durumun bireyin yaşadığı ruhsal durum olarak değil, ekonomi politik süreçlerin yarattığı ruhsal bir tablo olarak görülmesi ve bu bağlamda ele alınması gerektiğine dikkat çekti. Kaya özetle, “Gazetecilerin ruhsal güvenlik durumunu tartışıyorsak, holding medyasını 1980’lerden sonra neo-liberal politikalarla hayatımıza giren 2000’lerde daha sonra hızla yükselen kapitalizmin yeni liberal politikalarının uzantısında gazetecilerin de çalışma biçimi, klasik gazeteciliğin değişimi, ruhsal açıdan etkilenmelerinin kaynağı olmuştur. Bu politikalarla güvencesiz çalışma, her an işten atılma korkusu, aşırı çalışma, oto sansür, mobbing, rol belirsizliği, çoklu rollerin verilmesi tüm bunlar ruhsal açıdan etkileme potansiyeline sahip. Böyle bir ortamda gazetecilik yapılması sizi bir süre sonra tükenmişliğe götürür. Gazetecilerin şiddet olaylarına tanıklık etmenin yanı sıra artık haber takibi sırasında şiddete uğramasının, tutuklanmasının yarattığı ruhsal etkiler medya sahipliğiyle bağlantılı düşünülmeli. Depresyon, ruhsal tükenme, yetersizlik inancı, yabancılaşma, yoğun kaygı, iş belirsizliği, travmalara bağlı stres bozukluğu, madde kulanım bozukluğu, alkol tüketimi gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Tüm bunlar eve ve çevreye iletişim güçlükleri olarak yansıyor. Bunlar bireyin yaşadığı ruhsal durum değil ekonomi politik süreçlerin yarattığı ruhsal bir tablo olarak görülmeli ve bu bağlamda ele alınmalı. Örgütlü dayanışma ihtiyacı bu nedenle daha çok gündeme geldi. Basın emekçilerinin bunu istemesi, talep etmesi eyleme geçirmesi önemlidir” dedi.

Mobbing ipuçları nasıl izlenilir?
Mobbing hakkında detaylı bilgiler veren Kaya, mobbingle baş etmede gerekli ip uçlarının izlenmesi gerektiğini belirterek, “Mobbing genellikle yukarıdan alta yani yöneticilerden çalışanlara yapılıyor. Çoğunlukla mobbing bireyin yaptığı işi değersizleştiren, aşağılama, hakaret eden söylemlerle başlıyor. Bu giderek daha incitici söylemlere dönüşüyor ve bir süre sonra işi bırakıp başka alanlara yöneltme rolüne kadar gelebiliyor. Bu aşamalardan sonra saldırganlık evresi ve en kötü evre olan kurumun veya yönetimin bunu destekleyen yapısının gelişmesi. Süreç, kurumun mağduru korumak yerine mobbing yapanın işini kolaylaştıran tutumuyla devam ediyor ve sonuç olarak mağdur kılıfına uydurulup işten uzaklaştırılıyor. Mobbing ipuçlarını görünce izlemek lazım. Gazeteci bu noktada notlar almalı, kendisine yapılan bu davranışları not etmeli çünkü bazen her şey belgeyle olmuyor. Türkiye’de mobbingle ilgili bir yasa yok dava açtığınızda beş ayrı yasanın maddelerini kullanabiliyorsunuz bu durumda her türlü belgeyi hazırlamak saklamak önemli. Yaşadıklarını arkadaşlarınla paylaşma ve tanığı artırmak çok önemli. Çünkü bunu yaptığınız zaman öznel yorum veya şikayet riskini ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Öte yandan elbette bu süreçte ruhsal açıdan bir uzman desteği almak çok önemli” ifadelerine yer verdi.

“Kadının uğradığı her türlü şiddet, istismar, tacizde erkek egemen ideolojinin büyük payı var”
Son olarak başta cinsel olmak üzere tacize uğrayan kadın gazetecilerin bu durumu ifşa etmeleri, görünür kılarak, sessiz kalmama gibi yöntemlerle tacizi duyurmalarının önemine değinen Kaya, “Kadının uğradığı her türlü şiddet, istismar, tacizde erkek egemen ideolojinin büyük payı var. Medyada çalışanların önemli bir kısmı kadınlardan oluşuyor ancak yönetim biriminde çoğunlukla ya erkekler var ya da yönetici kadın olsa bile eylemi eril oluyor. Bu ideolojinin ürünüdür ki gazeteci kadınlarda böyle bir şiddetin özgü biçimlerine maruz kalıyor. Bu tür şiddet olayları genelde aşikar olmaz, ancak basına veya mahkemeye yansırsa haberdar olunuyor. Bunu dile getirmek işten atılma, itibarsızlaştırma, yalnızlaştırma, sorumlu görülme gibi görülüyor. Bu anlamda şiddete karşı duyarlı olmalı, ifşa etmeli, görünür kılmalı, sessiz kalmamalı, üstü örtülmemeli. Kurumsal anlamda meslek örgütlerinin mobbing izleme gibi bunu açığa çıkaracak yapılanmalar kurması gerekir. Bu sadece gazetecilerin değil tüm kadınların ortak dayanışması olmalı” dedi.