6

“Özgürce Gülmeyi Unuttuk mu?” başlıklı online söyleşi düzenlendi

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Karikatür Dünyasında Baskı ve Sansür” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Söyleşide, Leman Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Karikatürist Tuncay Akgün, Türkiye’de son yıllarda basın ve ifade özgürlüğündeki sıkıntılı ve engellemeli gelişmelerin karikatür dünyasını nasıl etkilediğini, karikatür yayıncılığına özgü sıkıntıları anlattı

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında düzenlenen “Karikatür Dünyasında Baskı ve Sansür” söyleşisinin bu haftaki konuğu Leman Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Karikatürist Tuncay Akgün oldu. Karikatür yayıncılığına özgü sorunların ele alındığı söyleşide, çizerler üzerindeki baskılar, karikatür dünyasında ifade özgürlüğü atmosferi, kağıt maliyetleri dolaysıyla dergilerin yayın hayatına devam etmede yaşadıkları güçlükler, dijitalleşmeyle beraber karikatür dergilerinin geleceği, Türk toplumunun mizah anlayışı ve gazetelerdeki karikatür sayfalarının azalması konuları konuşuldu.

Şener, “Özgürlüklere ilişkin önemli noktaları dikkat çekici vurgularla okura ulaştırıyorlar”
M4D Kıdemli Politika Uzmanı ve Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener etkinliğin açılış konuşmasında “Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesinin önemli isimlerinden biri, özellikle gazetecilerin ulaşamadığı yerlere ulaşabilen tüm Türkiye’nin yakından takip ettiği, mizah dergilerinde önemli işlere imza atan Tuncay Akgün ile beraberiz. Karikatüristlerden öğrendiğimiz çok şey fazla var. Çoğu zaman bizim sayfalarca yazıyla aktarmaya çalıştığımız şeyleri onlar tek kareyle anlatabiliyorlar. Son günlerde Leman Dergisi’nin kapakları da gündem olmaya devam ediyor, ülkedeki özgürlüklere ilişkin önemli noktaları dikkat çekici vurgularla okura ulaştırmaya çalışıyorlar. Bu nedenle yaptıkları faaliyetin gazetecilik boyutu yadsınamaz” dedi.

Tuncay Akgün Kimdir?
Söyleşinin moderasyonu gazeteci Duygu Güvenç’in sorularından önce Akgün hakkında dinleyicilere bilgi verildi. İlk karikatürü 1977 yılında Gırgır dergisinde yayınlanan Akgün dünyanın en yüksek tirajlı üçüncü dergisi olan Oğuz Aral yönetimindeki Gırgır’da 1981 yılında profesyonel olarak çalışmaya başladı. Burada kendi adıyla karikatür köşesi ve Bülent Arabacıoğlu ile birlikte “Panoroma” isimli bir sayfa hazırlayan Akgün, aynı yıl İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünü bırakarak daha sonra YÖK müdahalesiyle MSÜ olacak DGSA (Devlet Güzel Sanatlar Akademisi) Resim fakültesine girdi. 1986 yılında bir grup arkadaşıyla Gırgır dergisinden ayrılarak Limon dergisin kuran Akgün, kısa bir dönem Avni dergisinde yönetmenlik yaptı. 1991 yılında bu kez Leman dergisini kurucuları arasında yer alan Akgün, Leman yönetmenliği devam ederken aynı yapı içerisinde L’Manyak, Öküz, Yeni Harman, Kaçak Yayın, Git, Fil, Bayan Yanı dergilerinin kuruluşlarına ön ayak oldu ve yönetmenliklerini yaptı. Leman’dan sonra Cadde isimli kitap yayınevini kuran Akgün, Leman dergisinde yarattığı “Bezgin Bekir” tiplemesi çok sevildi ve bir bant klasiği oldu. Bezgin Bekir, Ottomania (Kemal Aratan’la) gibi albümleri bulunan Akgün halen, kuruluşundan beri Leman dergisi yayın yönetmenliğini sürdürüyor.
Güvenç’in ülke gündeminin önümüzdeki haftalarda Leman’ın içeriğinde belirleyici olmasına ilişkin sorusunu yanıtlayarak konuşmasına başlayan Akgün, “Olağanüstü şeyler yaşıyoruz ama bir yandan da bu yaşadıklarımız artık bizi şaşırtmıyor. Biz ne yaparız; espri anında çıkan şeydir, dolayısıyla o çıkmadan önce yoğun mental hazırlık yapıyoruz. Muhtemelen önümüzdeki haftanın konusu ekonomideki gelişmeler, asgari ücret gibi konular olur” dedi.

Akgün, “Son zamanlarda kendimizi frenliyoruz”
Çizerlik dünyasındaki ifade özgürlüğü atmosferi hakkında anekdotlar sunan Akgün, otosansür veya sansürü aşma yolları konusunda, “En çok karşılaştığımız sorulardan biri sansür veya otosansür uygulanıp uygulanmadığı konusu. Şu konuya asla bulaşmayalım dediğimiz bir şey yok, biz bir şekilde yolunu bulup o konulara değiniyoruz. Esprinin esprisi vardır ancak son zamanlarda kendimizi frenliyoruz son beş altı yıldır gerçekten sert bir süreç yaşanıyor. Geriye dönüp bunu nasıl çizmişiz şimdi olsa yapabilir miyiz diye düşündüğümüz anlar oluyor. Dozu düşürdüğümüz haftalar oluyor fakat yine de bahsetmek istediğimiz politik figürleri yaratmada imtina etmiyoruz. Dergi yıllandı 30’uncu yılını kutladı, sonuçta yapacağımız kapak, bahsedeceğimiz konu ile tarihe not düşüyoruz, böyle bir sorumluluk hissediyoruz, yapmasak, atlasak veya gözden kaçırsak burukluk yaşıyoruz” sözlerine yer verdi.

“Hakkımdaki davaların sayısını hatırlamıyorum, tüm suçlamalardan yargılandım, ülkeyi terk etmek zorunda kaldım”
Çizerlik yaşamında en eleştirel karikatürleri 1990’lı yıllarda yaptıklarını ifade eden Akgün, “Profesyonel çizerliğe başladığım dönem 12 Eylül’dü, 1986 yılında Limon dergisini kurduk, 12 Eylül’ün kurumlar üzerinde etkisi sürüyordu. Limon’dan sonra 1991’den sonra Leman’ı kurduk ve dönemin en çok satan dergisi olduk. İfade özgürlüğünün ve Türkiye’de çalkantılı bir dönem yaşanıyordu ama bir yandan da her şeyin yükseldiği bir dönem yaşıyorduk. Bu dönemde çok etkili olduk. Kişisel olarak şunu diyebilirim, işe başladığımdan beri başım beladan kurtulmadı, çok ağır şeyler yaşadım. Açılan davaların sayısını hatırlamıyorum ama hemen hemen tüm suçlamalardan yargılandım, kesinleşmiş cezam oldu, uzun yıllar kaçak yaşadım, ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Hapse girecek vaktim yoktu çünkü dergiyi çıkarıyorduk, dolayısıyla bir hafta bile yaptığım işten yani dergiden kopmadım, her şartta derginin o hafta çıkarılması için ne gerekiyorsa yapmaya devam ettim. Hiçbir zaman güllük gülistanlık değildi, ağır baskı her zaman vardı. Turgut Özal’ın Gırgır’a gelip Oğuz Aral’dan onunla ilgili kapakları istediği ama aynı Özal’ın beni mahkûm ettirdiği, arkadaşlarımız hapse koyduğu durumlar yaşadık” dedi.

“Güzel bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ancak bizlere dönüşü çok sert olabiliyor”
Akgün devamla, “Bu olaylardan sonra yakın geçmişte her ne kadar iyimser bir hava varmış gibi görünse de aslında hiç öyle olmadı. İlk olarak Musa Kart’a yönelik açılan dava bizi şaşkınlığa sürükledi. Bu sadece bir kedi karikatürüydü ama buna alındılar. Burada sanırım bizim anlamadığımız başka hassasiyetler varmış ki hala farkına varamadığımız hassasiyetler bunlar. Basının tamamen kontrol altına alındığı, pek çok gazetecinin mesleğinden edilmesi, işsiz bırakılması, hapiste tutulması, yargılanması ile Türkiye dünyada en çok gazeteciyi ceza evinde tutan ülke sıralamasında en üstlerde yer almaya başladı. Üstelik bunların hepsi akıl almaz suçlamalarla gerçekleşiyor, iklim bu. İklim böyleyken başka baskı mekanizmaları harekete geçiyor, sosyal medya trolleri gibi, hedef göstermeler ve hemen sonra başlayan yargı süreçleri. Bunları konuşmak bile tatsız çünkü biz neşeyi bir arada tutmaya çalışan bir iş yapıyoruz. Bu atmosfer maalesef bizlere de kapaklarımıza da yansıyor. Bazı trajedilerin esprisi gerçekten yapılamıyor, o kadar ağır oluyor ki… İnanılmaz bir kutuplaşma içindeyiz, kimsenin kimseye tahammülü yok, espriye olan tahammülsüzlük açıkçası bizler açısından çok yaralayıcı. Güzel bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama çok sert bir şeye çarpıyor veya bize dönüşü çok sert olabiliyor” ifadelerine yer verdi.

“Bu ülkede yayıncılık yapmak bu ekonomik şartlarda imkânsız görünüyor”
Kur dalgalanmaları nedeniyle girdi maliyetlerinde yaşanan artış dolayısıyla derginin yayın hayatına devam etmesine ilişkin ön görülerini paylaşan Akgün, yayın yasaklarına ilişkin de, “Yayın yasağı gelen karikatürler oldu, 15 Temmuz darbe girişimi ertesinde, yaptığımız darbe kapağı özel sayısı Twitter’da dünya ölçeğindeki en uzun süren gündemlerden biri oldu ama buna karşın çok ağır linç yaşadık. Binamız basıldı, o gün her şey olabilirdi. Matbaaya geldiler, dergilere el koydular ve ertesi gün dükkanlara dağıtılan dergileri tek tek topladılar. O dönem dergiyi çıkarmaya devam edebilir miyiz diye epey düşündükten sonra devam etme kararı vermiştik. Birkaç sene önce yine kurdaki sıçrama karşısında küçük, minyatür ölçekte Leman çıkarmaya karar verdik. Bu aynı zamanda aslında kapatılan kağıt fabrikası ile beraberinde getirdiği kağıt krizine karşı da bir meydan okumaydı çünkü biz SEKA’nın kapatılma sürecinde oradaydık ve olayların buraya varacağını tahmin ediyorduk, nitekim kur artışı kağıt yayıncılarını komaya soktu. Bu ülkede yayıncılık yapmak bu ekonomik şartlarda imkânsız görünüyor. O günden bugüne hiçbir iyileşme olmadığı gibi durum üç dört kat daha kötüleşti. Şu an kağıt yayıncılığı yapmanın tirajın ötesinde bir rasyonalitesi yok, bu kitap, dergi ve gazete gibi tüm basılı yayınlar için geçerli. Dördüncü güç olan basının aslında imha olması, ifade özgürlüğünün sadece ekonomik nedenlerle imha olması dehşet verici, bizde bu dehşetin içindeyiz, bunu sürdürüyoruz ama yarın çıkarmaya devam edecek miyiz sorusuna verecek cevabımız yok” diye konuştu.

“Mizah dergilerinin yaşaması bundan sonra çok zor”
Karikatür dergilerinin dijital platformlara taşınmasına ilişkin değerlendirmede bulunan Akgün, karikatür dergilerinin Türkiye’deki geleceğine ilişkin, “Dijitalleşme kaçınılmaz, buraya çok yakınız, benim de birtakım girişimlerim var. Önemli olan bunu kağıtla beraber yapmak. Tiraj düşüşünün ötesinde şöyle bir gerçek var, indirme sayısına baktığımızda altın dönemlerimizdeki satış rakamlarımızı aşan rakamlar görüyoruz sadece haftada 200-300 bin indirilmiş dergimiz var. Ancak bunun ekonomik dönüşünü henüz alamıyoruz, belki de biz bu mekanizmayı henüz verimli kullanamıyoruz. Dünyada en çok paylaşılan şeyler arasında karikatür yer alıyor ama dijital ortamda paylaşılan bu karikatürlerle nitelik kaybı oluyor. Bu karikatürler ananommiş gibi paylaşılıyor elbette kimileri bunu kasten yapıyor kimi de iyi niyetle. Ses kaydını tanımlayan programlar var veya müzik alanında telifler var ancak çizgide böyle bir şey yok. Biz sadece eğlence maksadıyla çizmiyoruz, elbette eğlendirecek bu çizgiler ama bizim bir meselemiz olduğu için bu dergileri çıkarıyor, bu mizahı yapıyoruz. İnternetteki dolaşımda sanki böyle bir kaygısızlık var, okuyup geçelim gülelim anlayışı var. öte yandan karikatürün Türkiye’deki geleceğiyle ilgili hiçbir endişem yok fakat mizah dergilerinin geleceğiyle ilgili endişeliyim. Yıllardır kaç kuşak okurumuz oldu, hepsi bizi hisseden insanlar dolayısıyla endişeleniyorlar, haklı bir endişe bu. Mizah dergilerinin yaşaması bundan sonra çok zor. İşin dijital kısmı kaçılmaz bir şekilde gelişerek, sürecek. Dergimizin kimyasını oluşturan, güçlü yol arkadaşlarımız, okuyucularımız var, bir ömrü bir gençliği beraber yaşadığımız, yan yana omuz omuza durarak, geliştirdiğimiz bir hikayemiz var. Bunlar tesadüfen olmuş şeyler değil. Burada oluşan ruh ve kimya dijitalde oluşabilecek mi? Genç arkadaşlarımızdan inanılmaz bir ilgi var, görsel dünyanın gelişimiyle beraber çizer olarak müthiş bir kuşak yetişiyor fakat bu yollar tekrar beraber yürünebilecek mi? bilmiyorum” bilgisini verdi.