Gazeteciler Gözünden 6 Şubat Depremleri söyleşisi gerçekleşti

2023-03-02 11:35

Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu, KRT TV editörü Elif Doğan Şentürk ve Serbest gazeteci Serdar Özsoy

ANKARA- Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında gerçekleştirilen Basın Evi söyleşilerinde bu hafta merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan depremler ve artçılar gazetecilerin saha deneyimleriyle “Gazeteci gözüyle 6 Şubat Depremleri” başlığıyla tartışıldı. Deneyim aktarımının yapıldığı oturumda, depremden doğrudan etkilenen depremzede gazeteciler ve alanda haber faaliyeti yapmak için bulunan gazeteciler yaşadıkları zorluk ve güçlükleri anlattı. Afet bölgelerinden kamuoyunu aydınlatan gazeteciler KRT TV editörü Elif Doğan Şentürk, SkyNews Türkiye muhabiri Güldenay Sonumut, serbest gazeteci Serdar Özsoy, Halk TV muhabiri Ferit Demir, serbest gazeteci, akademisyen Can Ertuna ve gazeteci, yazar Yasemin Mıstıkoğlu konuk olarak deneyimlerini paylaştılar. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu moderatörlüğünde bölgede yürütülen habercilik faaliyetleri, mesleki ve kişisel olarak yaşanılan zorluklar tüm boyutlarıyla ele alındı.

Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje koordinatörü Yusuf Kanlı

Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje koordinatörü Yusuf Kanlı’nın açılış konuşmasıyla başlayan söyleşide, depremden etkilenen milyonlarca insan, hayvanlar, yapılar, yıkılan kültürel ve tarihi alanlar, sahada gazetecilere yönelik engellemeler, afet gazeteciliği konularına değinildi.
Yazıcıoğlu, “Türkiye’nin Hatay’ı hiç duymadığı bir 48 saat yaşandı”
Hatay’da depremi yakından izleyen Yazıcıoğlu, “İnsanlarımız, hayvanlar, esnaf enkaz altında kaldı. Türk ekonomisi, yerel medya enkaz altında kaldı. Ne yaparsak yapalım durumu anlatma konusunda yetersiz kalıyoruz. Halbuki gazetecilik bu anlatma becerisini ortaya koymalı fakat bölgeyi gören herkes bunu tamamen yansıtamadı. Türkiye’nin Hatay’ı hiç duymadığı bir 48 saat yaşandı. Yerel yöneticilerin hiçbir açıklamasına tanıklık etmedik, Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş’ın yok olmasına tanıklık etmiş durumdayız ancak sorumlulardan istifa haberleri gelmedi” dedi.
“Gerçeği anlatmayanlara gazeteci veya meslektaşım demek istemiyorum”
Yazıcıoğlu ayrıca bölgede gazetecilere yönelik müdahaleye de değinerek, “Kamuoyunu aydınlatma görevimizi yerine getirirken bir de linç yiyoruz. Klavye başında gazeteciler hedef alınıyor. Eğer kameranız varsa birden çevrenize depremzede olmayan birileri geliyor ve provokatörlükle suçlamaya başlıyor. Oysa biz öne sürüldüğü gibi devleti kötülemiyoruz. Her demokratik ülkede olduğu gibi vergilerini veren halkın devlet hizmetlerinden yararlanmasını sağlamakla yükümlü hükümeti sorguluyoruz. Bunlar birbirinden farklı şeyler. Öte yandan gerçeği anlatmayanlara gazeteci veya meslektaşım demek istemiyorum. Gazeteciliğin temel ilkesini dayanışmayı unutanlara meslektaşım diyemem. Meslektaş demek halkın sesi olmayı kendine görev edinmiş demektir. Maalesef ne anlatsam eksik…” sözlerine yer verdi.
Şentürk, “İnsanlar göz göre göre yok oldular”
Osmaniye’de yakınları enkaz altında kalan hem bir depremzede hem de gazeteci olarak gelişmeleri takip eden KRT TV editörü Elif Doğan Şentürk, “Bu acının tarifi var; çaresizlik, öfke neredeyse tüm duygular. Depremzedeydik, ilk kez bir enkazın önünde altı gün bekledim, bu bambaşka bir şeymiş, bunu yaşamak ve umut etmek başkaymış. İlk günler acı nedeniyle durumu anlayamadık, çaresizdik, yakınlarımızın kurtarılmasını bekliyorduk. Kimden ne isteyeceğimizi bilemedik, binamız aile apartmanıydı, kimse sağ çıkamadı. Yardımlar gecikti, ulaşılmayan noktalar oldu, isyan ettik. ‘Sesimi duyan var mı’ tersine döndü, bu kez enkaz altındaki insanlar ‘sesimi duyan var mı?’ diye bağırıyordu. Çok sayıda insanı kaybetmenin acısı bir yana gazeteci olarak bölgedeki her ayrıntıyı görmek, siyasi söylemler tüm bunlar çaresizliğin yerini öfkeye bırakmaya neden oldu. İnsanlar göz göre göre yok oldular. İçimiz şehirlerimize mi, kaybettiğimiz insanlara mı bu hale gelmemize mi yansın, biz bize konuşup biz bize yara sardığımız bir döneme girdik. Gerçekleri anlatıyoruz ancak üst üste cezalar geliyor. Yaşanılan süreci şov haline getirmeden anlatabilmeliyiz, anlatacağız, ifade edeceğiz. Ben her programda anlatacağım, kimseyi rencide etmeden dramatik hale getirmeden gerçek neyse onu orada anlatmak gerekiyor” diye konuştu.
Özsoy, “Devletin tüm imkanlarını bölgeye akıtması gerekirdi”
Serbest gazeteci Serdar Özsoy, gazeteci olarak çekilen her kare fotoğrafın her haber içeriğinin depremin boyutunu anlatma konusunda yetersiz kaldığını ifade ederek, depremi “Çünkü insanız o nedenle anlatamıyoruz. Her şeyi içimizde hissederek yaşadık bu nedenle anlatmak zor. Bu tamamen hükümet hatasıdır, bunu açıkça ortaya koymak gerekiyor. Gazeteci olarak bulunduğumuz WhatsApp gruplarından depremin gerçekleştiği dakikalar itibariyle eşzamanlı mesajlar geldi, durumun ne derece büyük olduğunu henüz gitmeden anladık. Bizler o an itibariyle harekete geçiyorsak devletin de tüm imkanlarını bölgeye akıtması gerekirdi. Antakya İskenderun’a gittik, zor da olsa konuşmak durumundayız, bunları anlatmaya borcum var, yetersizlik bu işte. Tüm afet koordinasyonunu tekeline alıp yönetmeye çalışan bir grup insanla karşı karşıyayız. On binlerce enkaz, yıkım var, arama kurtarma ekibi, vinç, iş makinesi hepsini yığmamız gerekiyordu. Önceki depremlerde arama kurtarma görevlilerinin sorduğu soruyu içeriden enkazın altındaki insanlar sordu, sesimi duyan var mı? Özel vinç ve makine kiralayıp yakınlarını çıkarmaya çalışanlar oldu. Güvenlik dört gün sonra sağlanabildi, hava şartları zorluydu, çadır yoktu, yakıt yoktu, donma tehlikesi yaşadık, ekipmanlarımız bile soğuktan dondu, yağmacılar tarafından takip edildim. Tekbir timleri veya müdahale timleri diyebileceğimiz gruplar sahadaydı. Her şeye kulağımızı tıkayıp kendimizi halka verdik. Gerçekten canı yanan insanlar gazetecilere karşı sahipleniciydi. Mezarlık dediğimiz yer yaşanan tüm olayları anlatabileceğimiz en dramatik yerlerdi yani sonuçtu, oradan görüntü almamız engellendi. İnsanlar kepçelerle, iş makineleriyle saygısızca gömüldüler, insanların son görevlerini yapmalarına olanak tanınmalıydı” sözleriyle özetledi.

Halk TV muhabiri Ferit Demir

Demir, “Enkaz başında vatandaşlarımıza karşı gösterilen reaksiyonlardan bir gazeteci olarak utanç duydum”
Malatya’da deprem bölgesine ilk ulaşan ve en uzun süre afet bölgesinden yayın yapan aynı zamanda saldırıya uğrayarak tehdit edilen Halk TV muhabiri Ferit Demir de kamuoyuna yansıtmadığı çok sayıda saldırıya uğradığını açıkladı. Demir, ‘Enkaz altında kalan gazetecilik’ isimli bir kitap yazacağını duyurarak, deprem izlenimlerini, “Kamuoyuna yansıtmadığım çok sayıda saldırı oldu. Malatya’ya ilk giden gazeteciydim, yol boyunca yayın yaptım. Durumu görünce dondum sonra dirildim. Neredeyse 300 bina yıkılmıştı, üç dört ekip vardı. Depreme hazırlıklıysanız bir şeyleri yapabilirsiniz. Örneğin Tunceli arama kurtarma ekibi Adıyaman’a ulaşan ilk ekiplerdendi 500 kişiyi canlı şekilde çıkardılar. Yine Diyarbakır’dan telefonların çekmeyeceğini bildikleri için seyyar baz istasyonunu konvoyun önüne takarak afet bölgesine ulaştılar. İşi bilenler bir şeyler yaptılar. İstenilirse yapılacak şeyler var. İnsanlar çaresizdi, gazetecilere koşuyorlardı. Gazeteci unvanı taşıyan arkadaşlarımızın enkaz başında vatandaşlarımıza karşı gösterdiği reaksiyonlardan bir gazeteci olarak utanç duydum, çok utandım. Gazeteci olarak depremzedeler için bir şeyler yapma imkanına sahiptik. Canlı yayında belki yüzden fazla kez enkaz altındaki insanların adreslerini verdim, pek çok insan bunun için bana ulaştı. Orada sadece gazeteci olarak değil, insanlara derman olmak için de bulunuyorduk. Çok fazla depremzedenin derdine derman olmak istedim. ‘Enkaz altında kalan gazetecilik’ adında bir kitap yazacağım” cümleleriyle anlattı.

SkyNews Türkiye muhabiri Güldenay Sonumut

Sonumut, “Basın kartınız olsa da bir blokaj yaşandı”
SkyNews Türkiye muhabiri Güldenay Sonumut yabancı basın mensuplarının sahada karşılaştıkları akreditasyon engellerine değinerek deprem deneyimini aktardı. Sonumut, “Meslek hayatımın en zor göreviydi. Gördüğüm yıkımın ne kadar büyük olduğuna inanamadım. İnsanların çaresizliği, yıkımın, yasın ve kaybın boyutu anlatılamaz. Bir insan ve bir gazeteci olarak çok zorlandım. Herkes kendini çok yalnız hissetti, bu yalnızlığı gördük. O kadar büyük bir yalnızlık ve kayıp ki nasıl anlatabilelim ki.. bunu insanca anlatmak gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın son yasayla beraber yabancı basının basın vizesi ile buraya gelebileceği yaklaşımı var. Geçici akreditasyon yapılıyordu ancak basın vizesiyle geliş ancak burada bürosu olan ikamet edecek olan yabancı basınla ilgili bir uygulamaydı. Bu yeni uygulama geçici süreliğine işleme konmadı, yabancı basının bölgeye gelmesine akreditasyon verildi. Geçici akreditasyon kırmızı karttı, görevliler bu kartı görmeden yani akreditasyonsuz olan herkesi durdurdular geçişe izin vermediler. Bölgede yanlarında tercüman veya deneyimli gazeteci olamayanların hepsinin büyük problemleri oldu. Beklenmedik ve alışılmadık şekilde yabancı basına tepki gösterildi, basın kartınız olsa da bir blokaj yaşandı. Yabancı basın Türk basını sahada dayanışma gösterdi, birbirimize yardımcı olduk” dedi.

Gazeteci, yazar Yasemin Mıstıkoğlu

Mıstıkoğlu, “Hatay yıkıldı ama yok olmadı”
Antakya’da evi ağır hasar alan gazeteci, yazar Yasemin Mıstıkoğlu da Hatay’ın yeniden kalkındırılması konusunda özellikle gazetecilerin üzerine büyük görev düştüğünü söyleyerek, “Yaşanan olay bence gayet iyi anlatılıyor ama size eksik kalıyor. 6 Şubat öncesini anlatan olmuyor hiç. Antakya’yla İskenderun’la bağlantısı olmayan, oralara gelmeyen kimse yoktur. Herkesin o sokaklarda bir anısı var, herkes kendini sorumlu hissediyor. Depremin olacağını biliyorduk, binaların sağlam olmadığını da biliyorduk. Yerel yönetimlerimizi suçluyorum. O binaların yıkılmasından hepimiz suçluyuz. Antakyalı olarak yıkılıp yok olmayı kabul etmiyoruz, Hatay yıkıldı ama yok olmadı. Antakya yeniden yapılanır, ayağa kalkar çünkü Antakya’nın altında bir şehir var. Gazeteciler bundan sonra belki de bu yer altındaki şehri ortaya çıkarıp, kalkındırma konusunda katkı sunabilir” diye konuştu.

Serbest gazeteci, akademisyen Can Ertuna

Ertuna, “Hangi görüntüyü gösterirsek gösterelim orada felaket iki boyutlu değil üç boyutlu”
Son olarak serbest gazeteci, akademisyen Can Ertuna, Türkiye’nin 6 Şubat 2023 öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayrıldığını ve olası İstanbul depremine karşın araştırmacı ve hesap soran gazetecilere ihtiyaç duyulduğunu belirterek şöyle konuştu:
“32 meslektaşımız hayatını kaybetti, onları anıyoruz. Gazetecilik camiasının da altında kaldığı ciddi bir manevi yük var. Haber damarlarının tamamen kesilmesi de söz konusu. Mesleki bir kriz var. Aktarmak mümkün değil, yaşadığım yedi sekiz savaş, depremler ve felaketlerin toplamından fazla bir yıkım, toplamından fazla bir şok ve toplamından fazla bir acı gördüm. Türkiye’nin 6 Şubat 2023 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrıldığını düşünüyorum, bunun toplumsal ve siyasal yansımalarını da göreceğiz. Hangi görüntüyü gösterirsek gösterelim orada felaket iki boyutlu değil üç boyutlu, derinliği var, ses, koku, duman her şey var. Bu süreçte canla başla çalışan gazeteciler oldu. Ana akımın biraz daha sansür ve oto-sansür mekanizmasının yaşanan acının ve travmanın boyutları karşısında en azından dönemsel olarak yer yer terk ettiğini gördük, eleştirel gazeteciliğe de yer verildi. Mucize kurtuluş haberciliği çoktan sona erdi. Cenazeler toplanmaya başladığında maalesef kameraların birçoğu çekildi. Hala alanda fikri takip yapan gazeteciler var. Fark yaratacak gazetecilik de galiba bu noktadan sonra başlayacak. Müteahhitler, yapı denetim firmaları, tarım alanlarını imara açan siyasi erkler, bu zincirin diğer tüm halkalarına değinmeden patlamaya hazır fay hatlarına, İstanbul’daki olası katliamı engellememiz söz konusu olmayacak. Bu yüzden şu an itibariyle araştırmacı, soruşturmacı ve hesap soran gazeteciliğe ihtiyacımız var. Haberciliği de bu enkazın altından çıkaracaksak eski alışkanlıklar bize yetmiyor, zamana yayılmış ısrarcı, araştırmacı ve açık kaynaklara dayanan iyi bir habercilik faaliyeti yapmalıyız ki yeni katliamlar yaşanmasın.”