Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” projesi (M4D) kapsamında, Basın Evi’nde düzenlenen haftalık buluşmaların konuğu gazeteci Semra Topçu, “Türkiye’de Gazeteci olarak İşsiz Kalmak” konulu söyleşide gazeteci işsizliğinin nedenlerini, havuz medyasından dolayı manşetlerin benzer olmasını, Türkiye’de dijital medyanın gelişimini, OHAL’in basın üzerinde yarattığı etkiyi örneklerle açıkladı. Konuşmasına Mayıs ayı içinde şiddete uğrayan beş gazeteciyi hatırlatarak başlayan Topçu, gazeteciliğe yaşam hakkı tanınmadığını ifade etti. Topçu, “Uğur Mumcu, ‘Vurulduk ey halkım unutma bizi’ demişti. Biz gazeteciler hala vuruluyoruz, işsiz bırakılıyoruz, ekranlardan uzaklaştırılıyoruz, kalemimiz elimizden alınıyor. Onunla da kalmıyor. Bir de son günlerde hoşlarına gitmeyen gazetecilere saldırmaya başladılar. Zor zamanlardayız. Türkiye’de gazeteci olarak işsiz kalmak başlıklı konuşmama buradan başlamak istedim çünkü gazetecilere yaşam hakkı tanımayan bir ülkede gazetecilik yapıldığını vurgulamak istedim” dedi.
Medyadaki mevcut durumun Türkiye’deki demokratik düzeyle yakından ilintili olduğunu söyleyen Topçu, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin bu yıl da 180 ülke arasında 157’nci sırada yer aldığını anımsattı. Araştırmacı gazeteciliğin de cezalandırıldığını söyleyen Topçu, kamuoyunda “Cennet Belgeleri” olarak yer alan konu hakkında yaptığı haberler nedeniyle hakkında dava açılan gazeteci Pelin Ünker’in 13 ay hapse mahkum edildiğini ve ağır para cezasına çarptırıldığını da anımsattı. Topçu, “Bütün bu sistem sorunu ülkemizin demokratik düzeyiyle yakından bağlantılı. Hem yurttaşların haber alma hakkına sahip çıkamayışı hem de siyaset ve medya ilişkileri ile bağlantılı bir problem alanı ile karşı karşıyayız. Medya, halkı halk adına bilgilendirmekle görevli kişilerin istihdam edildiği kurumlardır. Bilgi ve bilginin paylaşımı demokratik bir haktır ve kamu adına bu işi medya mensupları bağlı bulundukları kurumları aracılığıyla gerçekleştirmektedir. RSF raporundaki önemli bir veri de araştırmacı gazeteciliğin cezalandırıldığının yazılması. Ünker’in davası araştırmacı gazeteciliğin nasıl cezalandırıldığına dair çok sayıdaki örnekten sadece biri” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın son üç yılda 2 bin 397 gazetecinin sarı basın kartının iptal edildiğine de değinen Topçu, “29 Kasım 2018’de 15 bin 202 olan sarı basın kartı sahibi sayısı, Nisan 2019’da 14 bin 759’a geriledi. Şu anda tek adam yönetimi olduğu için, hepimiz Saray’ın basın kartlarımızı onaylamasını bekliyoruz. Barış Yarkadaş’ın verdiği son bilgilere göre, OHAL döneminde 173 medya kuruluşu kapandı, üç bin emekçisi işsiz kaldı, 141 gazeteci cezaevinde, 800 gazetecinin basın kartı iptal edildi, 800 gazetecinin de pasaportuna el konuldu” dedi.
Gazeteci işsizliğinin nedenleri arasında medyada sermaye yapısının tekelleşmesini, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından medya kuruluşlarının kapatılmasını, İktidar baskısının artmasını ve sendikaların azalmasının yer aldığını belirten Topçu, “Gazeteciliğin sendikasızlaşma süreci derken, genel tabloyu dikkatlerinize sunmak isterim. Türkiye’nin sendikalaşma oranında durumu bu tablo ortaya koyuyor, elbette bu kötü tablodan gazeteciler de nasibini aldı, örneğin ülkenin en büyük sendikası olan Türkiye Gazeteciler Sendikası 1.260 üyesi olduğunu duyuruyor. Oysa basın sektörünün 10 bin kişiden oluştuğu değerlendiriliyor. Son 17 yıl, özel önemle incelenmesi gereken bir dönem, çünkü buraya kadar anlattığım sürece ilişkin tespitlerdeki olumsuzluklar ‘beterin beteri varmış’ dedirten cinsten” diyerek havuz medyasındaki sorunlar hakkında bilgiler verdi.
Havuz medyasında haberlerin aynı manşetle verildiğini söyleyen Topçu, şöyle konuştu:
“İktidar yandaşlığı ile gazeteciliği ayırmamız gerekiyor”
“AKP’den önce tuzun koktuğunu da daha bir vurgulamak gerek. 90’larda güçlenen patron dedik ya onların arzusuyla AKP iktidar olmadan hemen önce 2002 yılının ortalarında medya sahipliği konusunda önemli bir değişiklik yaşandı. Radyo televizyon kuruluş ve yayınları hakkında kanun değiştirildi. Yani AKP böyle bir sistemde kendini buldu, ilk dönemde medya patronlarının gücü devam etti, ancak AKP’nin ikinci dönemi basın tarihimize ‘havuz medyası’ tanımını kazandırdı. 2004’te önce Uzan’ların Star gazetesi TMSF’ye, ardından Ethem Sancak’a geçti. Ardından diğerleri geldi AKP’nin ikinci iktidarı döneminde 2007’den sonra havuz medyası kuruldu. O dönemde medya kuruluşları ve bazı büyük ihalelere paralel bir şekilde elden ele geçti. Turgay Ciner ve Dinç Bilgin arasında yaşananlar ve Sabah ATV grubunun da el değiştirmesi ve Çalık Grubuna geçişi, önemle hatırlanması gerekenler arasında. Bu süreçte bir yandan AKP’ye yakın iş insanlarının medya kuruluşları patronu olması sağlanırken bir yandan da Doğan grubu gibi güçlü medya kuruluşlarına yönelik baskılarla gazeteciler işlerinden olmaya başladı. 2007 yılında ilk işinden olanlar arasında Hürriyet’ten çıkarılan Emin Çölaşan vardı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ medyası tasfiye oldu.
Türkiye’de medyanın yüzde 90’ı artık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve iktidar yandaşı medyanın etkisi altında. Sadece Demirören grubunun yüzde 76’ya hakim olduğu belirtiliyor. Bu tekelleşmenin sonucunda aynı manşetler, aynı köşe yazıları Kabataş yalanı gibi yalanların ısrarla yazılıp, çizilmesi, gazetecilik değil elbette. İktidar yandaşlığı ile gazeteciliği ayırmamız gerekiyor ki, halka da anlatabilelim. Aksi takdirde gazetecilere duyulan güven azaldı diyenler haklı çıkar. Fakat şunu da gördük halk her şeyin farkında AKP’nin yarattığı bu yandaş sistem, kendini vurdu.”
31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimi’nin ertesi günü işine son verilen Topçu, yaşadıklarını ve işsiz gazeteciler için dijital medyanın önemine ilişkin ise “İşsiz kaldığımda şunu düşündüm, gazetecinin işsizi mi olurmuş? Olmuyor işte kendilerine mecra yaratıyorlar. ‘Bir Musibet Bin Nasihatten İyidir’ atasözünün tam yeri. AKP gazetecilerin gazetecilik faaliyetlerinden dolayı işsiz kaldıkları bir sistem yarattı. Ama elbette doğa boşluk kaldırmaz, gazeteciler kendi mecralarını, sosyal medya desteğiyle oluşturdu. Bloklar, YouTube kanalları, internet gazeteleri kısacası dijital medya umut veren bir mecra. Son yıllarda Türkiye’de internet medyası ana akım medya kuruluşlarından kovulmuş ya da istifaya zorlanmış özgürlükçü gazeteciler için korunaklı bir liman halini aldı. Bu alanda önde gelen haber portalları T24, Duvar, Diken ve Bianet gibi haber siteleridir. Bu portallar, eleştirel alternatif görüşler ve kaliteli gazetecilik sunsa da ulaştıkları kitle kısıtlı olup, araştırmacı gazetecilik için gerekli maddi kaynaklara da sahip değildirler. Şunun için önemli, haber üretiminin bir maliyeti var ve bu maliyeti bugüne kadar patronlar karşıladı. Yani bir başka deyişle ortaya çıkan sonuç şu oldu; parayı veren düdüğü çaldı. Dijital medya umut veriyor çünkü Türkiye’de henüz yaygın olmamakla beraber abonelik ya da bağış modeli dünyada hızla ilerlemeye başladı” sözlerine yer verdi.
“Basın sektörünün işsizlik oranları tarihi rekorda”
Türkiye’nin işsizlik problemini çözemediğini söyleyen Topçu, “TÜİK’in 2018 işgücü istatistiklerine göre işsizlikte en yüksek ikinci oran gazetecilikte. Resmi verilere göre her dört gazeteciden biri işsiz. Gazeteci işsizliği bir yılda yüzde 4,7 oranında artarak yüzde 23,8 oldu. 2001 yılında yaşanan krizin ardından 5 bin basın çalışanının işsiz kaldığı değerlendirilmişti. Yani Türkiye’nin işsizlikte tarihi rekor kırdığı belirtilirken, basın sektörünün işsizlik oranları da tarihi rekorda. Ancak dijital mecranın sunduğu imkanlar var ve işsiz gazetecilerin bu imkanlarla buluşması önemli. Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde Basın Evi’nin kuruluşu gibi imkanların artmasını dilerim. Bir de gazetecilerin örgütlerinin güçlü olmasını, çünkü tek başına mücadele etmek zor. Dijital medya alanındaki gelişmeler özgür ve bağımsız bir mecra oluşmasını sağlayabilir, özellikle Avrupa’da bu tartışılıyor ve abonelik, üyelik gibi sistemlerle patron baskısı bertaraf ediliyor. Dolayısıyla meslek örgütleri ile sektörün gelişmesinde etkin olmak önemli. Belki şimdi değil ama gelecekte umut ediyorum ki, özgür ve bağımsız bir gazetecilik yapılabilecek” diye konuştu.