6

“Milli Egemenlik ve Cumhuriyet” başlıklı online söyleşi gerçekleştirildi.

Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Milli Egemenlik ve Cumhuriyet” başlıklı online söyleşi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü gazeteci Zeynep Gürcanlı’nın yaptığı söyleşinin konukları ise eski parlamenterler Şevket Bülend Yahnici ve Uluç Gürkan oldu.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, etkinlik konuşmacılarının siyasetin hem sağında hem de solunda temsil kabiliyetine sahip isimler olduklarını belirterek, “Değerli Uluç Gürkan hem mesleğimizden biri hem de meclis başkanlığı yaptı, Şevket Bülend Yahnici de mesleğimizden gelen bir isim ve uzun yıllar merkez siyasette önemli roller aldı. Bugün cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, hangi açılımlarla dünyaya geldiğini, egemenlik kavramının evrimini ve geldiğimiz noktayı tartışacağız. Avrupa Birliği, son ülke raporunda ülkede egemenliğin ciddi darbe aldığını ve bunun da Cumhurbaşkanlığı sisteminden kaynaklandığını ifade etti, bunun ne anlama geleceğini de konuşacağız” dedi.
19, 20 ve 21. Dönem Ankara Milletvekili, TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, söz konusu Avrupa Birliği raporuna ilişkin görüş belirterek, AB raporlarının genellikle önyargılı olduğunu ve haksızlık içerdiğini, ancak bu rapordaki eleştirileri haklı bulduğunu ifade etti. Dış İşleri Bakanlığı’nınsa, rapora ilişkin bildirisinin bu eleştiriyi perçinlediğini vurgulayan Gürkan, bildiride yer alan “Ahde vefa” kavramının mültecilik meselesine gönderme yapsa da, uluslararası ilişkilerde bir karşılığı olmadığını ve Türkiye’nin cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan beri bu tür ifadeleri hiçbir yerde kullanmadığını söyledi. AB’nin eleştirisinin ise tek adam yönetimindeki Türkiye tablosunu hedef aldığını belirtti.
Gürkan, 1923 Kemalist Türk devriminin tarihi etkileyen üç büyük devrimden biri olduğunu kaydederek, diğerlerinin ise Fransız ve Sovyet devrimi olduğunu dile getirdi. Türk devriminin biçimsel olarak halk egemenliği olduğunu ve Mustafa Kemal’in kendi başına bir ordu kurarak değil, yaptığı miting ve kongrelerle halkın iradesini sağlamaya çalıştığını söyledi. Gürkan, dünyada hiçbir kurtuluş savaşı ya da devrimin Türkiye’deki gibi parlemento eliyle gerçekleşmediğine vurgu yaptı.

Gürkan, “Şu anki parlemento sadece görünüşte var”
Atatürk’ün başkomutanlığı bile zaman sınırı içinde meclisten aldığını ve milli irade ile Urfa, Maraş ve Antep’in övgü isimleri aldığını kaydeden Gürkan, Hindistan’ı İngiliz sömürgesinden kurtaran lider Mahatma Gandhi’nin, Atatürk için “Mustafa Kemal’in utkusu dünya için bağımsızlık sancağıdır” ifadesini kullandığını belirtti. Gürkan, “Ünlü İngiliz tarihçi Kurtuluş Savaşı’nın, dünyaya verdiği antiemperyalist ilhamı hiçbir devrim yaratamamıştır, diyor. Marksist tarihçi Eric Hobsbawm ise dünya tarihi içinde Türkiye’nin yeterince anlaşılamadığını belirterek, tarihsel sonuçlarının büyük olduğunu söylüyor. Fazıl Say’ın babası Ahmet Say ise Almanya’da müzik eğitimi sırasında 1956 yılında karşılaştığı bir Cezayir bağımsızlık savaşçısının çantasında Atatürk portresi olduğunu anlatıyor. Gerek Cezayir’in bağımsızlığından sonra Ahmed bin Bella’nın Time dergisindeki röportajında, gerek Fidel Castro’nun röportajlarında Atatürk’ün devrimine övgü vardır. UNESCO 1981 yılını Atatürk yılı ilan ediyor ve tarihi bir miras olarak değil, geleceğe bir öneri olarak… AKP dönemi ile birlikte dünyaya ilham olma özelliğini yitirdik. Bugünkü faiz saçmalığı da din erki politikalarının sonucudur” dedi.
Gürkan, mevcut anayasanın ikinci maddesi olan “Türkiye, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” ilkesinin ise uygulamada geçerliliğini kaybettiğini belirterek, demokrasinin sadece adının kaldığını, tek adam rejimine gelene kadar eksikleri olsa da Türkiye’nin demokrasi sıralamasında özgür işleyen demokrasiler içinde yer aldığını ancak şimdi özgür olmayan ülkeler içinde yer aldığını ifade etti. Sosyal devlet olma özelliğinin ise özellikle pandemi döneminde halkına en az desteği veren ülkelerden biri olarak yitirdiğini, hukuk devletininse adının bile olmadığını sözlerine ekledi. Gürkan, şimdiki yapının 1924 Anayasası’na göre savunulduğunu dile getirerek şunları söyledi:
“O anayasada kuvvetler birliği ilkesine göre hareket ediliyordu deniyor, bence yanlış. 1924 Anayasası yetkiyi tek adama vermiyor, TBMM yürütme erkini seçtiği cumhurbaşkanı ve hükümet eliyle kullanıyor. Meclis seçiyor, yargı o kuvvetlerin içinde sayılmıyor. Fakat Avrupa faşizm, nazizm gibi yapılara giderken ve demokrasi işlemiyorken, o tarihte demokrasisi ilerleyen tek ülke Türkiye. Tek parti olmasına rağmen parlementer düzenin işlerliği, tek partiden seçilenlerin muhalefet etme özgürlükleri mevcut, bugün çok parti var ama içeriği kalmadı.
Cumhuriyet kurulurken ulus devlet oluşturulurken yaratılan bir milli bilinç var. Türkiye Cumhuriyeti kuran, Türkiye halkıdır diyor Atatürk, etnik kökeni ve inancı ne olursa olsun… Türk ulusu diyor. Bu milli bilinç kaldırıldı, andımız kaldırıldı, kitaplardan ulusal kahramanlarımız traşlandı, milli bayramları kutlamak, Atatürk anıtına çelenk koymak sınırlandırıldı. Amaç ümmete dönüştürmek. Cumhuriyeti oluşturan millet egemenliği yerine, etnik ve dini farklılıklar üzerinden bir ayrışma projesi sürdürülüyor. Bu son derece tehlikeli… Türkiye’de siyasetteki çürümüşlük çözüme değil, sadece bataklığın sürmesine katkı yapılabilir. Şu anki parlemento sadece görünüşte var, 27 Mayıs askeri darbesinden sonra kurulan danışma meclisi hatta 12 Eylül sonrası atanan danışma kurulu kadar etkili mi, kuşkuluyum…”

Yahnici, “29 Ekim millet egemenliği düşüncesinin taçlanmış hâlidir”
21. Dönem Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici, egemenlik kavramının Mustafa Kemal ve arkadaşlarının arasında Bandırma gemisinden beri var olduğunu ve milli egemenliğin Atatürk’ün Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta yaptığı kongrelerle pekişerek, kendi iradesini halkla birleştirme kaygısı güttüğüne dikkat çekti. 23 Nisan 1920 tarihinin milletin iradesinin parlemento eliyle temsili olduğunu ve 1920’nin egemenlik kavramı açısından “Egemenlik kayıtsız şartsız millettindir” sözünün tarihi olduğunu söyleyen Yahnici, Mustafa Kemal’in illerdeki kongre turunu yapmasaydı, Ankara’da da coşkuyla karşılanmayacağını söyledi. 1920’den 1923’ e kadar en basit konulardan savaşlara kadar her kararın parlementoya sunulduğunu ifade eden Yahnici, şöyle konuştu:
“29 Ekim millet egemenliği düşüncesinin taçlanmış hâlidir. Değerlendirirken milli egemenlik yolu ve ülküsünün, cumhuriyet ve devlet hâline gelmesinin tarihi olduğunu hatırlayalım. O tarihten bu yana büyük gayret içinde ileri demokrasiyi yakalamak için tüm dünyada olduğu gibi mücadele ediyoruz. Batı, Stalin’i, Hitler’i, Mussolini’yi gördü, 1945 yılından sonra demokrasiyi kurdu. Dünya diktatöryel, oligarşik sistemlerle savaşırken Mustafa Kemal asla bu yönde bir gelişimin kurbanı olmadı, her daim aklındaki konuyu milletle yapmak oldu.
Kararların tek adam tarafından alınması, bir imzayla çıkan ve meclise sunulmadan geçen kararnameler… 20 senedir Türkiye Anayasaya uygunluk denetimi görmedi. 2002’den beri Anayasa Komisyonu toplanamıyor, parlemento dışarıda kaldı. Vesayet bitmedi, SETA bir vesayet sistemi değil mi? Seçilmemiş üç kişi, Fuat Oktay, Fahrettin Altun ve İbrahim Kalın yönetiyor ülkeyi. 2018 yılından beri egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil, Cumhurbaşkanlığı sitemindeki tek adam rejiminindir. Herşey ona bağlı, onu etkileyen kişiler var bir de… Neticede seçilmemişlerden müteşekkil bir kabineyle karşı karşıyayız, seçilmiş iradesi ortadan kaldırılmıştır…”