Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Dünya Basın Özgürlüğü Günü Özel Oturumu” online olarak gerçekleştirildi. Etkinliğe konuşmacı olarak Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) Başkanı Gökhan Durmuş ve İGC (İzmir Gazeteciler Cemiyeti) Başkanı Misket Dikmen katıldı. Etkinlikte kurumların dönemlik olarak hazırladığı medya izleme raporları ve basın özgürlüğünün Türkiye’de bugünkü durumu tartışıldı.
İGC’nin Türkiye’de çok önemli bir kuruluş olduğunun altını çizen Bilgin, “Hasan Tahsin hem mesleğini hem ülkesini çok sevmiş ve tüm dünyada simgeleşmiş bir kişi. Öyle bir gazetecinin yaşadığı kentte gazeteciler cemiyeti başkanı olmak büyük bir onur ve aynı zamanda büyük yükümlülükler taşınmasını gerektiriyor. Dostum Misket Dikmen’i de üstün başarılarından dolayı kutluyorum” diye konuştu.
Bilgin, sivil topluma gönül verenlerin hayatlarında umutsuzluk ve korkuya yer vermemeleri gerektiğinin altını çizerek, “Eğer mücadelemizin başarıya ulaşmasını istiyorsak, bu ikisini hayatımızdan silip atmamız gerekiyor çünkü basın tarihine baktığımızda, bu uğurda hapislerde yatmış, hayatını vermiş bir gelenekten geliyor ve o genleri taşıyoruz. Korku bize yakışmaz, korktuğumuz an geçmişimize ihanet etmiş oluruz. Benim gibi düşünenler, bunun sonuçlarına katlanmayı da göze alacaklar. Benden önceki cemiyet başkanlarımızdan üçü bunun bedelini ödemiş ve bugün hapishanelerde bedel ödeyen arkadaşlarımız var. Herkesin affedildiği, eroin kaçakçılarının, çocuk tacizcilerinin affedilip, meslektaşlarımızın demir parmaklıklar arasında kaldığı günleri yaşıyoruz. Ama unutmamız gerekiyor ki, bugünler geçiyor ve tarih her sayfasında bugünleri yazıyor” ifadesini kullandı.
Bilgin, “Bizim profesyonel olduğumuzu belirten belgeyi neden siyasi bir erk versin?”
Basın kartlarının meslekle hiç alakası olmayan kişilerden oluşan bir komisyon tarafından verildiğini hatırlatan Bilgin, bazı meslektaşlarını basın kartı verilmediği ve bazılarına da bir yıldır “incelemede” olduğu gerekçesiyle kartlarının teslim edilmediğini belirterek şunları söyledi:
“Hem basın komisyonu kurduk denilip hem de meslekle ilgili olmayan kişilerin oraya konulmasını şiddetle kınıyorum. Bir takım kompleksler nedeniyle, yeni basın kartları, kartı verenin âdeta kartviziti hâline gelmiş. Basın kartlarına yıpranma gibi bir ayrıcalık verilince o kart daha da önemli hâle geliyor. Siz eğer o kartı vermezseniz, gazetecinin yıpranma hakkını da elinden alıp, bunu bir silah olarak kullanıyorsunuz demektir. Doğrusu, meslek örgütlerinin bir araya gelerek basın kartını vermesidir. Ben 35 yıl Basın Kartı Komisyonu’nda görev aldım, başkanlık yaptım ve biz çok âdil davranmaya çalıştık.
Özellikle bu günlerde basın örgütlerinin komplekslerini bırakıp bir araya gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Türkiye ismi bir kimseye tüm ülkeyi kucakladığı anlamını vermez. Ahmet Türk’ü, soyadı ne kadar Türk yaparsa, bazı örgütleri de ancak o kadar kucaklayıcı yapar. Türkiye’yi kucaklamak, basın örgütleriyle bir araya gelerek bu meseleye çözüm bulmaktır. Örgütlerin gücü kenetlenmeyle ve bütünleşmeyle mümkün olur. Benim dileğim de bir an önce basın kartı sorununu çözmek için Türkiye’deki örgütlerin bir araya gelmesi… Bizim profesyonel olduğumuzu belirten belgeyi neden siyasi bir erk versin?”
Bilgin, “Anadolu basını demokrasinin renkleridir, özgürlüğümüzün en önemli parçalarından biridir”
Anadolu basınının çok ciddi sorunları olduğunu ve “Bu kanayan yaraya” el birliğiyle tedbir alınması gerektiğini ifade eden Bilgin, “Anadolu basını herkes için önemli ama demokrasinin renkleridir, özgürlüğümüzün en önemli parçlarından biridir. Bunu yok ettiğiniz takdirde demokrasiyi çok ciddi yaralarız hatta yok ederiz hem de onbinlerce insanın işsiz kalmasına yol açarız. TGS’nin yalnız büyük kentlerde değil, Anadolu’da da örgütlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
Bilgin, “Türkiye’de az sayıdaki müteahhite sağlanan desteğin, eğer demokrasiyi yaşatmak istiyorsak, çok sesliliği yaşatmak istiyorsak Anadolu basınına da verilmesi gerekir. Aksi takdirde domino taşı gibi çok sayıda gazetenin ard arda kapanmasıyla karşı karşıya kalacağız” sözlerini kullandı.
Bilgin, “Bir gazete inandırıcılığını ne kadar kaybederse, tirajını da o kadar kaybeder”
Gazeteciler Cemiyeti tarafından açık verilere dayanılarak yazılan raporları beş yıldır sürdürdüklerini ifade eden Bilgin, söz konusu verilerde özellikle gazete tirajlarına ilişkin tereddütleri olduğunu belirtti. Bilgin, “Özellikle yaygın basının tirajlarının gerçeği yansıtmadığını” ifade ederek, şunları söyledi:
“Belirli gazetelerin bu tirajlara sahip olduğunu düşünmüyorum. Başta Hürriyet olmak üzere gösterilen tirajların dörtte biri kadar tirajları var. Milliyet’in tirajının ise Anadolu’daki bir gazetenin seviyesine düştüğünü biliyorum, tirajlar gerçeği yansıtmıyor. Meslek olarak üzülüyoruz ama düşmesinde sevindirici bir taraf da var; vatandaş aynı başlıklarla çıkan aynı köşe yazılarının gerçeği yansıtmadığını görüyor artık Tüm haberlerin aynı elden çıktığı gazeteleri niye alsın? Eskiden farklı görüşleri öğrenmek için birden fazla gazete alırdık. Bir gazete inandırıcılığını ne kadar kaybederse, tirajını da o kadar kaybeder. Demek ki vatandaş, bu ülkenin ekonomisini, özgürlüğünü toz pembe gösterenlere artık inanmıyor.”
RTÜK yasasının da yanlış olduğunu kaydeden Bilgin, “Ben ilk başından beri karşı çıktım çünkü yasa her hâlükârda iktidarı çoğunluk hâline getiriyor. Meclisteki sayılarına göre üye seçildiği için RTÜK her şekilde iktidar yanlısı bir yönetime sahip oluyor. Bu çoğulcu demokrasi için ayıptır” dedi.
Bilgin, FOX TV ve Halk TV’ye verilen cezaların da “insaf sınırı üstünde” olduğunu vurgulayarak, basın özgürlüğüyle örtüşmeyen cezalar olduğunu söyledi. RTÜK’ün yapısının değişmemesi hâlinde, tüm iktidarların elinde kötü niyetle kullanılacağını belirten Bilgin, “Yasanın derhal değiştirilmesi, tarafsız hâle getirilmesi ya da Avrupa’daki gibi bir takım başka kurumların oluşturulması gerekiyor” diye konuştu. Basın İlan Kurumu’nun ilan kesme cezasının son döneme kadar olmadığını dile getiren Bilgin, “Muhalif gazetelere böyle bir ceza getirilmiyordu, son dönemde ise basın ahlâk ilkeleri maddesi öne sürülerek ceza verilmesi yoluna gdiiliyor. Şu anda Basın İlan Kurumu da, RTÜK de, Basın Kartları Komisyonu da elle tutulur şekilde yönetilmiyor” dedi.
Durmuş, “Sektördeki işsizlik, pandemi ile beraber 10 bin kişiye yükseldi”
TGS Başkanı Gökhan Durmuş, Türkiye’de Basın Özgürlüğü gününün yıllardır kutlanmadığına dikkat çekerek, basın tarihi açısından gazetecilerin parlak dönemlerinin kısıtlı olduğunu belirtti. Faili meçhul cinayetlerin ve katledilen gazetecilerin bu durumu gösterdiğini ifade eden Durmuş, 1970 ve 1990 arası dönemin görece gazetecilerin haklarını alabildiği ve değer gördüğü bir zaman dilimi olduğunu söyleyen Durmuş, 1990’lı yıllardan sonra ise faili meçhullerin yeniden artmaya başladığı, gazetecilerin sendikasızlaştırıldığı ve hak gasplarının arttığını vurguladı. Bugün gelinen noktada Türkiye’de cezaevlerinde gazetecilerin olduğunu ve sektörde hâlâ işsizliğin hâkim olduğunu belirten Durmuş, “Türkiye’de bu günü kutlayacak durum ve ortam yok. Daha fazla mücadele ve dayanışma içinde olmalıyız, 3 Mayıs’ı kutlayacağımız günler de gelecek” dedi.
TGS’nin 2019 yılının 1 Nisan’ı ile 2020 yılının 1 Nisan’ı arasında yaptığı raporun özetini paylaşan Durmuş, Türkiye’de basın sektöründe 86 bin çalışan olduğunu ve dört sendikanın faaliyet yürüttüğünü, ancak sendikalılaşma oranının yüzde sekiz olduğunu ifade etti. İşsizliğin en ciddi problemlerden biri olduğuna işaret eden durmuş, basın sektöründeki yüzde yirmi beşlik işsizlik oranının, pandemi ile beraber 10 bin kişiye yükseldiğini kaydetti. 2013 Gezi olaylarından beri işten çıkarmaların arttığını belirten Durmuş, “Verdiğimiz rakamlar üniversiteden yeni mezun olanları kapsamıyor. Onların yüzde 95’li sektöre giremiyor” dedi.
Durmuş, Türkiye’de şu anda 85 gazetecinin tutuklu olduğunu, bunların dördünün kadın, 81’inin eerkek olduğunu belirtti. Geçitğimiz yıl içinde 103 gazetecinin göz altına alındığını ve 76’sına soruşturma açıldığını ifade eden Durmuş, bu soruşturmaların ise “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme propagandası” nedeniyle açıldığını kaydetti. Gözaltılarda gazetecilerin geçirdiği gün sayısının 239 olduğunu ifade eden Durmuş, 166 gazetecinin yargılanmasının yapıldığını ve en az 154’üne ceza verildiğini, 12’sine ise tazminat davası açıldığını söyledi.
37 gazetecinin fiziki saldırıya uğradığını ve bunların 14’ünün yerel medya, 23’ünün ulusal medyada çalıştığını belirten Durmuş, “Düzenlediğimiz üç günlük online ankette ise katılımcıların yüzde 80’i sandüre uğradığını, yüzde 19’u uğramadıklarını ve bunun nedeninin de magazin gibi yaptıkları işin içeriğe ilişkin olduğunu belirtti.
Dikmen, “Yerel gazetelerin çoğu kapanma aşamasına geldi”
İGC Başkanı Misket Dikmen, Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından endişe boyutta olduğunu vurgulayarak, söz konusu raporlarda yer alan basın endeksindeki sıralamayı sorgulamadan ve nedenini topluma anlatmadan durumun aşılmasının söz konusu olmadığını belirtti. Meslek örgütlerinin dayanışması gerektiğini söyleyen Dikmen, “Basın özgürlüğünün gerçekten hüküm sürdüğü bir ülke hepimizin hayâli değil, nihai amacıdır, hep birlikte dayanışmayla yürütelim” dedi. Türkiye genelinde yerel medyayı özellikle İzmir üzerindne değerlendiren Dikmen, “Saldırıya uğrayan gazetecilerin 14’ü yerelde çalışıyor, iki hafta önce Menemen’de de bir meslektaşımız saldırıya uğradı. Saldırılar ve gazetecileri terörle ilişkilendirmenin yanında, bazı siyasi baskılar ve mobbing de söz konusu… Gazetecilere yönelik, kurum içinde çalışma alanı dışında başka bir yere görevlendirilmeleri gibi. İzmir içindeki bazı yerel yönetimlerde buna rastladık ki Anadolu basınında bu yaygın bir sorun. Öte yandan cezaevi ziyaretlerinde de biz yerel anlamda önceden alabildiğimiz izinleri alamıyoruz ama sosyal dayanışma içinde olmaya ve aileleriyle dayanışmamızı güçlü tutmaya çalışıyoruz, zaten örgütü olmanın da amacı budur” dedi.
Yerele ilişkiin değerlendirmeyi COVID 19 öncesi ve sonrası diye ayırmanın önemli olduğunu kaydeden Dikmen, Korona sonrası yerelde durumun daha da kötüleştiğini ve buna bakarak Türkiye’nin genel yapısının değerlendirilebileceğini ifade etti. Yerel basın açısından yaygın basına direnmenin neredeyse imkânsız hâle geldiğini söyleyen Dikmen, resmi ilana bağımlılığı olan yerel gazetelerin tirajlarının yüzde yirmilere düştüğünü söyledi. Resmi gelirde düşüş yaşayan yerel gazetelerin soluk alamaz hâle geldiğini ifade eden Dikmen, “Bunlar birbiriyle bağlantılı, çok sayıda gazetecinin işsiz kalması, ciddi bir istihdam sorunu birbirini takip ediyor. 10 Ocak’ta yayınlanan raporlarda, BİK’in görev alanında 32 yaygın, 10 bölgesel, 642 yerel olmak üzere 684 gazete var valilik görev alanlarında da 422 yerel gazete. Tüm bu gazetelerin kadrolarında 8 bine yakın çalışan var, baskı, büro, dağıtımla birlikte 15 binden fazla istihdam söz konusu. Bugün, son beş yılda 3804 bası kartı iptali söz konusu, bu süreçte yerel basının en başat sorunu işsizlik. Bu veriler durumun vehametini ortaya koyuyor. Yerel gazetelerin çoğu kapanma aşamasına geldi, korona günlerinde çöküşe doğru geçildiğini görüyoruz. İzmir özelinden gidersek, Korona sürecinde birinci gün yüzde 18 düşen satış, birinci hafta yüzde 25 ve iki hafta sonra yüzde 40’a geriledi. Şimdi yüzde 60’ın üstüne çıkan satış düşüşleri var. Bu bize nasıl karanlık bir ortamda olduğumuzu gösteriyor ve buna rağmen arkadaşlaırmız direniyor.
Yumuşak, “İnternet ortamı doğrudaan sansürün yeni adresi olarak karşımıza çıkıyor”
M4D Projesi Politika Uzmanı Özgür Fırat Yumuşak, “M4D Projesi Basın Özgürlüğü Raporu 2020 İlk Çeyrek Raporu”nu özetleyerek, 2020’nin ilk çeyreğinde basın kartları iptali ile Evrensel ve Birgün gazetelerine resmi durdurma cezaları verilmesinin dikkat çektiğini belirtti. COVID 19 süreci ile ilgili olumlu olabilecek gelişmelerin RTÜK tarafından alınan tedbir kararı, borçların ertelenmesi ve yerel basına yönelik az da olsa dönemlik desteğin sayılabileceğini ifade eden Yumuşak, Edirne sınır kapısında mültecilere yönelik haber yapan gazetecilerin göz altına alınmasının, FOX Ana haber sunucusu Fatih Portakal ile kanala verilen cezanın diğer göze çarpan olaylar olduğunu kaydetti. Yumuşak, gazetecilerin devam eden yargılama süreçlerinin, RTÜK cezalarının yine gündemde olduğunu ve STK’ların, gazetecilere yönelik veriler konusunda ortaklaşmasına ilişkin görüşme içinde olduklarını söyledi.
Rapordan örnekler veren Yumuşak, gazete tirajlarının gerçeği yansıtmaları konusunda çekince olsa da, 11 Mart’ttan itibaren en yüksek tirajlı beş gazetede âni düşüş yaşandığını belirtti. 2002 yılından sonra gazetelerin kendi düşünsel kamplarını net şekilde belirlediklerinin ve destekçi ile muhalif olarak adlandırıldıklarını ifade ederek, muhalif kategorsindeki Sözcü, Cumhuriyet ve Karar gazetelerinin köşe yazıları bakımından çok okunduğunu, muhalif kanallar içinde yer alan FOX TV’nin de en çok izlenen kanallar olduğunu belirtti. Rapora göre FOX TV, yüzde 13.59 orana sahip ve bu oran akşam 19.00 ile 24.00 arası zaman dilimini kapsıyor. “FOX dışında muahlif seslere yer olmadığını görüyoruz” diyen Yumuşak, “Kanal D, Star, ATV dışında haber kanallarının da reytingi düşük” şeklinde konuştu.
İnternetin hem işten çıkarılan gazeteciler için yeni bir mecra hem de muhalif yayın imkânı sağladığını dile getiren Yumuşak, “İlk üç ayda en çok Yılmaz Özdil okunmuş ve o tek başına bir değişken. Ahmet Hakan, Nedim Şener gibi ünlü gazeteciler de çok okunuyor. Aslında internet, muhalefete bir özgürlük alanı sağlıyor mu gibi bir soru üzerinden gidersek, internet ortamı da bir yandan özgürlük ama bir yandan da doğrudan sansürün yeni adresi olarak öne çıkıyor. Medya raporlarında, Sınır Tanımayan Gazetecilerin küresel endeksim yayınlandı, Türkiye buna göre 154. sırada” dedi.