Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen “Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi” (M4D) Projesi kapsamında düzenli olarak gerçekleştirilen etkinlikler, Covid-19 virüs salgını nedeniyle online ortamda devam ediyor. Kolaylaştırıcılığını Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi Nursun Erel’in üstlendiği “Korona Döneminde Türkiye’de Gazetecilik” konulu söyleşinin konuşmacısı bağımsız gazeteci Burcu Karataş oldu.
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Direktörü Yusuf Kanlı, “Şartların doğurduğu bir zorunlulukla online olarak etkinliklere devam edildiğini ve Türkiye’de korona şartlarında gazetecilik konusunun işlenmesinin önemini” belirtti.
Korona günlerinde, konuk olarak Burcu Karakaş’ı ağırlamaktan memnuniyet duyduklarını belirten söyleşinin moderatörü Nursun Erel, Karakaş’ın gazeteciliğe 2010 yılında Milliyet gazetesinde başladığını ifade etti. Erel, Türkiye’de gazetecilerin öteden beri bürokrat ve siyasetçilerden bilgi almalarının zorluğuna değinerek, konu hakkında Karakaş’ın düşüncelerini aldı.
Gazeteciliğe AK Parti döneminde başladığı için, önceki döneme ilişkin sadece “meslek büyüklerinin anlattıklarını” dinlediğini belirten Karakaş, günümüzde tek parti iktidarının getirdiği bir zorluk olduğuna değinerek, bir dönem Ankara’da Dış İşleri Bakanlığı’nın haberlerini takip ettiğini belirtti. Karakaş, “Basın toplantılarındaki açıklamaların dışına çıkmak çok zordu, herhangi bir iddiaya erişim bile zordu. 2013 yılındaki Gezi Parkı eylemlerinin ardından bir kırılma yaşandığını düşünüyorum. İktidar yanlısı olmayan medyanın herhangi bir konuda bilgi edinmesi, özellikle son yedi yıldır çok zor. Korona zamanına gelirsek, uzun yıllar görmediğimiz bir duruma şahit oluyoruz; normalde basın toplantılarına alınan kesim bellidir. Fakat son dönemde, halk sağlığını tehdit eden bir pandemiden bahsettiğimiz için, Medyascope’dan Sözcü’ye kadar herkesin Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği basın toplantısına katılıp soru sorabildiğini görebiliyoruz, bu çok kıymetli” dedi.
Yurt dışındaki basında çeşitli projeksiyonlar yapılabildiğini, yabancı gazetecilerin salgının durumuna, nereye evrilebileceğine ya da ne olabileceğine ilişkin uzman görüşleriyle böyle bir tablo çizebildiklerini, ancak Türkiye’de bunun çok sınırlı yapılabildiğini kaydetti. Bunun nedeninin Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı durum olduğunu vurgulayan Karakaş, “Bu tarz haberlerde ‘vatan hainliği’ ya da ‘Acaba Türkiye süreci iyi yönetemiyor mu?’ gibi algılara maruz kalınabiliyor. Bu süreçte attığı bir tweet nedeniyle gözaltına alınan arkadaşlarımız oldu, bu da hâliyle gazeteci arkadaşlarımızı korkutuyor” diye konuştu.
Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi Nursun Erel
“Ölü sayısı dünyanın birçok yerinde şaibeli”
Erel’in, sürecin şeffaflığına ilişkin sorusunu ve The New York Times’ta Carlotta Gall tarafından yazılan haberde, “Türkiye’nin korona virüsü salgınında gerçek ölü sayısını gizliyor olabileceği” iddiasını değerlendiren Karakaş, söz konusu haberde yeni bir bilgi olmadığını, Türkiye’de çeşitli gazetelerin aynı konuyu yazdığını belirtti. Söz konusu haberi yapanların e devlette bulunan İstanbul’daki bir kaç yıllık ölüm istatistikleriyle bu yılı karşılaştırarak, aradaki büyük farkı haberleştirdiklerine ve Gall’ın da buradan yola çıktığına işaret eden Karakaş, haberin konuşulma nedenini şöyle ifade etti:
“Biz zaten bir tutarlılık olmadığını biliyorduk ama neden The New York Times yazınca konuşuyoruz? Çünkü Türk basınında yabancı basın kompleksi vardır, bir de Carlotta’nın yazdığı haber makale şeklinde. Türkiye’deki ana akım olmayan basında da hem bir acelecilik hem her iddiayı haber olarak verme hem de sadece iktidara vurayım diye doğru olmayan iddiaların bile haberleştirildiğini görüyoruz. Bence bu hatalı bir tavır. Elimize iddia gelince çok araştırmıyoruz çünkü Carlotta’ya zaman ve maddi imkân sağlanıyor. Medyascope’taki gibi üç kuruş paraya günde üç haber istenmiyor, zaman ve bütçe sıkıntımız var.”
Ölü sayısının ise dünyanın bir çok yerinde şaibeli olduğunun altını çizen Karakaş, bunun nedenlerinin yapılan test ve akciğer filmi arasındaki durumun yarattığı tezatlığın ve hasta kayıtlarının WHO (Dünya Sağlık Örgütü) kodlamasına göre kayda geçirilmemesinin olduğunu ifade ederek, “En önemlisi de şeffaf bir yönetimle mi karşı karşıyayız? Muhtemelen süreç çok şeffaf ilerlemiyor. Burada gazetecilerin yapması gereken, ‘Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayılar bunlar ama TTB (Türk Tabibleri Birliği) de diyor ki, sayılar doğru olmayabilir.’ Gazeteci burada iki görüşü de alıp, analiz edip bir makale yazar. Şeffaflık dediğimiz durum Çin’de başlıyor, bu süreçte tüm ülke ve kurumlar ciddi bir sınavdan geçiyor ve Dünya Sağlık Örgütü de dâhil olmak üzere afalladı. Bir gazeteci olarak WHO güvenilir bir kurum, onlar da ilk başta, Çin öyle söylediği için ‘İnsandan insana geçmiyor’ dedi ve sonra durumu gördük. Çin’de olmayan şeffaflık herkesi etkiledi” dedi.
İnsan hakları ve kişisel özgürlükler
Karakaş, 20 yaş ve altı ile 60 yaş üstünün sokağa çıkma yasağının insan hakları ve kişisel özgürlük bağlamında nasıl değerlendirilebileceği ve bu minvalde nasıl haber yapılabileceği sorusuna da, bir örnekle cevap verdi. Karakaş, Bosna Hersek’te 65 yaş üstü sokağa çıkma yasağına mahkemenin hak ihlali kararı verdiğini ve çeşitli ülkelerde bu yasak olsa da, günde bir saat parkta yürüme gibi haklar tanındığını söyledi. Türkiye’de ise hem park yetersizliği olduğuna hem de belirlenen sürede insanların toplu yaşam alanlarına gidebileceği ihtimali nedeniyle toptan bir karar verildiğini belirten Karakaş, “Fakat gazeteci olarak 65 yaş üstü biriyle söyleşi yapabilirim. Yaptım da ve normalde saatlerce yürüyen biri, şu an evde hareketsiz kaldığı için kendisini çok kötü hissediyor. Evet, fiziksel sağlığımızı korumak için evdeyiz ama akıl sağlığımız da önemli. Evde hapsolan kişilerin hakları ihlal ediliyor mu, bunu haberin öznesi ya da avukatla konuşabiliriz.
Gazeteciliğin özü de, konuya herkes aynı yerden bakarken farklı bir bakış açısıyla ele almak. Bunu yapmak kolay değil ama çok zor da değil. Haberi takip etmek, haber okumak ve vizyon sahibi olmak lazım. Özellikle görevimiz kamuoyunu bilgilendirmekse bunu farklı açılardan yapmak önemli, bu siyasi sistem, sağlık sistemi olabilr. İnsanların bunları sorgulaması bizim yaptığımız haberlerle alakalı. Bu süreçte güven vermek çok önemli, siyasetçi, hekim, gazeteci… Sağlığımız, psikolojimiz çok kırılgan bu dönem. O yüzden yaptığımız haberleri sorumluluk bilinciyle yapmalıyız” dedi.
Sahada çalışanlar
Karakaş bu süreçte daha çok evden çalıştığını dile getirerek, sağlığı için gereken ekipmanları sağlamanın kendi inisiyatifinde olduğunu söyledi. Sadece kargocularla ilgili haber yaparken sahada olduğunu ancak hastane gibi yerlere gitmediğini belirten Karakaş, sağlık kurumlarında haber yapanların gerekli korumaya sahip olduğunu, daha çok serbest basın çalışanlarının risk grubunda olduğunu ifade ederek, “Sadece basın değil, her iş yeri çalışanının sağlığını ve güvenliğini sağlamak zorunda. Tartışılabilir belki ama ben hiç bir haberin de kimsenin sağlığına değecek kadar önemli olduğunu düşünmüyorum. Şu an bir savaştayız ve savaşta tehlikenin nereden geleceğini bilirsin ama dışarıda olanlar için tehlike her yerden gelebilir” diye belirtti.
“İnsanların bu süreçte haber edinme davranış ve tutumlarının değişip değişmediğine ilişkin soruya da yanıt veren Karakaş, gazete tirajlarının uzun zamandan beri düşük olduğunu ve Türkiye’de hâlâ herkesin haber aldığı en temel mecranın televizyon ekranı olduğunu söyledi. Bu nedenle özellikle ana akım medyanın yaptığı yayınların çok önemli olduğunun altını çizen Karakaş, “Pandemi günlerinin başında görüldü ki, çok sorumsuzca haberler yapıldı. Oytun Erbaş isimli “Türkler korona olmaz” diyen kişiyi de duyduk, bu kadar ciddi bir konuda işin uzmanı olmayanlara mikrofon uzatmak çok tehlikeli. Haber Türk’e çıktı diye insanlar o kanalı izlemeyi bırakmadı mesela. Gazetecilik bu dönemde de her krizde olduğu gibi kazanıyor. Gazetecilik ölmedi, haberi yapınca okunuyor ama sosyal medya, bir televizyon değil” ifadesini kullandı.
“Basın bu süreçte sorumlu davranmalı”
Karakaş, şimdiye kadar alınan çeşitli önlemlerin gevşetilebileceğini ancak “eski- normale” dönmenin uzun zaman alabileceğini kaydederek, bu konuda da basına büyük sorumluluk düştüğünü ifade etti. Karakaş, “Biz resmi açıklamaları haber yapmak zorundayız ama diğer yandan yetkili mercilerle çelişen görüşler varsa, örneğin Bilim Kurulu arasında farklı görüşler varsa, bunları da ortaya koyabilmeliyiz. Basın olarak frene basarak sorumlu davranmalıyız. Paniğe sevk etmeden, konuyu bağlamından koparmadan ele almalıyız. Yaygın medyayı eleştiriyoruz ama şu anda insanlar oradan haber alıyorlar. Özellikle yeni gazeteci arkaddaşlarıma şunu söylüyorum, Türkiye’de meslek imkânlarımız kısıtlı, bilgiye ulaşmak zor ama yine de haber yapılması imkânsız değil” şeklinde konuştu.
Kayseri Büyükşehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Üstün Tuncer
Tuncer, “Anadolu basınında durum çok daha ağır”
Söyleşide M4D Direktörü Yusuf Kanlı’nın, Kayseri Büyükşehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Üstün Tuncer’den “Anadolu basınını değerlendirmesi” isteği üzerine konuşan Tuncer, Kayseri’de gazetelerin çıkmadığını, 16 yerel gazetenin ise haftada bir çıktığını vurguladı. 1000’e yakın gazetecinin işsiz olduğunu belirten Tuncer, “Anadolu basınında durum çok daha ağır, gazeteci arkadaşlarımız işsiz, yayınlarına ara vermek zorundalar. Gazetecilerin büyük bölümü uygulama nedeniyle kısmi zamalı çalışıyor ya da izinli sayılıyor. Hem korona nedeniyle sıkıntıdalar hem de mesleklerini yapamıyorlar. Haber yapanlar da sadece maskeyle çalışıyor ve kendi internet sitelerinde yayınlamaya çalışıyor. Kayseri’de de hiç bir veriye ulaşamıyorlar, kaç ölü, kaç hasta var bilinmiyor ve bilgi istendiğinde belli kurumlar dışında bilgi verilmiyor” dedi.
Kanlı, “Gazetecilerin de bize katkı sunmasını istiyoruz”
M4D Direktörü Yusuf Kanlı, gazetecilerin görevinin sadece haber vermek değil aynı zamanda haberin oluşumuna katkı vermek için olayların tarihini de ortaya koymak olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
“Biz okur yazar bir millet değiliz. Halbu ki, tarih tekerrürden ibaret derler ama aslında tekerrür etmiyor, duruyor, arada bakmak lazım. İspanyol gribi pandemisinin Teksas’ta bir askeri garnizonda başlayıp, ABD’nin savaşa dâhil olmasıyla dünyaya yayıldığı ve Çanakkale Savaşı’nda bile olduğu, en az üç dalgada dünyayı etkilediği ve 1928 ekonomik krizinin de baş aktörlerinden biri olduğu biliniyor. O zaman da gördük ki, pandeminin iki, üç yıl etkisi var ama bittikten sonra 15 yıl da dünya ekonomisine etkisi var. Amerika’yı oldukça sarsmış. Bunları bilip de hiç bir şey olmayacak gibi davranmak ya da bunların yayında yer bulmaması üzücü. Gazeteci arkadaşlarımız, I. Dünya Savaşı’nda ne olmuştu? Savaştan fazla gripten öldüler, niye öldüler gibi soruları mutlaka soruyorlardır. Gazetecilerin görevi sadece haber vermek değil, aynı zamanda haberin oluşumuna katkı vermek için olayların tarihini de ortaya koymaktır. Sosyal medyadaki yurttaş haberciliği denilen kavramla gerçek gazetecilik arasındaki fark bu…”
Kendisine yöneltilen “Gazeteciler cemiyetleri bu süreçte ne yapıyor?” sorusunu da yanıtlayan Kanlı, cemiyetlerin bu süreçte çok gücü olmadığını, imkânlarının kısıtlı olduğunu ifade ederek, Gazeteciler Cemiyeti yayın organı 24 Saat gazetesini üç günde bir yayınladıklarını ve bunun yanı sıra, telif ile haber yayınladıkları gazetecilere katkıda bulunmaya çalıştıklarını dile getirdi. Kanlı, “Elimizden gelen katkıyı sunmaya çalışıyoruz ve biz Gazeteciler Cemiyeti olarak 2014 yılından bu yana aylık, üç aylık, altı aylık ve yıllık olarak Türkiye ve dünyada basın ve ifade özgürlüğü konularını gündeme getirmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımıza yalnız değilsiniz diyoruz ama bunlar maddi imkânlarla alakalı ve bunun için de çeşitli projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Bu süreçte gazetecilerin de bize katkı sunmasını istiyoruz” dedi.