13

İlk parlamento ve Mithat Paşa

146 yıllık bir parlamento geçmişine sahibiz. Etnik isyanlarla sarsılan, çözülme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Osmanlı’da, demokratikleşme yolundaki adımların atılmasında Mithat Paşa önemli roller üstlendi. Devrinin en parlak, en başarılı, hürriyetperver siyaset adamlarından biri olan Mithat Paşa, sürgüne gönderildiği için ilk Meclisin açılışını görmedi.  

HASAN SAFA TEKELİ / İSTANBUL

Parlamenter sisteme “güçlendirilerek” dönüş isteğinin dile getirildiği Türkiye’de, ilk anayasalı düzen ve parlamentonun 146 yıllık bir geçmişi var. Ve bu başlangıçta, Osmanlı yenilikçileri arasında, demokratikleşme, yönetimi ve ekonomiyi çağdaşlaştırma ve özellikle de halkı örgütleyip güçlendirme yolundaki atılımlarının bedelini kanıyla ödeyen Mithat Paşa duruyor.

Mithat Paşa, İstanbul’da 18 Ekim 1822’de doğar. Asıl adı Ahmet Şefik’tir. Daha 12 yaşındayken Reisülküttap (Dışişleri Bakanı) yanında görev yapar. Memurlukta rütbesi hızla yükselir. 1861’de atandığı Niş Valiliği’nde bulunduğu üç yılda gösterdiği başarı, onun yerel yönetim reformunun mimarlarından olmasını sağlar. Daha sonra İstanbul’da yeni oluşturulmaya çalışılan “vilayet usulü”nün çalışmalarına katılır. Valiliğine atandığı Tuna vilayetinde üç buçuk yılda gösterdiği başarı, vilayet sisteminin ülkenin başka bölgelerine genişletilmesi sonucunu doğurur. 1868’de yeni kurulan Şurayı Devlet (Danıştay) reisliğine getirilmesi sonrasında Sadrazam Ali Paşa ile anlaşmazlığa düşünce valiliğe dönerek Bağdat Valiliği’ne atanır. Kendisini burada da kanıtlamak isteyen Mithat Paşa, aynı zamanda 6. Ordu Kumandanı olarak; üç yıl boyunca, Musul ve Basra’nın da dâhil olduğu bugünkü Irak’a karşılık gelen Bağdat Valiliği sırasında önemli başarılara imza atar.

İstanbul’a döndükten sonra, onun başarılarından rahatsızlık duyan sadrazamlık, Mithat Paşa’yı Edirne Vilayeti’ne atar. Veda için geldiği sarayda, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı çekinmeden eleştirdikten beş gün sonra Sultan Abdülaziz, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı görevden alarak, yerine Mithat Paşa’yı getirir. Mithat Paşa, sadrazamlık görevine başladıktan sonra, devletin hazinesine sahip çıkarak, başta eski sadrazam olmak üzere, devletin hazinesinden zimmetine para geçirenlerden bu paraları almaya kalkışınca sadrazamlık makamında yalnızca üç ay kalabilir.


Mithat Paşa

Anayasa çabaları

Mithat Paşa, Osmanlı’nın etnik isyanlarla sarsıldığı ve devletin çözülme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, yine devlet hizmetindedir. İmparatorlukta meşrutiyet düşüncesinin yerleşmesi için çalışan Mithat Paşa, 1876 Anayasası’nın ilanı için çaba harcar. İsyanlarla çalkalanan Osmanlı’nın dağılma sürecini durduracak en başta gelen çözümün anayasa ve temsili bir siyasal düzende olduğu görüşü, Yeni Osmanlıların yanı sıra aydın çevrelerde yaygın kabul görmektedir. Yeni Osmanlılar, Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi gazeteci, yazar ve düşünürlerle Mustafa Fazıl Paşa ve Mithat Paşa gibi devlet adamlarının fikirleri etrafında örgütlenmiştir. Bunlara Veliaht Murat Efendi (V. Murat) da katılır.

Yeni Osmanlılara göre, anayasalı ve meclisli bir sisteme geçilirse işler düzelme yoluna girecek, Avrupalıların baskıları sona erecektir. Meşrutiyete karşı tutum takınan Sultan Abdülaziz, 1876 yılında tahttan indirilir ve yerine V. Murat padişah olur. Ancak yeni sultanın akıl sağlığının bozulduğu gerekçesiyle üç ay sonra II. Abdülhamit, saltanata gelir.

Mithat Paşa, tahta geçmeden önce, Abdülhamit ile buluşarak meşrutiyeti ilan edeciğine dair ondan kesin olarak teminat alır. Sultan V. Murat’ın tahttan indirilmesi kararlaştırıldıktan sonra, Sadrazam Rüştü Paşa ile Şehzade Abdülhamit, Maslak çiftliğinde ziyaret edilerek, hükümetin şekline ilişkin düşüncesi sorulur. Maslak görüşmesinde Abdülhamit ile Mithat Paşa arasında, “Kanunuesasinin ilanı” konusunda anlaşıldığı öne sürülür.

Parlamentoya doğru

Ama II. Abdülhamit, tahta çıktıktan sonra sadrazama yazdığı hattıhümayûnda, Mithat Paşa’nın teklifine rağmen, kanunuesasinin ilan edileceğini belirtmekten çekinir. Ancak, kanunların yürütülmesini sağlamak ve devletin bütçesini hazırlayıp, giderini kontrol etmek üzere bir “Meclisi Umumi” kurulacağına söz verir. II. Abdülhamit’in, tahta geçtikten sonra verdiği sözleri tutmaması, Mithat Paşa’nın bütün şüphelerinde haklı olduğunu ortaya koyar. Gerçekten de kanunuesasinin ilanı hemen gerçekleşmez. Mithat Paşa’nın hazırladığı hattıhümayûnda, II. Abdülhamit bazı düzeltmeler yapar. Mithat Paşa’nın kaleme aldığı hattıhümayunda, sadrazamlık makamının bundan sonra Avrupa hükümetlerinde olduğu gibi başvekilliğe (Başbakanlık) çevrildiği, başvekilin her ne kadar vekiller heyetine (Bakanlar Kurulu) ve padişaha karşı sorumluluğu varsa da, asıl sorumluluğun millete karşı olduğu belirtiliyordu. Maliyeye ilişkin bölümde, sarayın gereksiz harcamalarına son verileceği, Osmanlı hanedanının seçkin kişilerine uygun şekilde aylık bağlanacağı ve sarayda bulunan tüm cariyeler ve harem ağalarının da azat edileceği kaydediliyordu. Bu hattıhümayûndan endişe duyan II. Abdülhamit, Cevdet Paşa’ya yeni bir hattıhümayûn hazırlatır. Yeni hattıhümayûnda başvekillik konusuna hiç değinilmez. İleride bir genel meclisin açılacağından söz edilse de bu meclisin kimlerden oluşacağı ve mevcut meclislerden farkının ne olacağı konusunda hiçbir açıklama yapılmaz.

Mithat Paşa ise bütün bu gelişmelere karşın, devletin bu çok kritik ve bunalımlı durumu karşısında, kanunuesasiyi bir an önce ilan etmekten başka çare olmadığını düşünüyordu. Bu durumu göz önünde bulunduran II. Abdülhamit de saltanatını her türlü tehlike ve zorluktan koruyacağı ümidiyle esnek hareket etmeyi uygun görüp hiç olmazsa kanunuesasinin ilanından yana bir hükümdar görüntüsü vermeyi yeğledi.

Anayasadan önce seçim

Bu sırada, Balkanlardaki ayaklanmaları ve yapılacak düzenlemeleri görüşmek üzere Rusya, İngiltere ve Fransa elçilerinin öncülük ettiği İstanbul Konferansı için hazırlıklar başlatılmıştı. Mithat Paşa ve çevresindekiler, padişahın atayacağı kişilerle Müslüman ve gayrimüslim halktan seçilerek oluşacak bir meclisin Osmanlı için kurtarıcı olabileceğini düşünüyorlardı. Konferansta, bir meclis ve anayasa ile yer almak için Mithat Paşa, kanunuesasi konusunda aceleci davranıyordu. Bu amaçla Mithat Paşa’nın başkanlığında kurulan özel komisyon, 24 Eylül 1876 tarihindeki ilk toplantısında, kanunuesasi üzerinde çalışırken, bir yandan da toplanacak parlamento için yasa taslakları oluşturulur. Kanunuesasinin ilan edilmesi uzun zaman alacağından ilk önce seçimlerin yapılması yoluna gidilmesi düşünülüyordu. Böylece, Osmanlı tarihindeki ilk siyasi seçim olan Mebusan Meclisi seçimleri, bir seçim kanunu yokken yapılması zorunlu hale gelir. Seçimlerin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi, uygulanacak yöntem ve kuralların belirlenmesini gerektirdiğinden, bugün “kanun hükmünde kararname” olarak adlandırabileceğimiz “Talimatı Muvakkate” adıyla geçici bir yasa hazırlanır.

Anayasanın ilanından önce ve ilk seçimler için geçerli olacak geçici yasa teklifi, hükümet kararı haline getirilip II. Abdülhamit’in de onaylamasıyla, 28 Ekim 1876 tarihinde yürürlüğe konulur. Buna göre, ülke çapında 80’i Müslüman 50’si gayrimüslim olmak üzere toplam 130 mebus (milletvekili) seçilecekti. Geçici seçim talimatnamesi, milletvekili olabilme şartlarını belirleyerek her vilayetten kaç milletvekili seçileceğini de karara bağlıyordu.

İlk anayasanın ilanı

Konferansın toplanmasına üç gün kala; kanunuesasi üzerindeki görüşmeler sona ermekteyken Sadrazam M. Rüştü Paşa’nın istifası üzerine, Mithat Paşa ikinci kez sadrazamlığa getirilir. Mithat Paşa’nın Padişah’a sunduğu anayasa taslağında gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra, konferansın açılış gününe denk gelen 23 Aralık 1876 tarihinde padişah tarafından onaylanarak resmen yürürlüğe girer. Aynı gün İstanbul Konferansı henüz başlamamışken, duyulan top sesleri üzerine Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Saffet Paşa, “Duyduğumuz top sesleri, Padişah hazretleri tarafından bütün tebaanın eşit hak ve hürriyetlerini teminat altına alan Kanunuesasinin ilanına işarettir. Bu büyük olay sebebiyle bundan sonra konferans çalışmalarının gereksiz olacağını zannediyorum” diyerek konferansın sona erdiğini duyurur. Osmanlı delegelerinin konferansı terk etmesine rağmen, görüşmelerin sürdüğü konferansın teklifleri, Osmanlı devleti tarafından ağır bulunarak, reddedilir.

Kanunuesasinin ilanı ile bütün meseleler çözümlenmiyordu. Anayasanın kapsadığı hükümleri uygulamak, kurumları oluşturmak ve işletmek gerekiyordu. Bir taraftan da seçimlerin yapılarak Meclisi Mebusan’ın çalışması sağlanmalıydı. Mithat Paşa, henüz bir seçim kanunu olmadığı için, seçimlerin ne şekilde yapılacağı konusunda, yukarıda anlatıldığı biçimde, “Talimatı Muvakkate” adıyla onaylattığı geçici seçim talimatı uygulanmaya hazırdı. Ülkemizdeki ilk seçimler, işte bu “Talimatı Muvakkale”de öngörülen esaslara göre yapıldı.

Mithat Paşa göremedi

Ancak seçimlerin yapılmasını ve Mebusan’ın Meclisi açılışını görmek Mithat Paşa’ya kısmet olmaz. 49 günlük bir sadaretten sonra, 5 Şubat 1877 tarihinde, Sultan II. Abdülhamit’in ısrarı sonucu Anayasa’ya koydurduğu 113. maddeye dayanılarak sürgüne gönderilir.

İlk seçimler, taşra, İstanbul olarak ayrıldığından, İstanbul ve çevresi için ayrı, bir seçim talimatı yayınlanır. İstanbul merkezi için 5 Müslüman, 5 gayrimüslim olmak üzere 10 mebus seçilecektir. Osmanlı Devleti’nde ilk seçimlerin, ne zaman yapıldığı hakkında kesin bir tarih belirtilemiyor. Seçimlerin sonucunda da her vilayet belirtilen sayıdaki mebusu seçerek İstanbul’a gönderemediği görülür. Mebus sayısının, 115 ile 117 arasında değiştiği belirtilir. Bunların 69’u Müslüman, 46’sı gayrimüslimdir. Bazı vilayetlerden bir mebus dahi gelmez. Bunlar arasında Tunus, Mısır, Romanya, Sırbistan Karadağ, Sisam, Umman ve Necid yer almaktadır. İç işlerinde serbest olan bu eyaletler, mebus göndermek zorunluluğu duymamışlardır.

Meclis, açılıyor…

Meclisi Umumi’nin, martın ilk salı günü açılması kararlaştırılmışken, uzak vilayetlerden bazı mebusların İstanbul’a geç gelecekleri bildirildiği için, açılışın 19 Mart gününe ertelendiği gazetelerde duyurulur. Törenin önce Ayasofya’da, padişahların isteği üzerine Beşiktaş Sahilsarayı Hümayunı Divan yerinde yapılacağı yine gazetelerde ilan edilir. Töreni izlemek amacıyla Avrupa’dan birçok kişi ve gazeteci gelir. Bunlar arasında Times, Le Temps, Levant Herald gibi gazetelerin muhabirleri de vardır. 19 Mart 1877 günü, bütün resmî daireler kapatılır. Açılış töreni Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede Salonu’nda yapılacağından, buraya Topkapı Sarayı’ndan getirilen taht konulur. Daha sonra, II. Abdülhamit, tahta oturur. Padişahın yanında kardeşleri Veliaht Mehmet Reşat ve Ahmet Kemâlettin Efendi de yer alır. Padişahın açış nutkunu, Mabeyn Başkâtibi Sait Paşa okur. Törenden sonra Âyan ve Meclisi Mebusan üyeleri, eski Darülfünun binasında kendilerine ayrılan yerlerde çalışmalara başlar. Padişahın isteğiyle Meclisi Mebusan Başkanlığı’na Ahmet Vefik Paşa, Meclisi Âyan Başkanlığı’na ise Server Paşa getirilir.

İlk mebuslar

İlk Osmanlı meclisindeki mebuslar, çoğunlukla vilayet meclisi üyeleri arasından seçilir. Ülkenin eşrafını temsil ettikleri, varlıklı ve kültürlü oldukları belirtilir. Konuşmalarında ılımlı olmakla beraber hepsi Kanunuesasi’ye bağlıdır. İstanbul dışından gelen mebusların çoğu, halk Türkçesi konuşuyordu. Yabancı kelimelerin etkisinden arınmış olan bu Türkçe, İstanbul mebuslarının süslü, şatafatlı, anlamı güç kavranan, bazen hiç anlaşılmayan Türkçesi ile çelişiyordu.

İstanbul Konferansı’ndan istedikleri sonucu alamayan Batılı devletler ise aralarında Londra protokolünü imzalıyor (31 Mart 1877), bazı Balkan ülkeleri de özellikle Hıristiyan halk için ıslahat talebinde bulunuyordu. Osmanlı hükümeti bu istekleri reddedince Rusya, 24 Nisan 1877’de Osmanlı devletine savaş ilan etti. Savaş nedeniyle II. Abdülhamit, mebusların memleketlerine dönmelerini bildirir ve bu arada, yeni bir meclis için çalışmalara girişilmesini de ister. Meclisi Mebusan’ın ilk dönemi bu şekilde kapanır. (28 Haziran 1877)

Meclisi Mebusan’ın İkinci Dönemi

İkinci Dönem mebusları da, ilk seçimdeki gibi Talimatı Muvakkate uyarınca seçilir. Ancak Mebus sayısı düşmüş, 130 olması gerekirken 96’da kalmıştır. Bunların 56’sı Müslüman, 40’ı gayrimüslimdir.

Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Rus kuvvetleri Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar yaklaşırlar. Mebuslar, açığa vurmamakla beraber, Padişahı bu kötü gidişten sorumlu tutmaktadırlar. II. Abdülhamit de savaşın gidişinden sorumlu tutulduğunu görüyordu. Bu nedenle, savaşa devam etmek veya barış yapmak seçeneklerinden biri hakkında karar vermek için Yıldız Sarayı’nda olağanüstü meclis topladı. Toplantıya katılanlar, savaşın devamı lehinde ve aleyhinde konuşurken, İstanbul mebusu Astarcılar Kethüdası Ahmet Efendi’nin kendisini suçlayan sözleri karşısında “Ben artık Sultan Mahmut’un yolunda gitmeye mecbur olacağım” diyerek toplantı salonunu terk eden II. Abdülhamit, Kanunuesasinin verdiği yetkiye dayanarak meclisi süresiz tatil eder. (13 Şubat 1878).

Mithat Paşa, 5 Şubat 1877’de Abdülhamit’in kararıyla Avrupa’ya sürgüne gönderildikten sonra Ağustos 1878’de geri çağrılır. Suriye ve İzmir valiliklerinde bulunan Mithat Paşa, Sultan Aziz’in ölümünü hazırlamak suçlamasıyla 1881 Haziran’ında tutuklanır ve idama mahkûm edilir. Cezası müebbede çevrilen Mithat Paşa, Hicaz’da, Taif’de hapse atılır. 3 yıl, sıkı denetim altında yaşayan Mithat Paşa, Taif zindanında, 8 Mayıs 1884 gecesi boğularak öldürülür. 1951’de Türkiye’ye getirilen Mithat Paşa’nın kemikleri, Hürriyeti Ebediye mezarlığına konulur.
 

24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız