“Haberin Ağır Bedelini” onu ödeyenler anlattı
Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi”nin III. Uluslararası Yıllık Konferansı “Haberin Ağır Bedeli” ikinci gününde süren etkinliğin ardından sona erdi. Çevrimiçi ve fiziki ortamda gerçekleştirilen konferansa, çok sayıda gazeteci, akademisyen ve STK temsilcisi katıldı. Konfernasın kapanış konuşmasını yapan ve genç meslektaşlarına seslenen Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, ünlü komedyen Danny Kaye’nin New York Senfoni Orkestrası’nı yönettikten sonra kurduğu cümleyle sözlerini noktaladı. Tüm projeyi özetleyen Bilgin, katılımcılara şöyle seslendi, “Sizi bilmem ama benim ruhum duydu…”
Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi”nin III. Uluslararası Yıllık Konferansı “Haberin Ağır Bedeli” ikinci gününde süren etkinliğin ardından sona erdi. Çevrimiçi ve fiziki ortamda gerçekleştirilerek çok sayıda gazeteci, akademisyen ve STK temsilcisinin katıldığı konferans, “Baskı ve Savaş Tehdidi Altında Gazetecilik” başlığı altında, Ukrayna Milli Gazeteciler Sendikası Başkâtibi Lina Kushch’un çevrimiçi katılımı ile başladı.
Kushch, Ukrayna’nın en büyük gazeteci örgütenmesi olarak bölgedeki gazetecilere destek olmak için, savaş bölgelerinde gazetecilik konulu online bir eğitim verdiklerini ve uluslararası yardımlara müteşekkir olduklarını belirtti. Kushch, savaş boyunca en az 10 gazetecinin yaralandığını, altı gazetecinin tutuklandığını ve bir gazetecinin de, mesleğini bırakması karşılığında babasının Rus ordusunca rehin alındığını ifade etti. Ukrayna’da sivil halkın dayanışma sergilediğini ve savaşın üç ay içinde bitmesini beklediklerini dile getiren Kushch, “Ukraynalılar için Türkiye’den gelen destek çok önemli, Türk medyasının savaşı her anıyla paylaştığını biliyoruz” dedi.
Gazeteci Tina Dvalishvili, “Yüksek sesle Rusya’nın işgalci olduğunu dile getirmeliyiz”
Oturuma bir video mesaj ile katılan ve Gürcistan’daki durum hakkında bilgi veren Gazeteci Tina Dvalishvili, Gürcistan’daki gelişmelerin, Kafkaslar ve Avrupa’daki gelişmelerden bağımsız olmadığını vurgulayarak, Gürcistan’da oligarşik bir rejim olduğunu ve Rusya’daki Gürcistanlı milyarder Bidzina Ivanishvili’nin, Rus yetkilileriyle olan yakın ilişkisi nedeniyle, Rusya aleyhinde yorum yapamadığını belirtti. “Gürcistan hükümeti ve halkı birbirinden farklı noktalarda” diyen Dvalishvili, Gürcistan medyasının fiziksel ve ahlaki olarak saldırı altında olduğunu ve gazetecilere karşı yıllardır saldırı ve hak ihlali yapıldığını dile getirdi.
“Hükümet kanadından da gazetecilere yönelik baskı var, siyasiler programlara katılmıyorlar, gazetecilerin sorularına yanıt vermiyorlar çünkü kendileri böyle olmasına karar vermişler” diyen Dvalishvili, Gürcistan halkının Ukrayna Savaşı hakkındaki fikrinin, bunun bir savaş olduğu ve Rusya’nın orayı işgal ettiği yönünde bulunduğunu söyledi. Gürcistan hükümetinin ise tamamen farklı görüşte olduğunu belirten Dvalishvili, “Bizler uygulanan yaptırımlara katılmalı ve yüksek sesle Rusya’nın işgalci olduğunu dile getirmeliyiz. Bu zor şartlar altında medyanın çalışmasını destekliyoruz” diye konuştu.
Prof. Dr. Yaman Akdeniz, “Sadece bilinen kişiler değil, sıradan vatandaşlar bile Facebook’taki bir beğenisi nedeniyle cezalandırılıyor”
“İfade özgürlüğü ve dezenformasyon” başlığını taşıyan ve moderatörlüğünü gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği oturumun konuşmacılarından İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından Prof. Dr. Yaman Akdeniz, konuşmasına AKP tarafından vergi ve ekonomi paketi olarak TBMM’ye sunulan yeni yasa teklifinin 34. maddesini değerlendirerek başladı. Akdeniz, söz konusu maddede yer alan “itibarın korunması”yla ilgili kanunun, şirketlerin itibarının korunması ve onların itibarına zarar verecek tipten açıklamalara para ve hapis cezası verilerek, başta medya ve insan hakları savunucuları olmak üzere herkesi dolaylı yoldan susturmaya çalıştıklarını söyledi.
Akdeniz, “Zaten medyamız uzun zamandır baskı altında. Çeşitli yöntemlerle susturulmaya çalışılıyor; cezalar ve erişim engelleri gibi… Bunların hepsi sadece hükümete değil, ona yakın kişi ve kurumlara karşı medyayı susturmakta yeni bir silah olarak kullanılıyor” dedi. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun TCK’nın 299. madde ile uzun zamandır mevzuatta olduğunu kaydeden Akdeniz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan önce çok sık kullanılmazken, Erdoğan’dan sonra cezaların artışa geçtiğini belirtti. Akdeniz, bu suç kapsamında, 160 bin 189 ceza soruşturması, 35 bin 507 ceza davası, 12 bin 81 kişiye mahkumiyet, 11 bin 943 kişi hakkında hükmün açıklanmasının geride bırakıldığını, 3 bin 625 kişinin hapse girdiğini, 5 bin 665 kişinin de beraat ettiğini ifade etti. Akdeniz, sadece bilinen kişilerin değil, “sıradan vatandaşların da bir Facebook beğenisi nedeniyle bile” cezalandırıldığını söyledi.
Emre Kızılkaya “Gazetecinin, gerektiğinde ticari itibara zarar vermesi söz konusudur”
Emre Kızılkaya ise söz konusu yasal düzenlemeye sansür perspektifinden bakıldığında, geçen yılki düzenlemelerin ardından şirket itibarına yönelik haberlerin sildirildiği ve haber arşivlerinin temizlendiğini kaydetti. Kızılkaya, “Muğlak bırakılan ve yargının takdirine bırakılan itibar meselesinde, ticari çıkarlar söz konusu. Aslında gazetecinin gerektiğinde ticari itibara zarar vermesi söz konusudur. Kamuoyu yararı bunu gerektirir” dedi.
Dezenformasyonun “bilginin öldürülmesi” olduğunu ve bunun sadece siyasetle ilgili olmadığını belirten Kızılkaya, haberin akışını etkileyen unsurların, siyasi, ekonomik, ticari, teknolojik, toplumsal ve psikolojik olduğunu dile getirdi.
Dilek Gappi, “Türkiye’deki örgütlü yapılar yeterli değil”
Konferansın, “Basın özgürlüğü, dezenformasyon ve meslek örgütlerinin bakışı” oturumu, Gazeteci Sedat Bozkurt’un moderatölüğünde devam etti. Oturumun ilk konuşmacısı olan İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, basının sorunlarının çözülmesi için “sil baştan” yapılması gerektiğini ve gazecinin kim olduğunun tanımlanmasının elzem olduğunu belirtti. Gappi, “Gazeteci eşik bekçisidir, eşik bekçiliği toplumu dizayn eder, eskiden geleneksel medyanın gazetecileri, basın etik kuralları çerçevesinde toplumu şekillendirmenin bir parçasıydı ama artık öyle bir karmaşa içindeyiz ki, enformasyon bile kalmadı. Bu bilgi kirliliği içinde, eski tabloda durum, yüzde 70 gazeteci, yüzde 30 gazeteci değilken, şimdi tam tersi geçerli. Inanılmaz bir geçiş sürecindeyiz. Bu noktada kendimizi yeniden şekillendirmek zorundayız, cesaretli olmalıyız. Türkiye’deki örgütlü yapılar yeterli değil, o kadar çok örgüt var ki… Biz yeniden bu sektörü stratejik anlamda var etmek durumundayız, bundan kaçarsak bunun bedelini genç meslektaşlarımız öder” dedi.
Kemal Aktaş, “Torba kanunların kendisi dezenfermasyon”
Daha sonra söz alan Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, torba kanunların kendisinin dezenformasyon olduğunu vurgulayarak, içinde birbirinden farklı çok sayıda kanun olan torba yasanın, toplumsal yaşamın yönetim yapısıyla ilgili olarak hayati düzenlemeler içerdiğini belirtti.
Aktaş, aylık olarak Meclis’in yürütmeyi denetleme görevini ne ölçüde yaptığını araştıran bir çalışma yaptığını söyleyerek şöyle konuştu:
“2018 sonrası, 27. yasama dönemi içinde iktidar bloğu 600, muhalefet ise 3000’in üzerinde teklif vermiş. 600’ün 172’si yasalaşmış ama muhalefetin verdiği hiçbir teklif yasalaşmamış. Bu çok çarpıcı… Torba kanunu yapısı, birbirinden farklı yasaları içerdiği için, ne kamu ne de milletvekilleri sağlıklı bilgiye sahip olup onu yorumlayacak, sorgulayacak ve katkı sunacak bir pozisyon bulabiliyor. Araştırma ve soru önergeleri de var, 2018 yılından itibaren basın özgürlüğü ve basının sorunları konusunda, Meclis’te olumlu ya da olumsuz ne yapıldığına bakınca, 72 yasa teklifi verilmiş, 70’i muhalefete ait ve bunlardan sadece ikisi yasalaşabilmiş, AKP ve MHP’nin ortak imzalarıyla gelmiş. Birisi, TRT payının elektrik faturalarından kaldırılması, diğeri de internetle ilgli düzenleme.”
Can Güleryüzlü, “Gazetecilik bir toplumsal bellek işidir”
Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Can Güleryüzlü, haberciliğin dünyanın her yerinde ağır bir bedel ödediğini ve gazeteciliğin otoriter anlayışlara, antidemokratik yapılara karşı verilen bir mücadele olduğunu belirtti. “Gazetecilik bir toplumsal bellek işidir, bizim savunduğumuz sadece mesleki özgürlük değil, halkın özgürlüğüdür. Habercilik büyük bir kriz yaşıyor, insanlık krizinin en büyük yansımasını gazetecilikte görüyoruz. Gazetecilik, genetiğiyle oynanmış bir düzeye getirilmiştir” diyen Güleryüzlü, gücün merkezileşmesinin, antidemokratik anlayışların hâkim olmasının ve teknolojinin medyayı giderek algılarla yönlendiren bir yapı arz ettiğini ve içini boşalttığını söyledi.
Gökhan Durmuş, “Örgütlerdeki ayrılıkların öne çıkması, sekiz-10 yılda mesleğin darbe almasına neden oldu”
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, TGS’nin hem bir meslek örgütü hem de bir sendika olduğunu hatırlatarak, Türk medyasının her dönem iktidarın hedefinde olduğunu belirtti. Durmuş, “Basın, katliam, cinayet ve cezalarla her dönem susturulmaya çalışıldı ama yakın tarihimizdeki gibi bir saldırı daha önce olmamıştı. Medya sahipliği değişti, iktidar kontrol etmeye başladı. Eskiden iktidarları destekleyen kalemler vardı ama medyanın tamamının kontrol altına alındığı bir dönem olmamıştı” dedi. Durmuş, gazetecilerin sorunlarının arttığı oranda, meslek örgütlerinin de sayıcı arttığına vurgu yaparak, “Bunun sokakta bir etkisi olmadı. Örgütlerdeki ayrılıkların öne çıkması, sekiz-10 yılda mesleğin darbe almasına neden oldu” diye konuştu.
Mustafa Hoş, “Mahkemeye gitmek benim için sıradan bir iş hâline geldi”
Konferansın ikinci yarısında haberleri nedeniyle bedel ödeyen beş gazeteci bir araya geldi. Kenan Şener’in moderatörlüğünde buluşan gazetecilerden Mustafa Hoş, hakkında devam eden 11 dava olduğunu ve ikisinin kesinleşmiş mahkumiyet olduğunu, 1 yıl 3 ay hapis cezası aldığını söyledi. 2018 yılından itibaren geçerli olan 40 bin liralık cezanın ise faiziyle ödeme koşuluyla kesinleştiğini belirten Hoş, davalarından altısının da kitaplarından dolayı açıldığını kaydetti.
“AKP ile birlikte bir anlamda suç makinesine dönüşen bir insan” olduğunu vurgulayan Hoş, bu süreçte mesleğe bakışının değişmediğini ifade ederek, “Mahkemeye gitmek benim için sıradan bir iş hâline geldi. Hayatımın büyük zamanı mahekemede geçmeye başladı. Başak bir şey yapmaya fırsatı olmayan birine dönüştüm. Eğer başınız belaya girmiyorsa, onların istediği gibi bir gazetecilik yapıyosunuzdur” dedi.
Hazal Ocak, “2019 yılından sonra vaktimi habere ayırmak yerine, adliye mesaisi yapmaya başladım”
Gazeteci Hazal Ocak da deneyimlerini paylaşarak, mesleğe başladığı 2012 yılında da Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda kısıtlamalar olduğunu, ancak bugün gelinen noktanın çok daha başka bir boyutta yaşandığını dile getirdi. Ocak, sürmekte olan yedi davası olduğunu ve bunların, mesleğe başladığından beri yaptığı kent hakkı bağlamındaki haberlerine ilişkin olduğunu söyledi. Ocak, “Boğaz Manzaralı Lüks Müştemilat” haberi nedeniyle, iktidara yakınlığıyla da bilinen iş insanı Mehmet Cengiz tarafından 1 milyon liralık tazminat davası açıldığını ifade ederek, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, Kanal İstanbul’dan ucuza aldığı arazinin imara açılmasıyla değerinin arttığı yönündeki haberi nedeniyle de hakkında hakaret davası açıldığını kaydetti. Bu davadan beraat ettiğini sözlerine ekleyen Ocak, “Boğaz’da Kaçak Var” haberi nedeniyle de, hakkında terör soruşturması açıldığını dile getirdi. Ocak ayrıca, 31 Mart’ta görülecek duruşmasından bir gün sonra TGC’den ödül alacağını da belirterek, 2019 yılından sonra, vaktini habere ayırmak yerine, âdeta “adliye mesaisi” yapmaya başladığını kaydetti.
Hayri Demir, “11 ayda 314 duruşmada en az 668 gazeteci yargılandı”
Haberin ağırlaşan Bedeli” raporlarıyla gazeteci davalarını izleyen gazeteci Hayri Demir, Mart 2021 ile 2022 dönemi gazeteci davalarının bilançosunu sundu. Demir, kendi hakkında da üç dava ve 32 yıl hapis cezası istemi olduğunu söyledi. “Bir yıldır medya organlarının dikkatini bu konuya çekmeye çalışıyordum” diyen Demir, 11 ayda 314 duruşmada en az 668 gazetecinin yargılanmasının haberin ne kadar ağır bir bedel içerdiğini gösterdiğini söyleyerek, “Istenilen hapis cezaları sekiz kez ağırlaşıtırılmış müebbet, aynı zamanda 9056 yıl hapsi istemiyle yargılanıyorlar. Bunu, ağır para cezaları izliyor, istenilen meblağ 3 milyon 110 bin TL… Bir de ceza alanlar var. 36 gazeteci, 100 yıl 9 ay iki gün hapis cezası almış. Bu veriler, bize Türkiye’de gazeteciliğin ne kadar zor olduğunu gösteriyor” dedi.
Genç gazeteciler için özel oturum
Genç gazeteciler için düzenlenen özel oturumda ise gazetecilikte alternatif ve yeni mesleki eğitim olanaklarını, genç gazetecilere haber eğitimi veren kurumların temsilcileri anlattı. Gazeteci Özlem Akarsu Çelik’in yönettiği oturumda, ilk konuşmacı, M4D GC Akademi’yi anlatan Gazeteci Dicle Kavak Ekmekçi oldu.
Ekmekçi, GC Akademi’nin, yeni medyanın önem kazanmasıyla birlikte 24 saat çevrimiçi eğitim verdiğini, duayen gazetecilerin de zaman zaman ilglili eğitimde ders anlattıklarını söyledi. Ekmekçi, 18 eğitim modülü ve 51 eğitmen olduğunu, çok kapsamlı bir gazetecilik eğitimi verdiklerini vurguladı.
Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin mesleki eğitimlerini anlatan Turgay Türker, verdikleri alan eğitimiyle zoom üzerinden 650 öğrenciye ulaştıklarını ve söz konusu eğitimin ardından katılımcılara sertifika verdiklerini söyledi. Medya okulu projesi ile özellikle Anadolu’daki genç meslektaşlarının kolektif bir haber üretme faaliyetine geçmeleri için destekte bulunduklarını kaydeden Türker, “Sadece ekomoni alanında değil, foto muhabirler, haber kameramanları gibi meslekte uzman kişilerle eğitim vererek, bu arkadaşlara hem haber hem de görseli birleştirebildiği bir deneyim sunduk” dedi.
Doç.Dr. Tezcan Durma, “STK’lar için hak temelli gazetecilik eğitimi verdik”
Medya ve Hukuk Çalışmları Derneği, Gazete MLSA’Dan Barış Altıntaş, destek verdikleri gazeteciler arasında 106 müvekkilileri olduğunu ve dördünün cezaevinde olduğunu belirtti. Gazetecilikte usta-çırak ilişkisinin önemine işaret eden ancak günümüzde bunu mümkğn olmadığını ifade eden Altıntaş, amaçlarının duayen gazeteciler ile katılımcıları bir araya getirerek, bu sürecin ardından, altı ayda bir basılı gazete çıkarmak olduğunu söyledi.
Atölye BİA’yı anlatan Öznur Subaşı ise Bianet’in üç ana faaliyeti olduğunu, bunlardan birinin Türkçe, Kürtçe ve İngilizce haberler, diğerinin erkek şiddeti çetelesi ve üçüncüsünün de gazetecilik eğitimleri olduğunu belirtti. Söz konusu eğitimlerin 1997 yılında başladığına ve önceleri yerel basını güçlendirme niyetini taşıdığını söyleyen Subaşı, zamanla bunun kapasite geliştirme faaliyetine dönüştüğünü ve eğitimlerin bir kaç gün ila bir haftayı kapsadığını dile getirdi. Küçük bir haber merkezi gibi çalıştıklarını kaydeden Subaşı, daha sonra katılımcıların haberlerini telifli şekilde sitelerinde yayınladıklarını ifade etti.
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın çalışmalarını ve haber eğitimindeki dönüşümü anlatan Doç. Dr. Tezcan Durna ise altı süreyle siyaset ve tarihten haber yazamaya kadar derinlikli bir eğitim verdiklerini ve son dönemde söz konusu eğitime beş kişinin katıldığını söyledi. Durna, pek çok kurumla ilişkisi olan vakfın, geçmişte katılımcıları sektöre önce stajyer sonra gazeteci olarak kazandırdığını, ancak son yıllardaki basın üzerindeki değişimle bu imkânın sınırlandığını belirtti. 2020 yılında bir AB ile hayata geçirdikleri bir proje ile STK’lar için hak temelli gazetecilik eğitimi verdiklerini de anlatan Durna, mevcut stüdyolarını kamu yararına iş yapanlara açtıklarını da sözlerine ekledi.
M4D Projesi ile etkili hâle gelen haber mecraları
Konferansın son oturumunda, M4D Projesi destekleriyle kurulan, büyüyen ya da daha etkili hâle gelen haber mecralarından gazeteciler söz alarak, deneyimlerini paylaştı. Merve Kartal’ın moderatörlüğündeki oturumunda, Gazete Rüzgârlı’dan Merve Filiz Yavuz, iki yıldır faaliyet gösteren yayın organının, Ankara’da gazetecilik eğitimi almış ve stajyerlik deneyimi olan 20’den fazla genç meslektaşı tarafından kurulduğunu belirtti. Yavuz, M4D Beda ile teknik destek aldıklarını ve bu desteğin kolaylaştırıcılık sağladığını, ayrıca 25’ten fazla gazetecinin telifli haber yaptığını söyledi.
Gaziantep Reform Haber’den Murat Atay, “Anlamılı ve güzle bir projeydi. Biz telif ve ekipman desteği aldık. Amacımız yerel medyada çoğulcu demokrasiyi hedef alan yayın yapmaktı” diyerek, beda ile 50 adet telif desteği sağladıklarını ve haberlerini okuyucuya hızlı şekilde iletmeyi başardıklarını ifade etti.
Pencere TV’den Mustafa Abadan, aldıkları teknik ve ekipman desteğiyle, önceden 30 bin okunurken artık 150 binin üstüne çıktıklarını ve bunu da Gazeteciler Cemiyeti’ne borçlu olduklarını söyledi.
Ajans Bizim’in kurucularından Abdurrahman Antakyalı, Beda ile profesyonel destek aldıklarını söyleyerek, “Fabrika ayarlarında gazetecilik yapmanın Türkiye’de hâla mümkün olduğunu gösterdik” diyerek, 20’ye yakın genç gazetecinin aralarında olduğunu ve hizmet içi eğitim verdiklerini belirtti.
Viralspor’dan Orhan Karadağ, “Spor deyip geçmeyin, geniş kitlelere ulaşmakta en kolay araçtır. Futbolun endüstrileşmesiyle birlikte büyük meblağların söz konusu olması nedeniyle siyasetçiler de çok kullanıyor” diyerek, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’e destekleri için teşekkür etti.
Jineps gazetesinden Gül Yılmaz, “Diasporadaki tek Çerkes yayın gazetesiyiz” diyerek, iki dönem proje desteği aldıklarını ve sayfa tasarımı konusundaki yardımla siteyi daha kullanışlı hâle getirdiklerini ve Gazeteciler Cemiyeti dışında bir yerden fon almadıklarını söyledi.
Bilgin, “Hep iyilik arayın, bulursanız başarılı olursunuz”
Konferansın kapanış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, hayatındaki en önemli kelimelerden birinin dokunmak olduğunu belirterek, “İnsan dokunduğu sürece erdemli olabilir, kurum ve kuruluşlar da. Iki gün içinde ne kadar çok kişi ve kuruma dokunmuşuz. Hayatımın en mutlu üç yılını geçirdim çünkü hayatımın tümünde dokunamayacağım oranda kişiye dokundum” dedi.
Medyanın içindeki sıkıntıları yakından bildiğini ve 21 yaşında mesleğe başladığı günden beri bir çok sıkıntıdan geçtiğini anlatan Bilgin genç meslektaşlarına şöyle seslendi:
“Bizim zamanımızda’ diye başlayan hiç sevmediğim bir kelime var ve bunu söyleyen insanın ağzına cep telefonunu sokasınız gelir ya hani… İşte her zaman güçlükler vardır, insan tekamül eden bir canlı ve değişecek. Dün de meslek meşakkatliydi, bana en büyük başarım sorulduğunda, benden önceki üç Cemiyet başkanının hapse girmesi ama benim girmemem diyorum. Geçmişte de sıkıntılar vardı ama Şinasi’nin bir lafı vardır; ‘Gazeteci olunmaz, doğulur.’ Tabii, iletişim fakültesi bunu bilgiyle taçlandırır ama iyi bir gazeteci olmak için bir kaç özellik doğuştan olmalı.
Birincisi, korku kelimesiyle barışık olmayacaksınız. Korku ve endişe varsa, mesleğin kıyısından köşesinden geçmeyin. Bu meslek, korkuyla yapılacak meslek değil. O yüzden her türlü düşüncenin Cemiyet’ten içeri girmesine izin veriyoruz, sadece korkuya izin yok. Korku girerse, mesleğimizi yapamayız, yurtsever olamayız, ülkemizi sevemeyiz. Korku önemli özelliklerimizi, kavgalarımızı bastırır.
Bir ikincisi küsmemek. Ben 72 yaşıma kadar, boşandığım eşlerim de dahil kimseye küsmedim. Zayıflık olarak, karşı tarafa değer vermek olarak görürüm. Konuşarak çözülmeyecek bir şey yok, karşıt taraf olsa bile, en kötü kişi olsa bile küçük de olsa bir ortaklık bulabilirsiniz. Hayatını çöpteki insanlara vakfeden Madam Terasa diyor ki, ‘En kötü insanın bile yüreğinde mutlaka bir iyilik ışığı vardır. Hep iyilik arayın, bulursanız başarılı olursunuz.”
“Estetik duygusunu geliştiremeyen kişinin iyi bir gazeteci olması mümkün değil”
Bilgin, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Özel hayatınızda fedakârlık etmeyi göze alın. Bu meslek meşakkatli ama dünyanın en güzel mesleği. Yüz kere dünyaya gelsem yine gazeteci olurdum çünkü meslek size ayrıcalık veriyor. Hepinizin iki kulağı, iki gözü var ama siz gazeteci olmaya karar verdiyseniniz, o gözler ve kulaklar yalnız sizin değil, yüz binlerin derdini görmek ve duymak için var; ihanet edemezsiniz. Yani siz ayrıcaklı kişilersiniz ve her ayrıcalıklı kişinin zorlukları olacak, bunları göze alacaksınız. Sanatı sevecek ve çok okuyacaksınız. Okumayan, sanattan, müzikten hoşlanmayan, ilgilenmeyen, estetik duygusunu geliştiremeyen kişinin iyi bir gazeteci olması mümkün değil. Müzik sizin kötü günlerinizde en yatıştırıcı ilaçtan daha fazla destek olur. Doğayı, hayvanları seveceksiniz ve hepsinden önemlisi insan olacaksınız, insan… Sağcının, solcunun, komünistin, faşistin iyisi de kötüsü de olur ama önemli olan insan olabilmektir. Bütün mesele insan olabilmnek ve bu çaba ister, okumak, yazmak ister. Boş vakitlerinizde felsefe okuyun, geçmişle geleceğiniz arasındaki köprüdür felsefe, ufkunuzu açar, hayat bir felsefe zaten. Biz o felsefeyle yaşıyoruz. Bunları yaparsanız iyi bir gazeteci olursunuz. Bu projenin en büyük başarısı, iki şeye önem vermek; tecrübeye ve enerjiye. Yusuf Bey tecrübeyi ifade ediyor, gençler de enerjiyi. Biri olmadan diğeriyle başarılı olunamaz. Bunları bir araya getirirseniz mümkün olur. Beni en mutlu eden şey, burada yeni mecralarda yola çıkan arkadaşlarımızın patronlarının olmadığını bilmeleri. Hiçbirinin patronu yok, patronsuz projeler… Biz gazeteciyiz, onlar patronlarından çektikleri için kendi ayakları üzerinde dursunlar diye AB’den bu desteği aldık ve sürdürüyoruz. Projeyi alırken, onlara ‘Biz patron kabul etmeyiz, hiçbir konuda, işimize, siyasetimize karışamazsınız, imkanınız varsa onu hakkaniyetli şekilde dağıtırız’ dedik. Onun dışında hiçbir ideolojinin arkasından gitmeyiz. Biz sadece hizmet etmek için varız. Benim bu projede en başarılı olduğum Ozan… Üç yıl önce bize tercüman olarak başladı, şimdi tüm projeyi yürütmek için en büyük destekçimiz. Bundan sonra da yolu hep ışık olacak, ben ona bir şeyler öğrettim. Öğretmekten başka hiçbir amacım yoktur. Son olarak dünyanın en iyi orkestrası olan New York Senfoni’nin şefi Zubin Mehta ve Danny Kaye… Dany Kaye bir tarihte Mahler’i çok komik şekilde yönetti ve muhteşem gösteri sonunda dedi ki, ‘Değerli dostlar, iyi ki geldiniz. Sizi bilmem ama benim ruhum duydu.’ Tüm yaptıklarımdan dolayı benim ruhum duydu…”