Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında düzenlenen Basın Evi söyleşilerinin bu haftaki konuğu Prof. Dr. Ümit Atabek oldu. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu moderatörlüğünde “İletişim Teknolojileri ve Uzaktan Çalışma” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Söyleşi kapsamında iletişim araçları ve salgın döneminde uzaktan çalışmayı verimli kılmaya yönelik konular tartışıldı. Söyleşide, uzaktan çalışma teknolojileri, bu teknolojiyle beraber ortaya çıkan yeni kavramlar, bu bağlamda yapılması gerekenler ile yapılmaması gerekenler konuşuldu.
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, “Uzaktan erişim, online eğitim, söyleşi, toplantı gibi pek çok yeni teknoloji özellikle salgınla birlikte sıklıkla kullandığımız uygulamalar arasında yer almaya başladı. Yeni dünyada eskisi gibi fiziki eğitimler, toplantılar, konferanslar, etkinlikler tek başına yeterli olmuyor, sanal ortamda bir şekilde pek çok şeyle karşı karşıya gelip yeni ağlar kuruyoruz. Akademisyen Prof. Dr. Ümit Atabek bu konularla ilgili sık karşılaştığımız sanal dünyanın sıkıntılarını paylaşacak” dedi.
Prof. Dr. Ümit Atabek
Prof. Dr. Ümit Atabek kimdir?
Söyleşinin konuğu Prof. Dr. Ümit Atabek hakkında bilgi veren moderatör gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu “Akademik yaşamına 1980 yılında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde başlayan Atabek, 1983 yılında İtalya’da Perugia Üniversitesi, Istituto di Studi Sociali’de doktora öncesi araştırma bursuyla çalışmalarda bulundu. 1995 yılında ‘basın-yayın tekniği’ alanında doçent oldu. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde bölüm başkanlığı ve dekan yardımcılığı görevlerinde bulundu, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde lisans ve lisansüstü dersleri verdi. 2001-2002 döneminde KKTC’de Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2002 yılında Antalya Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne katıldı ve profesör oldu. Bu fakültede 2002-2009 yılları arasında da gazetecilik bölüm başkanlığı, 2005-2008 yılları arasında dekanlık görevlerini yürüttü. Atabek, 2009-2020 yılları arasında dekanlık görevini yürüttüğü İzmir Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaya devam ediyor. Atabek 2002-2010 yılları arasında UNESCO Türkiye Milli Komisyonu İletişim İhtisas Komitesi üyeliği, 2007-2009 yılları arasında da Antalya Basın Akademisi Koordinatörlüğü görevlerini yürüttü. İletişim teknolojileri, iletişim araştırma yöntembilimi ve iletişim ekonomi politiği konularında çalışmalarına devam ediyor” dedi.
Teknoloji, iletişim teknolojileri ve uzaktan çalışma kavramlarının tanımını yaparak konuşmasına başlayan Prof. Dr. Ümit Atabek, “Teknoloji kavramı günlük hayatta sık kullandığımız ve olumlu anlamlarıyla kullandığımız bir kavram ancak her kavramda olduğu gibi bunda da olumsuz yönler mevcut. Teknoloji sözcüğü Türkçe ’ye yeni girmiş bir kavram, tüm dünyada yeni bir sözcük. Ancak tekhne sözcüğü çok eskiden beri var olan üretme anlamına gelen bir kelime, logos da hepimizin bildiği gibi bilgi, bilmek demek. Tekhnelogos üretmeyi bilmek, üretim bilgisi anlamına geliyor. 19’uncu yüzyıldan itibaren tekhne ile sanat sözcüğünü ayırmaya başlıyoruz ve giderek teknik anlamında kullanılmaya başlanılıyor. Bugünkü teknoloji kelimesinin nasıl yanlış ve farklı anlamlarda kullanıldığını belirtmek istiyorum. Üretim bilgisi anlamına gelen bu kavram, ne yazık ki bugün özellikle medyada evirilerek, tüketim nesnesi haline geldi. Teknoloji insanı öyle bir doğal olmayan duruma getirdi ki kendini neredeyse tanrı gibi güçlü hissetmeye başladı, bu da sosyal psikolojik anlamda insanda yabancılaşmaya ve dezenformasyona neden oluyor. Makinadan tanrı yani ‘Deus ex machina’, tanrısal makine kavramına dönüştü. Google’da teknoloji kavramını aratırsanız karşınıza genellikle tanrısal görseller çıkıyor. Bugün teknoloji dediğimiz şey kavramaktan aciz hale geldiğimiz, çok karmaşık neredeyse tanrısal işlev yapan bir makine, düzenek halini almaya başladı. Aslında üretim bilgisi olarak bildiğimiz teknolojiyi artık neredeyse tanrısal bir mevkiye yükseltmiş hale geldik. Oysa eskiden tekniği, kolaylıkla insan hayatına adapte edebiliyorduk. Burada bir başka boyutta ekonomik yön. Üretimden kaynaklanan bir teknoloji anlayışı aslında işin ekonomik boyutuna da değinmemizi gerektiriyor. Her toplumsal ekonomik düzen kendi teknoloji ihtiyacını kullanmaya başlar, yoksa teknoloji ileri sürüldüğü gibi yukarıdan inip toplumsal düzenimizi kökten değiştirmez. Feodal üretim döneminde teknoloji bir hiyerarşiyle ilerliyordu, çırak, kalfa ve usta. Yeni teknolojiyle beraber çırak ve kalfa ortadan kalktı bir usta var ve vasıfsız olan işçiler gurubu kaldı. Sinoplu’yum hatırladığım kadarıyla oradaki gazeteler matbaalarla birlikteydi, matbaa sahipleri aynı zamanda gazete çıkarıyordu, matbaa ve gazetecilik arasında organik bir iş bölümü vardı ve sınırlıydı. Ancak şimdi basın ve matbaa birbirinden ayrıldı, gazetecilik bir iş kolu olarak ayrı sendikal örgütlenmeye gitti, basın iş ayrı bir sendikal örgütlenmeye girdi” dedi.
Bâb-ı Âli gazeteciliğinden İkitelli’ye geçiş süreci
Türkiye’de ilk bilgisayarlaşma teknolojisinin başlangıcı ile tüm dünyada ve ülkemizde 1970’lerden sonra hakim olan “Teknofetişimz” yaklaşımına değinerek, Türk basınının teknolojiyle birlikte evirildiği süreç hakkında bilgi veren Atabek, “Bütün dünyada özellikle Türkiye’de 1970’lerden sonra teknofetişizm diye adlandırılan teknoloji kullanımına aşırı yönelme yaklaşımı söz konusuydu. Türkiye’de ilk bilgisayarlaşma teknolojisinin simgesel girişimlerinden birini Dinç Bilgin 1981 yılında Yeni Asır Gazetesi’nde gerçekleştirdi. Sabah Gazetesi’nde de aynı bilgisayarlaşma hızlıca sağlandı ve Türk basını teknolojiye hızla geçmiş oldu. Ancak Yeni Asır Gazetesi bilgisayarlı sisteme geçtiğinde dünyadaki üçüncü bilgisayarlı sisteme geçmiş gazeteydi. Bu bilgisayarlaşma girişimi gazetecilik sektörü için çok hayırlı olmadı. Bütün bu gelişmeleri iki metaforla özetleyebiliriz. Bâb-ı Âli’den İkitelli’ye geçiş. Bâb-ı Âli’nin o geleneksel gazetecilik ilişkisi teknolojiyle birlikte yüksek plazalarla İkitelli’ye evirildi. Sonuç olarak evet teknoloji yükseldi fakat ücretler düştü, itibar, vasıf, nitelik düştü. Daha önce bütün gazeteciler kendini araştırmacı gazeteci olarak tanımlarken rutin habercilikle beraber vasıf düşünce araştırmacı gazetecilik kavramı ortaya atılmaya başlandı. İkitelli’ye doğru gidilince büyük ve geniş bir orana sahip olan düşük ücretli çalışanlar grubu ile çok yüksek gelirler elde eden yıldız gazeteciler gurubu ile karşılaşıyoruz. Bu sorunlar elbette sadece teknolojiye bağlanılmaz ancak yüksek teknoloji meslekleri çok ciddi bir şekilde sarstı. Her işi yapan yanında her türlü malzemeyi taşıyan yeri geldiğinde temizlik yeri geldiğinde kameramanlık, muhabirlik işlerini yapan ‘Cevat Kelle’ sendromu diyebileceğimiz gazetecilik tiplemesi de teknolojinin gelişimiyle birlikte iş türlerinin birbirine yakınlaşması sonucu gazetecilerden hem kameramanlık hem foto muhabirliği hem de muhabirlik pratiklerinin tümünü icra etmesi beklenmeye başlandı. Bugün sektörde foto muhabirlerinin yok olması buna en iyi örneklerden biri, çünkü muhabir haberine konu olan fotoğrafı da çekmekle yükümlü tutuluyor oysa bu foto muhabirlerinin göreviydi, ancak öyle bir meslek kalmadı. Teknolojideki bu durum iletişim fakülteleri açısında da soruna neden oluyor, eğitim yetersiz hale geliyor. Yine bu durum değersizleştirilmiş emek ve freelance gazetecilik ve güvencesiz çalışma koşullarını doğuruyor. Ne yazık ki teknoloji gazetecilik mesleğine fayda sağlamamış görünüyor” sözlerine yer verdi.
“Uzaktan çalışma teknolojileri ev olarak iş yerine, iş yeri olarak evi getirdi”
Uzaktan teknolojilerin ilk uygulamalarına örnekler vererek, bu modeli pozitif ve negatif yönleriyle ele alan Atabek, “Uzaktan çalışma teknolojileri de aslında teknolojiyle ilgili eleştirel perspektiften farklı olmayacak şekilde ele alınması gerekilen konu. Uzaktan çalışma teknolojileri ilk ortaya çıktığında müthiş bir teknolojik yenilik olarak algılandı. Bu teknolojilerin uygulanması oldukça eskiye dayanıyor. Tıp fakülteleri bu konuda önderlik ettiler uzaktan hekimlik ve uzaktan ameliyat gibi uygulamaları geliştirdiler. Uzaktan öğrenim de aynı şekilde çok yaygındı. Tüm bunlar bize uzaktan çalışma teknolojilerinin bölük pörçük de olsa 1950’li yıllara kadar kullanıldığını gösteriyor. İletişim alanında da uzaktan çalışma teknolojilerini kullanıyorduk, teleks, telefoto, radyofoto zaten 1960’larda kullanıyordu. Uzaktan sayfa bağlama teknolojileri ilk geldiğinde büyük devrim olarak lanse edilmişti. Uzaktan çalışma teknolojileri basında yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Teknolojik gelişmelere biraz karamsar bakan yaklaşımlar var. Çalıştığımız iş yeri sorunluysa aynı sorunlar uzaktan çalışmada da varlığını sürdürüyor. Bu ne iyileşiyor ne de kötüleşiyor. İş ile iş olmayanın birbirine yakınsanması sorunsalı da var. Geç kapitalizm işle iş olmayan durumları birbirinin içine karıştırdı. Uzaktan çalışma teknolojilerinin şöyle bir negatif yönü var, daha doğrusu evden çalışma şöyle bir problemi doğurdu, ev olarak iş yerine iş yeri olarak evi getirdi. Burada en önemli şey mahremiyet, bugün bizim neredeyse özenle korumaya çalıştığımız alan, hak bu oldu. Mahremiyet sonradan gelişmiş olan bir insanlık halidir, özellikle kapitalizmle beraber hayatımızın da bir mülk haline dönüşmesiyle ortaya çıkan bir duygudur. Bugün kapitalist toplumda mahremiyetimizi önemsiyor ve korunması gerekilen bir hak olarak görüyoruz. Bir mahremimiz var buna evde sahibiz ama uzaktan çalışma teknolojileri sayesinde iş veren tarafından saldırıya uğramamasını istiyoruz. Teknolojinin önemli bir konuyla ilgili gelişmelere ayrılıyor. İnternet, dünya çapında ağ için bir iletişim protokolü, Ethernet ise aynı ortam arabirimleri kullanan yerel bir ağ bağlantısı olarak biliniyor. Genellikle iş yerlerinde ethernet söz konusudur. İnternetle özgürleşen internetle her yerden bağlantı sağlayabilecekken bu iş sarpa sardı, ethernetle bir duvar kurduk, bu kez dışarıdan çalışma zorunluluğu çıktı o zaman da VPN’ne başvurarak bunu aştık” dedi.
Yapılmaması gerekenler
Uzaktan çalışma teknolojileriyle ortaya çıkan video konferans, eş zamanlı üretim teknolojileri, botlar ve algoritmalar, bülten haberciliği kavramlarına değinen Atabek, yapılması ve yapılmaması gerekilenlere ilişkin bilgi verdi. Atabek, yapılmaması gerekilenlere yönelik “Makine kırıcılık anlamına gelen ‘Ludist’ yaklaşımla davranmamalıyız. ‘Neo Ludizm’ şeklinde davranmamalıyız. Her ne kadar makine düşmanlığı olarak başlamış olsa da, Ludizm sendika ve emek örgütleri tarafından tekrar tartışılmaya başlanmış bir konu oldu. ‘Makine kırıcılık’ olarak bilinen Ludizm, büyük resme bakıldığında işçi sınıfının kendini savunma mekanizmasıdır. Şiddete karşı öz savunma meşrudur’ anlayışıyla devam eden bu hareket ‘Neo-ludizm’ adıyla günümüze uyarlanmıştır. Öte yandan dijitali küçümsememeliyiz, Wikipedia’yı aşağılamamalıyız. Teknolojiye ilişkin yaklaşımlar arasında yer alan ‘Teknofobik’, ‘Teknooptimist’, Teknoskeptik’ kavramları arasında kendimi teknooptimist olarak görüyorum. Teknolojiden korkan sürekli şüpheyle bakan değil teknolojinin optimist bir şekilde gelişeceğini ve insanlık yararına kullanılacağını ön gören yaklaşımı benimsiyorum” diye konuştu.
Yapılması gerekenler
Son olarak ne yapılması gerekenler hakkında önerilerini paylaşan Atabek, “Copyright telif hakkı kavramından herkes şimdi şikayetçi buna karşı politik hareket başladı ve copyleft ortaya çıktı. Copyleft, olağan telif haklarından farklı olarak insanlara diledikleri gibi değiştirip dağıtabildikleri özgün çalışma hakkını aynı hakkın değiştirilmiş kopyasında da korunması şartı ile sağlayan telif hakkı tipine verilen isim. Fikri mülkiyetin insanlığın ortak malı olduğunu savunur. Antonio Gramsci ‘Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor, şimdi canavarların zamanı’ diyor. Şu anda bir düzensizlik içine girmiş durumdayız, henüz kuralar oluşturulmadı. Şimdi eski dünya ölüyor ve yeni bir dünya ortaya çıkıyor. Canavardan kastımız YouTube, Facebook veya bazı dünya liderleri. Burada insanların temel ihtiyaçlarından biri olan haber alma, dünyayı anlamlandırma gazetecilik olarak nitelendirdiğimiz mesleği icra etmeye çalışan buna insan yetiştirmeye alışan hocalar olarak yeni dünyada düşmanlarla mücadele edeceğiz” dedi.