Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” projesi (M4D) çerçevesinde, Ankara’daki Basın Evi’nde düzenlenen söyleşinin konuşmacısı, siyasetçi Gülsün Bilgehan oldu. “İnönü” başlıklı sunumda Bilgehan, ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün torunu olarak, büyükbabasının basın, demokrasi ve ifade özgürlüğü konularındaki tavrını anlattı.
Açılış konuşmasında Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, İsmet İnönü’nün ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatarak, bir anısını paylaştı. Bilgin, şunları söyledi:
“Kendisine soru soramadım çünkü bizim zamanımızda, meslek hayatımızdaki ilk birkaç yıl başbakan ve cumhurbaşkanı gibi önemli kişilere soru sorulmaması tembih edilmişti. Önce dinlemeyi, sonra sormayı öğrenecektik. Fakat kendisine mikrofon uzattım, benim için çok büyük bir bahtiyarlık…
İsmet Paşa’nın babamla da hatıraları var, ayrı siyasi partilerde olmalarına rağmen babamın ona çok büyük saygısı vardı. Bir anımı anlatmak isterim; gençtim ve mesleğe yeni başlamıştım. Babamla da aramızda ciddi bir mesafe vardı ama buna rağmen, ‘Baba, yeterince İsmet Paşa’ya muhalefet yapamıyorsunuz” dedim. Bir anda yüzüme baktı, “Otur bakalım şöyle” diyerek, gitmek üzere giydiği paltosunu çıkardı, şapkasını koydu, bir şeyler anlattı. Son cümlesi ise hâlâ belleğimde, “Oğlum, İsmet Paşa’ya muhalefet yapılmaz, çünkü o bizi madalyalarıyla döver” dedi. Benim için çok güzel bir anı, yaşadıkça ona ne kadar değer verdiğini ve haklı olduğunu anlıyorum.”
Ülman, “Bilgehan, gazetecilikle örülmüş bir yapının ortasındaki siyasi kişilik”
Bilgin’in ardından, Bilgehan’a ilişkin bilgi veren M4D Proje Koordinatör Yardımcısı Seva Ülman, “Bilgehan’ın hem İsmet İnönü’nün torunu olduğunu hem de babası Metin Toker nedeniyle gazetecilikle örülmüş bir yapının ortasındaki siyasi kişilik” olduğunu belirtti. Eşi Mustafa Bilgehan’ın da bir dönem medya mensubu olduğunu hatırlatan Ülman, Bilgehan’ın büyük kızı Zeynep’in de halen ünlü bir gazetede muhabirlik yaptığını ifade etti. Bilgehan’ın yolunun politikadan geçtiğine dikkat çeken Ülman, Ankara doğumlu Bilgehan’ın Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirerek, 2002 yılında CHP’den milletvekili olduğunu söyledi. Bu dönemde Türkiye’nin de kurucu üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi’nde görev alan Bilgehan’ın, konseyin parlamentosunda Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyon Başkanlığı görevini de üstlendiğini belirtti.
Bilgehan’ın iki ciltlik “Mevhibe” adlı kitabının “Abdi İpekçi Ödülü” aldığını vurgulayan Ülman, Bilgehan’ın İstanbul Birleşik Kadın Örgütleri tarafından “Yılın Kadın Yazarı” ödülü aldığını ve Fransa tarafından kendisine “Onur Nişanı” verildiğini söyledi. 2010 yılında CHP Genel Başkanlığı Yardımcılığına seçilen Bilgehan’ın 2011 yılına kadar bu görevi sürdürdüğünü belirten Ülman, Bilgehan’ın 2011 yılında da yeniden CHP milletvekili olarak parlamentoya girdiğini ifade etti. Ülman, 2015 yılında bir kez daha CHP’den milletvekili olan Bilgehan’ın bir dönem de İnönü Vakfı’nda Başkan yardımcılığı yaptığını dile getirdi.
Bilgehan, “Siyasetin içine doğdum”
Konuşmasına, gazeteciliğin evrensel sorunlarının hâlâ güncelliğini koruduğunu ifade ederek başlayan Gülsün Bilgehan, babası Metin Toker’in, “Gazeteciliğin insan gibi yapıldığı takdirde dünyanın en güzel işi olduğu” sözüne vurgu yaptı. Siyasetçi ve gazetecilerin arasında büyüdüğünü, siyasetin içine doğduğunu kaydeden Bilgehan, Akis dergisinin kurucusu olan babası Metin Toker’in, kendisinin doğumundan 15 gün önce tutuklandığını belirtti. Iki yılını Ulucanlar Cezaevi’nde geçiren babası gibi pek çok aydının da bu yıllarda aynı cezaevinde kaldığını söyleyen Bilgehan, bu duruma çok üzülen büyükbabası İsmet İnönü’nün, doğduğunda kendisine “Yüzü hep gülsün” anlamında “Gülsün” adını verdiğini dile getirdi.
Babasının basın ve Cumhuriyet tarihiyle ilgili önemli kaynakları bulunduğunu hatırlatan Bilgehan, ilk stajını da Akis dergisinde yaptığını söyledi. İlkokula giderken, dergideki düzeltmeleri yaptığını belirten Bilgehan, 1960’lı yıllardaki matbaa kokusunu hiç unutmadığını ve 13 yaşında da “Beş Çocuk, Beş Gün Karadeniz” isimli bir seyahat yazı dizisini Milliyet gazetesi için kaleme aldığını kaydetti. Üniversiteyi bitirdikten sonra Türkiye’ye dönen Bilgehan, Erol Simavi zamanında Hürriyet’e geçtiğini ve iki yıl Rüzgârlı Sokak’ta çalıştığını ifade etti. Bu dönem eşiyle tanıştığını belirten Bilgehan, “O muhalif Adalet Partili Cihat Bilgehan’ın oğluydu, fakat biz âşık olduk ve 1980 Darbesi’nin ardından gelen o kaosta evlendik ve nikâhta CHP’den de, Doğru Yol Partisi’nden de, her görüşten insan vardı” dedi.
Çocuklarıyla ilgilendiği yılları hayatının en güzel yılları olarak tanımlayan Bilgehan, 2002 yılında CHP Milletvekili seçildiğini ve siyasi hayatı boyunca kazandığı ve kazanamadığı dönemler olduğunu belirtti. Görev yaptığı Avrupa Konseyi’nde bir dönem dayısı Erdal İnönü’nün ve babasının da görev yaptığını hatırlatan Bilgehan, hem eşitlik ve ayrımcılıkla mücadele hem de kültür ve medya bölümünde çalıştığını kaydetti.
Babasının çıkardığı Akis dergisinin her görüşe yer veren başarılı bir yayın olduğuna dikkat çeken Bilgehan, “Babam İnönü ile Pembe Köşk’te buluşuyor, nedeni ise kızını istemek. 30 yaşında o zamanlar… Dedem kabul ediyor ama ona ‘Bu yüzden sana çok fenalık yapacaklar’ diyor. Nitekim babam iki yılını cezaevinde geçiriyor.
“İnönü çok partili sistemin demokrasi için şart olduğunu düşünüyordu”
İnönü’nün, tek partili dönemde Başbakanlığı sırasında 5 Temmuz 1931 yılında, oylamaya sunulan bir gensoruya ilişkin tavrını anlatan Bilgehan şunları söyledi:
“Basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili… Üç milletvekili, basının partiye olan eleştirileri nedeniyle söz konusu yayınların hemen kapatılmasını istiyor. İsmet Paşa ise ‘Görevin kötüye kullanılmasını milletin sorumluluğu olarak görmeliyiz’ diyor ve gensoru reddediliyor. Yani bir grup CHP’li vekil hükümeti ağır eleştiriyorlar diye kapatma talebinde bulunurken, İnönü ifade özgürlüğü kapsamında bu eleştirileri ve teklifi reddediyor.
2. Dünya Savaşı’nın ardından, o zor günlerde Demokrat Parti ‘Basın özgürlüğü’ vaadiyle seçiliyor. İnönü çok partili sistemin demokrasi için şart olduğunu düşünüyordu ve âdil ve serbest seçim için basının da hür olmasını savunuyordu. Bir seçimin meşru olması için hür basının olması şart diyor. Tabii, 1958 yılında basında sansür artıyor, bazen beyaz sayfa çıkacak kadar ileri gidiyor. Bu kez de muhalefet lideri İnönü, yayın ve radyo yoluyla işlenen suçlar hakkındaki kanun maddelerinin değiştirilmesine itiraz ediyor. Günümüzde muhalefet liderleri basın konusunda bu kadar etkileyici konuşmalar yapamıyorlar. 2019 yılındayız, basın hâlâ gücünü koruyor ama ekonomik zorluklar nedeniyle zor ayakta duruyor.”
“Tıpkı babam gibi…”
Türkiye’nin cezaevlerindeki gazeteci sayısıyla dünyada başı çeken ülkelerden olduğunu kaydeden Bilgehan, Avrupa Konseyi’nde, olan biteni anlatmakta zorlandığını aynı durumun kadına şiddet konusunda da devam ettiğini söyledi.
Özelikle İnönü’nün avukatlığını yapan Yekta Güngör Özden’in, İnönü’nün gazetecilerle ilişkisini iyi gözlemleyerek aktardığını belirten Bilgehan, “En son raddeye gelene kadar hiçbir gazeteciye şahsi dava açmadı. Aileye yönelik birkaç hakaret dışında, ‘Unutulur’ dermiş. Dedemin bu tutumu, aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tutumu, yani siyasetçilerin gazetecilere karşı daha toleranslı davranmaları bekleniyor, bu bir görev.”
Türkiye’de özellikle kadın gazetecilerin çalışma hak ve koşullarının olumsuz düzeyde olduğunun da altını çizen Bilgehan, konuşmasını şu cümlelerle bitirdi:
“Avrupa Konseyi’nin konu hakkında dünya kapsamında yaptıkları araştırmada, gazetecilerin yarısı maddi ya da manevi baskı altında çalıştıklarını belirtmişler. Buna rağmen gazetecilerin yüzde 36’sı ‘mesleğe devam edeceğim’ demiş; tıpkı babam gibi…”