Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansal desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında gelenekselleşen Basın Evi söyleşilerinde bu hafta medya örgütlerince “Sansür Yasası” olarak adlandırılan “Basın kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun”un gazetecilik mesleğine ve toplumsal hayata ne gibi etkilerinin olacağı ele alındı. Gazetecilik mesleğinin, toplumsal yaşamdaki konumu ve ifade özgürlüğü için özgün pozisyonunun basın ve ifade özgürlüğü ekseninde tartışıldığı söyleşide, Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi Avukat Gökhan Tekşen, Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Avukat Faruk Çayır ve Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener yer aldı. Moderatörlüğünü Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği söyleşide yeni yasal düzenleme, “halkın haber alma hakkı” bağlamında hukuki ve mesleki olarak değerlendirildi.
Meslek örgütlerinin Sansür Yasası olarak tanımladığı, yasayı hazırlayanların ise Dezenformasyon Yasası olarak ifade ettiği yeni yasanın daha çok sosyal medya üzerinden gündeme geldiğini belirten Yazıcıoğlu, bant daraltma ve yeni yasa üzerindeki değişiklik sürecini aktarması için sözü Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Avukat Faruk Çayır’a verdi.
İktidarın yeni yasayı, 5651 sayılı internet ortamındaki suçlarla mücadele kapsamında ilişkilendirdiğini belirterek 15 Temmuz sonrası dokuz kez kanun değişikliği yapıldığını söyleyen Çayır, “Yasada gazetecilik ve habercilik üzerinde baskı yaratacak ve oto sansür uygulamasını yerleştirecek değişiklikler yer alıyor” dedi.
Av. Çayır: “Bant daraltma uygulaması dezenformasyon ve yanıltıcı bilginin artmasına sebep oluyor”
Sosyal medya şirketlerinin temelde ifade özgürlüğüne ilişkin bir tarafının olmadığını söyleyen Çayır, konuşmasının devamında sosyal medya ve ifade özgürlüğüne dair ilişkinin farklı bir boyuta ulaştığını belirtti. Çayır, “Veriler ve paylaşımlar üzerinde para kazanıyor ve sosyal medya üzerinden ifade özgürlüğü konusunda talepte bulunmak gerçekçi değil. Fakat iş öyle bir hale dönüştü ki, medyanın tekelleşmesi bağımsız haberciliğin sosyal medya olmasa yapılamayacak hale gelmesiyle bu mecraların önemi arttı. Bu nedenle biz bugün sosyal medyanın ifade özgürlüğü üzerinden önemini tartışıyoruz. Halkın doğru bilgilendirilmesi ve haber alma hakkının düzgün yapılabilmesi için sosyal medyayı kullanıyoruz. Bu mecraların kısılması dezavantajlı gruplar açısından da oldukça can sıkıcı. Yargı bağımsızlığı yok edildiği için sosyal medya üzerindeki paylaşımlar araçlığıyla kamuoyu oluşturma var. Erişim engeli ve içerik çıkarmaya yönelik kanunlara bakıldığında tamamen iktidara yönelik konularla ilgili” dedi. Çayır, arama motorlarındaki unutulma hakkına da değinerek belgelerin içerik çıkarma ve erişim engeli kararıyla arama motorlarından da çıkarıldığını, bu durumun medyanın gazeteciler ve habercilik açısından değerlendirilmesi gereken bir husus olduğunu vurguladı.
Özellikle iki konunun daha vurgulanması gerektiğini kaydeden Çayır, 5651 sayılı kanunun 8. Maddesine vurgu yaptı. “Öncelikle, 5651’e getirilen son ekle birlikte, 8. Maddedeki klasik suçlarla ilgili konuda Cumhuriyet Savcısı sosyal medya şirketlerinden bilgi talep eder. Cevap vermezse iki saat içinde bant daraltmaya gider. İkinci olarak 2016 KHK ile gelen ek madde gereğince, kamu güvenliği, halk sağlığı, milli güvenlik konuları söz konusu olduğunda gerekli tedbirleri Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) alır deniliyor. Bu gerekli tedbirlere bant daraltmanın girip girmeyeceği BTK’dan gelecek cevaba bağlı. BTK’ya verilen yetkiler oldukça arttı. 8. Maddesinin sonrasında 8a maddesinde Bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı kararıyla BTK yayın yasağı ve erişim engeli kararı verebiliyor” dedi. Bant daraltma uygulamasının hukuki dayanağının soru işaretleriyle dolu olduğunu söyleyerek “Bant daraltma uygulaması dezenformasyon ve yanıltıcı bilginin artmasına sebep olarak insanları paniğe sürüklüyor. Örneğin telefonları çekmeyen vatandaşlar tanıdıklarından bile haber alamıyor. Şimdi seçim dönemine giriyoruz, seçim zamanında bant daraltma uygulanabilir çünkü Bu teorikte de pratikte de mümkün” açıklamasında bulundu. Çayır, şebekeler üzeri hizmet sunan şirketlerin belli dönemlerde meta verilerini BTK’ya sunulması konusunda bir düzenleme getirildiğinden de bahsetti. Yasal değişiklik yapılırken BTK’nın neleri istediği konusundaki kayıtları gözden geçirdiklerinde devletin bu verileri kendisinde tutmaya yönelik ciddi bir talebi olduğunu gördüklerini belirtti.
Av. Tekşen, “Hakikat tekeli tamamen devlete bırakılmış durumdadır”
Yazıcıoğlu, dezenformasyon yasasının seçim süreciyle ilişkisi ile Anayasa Mahkemesi’nin ifade ve basın özgürlüğü açısından süreci nasıl yönetmesi gerektiği konusunda görüşlerini almak üzere sözü Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi Avukat Gökhan Tekşen’e bıraktı.
Tekşen, söz konusu kanunun getiriliş biçiminden itibaren değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, Dezenformasyon Yasası’nı seçim yasası olarak görmenin öneminden bahsetti. Yasanın içeriğinin belirsiz olduğunu belirten Tekşen, “Halkı yanıltacak bilgi, iç güvenlik ve dış güvenlik kavramları çok soyut kavramlar. Dezenformasyon gazetecilerin toplumun hükümetlerin baş etmesi gereken bir kavram fakat dezenformasyonun tersi olan hakikati de ortaya çıkarmak gerekiyor. Yaptırım koyarak dezenformasyon daha da arttırılıyor. Basın özgürlüğünden başlayarak düşünen ve konuşan tüm toplumu etkileyecek bir durum oluştu. Devletin söylemediği her şey dezenformasyon olarak değerlendirilebilir. Hakikat tekeli tamamen devlete bırakılmış durumdadır ve en büyük tehlike budur” dedi. Anayasa Mahkemesi’nin konuyu hızlıca gündemine alması gerektiğini vurgulayan Tekşen, “Anayasa Mahkemesi kararı hemen iptal etmezse sistematik sorun varlığı olarak ceza mevzuatımıza eklenir. Bu mevzu seçime giderken elimizde duran bir saatli bombadır. Seçim güvenliğiyle ilgili kaygıların üst düzeye çıkması gerekir. Devlet tekelinden açıklanmayan her şey dezenformasyon olduğundan, her bilgi suç olarak değerlendirilebilir. Hemen son olaydan örnek verelim, patlama olayında medya kuruluşlarının ‘Açıklama bekliyoruz’ şeklinde yayın yaparak oto sansür uyguladıklarını belirterek bu bir siyasi hukuksuzluk hamlesidir. Anayasa Mahkemesi yeni ve büyük sorunlar doğmadan yasayı iptal etmelidir. Yasayı iptal ederse Türkiye rahat bir nefes alır” diye konuştu.
Anayasal açıdan bakıldığında, hangi boyutlarıyla yasanın iptalinin bekleneceğini de söyleyen Tekşen, yarattığı iklim nedeniyle yasanın 26 ve 28. Maddelere yönelik ifade ve düşünce özgürlüğü ile basın özgürlüğüne aykırı olduğunu vurgulayarak devam etti, “38. maddedeki Suç ve Cezaların Kanunu kapsamına da aykırı özelliklere sahip. Suçun tanımı belirsiz olduğundan bu maddeye de uygun değil” dedi.
Şener: “Meslek örgütleri olarak Sansür Yasası’nın peşini bırakmayacağız”
Yazıcıoğlu, bundan sonraki süreçte meslek örgütlerinin neler yapmayı amaçladıklarını ve Sansür Yasası konusunda mücadelelerini sürdürürken nasıl bir yol izleyeceklerini sorarak sözü Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener’e verdi.
Şener, yasanın çıkış sürecinden itibaren meslek örgütüyle bir araya gelerek yaptıkları ortak çalışmalardan bahsetti. Meslek örgütleriyle birlikte, yasanın engellenmesinin zor olacağı bilinciyle en azından bazı maddeleri değiştirmeye yönelik çalışmalar yaptıklarını belirten Şener, “Meslek örgütü başkanları ve temsilcileri olarak Meclis’te yasayla ilgili düzenlenmesi gereken maddeleri paylaştık, ilginçtir ki kendilerinden olumlu cevap aldık. Fakat üç aylık sürecin sonunda beklentilerimiz tam olarak karşılanmadı. Biz yine de sansür yasasının peşini bırakmayacağız” açıklamasında bulundu.
İfade özgürlüğünü esas alan bir savunma zinciri oluşturmak için 11 meslek örgütüyle bir araya geldiklerini söyleyen Şener, süreç içerisinde yaptıkları görüşmeleri de paylaştı. “Meclis ziyaretleri yaptık. Türk Anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu’nu ziyaret ettik. Anayasa Mahkemesi’nde yasaya itiraz edilebilmesi için gereken 110 milletvekilini barından CHP’nin hukukçularıyla görüştük. Uygulama aşamasında meslektaşlarımızı ve yurttaşlarımızı korumak için Barolar Birliği’yle yaptığımız toplantı sonucunda, önümüzdeki dönemde savcıların kullanacakları belli başlı argümanlara karşı 29. Madde, dezenformasyon suçu işlemeden yargılanacak olan herhangi birinin kendisini savunurken neye ihtiyaç duyacağı üzerine konuştuk. Çalışmalarımız sonucunda herkesin eline bir savunma kitapçığı, eğitim paketi verilmesine karar verdik” dedi.
Şener, konuşmasının devamında dezenformasyon ve bağlantılı kavramları mezenformasyon ile malenformasyon tanımları üzerine de bilgi verdi. Dezenformasyonun tanımını yaparken mezenformasyon ve malenformasyon tanımlarının da yapılması gerektiğini belirten Şener, “Bu yasada dezenformasyon, yalan haberi yaymak anlamına geliyor. Fakat aslında dezenformasyon kötü ve art niyetli olarak yanlış bilgiyi zarar vermek amacıyla yaymak, kamuoyunun davranışını değiştirmek anlamına geliyor. Dezenformasyonu yapabilmek için örgütlü olmak gerekiyor.
Mezenformasyon ise yanlış bilgi yaymak anlamına gelirken süreç içerisinde zarar verme amacı güdülmeden bilgiyi yanlışlıkla yaymak var. Malenformasyon kavramı ise doğru bir haberi zarar verme amacıyla yaymak anlamına geliyor. Bu kavramları yasalara yerleştirmek istedik fakat kabul edilmedi” diye konuştu.
Kanlı: “Yeni Meslek Yasası’nın yapılması konusunda desteğe hazırız”
Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, Medya için Dayanışma Platformu’nun aktif olarak süreçte yer aldığını vurgulayarak, “Meslek örgütlerinin birlikteliğiyle, mevcut iktidara ve muhalefete mesleki konularımıza nasıl sahip çıkacağımızı anlattık. Altını çizerek yeniden vurguladık ki, yeni bir meslek yasasının yapılması gerekir ve biz bu konuda desteğe hazırız” dedi.
Basın İlan Kurumu’nun (BİK) artık yalnızca taşradaki ve ulusal basınla ilgilemeyeceğini, yasa uyarınca kendisini internet sitesi olarak kaydettiren kuruluşların BİK tarafından resmi ilan alacağını hatırlatan Şener, “Söz konusu internet sitesi çalışanları basın kartı da alabilecek, site de resmi ilanla gelir elde edebilecek. Bu ciddi bir maddi destek fakat aynı zamanda BİK’in kendilerini denetleyeceği anlamına da geliyor. Yeni süreçte interneti de BİK yönetecek” ifadesinde bulundu.
Moderatör Yazıcıoğlu, kapanış konuşmasında Gazeteciler Cemiyeti’nin tamamen kendi imkanlarıyla sürdürdüğü Özgürlük için Basın (ÖİB) projesi kapsamında aylık olarak basın ve ifade özgürlüğü ihlallerini raporlayarak yayınladığını hatırlatarak, “Bu raporlarda erişim engeli ve internet ortamına müdahaleleri göreceksiniz. Hakikatler savaşı dönemindeyiz. Hakikat olduğundan şüphe götürmeyecek haberlere dahil kişilik ve unutulma hakkı gerekçesiyle engelleme geldiği ve bu haberlerin internet ortamından silindiği bir dönemdeyiz. ÖiB raporlarında tüm bu ihlalleri inceleyebilirsiniz” açıklamasında bulundu.