Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği’nin desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Çatışma Alanlarında Gazetecilik” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Söyleşinin moderatörlüğünü gazeteci Zeynep Gürcanlı yaparken, konuşmacı ise gazeteci Zafer Arapkirli oldu. Arapkirli, çatışma gazeteciliğini ve tecrübelerini meslektaşlarıyla paylaştı.
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, M4D söyleşilerinin devam ettiğini belirterek, “Bugün bizimle Türk basınının önemli bir markası ve ismi olan Zafer Arapkirli ile birlikteyiz. Zeynep Gürcan arkadaşımız moderatörlüğü yapıyor. Zafer Bey, sizi aramızda görmek gerçekten çok sevindirici” dedi.
Çatışma gazeteciliğinin çok geniş bir kapsamla tanımlanabildiğine dikkat çeken Zafer Arapkirli, büyük ya da küçük silahlı çatışmalardan ekonomideki çatışmalara, ideolojik ve spor alanındaki çatışmalardan sanat alanına kadar tanımın genişlediğini belirtti. Arapkirli, “Deyim yerindeyse, önüm, arkam, sağım, solum çatışma diyebileceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Bizim mesleğimiz aynı zamanda izlemek, haberleştirmek, kamuoyunu bilgilendirmek ama bir yandan da o çatışmaların arasında taraf tutmadan ya da herhangi bir tarafın propagandasına hizmet etmeden adil ve demokratik bir şekilde görevimizi yapmak. Bu nedenle çatışma gazeteciliği başlığında belki gazeteciliği nasıl yapabileceğimizi söylemek gerekir” dedi.
Çatışma ortamında en temel kuralın gazetecinin gazeteci olduğunu unutmaması olduğunun altını çizen Arapkirli, ayrıca gazetecinin nereye gittiği konusunda, neyi kabul ettiği ve neyi haberleştirdiği, nereden bildireceği konularında kapsamlı bilgi sahibi olmasının elzem olduğunu söyledi. Aksi takdirde, çatışma bölgesine giden muhabirin konuyu ve çatışmanın taraflarını iyi bilen insanlara karşı mahcup olma riskini taşıyacağını vurgulayan Arapkirli, “Bu durum, çatışmayla ilgili bilgileri yanlış aktarma riski taşıyor. Yanlış aktarmanın da ötesinde, eğer tarafsızlığı kaybederseniz, o zaman zatan orada bulunmanızın da anlamı yok” dedi.
“Türkiye’de, gazetecilerin çatışma bölgelerine gitmesinin en baş koşullarından biri yabancı dil bilmek”
Türkiye’de, gazetecilerin çatışma bölgelerine gitmesinin en baş koşullarından birinin yabancı dil bilmek olduğunu hatırlatan Arapkirli, kendisinin de yabancı dil eğitimi veren okullarda yetişebilmiş ve yurt dışında muhabirlik yapabilmiş insanlardan biri olduğunu ancak dilini bilmediği Asya ve Ortadoğu gibi ülkelerde de haber izlediği zamanların olduğunu anlattı. Türkiye’de bu işin mesleki eğitimini alan az sayıdaki gazetecinin de yabancı medya kuruluşarında çalıştıklarını ifade eden Arapkirli, söz konusu saygın sicili olan BBC gibi yayın kuruluşlarının da bu konuda gazetecilere ciddi bir eğitim verdiğini söyledi. Arapkirli, “Ben BBC’ye ilk gititiğimide bu konuda ne kadar az şey bildiğimizi öğrendim. Bunlardan biri de çatışma bölgelerinde haber yapma bilgisiydi. Birinci kural gazeteciliğin ne olduğunu bilmek, en önemlisi de çatışmayı haberleştirirken asla taraflardan birine angaje omamak. Yoksa ya saldırgan ya da hedef haline gelirsiniz, bu da hayatta kalma olasılığınızı azaltır. Taraf olmazsanız mermerilerin hedefi de olmazsınız” diye konuştu.
Arapkirli, geçmişte Türkiye’den bazı muhabirlerin gittikleri çatışma bölgelerinde aynı safta hissettikleri ülkelerin siperlerinde yer aldıklarını ya da ülkenin taraf olduğu gruplarla yakınlık kurduklarını ifade ederek, “Yugoslavya iç savaşında meslektaşlarımızdan biri siperden Sırplara nasıl ateş ettiğini ve ‘Birkaçını indirdiğini’ marifet gibi anlatmıştı. Bölgesel çatışmalarda, ülkemizdeki terörle mücadele operasyonları gibi durumlarda da kendisini güvenlik kuvveti gibi görerek mesleği yapmaya çalışan insanlar var” dedi.
Savaş bölgelerine giden kimi gazetecilerin donanımlı olmadıklarını ve silahla tüfeği dahi ayırdedemediklerini belirten Arapkirli, bunun utanç verici olabileceğini ve bu nedenle de gazetecilerin meraklı olmalarını, gitmeden önce araştırma yapmaları gerektiğini dile getirdi.
“Gazetecilik çocuk oyuncağı değil”
“Gazetecilik çocuk oyuncağı değil, hayati riskler taşıyan, yanlış bilgilendirebileceğin ve bunun da yaşamsal ve siyasal riskleri olacağı konusunda bilinçli olman gereken bir alan” diyen Arapkirli, BBC’nin haber diline de eleştiride bulunarak, söz konusu yayın organının IRA’dan bahsederken, teörist ifadesi kullanırken, başka ülkeler ya da PKK söz konusu olduğunda aynı dili kullanmadığını, “gerilla ya da özgürlük savaşçısı” söylemlerini kullandığını belirtti.
Arapkirli, “Mesela, bizden bir gönderme yaparsak, Doğu ve Güneydoğu’da teröristle çatışma olduğunda, muhabirin Güneydoğu ya da Kürt sorunu demesi tartışılıyor. Kürt sorunu dersen, Kürt milliyetçiliğine sahip mi çıkıyorsun derler, kodlar ve tanımlamalar önemlidir. Kullanan ağza göre nasıl bir tarafta durduğunuzu anlarsınız. Türkiye’de yıllardan beri açılım süreci ve diğer süreçlerde IRA örneği verilerek, benzetme yapılırdı. Ben de her gün patlamaların yaşandığı yıllarda İngiletere’de gazetecilik yaparken taraflarla ve halkla, politikacılarla konuşmuş ve haber yapmıştım. Bire bir örtüşmüyor. Oradaki tarafların bakış açısı, neler yaptığı ile burası farklı. Temelde terör örgütü olmaları, siyasi ayakları ya da arabulucuları olduğu doğru ama aynı konular değil. Orada ciddi bir mezhep çatışması söz konusu…” ifadesini kullandı.
Editoryal masanın da muhabir kadar önemli olduğunu kaydeden Arapkirli, muhabirin ham malzemeyi topladığını ama bunu pişirenin ilgili birim olduğunu ifade etti. İlkesel olarak muhabirin barıştan yana olması gerektiğine dikkat çeken Arapkirli, bazı muhabirlerin bölgede adrenalin nedeniyle ne kadar fazla bomba patlarsa o kadar okunur şehvetine kapıldıklarınnı söyledi. Özellikle televizyonda en kanlı, patlamalı ya da tehlikeli görüntülerin verildiğini kaydeden Arapkirli, “Biz çatışmayı körüklemekle değil, olup biteni haber vermekle görevliyiz. En başta da sağ kalmak birincil önceliğimiz. Editöryal değerlendirme de en az sahadaki kadar önemlidir. Bir de muhabir ve editörün diyaloğu, işbirliği çok önemlidir, çünkü çatışma gazeteciliğinde insan hayatı söz konusu” dedi.
“Ben tarafsız değilim”
Siyasilerin kullandığı “Alçak” ya da “Kahpe” gibi tabirleri muhabirin kullanmaması gerektiğinin altını çizen Arapkirli, “Gazeteci ne masum göstermeli ne de şeytanlaştırmalı” dedi. Habercilikte kullanılan dil ile ilgili olarak BBC’ye ilişkin örnek veren Arapkirli şöyle konuştu:
“Savaş döneminde BBC, “Ordumuz, silahlı kuvvetlerimiz” yerine İngiliz kuvvetleri dediği için eleştiriliyor. BBBC de böyle bir durumda tarafsızlığımızı koruyamayız diyerek, ‘Eğer öyle yaparsam, devletin ya da ordunun yanında olurum, ben her türlü suçlamayı kabul ederek tarafsızlığımı kourum’ diyor. 2. Dünya Savaşı yıllarında da hükümet, BBC’ye takip için komiser tayin ediyor ve haber merkezinde çalışanlar onu yok sayıyor, hiçbir şekilde iletişim kurmayarak fiziksel olarak da bağımsızlıklarını hissettiriyorlar.”
Gazetecinin TÜİK’in ekonomik verilerini değerlendirmek gibi konularda bile nasıl tavır aldığının önemli olduğunu ifade eden Arapkirli, “Talimat verilen bir ortamda” bağımsız gazetecilik yapılamayacağını ve medya organı eğer hükümetin talimatlarını kabul ediyorsa, baştan kaybetmiş olduğunu belirtti. Bunun kişinin hem kendini hem de gazeteciliği kurban etmek anlamına geldiğini kaydeden Arapkirli, TRT ve AA gibi organların yüzde 90 hükümetin güdümünde yayın yapan medya kuruluşları olduklarını söyledi. Arapkirli, “Mesleki çöküşü de böylece görüyoruz. En basit enformasyonu bile bu şekilde vererek, utanç verici örnekleri oluşturuyorlar. Çatışma ortamında da, siyasi çatışma ortamında da gazeteci taraflardan birinin yanında yer almamalıdır. Ben tarafsız değilim, tarafsız olmak farklı bağlamlarda kullanılabilir. Dünyaya siyasi bir bakışım var ve tarafsızlıktan kastım, belli bir siyasi görüşten olmamak değil, bir siyasi partinin yanında ya da çeperinde yer almamak, organik bir bağ kurmamaktır. Türkiye’deki siyasi çatışma ortamında insanlar siyasi parti yandaşı gibi davranıyorlar, öteki tarafa ateş ediyorlar. Gazeteci olduğun, sıradan bir insan olmadığın için yaptığın habere ve yoruma güvenilebilmesi için taraf olmaman gerekir” dedi.