“Sosyal Medyada Öz Denetim İhtiyacı Nasıl Karşılanmalı?” başlıklı online söyleşi gerçekleşti

2021-03-27 02:00

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, Sosyal Medyada Öz Denetim İhtiyacı Nasıl Karşılanmalı?” başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Gazeteci Duygu Güvenç moderatörlüğünde yapılan “Sosyal Medyada Öz Denetim İhtiyacı Nasıl Karşılanmalı?” söyleşisinde, konuklar, gazeteci Candan Yıldız ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici doğrulama mekanizmaları, nefret söylemi içeren haberlerin verilme biçimi, sosyal medyanın gazetecilik üzerindeki etkisi, öz denetim ihtiyacının karşılanması konularını değerlendirdiler.

Güvenç, “Twitter gibi sosyal medya platformları ilk kez Türkiye’deki siyasilere engelleme, kısıtlama getirerek, uyarılarda bulundu”

Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Direktörü Yusuf Kanlı’nın açılış konuşmasının ardından konuklar hakkında bilgi veren Güvenç, “Bugün farklı bir tartışma yapacağız, bir parça aslında kendimizi sorgulayacağız. Sosyal medya her birimizin hayatının vazgeçilmez bir parçası olmaya başladı. Sosyal medyayla beraber artan yanlış haberler, aslında bundan önce de zaten vardı. Konvansiyonel medyada, medya ombudsman kalmadı. Bu konuyu tartışırken uzun yıllar medya ombudsmanlığı görevini üstlenen Bildirici ve yazı işleri dediğimiz mesleğin mutfağının hassasiyetlerini en iyi şekilde aktarabilecek isimlerden biri olan Candan Yıldız öz denetim ihtiyacına yönelik görüşlerini aktaracaklar. Mesleğe 1980 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde başlayan Bildirici, muhabirliğin yanı sıra burada haber müdürlüğü görevinde de bulundu. Sabah Gazetesi, Hürriyet ve Tempo Dergisi’nde çeşitli projelere imza atan Bildirici, son yıllarda kendi internet sitesinde medya ombudsmanlığı misyonunu yürütmeye devam ediyor. Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNN Türk, İMC TV gibi pek çok kurumda muhabir, editör olarak yer alan Yıldız da şimdilerde T24’te yazı işlerinde mesleğe devam ediyor. Meslektaşlarımızla öncelikle son zamanlarda Twitter gibi sosyal medya platformlarının özellikle Boğaziçi Üniversitesi protestolarında ilk kez Türkiye’deki siyasilere engelleme, kısıtlama ve uyarılarda bulunmasına tanıklık ettik. Gazeteciler olarak siyasetçilerin, kanaat önderlerinin, liderlerin, nefret veya şiddet içeren söylemlerini haberlerde nasıl vermeliyiz?, Bu tarz söylemlere denk geldiğimizde gazeteciler olarak temel ilkelerimizle beraber bu haberleri vermeli miyiz?, Sosyal medya mecralarının farklı etik kodlarla oluşturdukları kurulların, kurallarına tabii olmalı mıyız? Bu denetim mekanizmaları nasıl oluşturulmalı? Tüm bu soruların yanıtını tartışacağız” dedi.

Bildirici, “Biz gazeteciyiz, her zaman her yerde gazeteciyiz”

Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber doğrulama mekanizmasının gerekliliğinin ortaya çıktığını ifade eden Faruk Bildirici, bu öz denetim mekanizmasının oluşturulması konusunda yapılması gerekenleri anlattı. Bildirici, “Sosyal medyayla tanıştıktan sonra hayatımıza bir doğrulama sorunu çıktı. Biz gazeteciyiz, her zaman her yerde gazeteciyiz. Gazetecilik, politikacılık gibi hayatın her alanında devam eden bir meslektir, bizler bürodan çıkarken mesleğimizi askıya asıp, dışarıda başka bir kimlikle dolaşmıyoruz, hayatın her alanında gazeteciyiz. Gazeteciliğin kişisel sorumluluklarını, mesleki sorumluluklarını ve çalıştığımızın kurumun sorumluluklarını taşıyoruz. Sosyal medyada da görüşlerimizi ifade ederken haberlerimizi paylaşırken yine aynı sorumluluklarla hareket etmemiz gerekiyor. Bu sorumluluklardan biri de elbette nefret söylemi, ayrımcılık, savaş taraftarlığı, demokrasi karşıtlığı gibi temel ilke ve insan hakları karşıtı durumlardan uzaklaşmak. Bu tutumu sosyal medyada da devam ettirmeliyiz. Gazetecilerin sosyal medya paylaşımlarında bu ilkelere uyması gerekir, temel olan gazeteciliğin asli kodlarıdır. Her yerde gazeteci olarak hareket etmemiz gerekiyor ama bir denetim mekanizmasının olması gerekiyor. Daha önce de Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir dolu ülkede bazı trol hesaplar kapatıldı, devlet mekanizmasıyla ilgili kişi ve kurumların hesapları işaretlenmeye başladı. Sosyal medyadan yapılan paylaşımlarda iki sorun var bunlardan biri denetim nasıl olacak, diğeri ise bu denetim mekanizmasının gazetecilikle ilişkisi nasıl kurulacak. Sosyal medya denetlenmeli mi?, Denetlenecekse bu sorumluluğu kim üstlenmeli? Platform kurucularının denetim mekanizması kurmasına karşı değilim ancak burada da sınırlar çok net değil. Hangi durumlarda, hangi kriterlerle, hangi ilke ve kodlara göre müdahale edilecek ve bunun yönetimi nasıl olacak. Sosyal medya kuruluşları bu denetimi nasıl hangi ilkelerle hangi yöntemlerle belirleyecekler. Bu belirleme yönteminin de şeffaf ve açık olması gerekiyor. Bu mecralar evrensel düzeyde fikir ifade platformu haline geldi, basın özgürlüğünün kullanıldığı mecralar haline geldi. Orada yapılacak herhangi bir engelleme, basın ve ifade özgürlüğünü de engelleyebilir. Bu denetim konusunda uzun vadede uluslararası gazetecilik kuruluşlarının da yer aldığı uluslararası bir örgütlenme olması gerektiğini düşünüyorum. Bu iş ülkelerin kendi yargı sistemleri, yönetimleri veya iç mekanizmalarına bırakılabilecek bir alan değil” dedi.

Hız mı, doğru bilgi mi?

Denetleme mekanizmasının sınırlarının belirlenmesi, şeffaflığı, bağımsızlığı, müdahale alanlarının gazeteciliğe uygunluğu gibi tartışmalar sonucu ortaya çıkacak mekanizmanın gazeteciliği ileri bir noktaya çekeceğini söyleyen Candan Yıldız, “Dijital dünyanın bizi bu kadar çerçevelemesi, haber mutfaklarının hız gibi bir sorunla karşı karşıya kalmasına da neden oldu. Sosyal medya haber mutfaklarının hızını ve örgütlenme biçimini belirleyen bir şey haline geldi. Hepimizin soracağı soru; ‘Sosyal medyanın denetlenmesi meselesinin yaratacağı hız mı doğru bilgi mi ikileminin kendisini nasıl çözeceğiz’ olmalı. Bunun tamamen gazetecilik refleksleri ve ilkelerinin yeniden yeniden inşası ve hatırlanmasıyla mümkün olabileceğini düşünüyorum. Denetleme meselesinin sınırlarının ne olacağı, şeffaflığı, müdahale alanlarının gazeteciliğe ne kadar uygun olup olmadığı tartışmaları sonucunda bir yere varacağız. Denetleme meselesinin önemli olduğunu düşünüyorum, hayatın tüm alanlarında bir erk veya otorite denetimi haricinde denetleme olmalı mı olmamalı mı kısmına da temkinli bakmak lazım. Gazetecilik açısından da kendi denetleme mekanizmalarını kurmasının gazeteciliği de ileri bir noktaya taşıyacağını düşünüyorum” diye konuştu.

Nefret söylemleri haberlerde nasıl verilmeli?

Gazetecilerin, yazılı ve görsel medyada olduğu gibi sosyal medyada da yayınladıkları haberlerde içerik oluştururken mesleğin etik kodlarını göz önünde bulundurmaları gerektiğini belirten Bildirici, gazeteciliğin evrensel kodlarının altını çizdi. Bazı istisnai durumlarda şiddet, intihar, nefret söylemi gibi içeriklerin haberleştirilme biçiminin değişkenlik gösterebileceğini ifade eden Bildirici, bu durumlar hakkında şöyle bilgi verdi:
“Gazetecilik söz konusu olduğunda bu konuda verilecek cevap açıktır. İnsanları zor duruma düşürecek, ayrıştıracak, nefreti körükleyecek tüm ifadelerin yayınlanması doğru değil. Ancak bu tabi bunu söyleyen kişi ve duruma da bağlıdır. Eğer nefret söylemi cumhurbaşkanının ifadesiyse bunu görmezden gelemezsiniz ancak haberi verirken haber kaynağı ile kendiniz ve kurumunuz arasına mesafe koyarak, ifadeyi verip, bunun yanlış olduğunu belirtmek gerekiyor. Sosyal medyada da aynı şekilde bunu yapmamız gerekiyor. Şiddeti yeniden üretmeden, o şiddet olayını içeren görselleri paylaşmadan yapılan yanlışı belirtmek gerekiyor. Gazeteciliğin evrensel kodları vardır. Normal şartlar altında intihar haberleri nasıl verilir? Ceset fotoğrafı nasıl kullanılır? Kadın cinayetinde haber nasıl verilir? konularında toplum sağlığını göz önünde bulundurarak, mesleğin kodlarını ilkelerini esas alarak ilgili haberleri kamuoyuyla paylaşırsınız, burada yok. Ancak bizim mesleğimizde her ne kadar böyle kodlar olsa da bazen istisnai durumlar olabiliyor. İntihar haberleri verilmesin çünkü bulaşıcıdır diyoruz ama Şule Çet olayı gibi kriminal bir durum varsa o zaman haberi vermemiz gerekiyor veya Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde toplumsal soruna tekabül eden protesto niteliğinde bir intihar varsa verilmelidir. Her olayı kendi bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Sosyal medyada habercilik yaparken de temel kodlarımız geçerlidir, en genel anlamıyla kamu yararına olacağını düşündüğümüz bir şey varsa ona göre haberi kaleme alırız. Türkiye’de kadın hareketlerinin gazeteciliği terbiye etmekte çok büyük katkısı oldu. Kadın hareketlerinin mücadelesi ve elbette medya kuruluşlarındaki kadın gazetecilerin verdiği mücadele bu anlamda mesleğe önemli katkılar sundu.”

“Haber bazında hassasiyetlerimizi yeniden şekillendirmemiz gerekiyor”

Haberleri özgül durumları içinde değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Yıldız, toplumsal hayattaki dinamizmlerin gazeteciliği şekillendirdiğini belirterek, “Gazeteciliğin temel çerçevesi, haber mutfaklarının unuttuğunu düşündüğünüm ilkeler manzumesinin genel bir çerçevesine bağlı kalarak her haberin özgül bir durumu olduğunu düşünüyorum. Her haber için en genel çerçeveyi oturtmak doğru olmayabilir. Örneğin; Muğla’nın Bodrum ilçesinden Yunanistan’ın İstanköy Adası’na şişme botla geçmeye çalışırken annesi ve kardeşi ile birlikte boğularak hayatını kaybeden üç yaşındaki Suriyeli bebek Aylan Kurdi uzunca bir süre gündemde kaldı. Umuda yolculukta cansız bedeninin fotoğrafının ardından, çocuk hakları, bedensel bütünlük, özel hayatın gizliliği gibi ilkeler kapsamında fotoğraf kullanılmalı mı kullanılmamalı mı boyutunu tartıştık. Ben kullanılması gerektiğini düşünüyorum çünkü bu durum ciddi bir trajediydi, fotoğraf ile bu trajediye tüm insanlığın tanık olmasını sağladık. Bir yandan da o fotoğraf aslında en geniş kamusal çıkar olarak Suriye savaşına dair aslında çok büyük şeyler söylüyordu. Göçün, savaşın nasıl bir şey olduğunu, savaştan kaçışta insanların en ufak umudun ihmal etmemesinin getirdiği riskleri göze alma cesaretiydi. Bunu çok simgeleştirildiği için fotoğrafın kullanılması gerektiğini düşündüm. Haber bazında hassasiyetlerimizi yeniden şekillendirmemiz gerekiyor. Haberlerin kendi özgül durumlarının yeniden gazetecilik süzgeçlerimizden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Denetleme dediğimiz şeyde aslında gazeteciliğin kendi kendini denetlemesinin şöyle bir yanı var; toplumsal hayattaki tüm dinamizm gazeteciliğe sirayet ediyor. Toplumsal hayattaki pozitif dönüşüm, değişim gazeteciliği denetliyor ve bunun da ilerletici bir güç olabilme ihtimali yüksek” dedi.

“Doğrulama platformlarının herkese, her yerde, aynı ölçütlerde yaklaşması gerekiyor”

Doğrulama mekanizmasında gazetecilerin gazetecileri denetlemesi gerektiğine işaret eden Bildirici, Türk basın tarihinde öz denetim mekanizmasıyla ilgili sorunların günümüzde de halen devam ettiğini söyledi. Editoryal bağımsızlığı olan bir öz denetim mekanizmasının gerekliliğine dikkat çeken Bildirici, “Gazetelerin kendi içinde doğrulama birimi oluşturması Amerika’da çok tartışıldı. Bir süre sonra gazeteciliğin çok da matematiksel olmadığına karar verildi çünkü yalan doğru deyip işin içinden çıkılacak bir şey değil. Bazı haberler doğru olmakla birlikte eksik olabilir ya da tarafların farklı görüşlerini içerebilir. Doğrulama birimleri bu farkı kaçırdılar o nedenle ekinliğini yitirdiler. Sosyal medya kuruluşunun kurallarının belli olması ve şeffaf olmaları kaydıyla denetim yapabileceğini söyledim ama uluslararası ifade özgürlüğü zemini olduğu için uluslararası örgütlerin de bu denetim mekanizmasında yer alması gerektiğini belirtiyorum. Gazetecilik söz konusu olduğunda sadece doğrulama platformlarının yapacağı şeyler çok yeterli olmayabilir, onlar bizi doğrulamasın demek de doğru olmayabilir. Prensip olarak gazetecileri her zaman gazetecilerin denetlemesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de 1960’tan beri öz denetim mekanizmalarını tartışıyoruz. Okur temsilcileri de gerektiği gibi editoryal bağımsızlıklar tanınmadığı için çalışamadılar. Kendi öz denetim mekanizmamızı geliştiremedik. Gazeteciliğin temel doğrulama mekanizmaları sosyal medyada da geçerli olmalı. Olmadığında okur temsilciliği veya doğrulama platformları denetleyebilir. Ancak burada bizim bir haberimizi veya içeriğimizi incelemeye almışlarsa bunu bildirmeleri sonrasında ise onlarla bir tartışmaya girip bir sonuca varmamız gerekiyor. Doğrulama platformlarının herkese, her yerde, aynı ölçütlerde yaklaşması gerekiyor. Ben kendi adıma zaten şu an da medya ombudsmanı adı altında faaliyet göstererek Türiye’de bütün medya kuruluşlarının desteklediği ama hepsinden bağımsız olarak gerçekten editoryal bağımsızlığı olan bir öz denetim mekanizmasının gerekliliğini kanıtlamaya çalışıyorum. Umarım Türkiye’de editoryal bağımsızlığı olan ama medya kuruluşlarının hepsinin desteklediği bir yapı ortaya çıkar. Biz gazetecilik yapıyoruz, ürettiğimiz içerikler herkesin gözü önünde, şeffaf bir mesleğiz, bizi herkes eleştirebilir karşı çıkabilir, itiraz edebilir, sosyal medyadaki içeriklere itirazların da bu çerçevede bir itiraz olarak değerlendirilmesini istiyorum. Sosyal medyada doğrulama platformlarının temel menşei bütün medya kuruluşlarına eşit yaklaşmalıdır” sözlerine yer verdi.

“Gazetecileri yalnızca gazeteciler denetler”

Gazetecileri ancak gazetecilerin denetleyebileceğinin altını çizen Yıldız da son olarak, “Gazetecileri yalnızca gazeteciler denetler. Doğrulama mecraları bir yanılsama içinde, nedir bu yanılsama? Gazeteciler her gün cezaevlerinde, adliye koridorlarında haklarında açılan dava soruşturmalar ve diğer kararlarla mücadele ediyor. Yaptıkları haberler her gün erişime engelleniyor, sansür uygulanıyor, gazeteciler o kadar örgütsüz bırakıldı ki, üniversitelerdeki gazetecilik eğitiminin niteliği o kadar düşürüldü ki, kuşaklar arasındaki gazetecilik deneyim köprüsü o kadar koparıldı ki bir de üzerine toplum o kadar kutuplaştı ki.. tüm bunları görmeden bir sonuç ile ilgilenmek mümkün değil. Doğruluk mecralarını bu kadar meşru kılarsak, onlara gazeteciliğin meşruiyetinin içinde bir alan tanırsak bunun bir sorun olacağını düşünüyorum. Ancak rıza üretecek, meşruiyeti, güvenilirliği olan bu tür mekanizmalar neden kurulmasın. Mesleki olarak saygı duyduğum bir yapının beni kurumumu denetlemesini elbette isterim. Denetlenmekten korkan yapılar hayatı çoraklaştırıyor, çölleştiriyor diye düşünüyorum” dedi.