"Avrupa Savaş Eşiğinde mi? Ukrayna Krizi Nereye?" başlıklı online söyleşi düzenlendi

2022-02-07 04:24

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” (M4D) Projesi kapsamında, “Avrupa Savaş Eşiğinde mi? Ukrayna Krizi Nereye?” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Moderatörlüğünü Gazeteci Zeynep Gürcanlı’nın yaptığı söyleşinin konuşmacıları ise Prof. Dr. Hasan Ünal ve NATO deneyimine sahip Emekli Tuğgeneral Ali Er konuşmacı oldu. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan M4D Kıdemli Politika Uzmanı Kenan Şener, bu haftaki Perşembe söyleşisinin önemini vurgulayarak, “Toplantıda bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kiev ziyaretini ve olası yansımalarını da konuşacağız ama ağırlıklı olarak uluslararası boyutuyla, Rusya ile Ukrayna ya da daha doğru bir tabirle Batı ile Rusya arasındaki krizin yansımaları neler olabilir sorusunun yanıtını yetkin isimlerden dinleyeceğiz” dedi.

Söyleşinin ilk konuşmacısı oan Emekli Tuğgeneral Ali Er, Ukrayna ve Rusya arasındaki asıl meselenin, bir aldatılma reaksiyonundan kaynaklandığını, Rusya’nın, Vladimir Putin’in gözüyle aldatıldığını ancak NATO gözüyle herşeyin apaçık ortada olduğunu belirtti. NATO’nun, 1996 ve 1997 yılları arasında, Paris Şartı görüşmelerine yapacağı askeri katkıların neler olacağı konusunda üç kişilik heyet belirlendiğini ve kendisinin de bu üç kişi arasında harekat sorumlusu olarak bulunduğunu kaydeden Er, “Paris Şartları’nda hiçbir zaman Rusya’da NATO şuraya kadar genişleyecek diye bir kayıt yoktu. Hatta Rusya’nın NATO’ya girmesinde de bir sakınca yok deniyordu. Rusya’ya karşı taahhüt, NATO’ya üye olan yeni ülke üzerinde hiçbir zaman nükleer silah yerleştirilmeyeceği ve bu silahların depolamalarının dâhi yapılmayacağıydı.

Zaten NATO’nun genişlemsi, 1995 yılında başladı. 1999 yılındaki Washington zirvesinden beri de devam ediyor, buraya katılacak ükelerin demokrasi ve insan hakları gibi kıstasları var ve bugün üye sayısı 30’u geçmiyor. Rusya ile Batı arasındaki kılıçlar 2008 yılında, Gürcistan ile başladı ama 2014 yılında Rusya, Ukrayna, kırmızı çizgimiz dedi. NATO da tehdit görmediği Rusya’yı artık tehdit kategorisine aldı. Fakat NATO ile Rusya’nın birbirlerini hısım olarak görmediklerini teyit eden madde de yer alıyor o dokümanda ve sonuç olarak Putin, KGB eğitimi almış bir asker ve Soğuk Savaş döneminde yediği kötü ayazı unutmuyor. Şu an çok kararlı, bunu da başbakanlık sürecinde yaptığı adımların hareket ortamını şekillendirmesi yani hedef aldığınız bir sıcak çatışma öncesi uluslararası dengelerin hazırlanması ve kuvvet geliştirme dediğimiz, milli gücün o savaşı sürdüren güce getirilmesi olarak gerçekleştirdi. Rusya akıllı adımlarla bunu yaptı ve 2014 yılında Kırım’ı işgal ederek, deneme yaptı” dedi.

2014 yılında Çin’le Rusya’nın 500 milyarlık stratejik anlaşma yaptığını ve Rusya’nın ilk denemesini 2015’te Suriye’de gerçekleştirdiğini ifade eden Er, Putin’in hedefinin Dinyeper’in doğusu ile Kırım’ı doğrudan karayolu ile bağlayarak, özerk bir cumhuriyet hâline getirip, iç işlerinde tüm ipleri kendisinin elinde tutmak istediğini belirtti. Rusya’nın çok sayıda askeri Ukrayna sınırına yığdığına ve en az 130 bin askerin olduğuna dikkat çeken Er, “Harp parayla olur. Burada yığınak var, masraf var. Putin gibi donanımlı ve gerçekçi bir devlet adamı dünyayı net görüyor. Sonuç olarak karşı karşıya olduğumuz tablo, Putin’in geri adım atma olasılığının hayli zayıf olduğu. Şimdi Belarus’a da yeni kuvvet kaydırdı, iki cephe yarattı. Bu kadar zırhlı birliği düşünürsek, Mart başından önce harekat başlar diye düşünüyorum.”

Er, Rus birliklerinin NATO sınırına gireceğini düşünmediğini, aksine Putin’in harekatı sınırı aşarsa ABD’nin ayrı bir koalisyon güçleri olarak Avustralya ve İngiltere ile birlikte Ukrayna ile birlik olacağını ve ABD’nin, Rusya’nın Dinyeper’in doğusunuda oldu bittiye getirmesini sineye çekerek, Ukrayna ile işbirliği ve savunma anlaşması yapabileceğini söyledi. “Çatışmaların NATO üzerinden olacağını düşünmüyorum” diyen Er, “AB ve NATO korteksi içinde oydaşlaşma mümkün değil, bence ABD’nin bizim de hesap etmediğimiz başka niyeti var. Bu niyeti de Asya Pasifik bölgesindeki çatışma yükseldikçe, Rusya’nın Avrupa’dan uzak tutulması” diye konuştu.

Prof. Dr. Hasan Ünal:“Rusya geri adım atmaz ama Batı’nın da geri adım atması mümkün değil”
Prof. Dr. Hasan Ünal, Putin’in kuvvet ve zamanlama konusunda çok yetenekli olduğunu vurgulayarak, AB ittifakındaki kırılganlıkları ve buraya üye uyumsuz ülkelerin reaksiyonlarını iyi gözlemlediğini söyledi. “Rusya bence de geri adım atmaz” diyen Ünal, böyle bir durumun Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO sürecine hazırlanmasını hızlandıracağını kaydetti. Rusya’nın bir aldatılmışlık ve Batı’nın kendisini sıkıştırmış olduğu hissi içinde olduğunu belirten Ünal, Türkiye’nin 20 katı yüzölçüme sahip olan ülkenin hem uluslararası etkisini hem de toprak bütünlüğünü kaybetme konusunda endişe taşıyabildiğini belirtti.

Rusya’nın gidişata dikkat ettiğine ve “NATO’nun gelişmesine belki de belli noktada ‘Dur’ denmesi gerektiğine işaret eden Ünal, “NATO’ya inanç sarsılıyor gibi, Amerikalılarla konuşup, NATO’nun bu kadar doğuya doğru gelişmesip herkesin alınmasının doğru olup olmadığını ve bu durumda Rusya’nın reaksiyon göstereceğini anlattığımızda, Rusya’nın kısa ve uzun vadede bu süreci durdurmaya muktedir olmayacağı ve bu fırsatın değerlendirilmesi gündeme gelmişti. NATO genişletildi ve 2007 yılında Rusya ilk kırmızı çizgisini Münih Güvenlik Toplantısı’nda dile getirdi. Putin NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan’ı da içine alacak şekilde devam etmemesi gerektiğini söyledi. 2008’de de Gürcistan’da tepkiyi gösterdiler. Bu açıdan Rusya’nın geri adım atması mümkün değil ama ilk defa belli silahlarda da dengeyi kendine çevirdi. Nisan ayındaki krizde de gördük, Ukrayna, AB ülkelerinin ve ABD’nin, Rusya’ya karşı geniş bir ambargo fikrinden yana olmadıklarını gösterdi. Almanya Rusya’dan doğalgaz alıyorsa, mesela karşılığında da beyaz eşya satıyor. Birbirine geçmiş ilişkiler söz konusu, yani AB içinde de, NATO ülkeleri arasında da fikir ayrılıkları var. Keza Hırvatistan da şu anda Almanya çizgisini benimsiyor ama 1990’ların başında Yugoslavya parçalanırken en çok ABD ve Türkiye’den yardım gördü. Ruslar Sırbıstan’a yakın duruyordu ve o yönüyle de, Hırvatlar Rusya’ya kızgındı ama şimdi şartlar değişti. Şimdi Almanya’nın yanında yer alarak, dolayısıyla Rusya’nın da yanında yer aldı. Bulgaristan için de aynı şey söylenebilir, benzer açıklama yaptılar Ruslarla çatışmayacaklarına ilişkin. Putin, Biden’ın beceriksiz yönetimiyle ABD’nin zayıfladığını da iyi hesaplıyor. Rusya geri adım atmaz ama Batı’nın da geri adım atması mümkün değil” dedi.

“20 sene sonra ne AB ne de NATO’nun bugünkü yapısıyla olacağını düşünmüyorum”
Ukrayna ve Rusya arasındaki sorunu Türk-Yunan sorununa benzeten Ünal, Ukrayna milliyetçiliği açısından tümüyle Rusya karşıtı bir içerik kazandığını ve bunun üzerinden yeni bir Ukrayna kimliği inşa edildiğini kaydeden Ünal, bu sorunun çözülemez olduğunu vurguladı. “Rusya ve Ukrayna, Batı ve Rusya arasındaki sorunu çözmek kolay değil ancak tansiyonu düşürmeye yönelik adımlar atılabilir” diyen Ünal, hem AB hem de NATO içindeki ayrılıkları işaret ederek şu değerlendirmede bulundu:
“Mesela, İngiltere, Polonya ve Ukrayna arasında bir ittifak imzalanacak haberi de var, Ukrayna Savunma Bakanlığı açıkladı. Bu aslında iki yönde kullanılır; birincisi, böyle bir savaşa gidişte, batı üyesi ülkelerden bazıları mesela ABD, işin içine girebilir. Ya da saydığımız diğer ülkeler… Bu ne kadar akıllıca olur bilmem. Diğeri de eğer böyle olursa, Çin, Tayvan’a karşı askeri bir harekatı fırsat düşünebilir mi? ABD, iki tarafta birden prestij kaybı da yaşayabilir. Olumlu yönü ise Ukrayna hükümeti, ısrarla hayatın normal seyrinde olduğunu söylüyor. Bu ne anlama geliyor olabilir? İngiltere aslında ipleri eline alıp tansiyonu düşürmek istiyor olabilir. Ukrayna, halkına karşı, ‘Biz NATO üyeliği istiyorduk Rusya’ya karşı ama şimdilik İngiltere ve Polonya gibi ülkelerle ittifak imzaladık, tansiyon düşebiilir’ diyebilir. Aslında her bir NATO ülkesi kendine bir bölge ittifakı içinde, o zaman da NATO bir gevezelik kulübü mü olacak? Batı’daki dayanışmanın önemine vurgu yapıp, sonra da yan odada birbirlerinin yakalarına dolaşmak için bir girişimde olmak gibi… Bu durum AB için de öyle, 20 sene sonra ne AB ne de NATO’nun bugünkü yapısıyla olacağını düşünmüyorum.

Ünal, Türkiye’nin olası arabuculuk rolünü de şu sözlerle değerlendirdi:
“Türkiye gibi bir ülkenin eline birçok fırsat geçebilir, tabii son on yıldaki gibi fırsatları harcamaz, değerlendirirse… Buradaki krizde Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya arasında ya da Rusya ile Batı arasında arabuculuk yapabileceğini düşünmüyorum. Kısa vadede çözülemez ancak tansiyonu düşürmek mümkün, Türkiye Ukrayna ile savunma ve ticaret anlaşmalarını geliştirebilir. Erdoğan bu son görüşmede, Ukrayna’ya muhtemelen ‘Sizi seviyoruz, işbirliği anlaşmasına ekonomi ortaklıklarına hazırız ama biz de NATO ülkesiyiz. NATO’nun gündeminde Ukrayna’nın alınması yok ve olacağını da sanmıyorum. Biz sizinle SİHA yapımında da işbirliği yaparız ama eğer siz Donbass’taki ayrılıkçı gruplarla silahlı çatışmaya girer ve orada bizim SİHA’larımızı kullanmak isterseniz, size sevkiyatımızı devam ettiremeyiz. Bizim Rusya ile de her alanda anlaşmalarımız var, fakat sizi de kaybetmek istemeyiz. O yüzden siz Donbass’ı anayasal yapınıza entegre etmeye bakın’ diyebilir mi? Bu etkili olurdu. Yarın Rusya’ya da arabuluculuk konusunda samimi olduğumuzu göstermiş oluruz. Moskova bunları iyi not ediyor çünkü.”