6

“COVID-19 günlerinde Avrupa’da gazetecilik” başlıklı söyleşi gerçekleşti

SULTAN YAVUZ – Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen “Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi” (M4D) Projesi kapsamında online gerçekleşitirilen söyleşilerin konuğu gazeteci Firdevs Robinson oldu. BBC Dünya Servisi’nde uzun yıllar emek veren gazeteci Robinson’un “Küresel salgında bağımsız medya çifte tehdit altında- COVID-19 günlerinde Avrupa’da gazetecilik” başlıklı söyleşisinin moderatörlüğünü Gazeteci Nursun Erel üstlendi.

Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, Firdevs Robinson’un katılımından duyduğu memnuniyeti belireterek, Robinson ile uzun yıllara dayanan dostlukları olduğunu ifade etti. Kanlı şöyle konuştu:
“Özgürlük için Basın diye başladığımız bu yolda, 18 aya yakındır Medya için Demokrasi/Demokrasi için Medya diye devam ediyoruz. Türk medyası çok ciddi sıkıntılardan geçmekte. Bu sıkıntılı dönemde, Gazeteciler Cemiyeti olarak elimizden geldiğince merhem olmaya çalışıyoruz. Elimizden geldiğince ışık göstermeye çalışıyor ve dostlarımızdan da bize ışık tutmalarını istiyoruz. Firdevs Robinson, BBC gibi dünyanın örnek aldığı büyük bir kuruluşta çok uzun yıllar önce Türkçe haberler sonra dünya haberleri alanında editörlük yapmış, büyük emek vermiş ve bir çoğumuza örnek olmuş bir konuğumuz. Bugün bizimle olmasından dolayı çok mutluyum…”
Söyleşininn moderatörlüğünü yürüten Nursun Erel, Robinson’u ağırlamaktan mutlu olduklarını vurgulayarak, Robinson’un kişisel bloğu olan Talk Turkey’i tüm meslektaşlarına önerdiğini belirtti. Erel, Robinson’a ilk olarak “Londra macerasının nasıl başladığını ve Türkiye’nin Londra’dan nasıl bir görüntü çizdiğini” sordu.
Robinson, BBC’ye 1986 yılında katıldığını ve Türkçe bölümünde yapımcı olarak çalıştığını, daha sonra Ankara’da BBC’nin muhabiri olarak hem Türkçe hem de İngilizce haberler yaptığını söyledi. 2002 yılından sonra Orta Asya ve Kafkaslar Bölümü’nün editörlüğünü yaptığını kaydeden Robinson, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Afganistan gibi o döneme kadar çok bilinmeyen coğrafyalara geziler düzenlediğini ve bunun kendisi için güzel bir deneyim olduğunu belirtti. Daha sonra BBC’nin İngilizce dil programlarında çalıştığını dile getiren Robinson, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından bu konuda daha fazla uzmanlaşması gerektiğini düşündüğünü ve bu amaçla çeşitli belgeseller çektiğini kaydetti. 2012 yılında bir yıl kadar CNBC-E’nin Londra muhabirliğini yaptığını ve ardından birkaç yıllığına Meksika’ya gittiğini belirten Robinson, şimdi ise serbest gazetecilik yaptığını söyledi. Robinson, vaktinin büyük bölümünü Londra’da faaliyet gösteren ve gazeteci haklarını koruyan kuruluşlarla birlikte çalışarak geçirdiğini ifade etti.
Türkiye’nin, özellikle son yıllarda çok “karmaşık” bir görüntü çizdiğini belirten Robinson, insan hakları, basın, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi konularda Türkiye’nin “kötü bir karnesi olduğuna” dikkat çekerek, bu durumun sürekli tartışıldığını vurguladı. Robinson, Türkiye’nin bu olumsuz görüntüsünün yanı sıra, giderek büyüyen ve gelişen bir Türkiye olduğuna işaret ederek, “Dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olan bir ülke olarak görülüyor. Ekonomisi şu sıralar diğer ülkeler gibi sıkıntılı olsa da, İngiltere ile ticari bağlarından ve gümrük birliğinden ötürü önemli. Burada çok sayıda Türk ve Kıbrıslı Türk yaşadığı için, Türklerin varlığı en azından Londra’da hepimizin gözleri önünde ve gayet başarılı arakdaşlarımız da var” dedi.
Avrupa’daki gazeteciler
Robinson, Avrupa’daki meslektaşlarının durumunu değerlendirerek, “Avrupa’da, Türkiye’dekiyle aynı boyutlarda olmasa da gazetecilik giderek zor bir meslek hâline gelmeye başladı. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bile öldürülen gazetecilerden, basın ve ifade özgürlüğü ihlallerinden, ekonomik darboğazdan ve mesleğin kamuoyu önündeki prestij kaybından zaten bir süredir söz ediyorduk. Şimdi bu küresel salgınla birlikte buna sağlık sorunları da eklendi. Avrupa’da gazetecilik çok zor ve karmaşık bir durumda” dedi.
Pandemi sürecinde gazetecilerin, doktorlar, hemşireler, postacılar, dağıtım elemanları ve gıda sektörü personeli gibi görevlerinin başında kaldıklarına dikkat çeken Robinson, bunun yanı sıra Avrupa’da pek çok basın kuruluşunun gazetecilere mümkün olduğu kadar evden çalışma olanağı sağladıklarını ve birçok programın online yapıldığını vurguladı. Sahada çalışmak zorunda kalan gazetecilerin ise kendi güvenlikleri için yeni çalışma modellleri gerçekleştirdiklerini kaydeden Robinson, gazeteci sendikaları ve gazeteci haklarını savunan kuruluşların da ilk günden beri bu konulara odaklandıklarını ve gazeteciler için klavuzlar hazırlayarak, işverenlerden daha sıkı önlemeler talep ettiklerini belirtti.
2. Dünya Savaşı’ndan bu yana insanlığın en büyük krizi yaşadıklarını savunan Robinson, bu dönemde güvenli ve düzenli bilgi akışının her zamankinden daha önemli olduğunu ancak Avrupa hükümetlerinin buna rağmen medya üzerindeki baskılarını giderek artırdıklarını dile getirdi. Robinson şunları söyledi:
“En temel sorunlardan birisi, haber kaynaklarına eşit koşullarda ve serbestçe ulaşamamak. Bir çok ülkede olağanüstü koşullar fırsat bilinerek, kısıtlayıcı önlem uygulanmaya başlandı. Bunun örneklerine her Avrupa ülkesinde tanık oluyoruz. Söz gelimi İngiltere’de haber alma özgürlüğünün çiğnendiği gerekçesiyle Avrupa Konseyi Erken Uyarı Platformu’na bir rapor verilerek şikâyette bulunuldu. Çünkü İngiltere hükümetinin günlük COVID bilgilendirme toplantılarının birinde, bugüne kadar görülmemiş bir şekilde kampanya gazetecisi diye nitelenen bir meslektaşımızın soru sormasına izin verilmedi.
Diğer Avrupa ülkelerine bakarsanız, İspanya’da hükümet başbakanın basın toplantılarına katılan gazetecilerin sorularını sansür etti. Yunanistan’da sağlık bakanlığı, sağlık çalışanlarının gazetecilere açıklama yapmalarını yasaklıyor. Yunan gazetecilerin hastaneye girişleri için daha önceden izin almalarını zorunlu kılıyor.
Bulgaristan’a bakarsanız, orada hükümet olağanüstü durumu gerçekten tam bir fırsat biliyor, ceza yasalarında değişiklikler yapıldı. Özellikle yanıltıcı olduğuna kanaat getirilen haberler için gazetecilere baskılar artıyor. Bulgaristan’da mesela yalan haber gerekçesiyle gazetecilere üç yıla kadar hapis cezası ya da beş bin Euro’ya kadar para cezası verilmesi öngörülüyor.
Romanya da aynı şekilde, orada temyiz hakkı da yok, gazetecilerin hapse atılmalarına yol açacak kararnamaeler var. Uluslararası kuruluşlar bunu keyfi bir adım olarak, ifade özgürlüğünün açık ihlali olarak görüyorlar ama şimdiden Romanya’da 12 site kapatıldı bile. Aslında Avrupa Birliği içerisinde en baskıcı tedbirler Macaristan hükümeti tarafından alınıyor. Başbakan Viktor Orban zaten olağanüstü durumu uzatıp, parlementonun faaliyetlerini askıya almıştı ve ülkeyi kararnamelerle yönetiyordu. Avrupa Birliği üyesi olan bir ülkede bunlar büyük endişeler yaratan büyük değişiklikler. “
“Bazı şirketler de gazetecilere baskı yapıyor”
Robinson, gazetecilere yönelik baskıların sadece hükümetlerle sınırlı olmadığını, bazı ülkelerde faaliyetleri konusunda şeffaf olmayan ve hesap vermeye yanaşmayan kimi şirketlerin de gazetecilere baskı yaptığını ifade etti. İtalya’da hapishanelerde salgının yayılması üzerine erken tahliye edilen bazı mafya üyelerinin araştırmacı gazetecileri tehdit ettiklerini dile getiren Robinson, COVID 19’un gazeteciler üzerindeki en büyük etkisinin işten çıkarılmalar olduğunu belirtti.
Robinson, “Meslektaşlarımız ya geçici olarak ya kalıcı olarak işten çıkarıldı. İngiletere’de tirajlar çok hızlı bir şekilde düşmeye başladı, reklam gelirleri düştü. Özellikle Londra’da reklam gelirleriyle yürütülen ve toplu taşıma araçlarının çevresinde dağıtılan gazeteler devam edemediler, çok az sayıda dağıtılıyorlar. Buna karşın Sun, Times, Guardian, Daily Mail, Financial Times gibi daha büyük gazeteler de ciddi tiraj kaybetti. Bu dönemde aslınnda Financial Times gibi önceden internet üzerinden paralı abone sistemini başarılı bir şekilde yürütmeyi başaran gazeteler, tirajları düşse bile bu krizi iyi atlatacaklar. Ancak söz gelimi Guardian gazetesi şimdiden yüz kadar elemanını geçici olarak işten çıkardı. Daily Mail gibi gazetelerin çalışanlarından maaş kesintisi kabul etmeleri isteniyor. Buna karşılık da gazetelerin hisse senetlerine sahip olmaları teklif ediliyor. Ama zaten şu anda en fazla değer kaybeden hisse senetleri ajanslar ve medya kuruluşları. En kötüsü de serbest gazeteciler, onların sosyalgüvencileri de yok…” dedi.
Gazeteciler için yaratıcı çözümler
Robinson, gazetecileri korumaya yönelik yaratıcı çözümlerden birinin de Londra’da yapılan Uluslararası Medya Özgürlükleri Konferansı’nda dillendirildiğini belirterek, hukukçuların gazetecileri korurken hükümet ve devlet büyüklerini hedef almak yerine, doğrudan gazeteciye baskı yapan kişiyi, hapis cezası veren yargıcı, polis müdürü ya da müsteşarlara yönelmenin ve bu kişileri uluslararası mahkemelerde hesap vermeye davet etmenin daha başarılı bir yol olabileceğini önerdiklerini anlattı. Robinson, “Mesela sadece bu kişiler de değil, ailelerinin de AB ülkelerine girişlerine yasak getirilebilir, banka hesapları dondurulabilir. Bunlar etkili olabilecek şeyler. İnsan hakları ihlalleri olan ülkelerin yöneticileri Londra, Paris gibi yerlerde ev sahibi oluyor, bankalarında hesap açıyorlar ya da çocuklarını orada okutuyorlar. Dolayısıyla etkili olabilir. Ancak bence en etkili olan, gazetecilerin kendi aralarındaki dayanışma. Mesela İngiltere’de Başbakan Boris Johnson’ın Başbakanlık konutuna gazetecilerin bir kısmı alınmayınca, mesleki dayanışma gösterilerek tüm gazeteciler durumu boykot etti. Bu tür dayanışma birçok şeyden daha etkili” dedi.
Erel’in, İngiltere’de de RTÜK benzeri bir yapının olup olmadığını sorması üzerine, böyle bir yapının olmadığını belirten Robinson, “İngiltere’de yayın kuruluşlarını ofcom isimli bir yapı denetliyor ama genelde nefret söylemi, şiddet ya da uygun olmayan programlar için uyarılar şeklinde oluyor. Yazılı basın genelde kendi özdenetimini yapıyor. Her yayın kuruluşunun kendi özdenetimi var ama mesela basın kartı çok önemli değil. Zaten sendika veriyor ve müze gibi yerlere bedava girebilmenizi sağlıyor ama bir toplantıya gitmek için göstermek zorunda değilsiniz” ifadesini kullandı.
İngiltere’de Basın İlan Kurumu gibi bir yapı yerine, reklam gelirlerinin ticari kaygılarla belirlendiğine dikkat çeken Robinson, “Reklam, devletin sopa olarak kullandığı bir araç değil. Şu sıralar yerel basın tamamen yok omuş vaziyette, kalanlar da ard arda kapanıyor. Ticari kaygılar daha çok belirleyici, tirajınız, etkiniz… Resmi kurumların dergi ve gazetelere reklamı bir silah olarak kullandıklarını görmedim. Mesela büyük bir şirket kendisi hakkında çok olumsuz eleştiri yapılırsa, söz konusu organdan reklamını kesebiliyor. Devlet eliyle reklamlar çok nadiren oluyor ama eşit dağıtılıyor. Öte yandan yayın organlarında tekelleşme konuları mevcut ama Türkiye ile kıyaslanamaz” dedi.
Mesleğin geleceği
Gazetecileri zor günleri beklediğini, ekonomik nedenlerle çoğu gazetecinin işsiz kalabileceğini kaydeden Robinson, özellikle serbest çalışan gazeteciler için durumun ağırlaşacağını ancak işsiz kalan meslektaşlarının da bu alana yöneleceklerini belirtti. İş güvencelerinin azalarak, işçi haklarının erozyona uğrayacağını belirten Robinson, “Gazetecilerin prestiji yeniden artar mı bilmiyorum ama COVID-19 sırasında insanlar sosyal medya yerine ana akım medyaya daha fazla yöneldi. Ama krizden sonra bu devam eder mi bilmiyorum.
İnternet üzerinden gazeteciliğin daha yaygın olacağını düşünüyorum ve uzman gazetecilere ihtiyaç olacak. Ekonomi, çevre, sanat gibi… Çabuk araştırabilen, öğrenen ve uzmanlaşmış kişiler. Örneğin COVID-19 konusunda haberciler olarak afalladık. Umuyorum ki ders almış olalım. Haberi hızından ziyade kaliteli ve güvenilir olmasının önemini anlamış olalım ve özdenetimi artıralım. Süreç parlak değil ama gazetecilik her zaman bir şekilde ayakta olacak.
Genç meslektaşlarım da eğer çok iyi bir iletişim fakültesi değilse, başka bir bölümde uzmanlaşsın ve sonra sektöre yönelsinler. Dil öğrensinler ve diğer ülkeleri, kültürleri, insanları tanımaya çalışsınlar. Kendi dünyasıyla sınırlanan insanların gazetecilik yapması zor, gazetecilik evrenesellik gerektiriyor. Duvarlar inşa edilmesini değil, yıkılmasını gerektiriyor. Gazetecilik sınır tanımayan bir meslek…” diye konuştu.