5

Karakaş: Kısa film, geleceğin sinemasıdır

Kapak fotoğrafı: Simone Impei / Unsplash

Üç yıldır aktif çalışmalar yürüten Kısa Film Yönetmenler Derneği Başkanı Karakaş, film izleme kültürünün değiştiğini, kısa film seyircisinin oluşmaya başladığını belirtti. “Yatırım yapılırsa, daha iyi kısa filmler üretilir” diyen Karakaş, festivallerin sinemayı desteklemesini istedi.

OZAN MERCAN

Kurulduğu Ocak 2018’den beri kısa filmlerin haklarını savunup çok sayıda sinema etkinliği organize eden, sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiren Kısa Film Yönetmenleri Derneği (KFYD), Türkiye’nin en aktif sinema STK’sı olmaya çalışıyor. Çok sayıda festivalle anlaşıp festivallerin programlarına aldıkları kısa filmlere telif ödemesine aracılık yapan KFYD, Festival Standartları’nı ilan ederek birçok festivalin bu standartlara uymasını sağladı. Türkiye’de ilk defa 110 sektör profesyonelinin jüri üyeliği yaptığı Top Shorts Uluslararası Kısa Film Festivali’ni gerçekleştiren dernek, sosyal sorumluluk projesi kapsamında Ekim ayından itibaren beş kadın sinema öğrencisine eğitim hayatları boyunca karşılıksız burs desteği verme çalışmalarını başlattı.

Kısa Film Yönetmenler Derneği Başkanı Sidar Serdar Karakaş ile derneğin kuruluş sürecini, ülkemiz ve dünyada kısa filmin mevcut durumunu, dijitalleşen çağda kısa filmin nasıl bir geleceğin beklediğini, salgının sektörü nasıl etkilediğini konuştuk.


Kısa Film Yönetmenler Derneği Başkanı Sidar Serdar Karakaş 

Kısa Film Yönetmenleri Değneği nasıl kuruldu?

Aslında, derneği 2016 yılında kurmaya karar vermiştik. Ama sonra biraz daha çalışma, kısa film üreten insanları da hazırlamanın doğru olacağını düşündük. Yazılar yazdım, sosyal medyada bir takım paylaşımlarım oldu. Festivaller ve sektör profesyonelleri ile konuştuk. Sonunda, 2 Ocak 2018’de derneği kurduk. O günden bu yana da işte üç yıl olmuş ve çok aktif bir şekilde çalışıyoruz.

Türkiye ve Dünya’da kısa film nasıl bakılıyor?

Kısa filmin şöyle bir talihsizliği var: Sinema salonları ilk ortaya çıktığında, bugünkü gibi film izleme kültürü yoktu. Bugün, sinemalarda karanlık bir salona giriyor, sessiz bir şekilde oturup film izliyoruz. Film başladığı zaman yeni seyirci girmiyor. Ama ilk yıllarda böyle değildi. Bir film, sinema salonunda sürekli döner, insanlar rastgele filmin herhangi bir yerinde bilet alıp filme girebiliyorlardı. Mesela sonunda girip sonunu izliyor, çıkmadan film tekrar başlayınca başını izliyordu. Bu formatta, kısa filmin pek şansı olmuyordu.

Günümüzde, Türkiye’de kısa filme nasıl bakıyorsak aslında dünyada da o şekilde bakıyoruz. Yalnız işler gittikçe farklılaşıyor. Film, izleme kültürü değişiyor, kısa film seyircisi oluşmaya başlıyor. Artık farklı ortamlar, bazı dijital platformlar söz konusu. Mesela, Netflix gibi teknoloji ve medya hizmetleri sağlayıcısı yapım şirketleri de kısa filme yatırım yapıyorlar. Şunu söylemeliyim: Kısa film, geleceğin sinemasıdır.

Festivaller, sinemayı destek olmalı 

Dijitalleşen çağda kısa film nasıl bir gelecek bekliyor?

Biraz önce de belirttiğim gibi yavaş yavaş kısa film seyircisi oluşuyor. Bu çok önemli. Eğer seyirci, talep ve merak eden, isteyen yoksa gelişme şansın yoktur. Günümüzde, kapitalist sistemde para olmadan hiçbir şey gelişmiyor. Sanat da parayla çok ilişkili. Paranın olmadığı yerde sanat da gelişemiyor. Dijital platformlar da kısa filmler satın almaya, kısa filmlere yaptırım yapmaya başladılar. Netflix’te çok iyi kısa filmler var. Blu Tv, kısa filmleri satın alıp platformunda yer veriyor. Seyirci de artık kısa filmle ilgileniyor. Bütün bunlar olumlu gelişmeler. Çünkü seyirci isteyip talep edecek ki yatırım yapılsın. Yatırım yapılırsa, daha iyi kısa filmler üretilir.

Türkiye’ deki festivaller nasıl?

Bir festival inceleyelim mesela Cannes festivali üzerinden gidelim. Cannes Film Festivali neden çok önemli? İnsanlar, orada ödül almanın önemli olduğunu zannediyorlar. Aslında, oranın önemli olmasının nedeni, bir marketin olması, dünyadaki bütün dağıtımcı ve en iyi yapımcıların oradan film satın almasıdır. Yani Cannes, film satabildiği için önemli.

Bizim Türkiye’de anlamadığımız şey bu. Cannes’da bir seçkiye girdiğin zaman, dünya dağıtıma çıkma ihtimalin var ama Türkiye’de böyle bir imkân var mı? Dağıtıma çıkmak; para demek. Her şey dönüp dolaşıp oraya geliyor. Bu para, gişe filmlerden kazandığı paralardan daha yüksek paralar. Türkiye’deki herhangi bir festivale bakıldığında böyle bir imkân yok, bu tabii çok zor bir şey!  Hadi bizde Cannes gibi olalım, diyemezsin. Cannes, o alanları kapatmıştır. Bütün dünya filmleri oradan satın alıyor. Türkiye’de, arkasında büyük sermaye olan festivallerde para ödülü veriyorlar Mesela Altın Portakal ve Altın Koza… Bunu önemli buluyoruz. Çünkü festival dediğin, sinemayı destek olmalı. 

Karantina döneminde çok sayıda yönetmen, evde film yaptı

Salgın sürecinde kısa filmciler nasıl etkiledi? Bu sürecinde dezavantajılar yanı sıra avantajlıları oldu mu?

Yani sadece dezavantaj gibi düşünmemek lazım. Tabii ölümler, hastalıklar çok büyük kayıplar oldu. Bunların dışında bir cevap vereceğim. Mesela o karantina süreçleri iyi bir fırsattı. Bazen sanat, imkânsızlıklardan doğar. Bu imkânsızlıkları nasıl aşarsın diye düşündüğünde güzel işler çıkar. O karantina döneminde çok sayıda yönetmen, evde film yaptı. Çoğunlukla tek başlarına, bazen kendi oynayarak ya da anne-babasını oynatarak film ürettiler. Hatta Türkiye’de bunun yarışması yapıldı. İzmir Sinema Ofisi’nin yaptığı “İki Oda Bir Kısa Film Yarışması” oldu. Finale, 30 film kalmıştı ve iyi filmlerdir. Ama imkânsızlıktan ya da kısıtlamalardan her zaman iyi şeylerle sonuçlanacak diye bir kaide de yoktur. Gönül ister ki herkes, aklındaki filmi konforlu bir şekilde yapabilirsin, sahaya çıkabilsin. Salgın döneminde, tek mekânlı, az oyunculu, minimalist filmler de üretildi.

24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.