5

“İklim değişikliği ve kuraklık, yangınların sıklığı ve şiddetini artırabilir”

Geçtiğimiz aylarda, büyük orman yangınlarını geride bıraktık. Yangın sonrası bölgede çalışan araştırmacılar, doğanın kendisini yenilediğini gözlemlediklerini bildirdiler. Yangınların, Akdeniz ekosistemlerinin bir gerçeği olduğunu önümüzdeki yıllarda iklim değişikliği ve kuraklık nedeniyle yangın sıklığı ve şiddetinin artmasının beklendiğine dikkat çeken araştırmacılar, buna daha fazla hazırlıklı olunması gerektiğini vurguladılar. Araştırmacılar, belirli sıklık ve şiddetteki yangınların, toparlanma kapasiteleri ile kurtulabilecek yangınlar olduğunu belirttiler.

BİLAL SEÇKİN / ANKARA

Türkiye’de geride bıraktığımız aylarda birçok kentte orman yangını felaketi yaşandı. Özellikle 2021 yazı, Türkiye tarihinin bugüne kadarki en büyük orman yangınları olarak tarihe geçecek. Araştırmalara göre, 2021 yılında orman yangınlarında 178 bin hektar civarında alan yok oldu. 2008 ila 2020 yılları arasında her yıl ortalama 20 bin 760 hektarlık alan yok olurken, 2021’in ocak ile ağustos ayları arasında yok olan ormanlık alan 178 bin civarında.

Yangınların ardından bölgede araştırmalar yapan Biyolog Gökhan Ergan ve Yüksek Orman Mühendisi İrem Tüfekcioğlu, orman yangınlarının yaşandığı yerlerdeki son durumu 24 Saat’e anlattı.

Minik bir cam bile, yaz sıcağında mercek etkisi yaratır

Yüksek Orman Mühendisi İrem Tüfekcioğlu, sözlerine araştırma amacıyla gittikleri bölgeler ile karşılaştıkları tahribatı anlatarak başlattı. Mazı/Çökertme, Köyceğiz ve Marmaris gibi büyük oranda yangından etkilenen alanları ziyaret ettiklerini aktaran Tüfekcioğlu, Köyceğiz yangın alanlarının bir kısmında, Marmaris yangın alanının hepsinde detaylı arazi çalışması yürüttüklerini belirterek şunları söyledi:

“Yanan alanların bir kısmında yangın yalnızca sıyırıp geçmiş, hatta bazı kızılçam ağaçlarının tepeleri yeşil kalmış. Büyük bir kısmında ise yanma oranı daha da yükselerek maki türlerinin yaprakları ve kızılçam ibreleri tamamen kavrularak ya tamamen yok olmuş ya da kahverengine dönüşmüş. Geri kalan kısımlarda ise yangın şiddeti o kadar yüksek olmuş ki, yanmış cismin hangi türe ait olduğunu anlamak imkânsız oldu. Tabi, alanda yangından kaçamamış yanmış hayvanlara, özellikle kaplumbağalar, sıklıkla rastladık. Bütün bunlarla birlikte, yanan alanlarda sürgün vermiş maki türlerine (sakız, sandal, kocayemiş, menengiç ve meşe türleri gibi) ve yerde çimlenmeyi bekleyen kızılçam tohumlarını bu kadar kısa sürede gördük. Bu durum, Akdeniz ekosistemlerinin toparlanabilme kapasitelerinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha ortaya koydu.”

Covid-19 salgını yasakları süresinde, insanların doğada daha fazla vakit geçirdiğini, bunun, insanların doğadaki ayak izi ve doğaya ait olmayan çöp sayısını daha da arttırdığına işaret eden Tüfekcioğlu, “Minicik bir cam parçası, yaz sıcaklarında bir mercek etkisi yaratarak yangına neden olabilen ilk kıvılcımı çıkartabilir. Yanan izmaritler yola atıldığında rüzgârın etkisiyle ormanlık alana ulaşabilir” ifadesiyle yangınlarda insan etkisine örnekler verdi.


Yüksek Orman Mühendisi İrem Tüfekcioğlu

Ölen veya yaşam alanlarını yitiren hayvanlar…

Yangının yarattığı tahribatından söz ederken, yanan otsu ve odunsu bitki örtüsüyle birlikte, mutlaka ölen veya yaşam alanlarını yitiren hayvan türlerini de hesaba katmaları gerektiğinin altını çizen Tüfekcioğlu, yangın sonrasında gerek çeşitli sivil yapılar gerekse de devlet tarafından fidan ekme seferberliği başlatıldığını anımsatarak konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Akdeniz vejetasyonunu büyük ölçüde oluşturan Akdeniz sert yapraklı ormanları (kısaca makilikler) ve kızılçam ormanları, başta yangınlar olmak üzere, tahribatlar sonucunda toparlanabilme özelliğine sahip bitki örtüsüdür. Özellikle makilikler, içinde barındırdığı birbirinden farklı otsu ve odunsu bitki türüyle muazzam bir çeşitlilik sergilemektedir. Bu durum beraberinde çiçeklerinden faydalanan böcek türlerinden kapalı yapısı sayesinde yuva yapan memeli türlerine kadar, büyük bir çeşitlilik getirir.”

Ağaçlandırma çalışması, planlı ve bilinçli yapılmalı

Tüfekcioğlu, kızılçam ormanlarının yer yer maki türleriyle birlikte yer aldığı için, ekolojik anlamda bu iki bitki örtüsü tipini birbirinden ayrı ele almamak gerektiğini vurguladı. Yangın sonrası ağaçlandırma çalışmalarının doğal ve yapay olmak üzere iki farklı şekilde yapıldığını kaydeden Tüfekcioğlu, ağaçlandırma konusunda şu bilgileri verdi:

“Doğal ağaçlandırma, kızılçam tohumlarının alana getirilmesiyle, yapay ağaçlandırma ise kızılçam fidelerinin alana dikilmesiyle gerçekleştirilir. Öncelikle, bu planlamaya maki türlerinin de dahil edilmesi çok önemlidir. Ağaçlandırma çalışmaları, planlı ve bilinçli bir şekilde yapılmalı. Yanan bütün alanlarda ağaçlandırma çalışmasının yürütülmesi hem yanan alanın büyüklüğü nedeniyle maddi açıdan hem de yalnızca birkaç orman ağacının kullanılması nedeniyle neredeyse monokültür bir uygulama olacağı için ekolojik açıdan uygun değildir.”

İlk yağışlar beklenip kızılçam ve maki türlerinin büyümeleri gözlemlenmeli

Yanan alanlarda yaptıkları arazi çalışmalarında, hem yanmış kızılçam bireylerinin yangın sonrası açılarak tohum saçan kozalaklarını saydıklarını hem de sürgün veren maki türlerini not ettiklerini anlatan Tüfekcioğlu, gözlemleri ve yapılması gerekenlere ilişkin şu önerilerde bulundu:

“Birçok alanda yangından sonra toprağa düşen canlı kızılçam tohumlarının, alanın yeşermesi için yeterli olduğunu, bununla beraber birçok maki türünün de (sakız, sandal, kocayemiş, menengiç ve meşe türleri gibi) sürgün verdiğini gözlemledik. Bu tip alanlarda, ölü kızılçam bireyleri alandan çıkartıldıktan sonra, ilk yağışlar beklenerek hem kızılçam hem de maki türlerinin büyümeleri gözlemlenmelidir. Gerekirse alana kızılçam tohum takviyesi yapılmalıdır. Ancak birkaç yangın alanında toprak üzerinde ne canlı kızılçam tohumu ne de sürgün veren maki türüne rastladık. Bu tip alanlarda ise, yine ölü kızılçam bireyleri alandan çıkartıldıktan sonra, kızılçam tohumlaması (yetersiz kalınan yerde ise fidan dikimi) yapılabilir ve alanda yangından önce maki türleri varsa, onların alana tekrar gelmesi teşvik edilebilir.”

Yangınlar, Akdeniz ekosistemlerinin bir gerçeği”

Tüfekcioğlu son olarak şunları söyledi:

“Yangın esnasında ve sonrasında, özellikle sosyal medyada çok fazla yanlış haberle karşılaştık. O günlerde, hepimiz büyük bir endişeyle yangın haberlerini izledik ve oturduğumuz koltuktan doğa için faydalı bir şeyler yapmak istedik. Ancak bu tip durumlarda, öncelikle doğru bilgi kaynağına ulaşmak ve ondan sonra organize olmanın da oldukça önemli olduğunu söylemek gerekir. Yangınlar, Akdeniz ekosistemlerinin bir gerçeği olarak, ileriki günlerde iklim değişikliği ve kuraklıklar nedeniyle yangın sıklığı ve şiddetinin artması bekleniyor. Bu nedenle bu tip olaylara daha fazla hazırlıklı olmakta fayda var.”


Biyolog Gökhan Ergan

Trafolar ve enerji nakil hatları, yangın sebebi…

Biyolog Gökhan Ergan ise yangının ortaya çıkış nedenlerine ilişkin olarak şunları ekledi:

“Tatil beldelerinde özellikle yangın mevsimlerinde aşırı insan yoğunluğu nedeniyle elektrik kullanımı artmakta. Bu da elektrik sistemlerin arızalara sebep olmaktadır. Trafolar ve enerji nakil hatları, yangınların çıkmasına sebep olan önemli ateşleyici unsurlardır. Çok farklı sebepleri olmakla beraber, genelleme yapabileceğimiz başlık var, mesela anız yakımı ya da yıldırım kaynaklı yangın sebepleri sıralanabilir.”

Yangınların, ekosisteme etkileri…

Yangın sonrası yaptıkları incelemelerdeki izlenimleri konusunda da Ergan, şunları söyledi:

“Yangından sonra ilk yağışlarla beraber, toprak yüzeyinden yanmadan kalan tohumların su alarak çimlenmeye başladığını gözlemledik. Akdeniz bitkilerinin hem sürgün veren türleri için hem de tohumdan gelen türleri için, belirli sıklıkta ve şiddetteki yangınlar, toparlanma kapasiteleri ile kurtulabilecekleri yangınlar durumundadır. Çok şiddetli olan yangınlar, ya da aynı alanda 10-20 yıl gibi kısa sürelerde tekrar eden yangınların, ekosistem için ciddi etkileri olmaktadır.”

24 Saat gazetesinin PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.