NAZ AKMAN – Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında düzenli olarak gerçekleştirilen etkinlikler Covid-19 virüs salgını nedeniyle online ortamda devam ediyor. Gazeteci Özlem Gürses’in “Hani Gücümüz Özgürlüğümüzdeydi?” başlıklı söyleşisi kapsamında, dijital ortamda gazetecilik pratikleri, medyanın geleceği ve basın özgürlüğü konuları tartışıldı.
Gazeteciler Cemiyet Başkanı Nazmi Bilgin ve proje ekibinin katıldığı söyleşiye, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger de yurt dışından online olarak etkinlikte yer aldı. Gazeteci Nursun Erel yönetimindeki söyleşi çok sayıda dinleyici tarafından online olarak izlendi.
Kanlı, “Basın sektöründe birinci ihtiyaç basın örgütlerinin dayanışması”
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, geçtiğimiz ay Basın İlan Kurumunca (BİK) çeşitli yaptırımların uygulandığı bazı yayın organlarını hatırlatarak, “BİK, gazetecilik mesleğinde, darbe sonucu ortaya çıkmış bir kurumdur. Bu şartlar altında oluşan kurumların neden ve nasıl kurulduğunu, amaçlarının neler olduğuna bakmak lazım. BİK, siyasetin, egemenlerin fevri bir şekilde ilanların belli gruplara gitmesini engellemek maksadıyla kurulan düzenleme kuruludur. Aynı şekilde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’da (RTÜK) okuyucunun ve izleyicinin hakkını savunmak için kuruldu. Ama maalesef muhalefeti susturma kurumu haline geldiler. Cebimizdeki basın kartını bizlere vermelerinden dolayı şükran duymamızı bekliyorlar, oysa pek çok meslektaşımız da basın kartına layık görülmediği için yasal hakkını kazanmış oldukları halde kartlarını alamıyor. Basın kartları komisyonu, sektörü temsil eder durumda değil. Bunlar çok ciddi sorunlar, elbette düzelecektir. Basın sektöründe birinci ihtiyaç basın örgütlerinin birleşmesi, dayanışması, güçlenmesi, kenetlenmesi, ortak başlık altında bir şeyleri tartışmasıdır. Gazeteciler Cemiyeti olarak kendimizi ön plana koymak yerine bu ortak çaba için mücadele ediyoruz” dedi.
Berger, “Gazetecilerin ekonomik olarak ayakta kalabilmeleri önemli”
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü dolayısıyla yayınlanan uluslararası raporlarda, gazetecilik mesleğinin geleceğine ilişkin bazı tahminlerin yürütüldüğünü ifade eden AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger, basın ve ifade özgürlüğünün demokrasinin temel taşı olduğunu vurguladı. Berger, projeler aracılığıyla nitelikli gazeteciliği desteklemeye çalıştıklarını ifade ederek, “M4D Projesi’ni izlerken büyük mutluluk duyuyoruz. Projenin önceki başarılarını doğrudan bizzat Basın Evi’nde bulunarak takip etmiştik, şimdi de evimizden online bağlantılar aracılığıyla izliyoruz. Böylelikle fiziki olarak ulaşabileceğimizden daha fazla kişiye ulaşabiliyoruz. Bu proje gerçekten çok güzel bir girişim, etkinliklerinin devamını bekliyoruz. Yaklaşık bir ay önce dünya basın özgürlüğü günüydü, bu sebeple Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü bir rapor yayınladı. Raporda gazetecilik mesleğiyle ilgili tahminlere yer verilmişti, burada birkaç kriz durumuna dikkat çekilmişti. Gazetecilerin birkaç kriz senaryosuyla yüzleşmek zorunda kalacağından bahisle bu krizler arasında coğrafi, teknolojik ve ekonomik krizlerin yer aldığı belirtilmişti. Özellikle ekonomik krizin nitelikli gazeteciliğin yoksullaşmasına sebep olacağı tartışılıyor. Gazetecilerin ekonomik olarak ayakta kalabilmeleri çok önemli. Ayrıca bu raporda basın özgürlüğünü ilgilendiren politikalarda gerileme olduğu ve “medyaya güven” konusunda sorunların yaşandığı görülüyor. Nitelikli gazeteciliğin ortaya koyduğu önemli hususlardan birisi de şeffaflığı sağlamaktır, AB olarak bu alanda yaptığımız projelerle nitelikli gazeteciliği göstermeye çalışıyoruz, yasaların gazetecilere yardım etmesini sağlamak, gazetecilerin çalıştığı yasal ortamların daralmaması ve serbest bir şekilde çalışmalarına aracı oluyoruz. Basın ve ifade özgürlüğü her demokrasinin temel taşıdır” diye konuştu.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, de konuşmasında basın özgürlüğü konusunda beklenen noktaya ulaşılamadığını belirterek, “Büyükelçi, eşi ve katılımcılarımızı uzaktan da olsa görmek benim için çok büyük bir mutluluk. M4D projesine önem veriyoruz ama bu proje vesilesiyle büyükelçiyi tanımış olmaktan ayrıca mutluluk duyuyorum çünkü bu projenin başlangıcından itibaren bize verdiğiniz destek her türlü takdirin üzerinde. Meslektaşlarımız söyleşi kapsamında görüş ve tecrübelerini bizlerle paylaşacaklar. Ülkemize basın özgürlüğünü getirememenin ve bu aydınlığı görememenin ıstırabını yaşıyorum” dedi.
Gürses, “Ne gücümüz kaldı ne de özgürlüğümüz”
Konuk gazeteci Özlem Gürses, söyleşinin moderatörü Yönetim Kurulu üyesi Nursun Erel’in “Gücümüz ne kadar özgürlüğümüzde?” sorusunu yanıtlayarak başladığı konuşmasında, Uluslararası raporlara göre Türkiye’nin, basın özgürlüğü konusunda pek çok ülkenin gerisinde yer aldığını ifade etti. Uluslararası raporlarda yer alan örnekleri hatırlatan Gürses, “İstatistikler Türkiye’de basının demokratik gücünün hangi aşamada, nerede, ne kadar içler acısı vaziyette olduğunu gösteriyor, bizim ayrıca bir veriye ihtiyacımız yok. Bütün uluslararası raporlara baktığınızda Türkiye’nin hem düşünce ve ifade özgürlüğünde hem de ne yazık ki gazetecilerin hapsedilmesi, baskılanması ve sansürlenmesinde dünyada en alt sıralarda yer alan bir ülke olduğunu gösteriyor, bu açıdan övünülecek bir durumda değiliz. Hem söylemde hem eylemde hem de uygulamada daha alacak çok yolumuz var. Ayrıca mesele sadece basın özgürlüğü meselesi değil, mesele basının finansmanından başlayarak, dijital bir devrimin içinden geçişimiz, yeni bir çağın eşiğinde duruşumuz yani çok yıkıcı birkaç devrimi aynı anda yaşamamız ve mesleğimizin ne yazık ki tüm bunlara çok hızlı adapte olamaması. Maalesef gücümüz özgürlüğümüzde değil, ne gücümüz kaldı ne de özgürlüğümüz” ifadesini kullandı.
“Yazılmayan bir haber üzerinden gözaltına alınmak herhalde ilk defa yaşanıyor”
Dört gündür gözaltında tutulan Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ile birlikte Tele 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel örneğinde gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle adli süreçlere maruz bırakılmasına değinen Gürses, “Kendi adıma, mesleğim adına çok utanıyorum. 2020 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ne bu konuların bu uygulamaların hiç yakışmadığını düşünüyorum. Yazılmayan bir haber üzerinden gözaltına alınmak herhalde ilk defa yaşanıyor. Daha enteresan olan, dosyanın içeriğinin, bir grup medyadan öğreniliyor olması. Medyanın bir bölümü sürekli baskı altında tutularak, sansüre uğrarken, başka bir grup medya ise operasyon gazeteciliği merkezine dönüştürülüyor, yayın organlarının, temsilcilerin, avukatların bile sahip olamayacağı bilgilere ulaşan ve günler öncesinde yaşanacak her şeyi bilen insanlar var” dedi.
Günümüzde araştırmacı gazetecilik yapılabiliyor mu?
Erel’in, günümüzde araştırmacı gazetecilik açısından bilgi almanın güç olduğu bir dönemden geçildiği konusundaki yaklaşımını cevaplarken, Gürses şöyle konuştu, “İki kriz ile karşı karşıyayız. Birincisi, gazetecilik faaliyeti denilen meslek alanının tanımının sürekli olarak itibarsızlaştırılması hatta kriminalize edilmesi. Gazetecilik faaliyetinin defacto tanımında bulunan, bir kaynakla telefonda görüşmek, bilgi belge almak, görüşmek hatta sızdırma gibi unsurların hiç biri yasa dışı değildir, bunlar gazetecilik faaliyetinin tanımıdır. Pek çok gerçek, bu yöntemlerle ortaya çıkartıldı, bu gerçekler üzerine iktidarlar değişti, siyaset, medya tarihi değişti. İkinci kriz ise kaynakların da terörize edilmiş olması. Devlet ve iktidar, bürokrasi ve hükümet aynı şeymiş gibi bir hükümet devleti veya parti devleti yapısına dönüştüğümüz için bürokratlar da gazetecilerle bir araya gelmekten korkuyor. Denetleme mekanizması çökmüş vaziyette. Kararlar nasıl alınıyor hiçbir fikrimiz yok, kapalı bir siyasi uygulama var, bu şartlar altında gazeteci nasıl araştırma, nasıl doğrulama, teyit yapacak. Bu nedenle araştırmacı gazetecilik büyük bir sıkıntı içerisinde.
Özellikle korona virüs salgını döneminde yazılı basının öneminin kaybolduğunu ifade eden Gürses, “Kâğıt krizi uzun zamandır konuşulan bir konu. Uluslararası raporlar yazılı basının bir süre daha gücünü sürdürebileceğini anlatıyordu ama koronanın, basının kâğıt versiyonunun tabutuna son çiviyi çaktığını gösteriyor. Kâğıt ile ilgili hammaddenin azlığı, dolarize olmuş bir ekonomi ve giderek finansmanın zorlaşması sorunları vardı. Bir iş modeli yaratılamadığı için dijital dönüşüm gerçekleşemiyordu ama sanırım korona bunu mecbur kıldı. İnsanlar karantina sürecinde yeni seçenekler bulmak zorunda kaldı. Hepimiz dijital göçmen olduk. YouTube gibi platformları öğrendik, videolar çekerek buralara haberler yükledik veya haberleri böyle mecralardan izledik” sözlerine yer verdi.
Yeni gazetecilik modelleri
Türkiye’de siyasetin ve medyanın finansmanında büyük sıkıntılar yaşandığına da dikkat çeken Gürses, dünyada uygulanmaya başlanan yeni model gazetecilik anlayışlarına ilişkin verdiği bilgide, “Kamu yararı olan bütün mesleklerin bir idealizmle yapılması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de maalesef iki şeyin finansmanı çok problemli, ancak bunların ikisi de zaten ülkenin değişim ve gelişiminde önemli rol oynayan gruplar. Biri siyasetçiler, öbürü ise gazeteciler. Siyaset ve medya alanında finansman konusunda çok büyük sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. Dijital devrim ile birlikte gazeteciler kendi finansmanıyla çeşitli mecralar üzerinden mesleğini gerçekleştirmenin yollarını arıyor, ama bu da sürdürülebilir bir şey değil. Finansman meselesi denetlenebilir ve şeffaf olmalı. Bir gazeteci eğer finansman alıyorsa bunun kimden geldiğini, hangi koşullarla geldiğini açıklayabilmelidir. Başka türlü bu işi yürütmenin imkânı yok. Ya patronun sesi olacaksın, ya Fransa’da önemli örneklerini yaşadığımız ‘kooperatif gazeteciliği’ modeli olacak veya da bağımsız bir patron grubu tarafından desteklenen gazetecilik anlayışı benimsenecek. Bunun dışında başka bir model göremiyorum. Sürdürülebilir, finanse edilebilir, ama aynı zamanda bağımsız ve etik medya nasıl inşa edilebilir bunu düşünmek lazım. Gazetecilik kendi kendini finanse edemediği sürece şeffaf ve denetlenebilir olmadığı sürece ne yazık ki hiçbir dönemde sürdürebilir olmayacak. Kritik bir başka nokta da, gazetecilik eğer hakikatin kamuoyuna aktarılması işi ise insanların neden gerçeği bilmeye ihtiyacı olsun sorusu. Bu konuda da bazı görüşlerin ortaya çıktığını kaydeden Gürses, “Bunlar üzerinde de düşünmek gerekir” ifadesini kullandı.
Son olarak gençlere önerilerde bulunan Gürses, “Genç arkadaşlarımız maalesef çok sorunlu bir dönemde gazeteciliğe heves ediyorlar. Benim onlara tavsiyem bir uzmanlık alanı, anabilim dalı okumaları ve ardından gazetecilik öğrenmeleri” dedi.